27 Nisan 2008 Pazar

'Hz. Muhammed Çanakkale'de savaştı'

Burdur'un Yeşilova İlçesi'nde düzenlenen Kutlu Doğum Haftası etkinliklerine katılan Burdur Müftüsü Halil Arık, Çanakkale Savaşları'nda Hz. Muhammed'in de Türk askerinin yanında savaştığını iddia etti. Çevre ilçelerden gelenlerle yaklaşık bin kişinin Yeşilova Belediyesi Düğün Salonu ve bahçesinde kurulan büyük ekranlardan izlediği konuşmanın yapıldığı salonda Yeşilova Kaymakam Vekili Osman Okay da dinleyiciler arasında yer aldı.
 
Kutlu Doğum Haftası nedeniyle Burdur'un Yeşilova İlçesi'nde Belediye Düğün Salonu'nda düzenlenen konferansta konuşan Burdur İl Müftüsü Halil Arık, Hz. Muhammed'in Çanakkale Savaşı sırasında Türk ordusunun yanında savaştığını, askere zafere ulaşmada yardımcı olduğunu söyledi. Düğün salonunun bahçesinde kurulan büyük ekranlardan da vatandaşların konuşmasını dinlediği müftü Arık, ağlayarak şöyle konuştu:
 
“1915 yılında kabrini ziyaret eden bir gönül dostu Hindistanlı hacı, Peygamber Efendimizi makamında göremiyor. Şaşkına dönen Hindistanlı olayı yanındakilere anlatıyor. Hindistanlı'ya inanmayan bir görevli o gece rüyasında Peygamber Efendimizi görüyor. Hz. Muhammed rüyada, ‘Gördüğü doğrudur, ben makamımda değildim, ben kabrimde değildim. Ben Çanakkale'de var olma, yok olma savaşı veren, yedi düvele aslanlar gibi karşı koyan Türk evlatlarımın yanındaydım, onlara yardım ettim’ diyor.”
 
Bu cümlelerin ardından salonda bulunanlar tarafından uzun süre alkışlanan müftü Arık, daha sonra da savaşta şehit olan bir askerin ölmeden önce “Ya Resulallah niye zahmet ettiniz ben geliyordum” dediğini öne sürerek Hz. Muhammed'in şehit olmak üzere olan Türk askerlerine de gözüktüğünü söyledi. Türk milletindeki peygamber sevgisinin hiçbir millette olmadığını söyleyen Arık, konuşmasını, “Türk milleti Peygamber Efendimizi sever, Peygamber Efendimiz de bizi sever” diye sona erdirdi.
 
Katılımcıların harem selamlık oturduğu salonda Burdur Valiliği Hukuk İşleri Müdürü ve Yeşilova Kaymakam Vekili Osman Okay ile Yeşilova Belediye Başkanı Yunus Tokgöz de hazır bulundu. Programın sonunda Hz. Muhammed'in hayatıyla ilgili şiir ve kompozisyon yarışmasında dereceye giren öğrenciler ödüllendirildi. 2 saat süren programdan sonra salondakiler ilahiler eşliğinde dağıldı.
 
BUNU BÜTÜN HATİPLER YAPAR
 
Burdur İl Mütfüsü Halil Arık, önce “Bunlar hiçbir şekilde doğru değil. Fevkalade de üzülüyorum. Buradan bir arkadaş bunu ajite etti. Bunlar hurafe. Orada hurafeleri anlattım. Bunlar sübjektif şeyler. Kimse ispat edemez” dedi. Arık, konuşmalarının kamera ile kaydedildiğinin hatırlatılması üzerine ise, “Uzun bir konuşmadan birkaç cümleyi böyle cımbızla çekmek fevkalade yanlış. Bunu bütün hatipler yapar. Lütfen böyle şeylerle uğraşmayın. Toplum iyi gidiyor, sosyal barış var, huzur var. Sizin yapmış olduğunuz şey doğru değil” diye konuştu.
 
DİRİLİŞ'İN ÖNSÖZÜNDE VAR
 
Tarihçi ve yazar Turgut Özakman, Çanakkale Şavaşı'nı anlattığı Diriliş adlı kitabının önsözünde, Çanakkale Zaferi'nde Mustafa Kemal Atatürk'ün başarısını küçültmeye çalışanların Allah, Hz. Muhammet ve erenleri alet etmeye çalıştıklarını yazmıştı. Özakman'ın uzun önsözünün bir bölümü şöyle:
 
“Hurafecilik Allah'la yetinmiyor, Çanakkale Savaşı'na Hz. Peygamber'i de katıyor. Hz. Peygamber 1915 yılında, Çanakkale savaşı sırasında türbedarının rüyasına girerek demiş ki ‘Ben şimdi Medine’mde değilim. Çanakkale’deyim. Çok zor durumda olan asker evlatlarımı yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı. Şimdi onlara yardım ediyorum’ Bu da yetmiyor, yazar Mehmet Gençcan Çanakkale'ye Anadolu’dan alay alay, tabur tabur erenler, veliler ordusunun geldiğini de ekliyor. İnsanın sorası geliyor: Yüce Allah, Hz. Peygamber, erenler ve veliler, iki yüzyıldan beri yenilip duran Osmanlı Devleti'ne ve ordularına neden böyle yardım etmediler?”

26 Nisan 2008 Cumartesi

Olli Rehn'e Fransa'dan hukuk dersi

Rehn’in kapatma davasıyla ilgili olarak Türk yargısına yönelttiği eleştirileri garip bulan Le Monde, bu durumun AB’nin savunduğu hukuk sistemine de ters olduğunu yazdı.
 
Rehn’e hukuk dersi
 
Olli Rehn’in kapatma davasıyla ilgili yargıya yönelttiği eleştirileri garip bulan Le Monde, bu durumun AB’nin savunduğu hukuk sistemine ters olduğunu yazdı
AKP hakkında açılan kapatma davasının ardından yargıya yönelik baskı ve dayatmalara elin Fransızı bile seyirci kalamadı. Fransız Le Monde gazetesi, Avrupa Komisyonu Üyesi Olli Rehn’in dava konusunda yargıya yönelttiği eleştirilere dikkat çekerek, Avrupa’ya hukuk dersi verdi. Fransız Le Monde gazetesi, Türkiye-ABD konularındaki muğlaklıklara dikkat çektiği analizinde Türkiye-ABD müzakereleri ve AB’nin AKP hakkındaki kapatma davası üzerinde durdu. Le Monde, Avrupa Komisyonu’nun da, Genişlemeden sorumlu Üyesi Olli Rehn’in aracılığıyla demokrasinin ihlal edildiğini, sandıkta verilen yetkinin üstünlüğü üzerinde durduğunu ve davanın siyasi meselesi olduğu yolundaki ifadelerine dikkat çekerek şunları yazdı:  “Halbuki, Avrupa Birliği’nin sürekli savunduğu Hukuk Devleti’nde esas olanı, Anayasa’ya saygının en yüksek değer olarak yüceltilmesi ve yargının, gerekirse, hükümeti kınaması değil mi?” Fransız gazetesi, hükümet açısından “tehditten kaçma” yolunun Anayasa’yı değiştirmek olduğunu öne sürerken, buna örnek olarak türban değişikliğini verdi.
 
Kaygı yaratıyor
 
Hükümetin, siyasi partilerin kapatılmasının zorlaştırılması amacıyla bir değişiklik daha yapmak istediğini, AB’nin ise, ifade özgürlüğü gibi konularda reform beklendiğini belirten gazete, şu yorumu yaptı: “Eğer, Avrupa Birliği’nin davranışı, soru işaretlerine yol açıyorsa, sayın Erdoğan’ın ayak sürtmeleri, kaygı yaratıyor. Burada mesele, Türk Başbakanın, ülkesini demokrasiye götürmeye kararlı olup olmadığını veya Türkiye’nin Avrupalı dostlarının, Türkiye’de de birçok kişinin korktuğu gibi ’tırmanan İslamlaşma tehdidi’ni küçümseyip küçümsemediklerini bilmektir.” Le Monde, analizine son verirken de “Kuşkuların artmamasının önlenmesi için hem Ankara’da, hem de Brüksel’de, izahata ihtiyaç olduğunu da” ifade etti.

25 Nisan 2008 Cuma

TEKBİR Giyim'in sahibi, 'Evet kardeşim 3 KARIM VAR, sana ne' DEDİ

TEKBİR Giyim’in sahibi Mustafa Karaduman, 3 eşli olduğunu, tüm eşleri ve çocuklarıyla birlikte aynı evde yaşadıklarını itiraf etti.

Karaduman, Ahmet Hakan’ın dün Hürriyet’te yayımlanan köşe yazısında, 4 eşli olduğu yönündeki yazısıyla gündeme gelen iddiaları VATAN’a değerlendirdi.
 
Karaduman, VATAN’a çok çarpıcı açıklamalarda bulundu:
 
Boşanıp da mı evlendiniz her seferinde?
 
MK: Yok hayır. Bir aradayız, çocuklarımız yanımızda. Çocuklarımın hepsi benim üzerime kayıtlı. İmam nikahı bizim dinimizde, inancımızda var mı bilmiyorum.
 
Siz nasıl tanımlıyorsunuz evliliklerinizi?
 
MK: Ben evliyim. Siz nasıl tanımlarsınız bilemiyorum. Kendi çocuğum var üzerime kayıtlı. Resmen devletin tanıdığı benim çocuğum. Babası benim soyadı benim, annesi de kendi annesi.
 
Ama eşleriniz resmi nikahlı eşleriniz değil...
 
MK: Türkiye Cumhuriyeti ne şey yapıyor bilemiyorum. Benim gizlim de yok. Benim için yeni bir şey olmadığı için gündemimde de yok. Yani aile içinde gizli birşeyimiz yok bizim Allah’a şükür.
 
Kaç çocuğunuz var?
 
MK: Gerek var mı, bunlar özel bilgiler.
 
Durumunuzu nasıl tanımlıyorsunuz?
 
MK: Bu konulara çok girmeye gerek yok. Ben evliyim çocuklarım var. Türkiye Cumhuriyeti’nin şeyi de çocuklarıma “Babası Mustafa Karaduman, annesi falandır” diye kimlik vermiş. Gerisi benim şeyim değil. Benim inancımda da bunlar yasak şeyler değil. Çocuklarım aynı okulda, bir problemleri de yok Allah’a şükür. Bugüne kadar da hiçbir yasal sorun yaşamadım.
 
Eşlerinizle ilgili durum şu an yasak değil mi?
 
MK: Çocuklarım için yasaların bana tanıdığı hakla, onları kendi annelerinin adıyla benim kütüğüme kaydettirdim. Hepsi resmi olarak soyadımı taşıyor. Gerisi beni ilgilendirmiyor. Benim için problem teşkil etmiyor. Eşlerimle ilgili durum için Türkiye Cumhuriyeti şeylerinde resmi muamele kabul etmiyorlar. Çocukları kabul ediyorlar. Benim problemim değil. Önceki hanımla olan evlilik cüzdanımı da hiçbir yerde hiçbir şekilde kullanmadım. İhtiyaç da duymadım. Tozlu sayfalar arasında duruyor.
 
Ahmet Hakan, 21 yaşında bir kızla yeni bir evlilik yaptığınızı da ortaya attı, doğru mu?
 
MK: Hayır bu doğru değil. Asparagas. Son evliliğim 1993 yılında

Türk Bayrağını Çiğnediler

Her yıl olduğu gibi bu yıl da binlerce kişi sözde Ermeni soykırımının 93`inci yıldönümü nedeniyle düzenlenen anma törenine katılmak için 1965 yılında inşa edilen Soykırım Anıtı'nın önünde toplandı. Resmi törende Türk bayrağı yere serilerek, çignendi.

Anıta kırmızı ve beyaz karanfiller bırakan kalabalık, sözde soykırımda kaybolanların anısına yanan meşale önünde saygı duruşunda bulundu.

Ermenistan`ın yeni Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan da eşiyle birlikte anıta çiçek bıraktı ve din adamlarıyla birlikte dua etti. Ülke genelindeki okullardan gelen öğrenciler ve sivil toplum örgütlerinden temsilcilerin yanı sıra diasporadan gelen çok sayıda Ermeni de anma törenlerine katıldı.

Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, 1915 olaylarıyla ilgili iddiaların uluslararası platformlarda tanınması ve bu olayların kınanması konusunun ülkesinin dış politika gündeminin ayrılmaz bir parçası olduğunu söyledi. Sarkisyan, "Ermenistan, tarihi adaletin yerini bulması yönündeki çabalarını ikiye katlamalı" dedi.

Sarkisyan, 1915 olaylarının yıldönümü dolayısıyla yaptığı yazılı açıklamada, Ermeni iddialarının birçok ülke tarafından tanındığını öne sürdü.

"Amaçlarımız arasında kin veya intikam namına bir şey yok. Şimdi masum kurbanların anısını koruyarak, Türkiye ile önkoşulsuz olarak ilişkileri normalleştirmeye hazırız" ifadesini kullanan Sarkisyan, "Ermenistan devletinin olmadığı durumlarda bu tür durumlarla karşılaşılabileceğini, bu nedenle devletin geliştirilmesi ve güçlendirilmesinin önemli olduğunu" belirtti.

24 Nisan 2008 Perşembe

Cüppeli Ahmet Hoca'dan sonra, İsmailağa Cemaati'nin lideri Mahmut Hoca da, Beykoz'a bağlı Çavuşbaşı Beldesi'nde iki villa aldı

İkiz villaları ’hocaları’ için beğenen müritler, önce mahallenin ’çağdaş imamı’nı tayin ettirip camiyi ’ele geçirdi’. Camiye tarikattan biri atandı, villalar alındı ve mahalle cüppeli, kara çarşaflı müritlere kaldı. Hürriyet gazetesi bu haberi sürmanşetten verdi:

ÇAVUŞBAŞI Beldesi, 11 yıl önce İsmailağa Cemaati’nin yöneticilerinden Cüppeli Ahmet’in (Ünlü) dev külliyesiyle gündeme geldi. Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilen külliyenin eğitim kompleksine çevrildiği Çavuşbaşı, bu kez de aynı cemaatin ’Mahmut Hoca’ diye bilinen lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun yeni adresi. Çavuşbaşı’nın zenginlerinden Mahmut Hoca’nın 3 müridi, şeyhlerini beldelerine getirmek amacıyla 2006’da harekete geçti. Hedefleri, şeyh için beğendikleri evlerin 300 metre yakınındaki Fazilet Camii oldu. Mahallenin otobüsten, biçki-dikiş kursuna, okuluna kadar her derdine koşan, ilk kez bilgisayarlı Kuran Kursu sistemine geçen, çağdaş imam-hatip Yusuf Demirci, önlerindeki engeldi.

20 MÜRİDİN İMZASI 350 İMZADAN DEĞERLİ

Tarikatçılar, mahallenin 11 yıllık imamından, çocuklarını, ayrı sınıfta, görevlendirecekleri birinin eğitmesini istedi. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın müfredatı dışındaki hiçbir uygulamaya müsaade etmeyen Yusuf Demirci’nin tavrı karşısında tarikatçılar, ilkokul diplomaları ve velilerinin imzalı kağıtlarıyla 10 öğrenciyi kursa kaydettirdi. Tarikatın görevlendirdiği kişi için de Müftülükten ’Fahri Öğretici’ yazısı alıp camide imama yardımcı verdiler. Müfredat dışına çıkan fahrii öğretici, Demirci’nin tepkisine karşı, "Ben diyaneti de tanımam müfredatını da" dedi. Yusuf Demirci, müftülüğe başvurarak fahri öğreticiyi uzaklaştırdı. Bunun üzerine Nakşibendi Tarikatı’nın İsmailağa kolu, imam Demirci aleyhine imza topladı. 500 haneli beldede 20 imzayla İl Müftülüğü’ne başvuran müritler, Demirci hakkında soruşturma açtırdı. Mahallelinin imamı isteyen 350 imzalı dilekçesi ise sorunu çözemedi. Demirci, 2007’de bir başka camiye atandı. Yerine, Çanakkale’den, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın öngördüğü sarık yerine Mahmut Hoca Cemaati’nin sarığını takan Mücahit Dündar geldi. Tüm bunları yaşayan Yusuf Demirci, sorularımızı "Devlet memuruyum" diyerek yanıtlamadı.

BARDAKOĞLU’NA KOMŞU OLDULAR

14 Haziran 2007’de Hüseyin Baştürk, Yakup Baştürk ve Ekrem Baştürk’e Beykoz ormanlarının hemen bitişiğindeki Cumhuriyet Caddesi Yıldıztepe sokaktaki 12 ve 14 numaralı, 4’er katlı 2 ev 460 bin Euro ve 550 bin Dolar (toplam 1.7 milyon YTL) ödenerek satın alındı. 2.5 dönüm arsa üzerine kurulu 4’er katlı 2 evin zilliyeti, muhtarlık kanalıyla Müşerref Ustaosmanoğlu’na devredildi. Böylece Ustaosmanoğlu çifti, 8 ve 10 numaralı ikiz villaların sahibi Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’na komşu oldu. Cemaat üyeleri, Mahmut Hoca’nın tedavi gördüğü sırada Maltepe’deki Darüşşafaka Ömran ve Yahya Hamuluoğlu Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’nin kurşunlandığını, Çarşamba’daki camide iki kişinin öldürüldüğünü unutmamışlardı. Bu nedenle Mahmut Ustaosmanoğlu’nun yüksek duvarlar ve parmaklıklarla çevrili yeni evlerinin çevresi kameralarla donatıldı.

CUMA VE PAZARLARI MÜRİTLER AKIN EDİYOR

Tarikat liderinin semte taşınmasıyla cuma ve pazar günleri sarıklı, cüppeli ve kara çarşaflı tarikat üyeleri mahalleye akın etti. Mahalleli camiye giremez oldu. Girenler sarığa çarşafa zorlandı. Caminin içini erkek tarikat üyeleri hınca hınç doldururken, yolun karşısında ise kara çarşaflı kadınlar şeyhlerini görebilmek için saatlerce bekledi. İstanbul ve şehir dışından araçlarına doluşarak gelen müritler, cuma namazı sonrası şeyhlerinin evine gelerek burayı türbeye çevirdi. İzdiham nedeniyle içeri giremeyenler ise cep telefonlarıyla evin fotoğrafını çekti.

SIKIŞAN TRAFİĞİ ZABITALAR AÇIYOR

Çavuşbaşı Beldesi’nin AKP’li Belediye Başkanı Muhammed Hanefi Dilmaç ise "Herkesin özgürce mülk satın alma hakkı var. Ben halkın seçtiği bir belediye başkanı olarak kanunlar çerçevesinde görevimi yapıyorum. Onun ötesine geçme şansım yok" dedi. Cüppeli Ahmet Hoca Külliyesi’nin okula dönüştürülmesi için mücadele ettiğini ve buranın bir eğitim kompleksine dönmesini sağladığını belirten Dilmaç, "Vatandaşların şikáyeti üzerine cuma ve pazar günleri Fazilet Camii’nin önünde zabıtamız önlem alıyor. Buradaki trafik akışını sağlıyor" dedi.

Mahalleli korkuyor

MAHALLE sakinleri, yeni ortamdan duydukları rahatsızlığı belediye ve kaymakamlığa yazılı ve sözlü olarak anlattılar. İsminin yazılmasını istemeyen bir mahalle sakini, şunları söyledi: "Başımızın belada olduğu Cüppeli Ahmet Hoca Külliyesi’nden büyük mücadelelerle kurtulduk, şimdi bunlar nefes aldırmıyor. Tenha ve gözden uzak olduğu için burayı tercih ediyorlar. Bizler, cuma günleri camiye giremiyoruz. Ortalık cüppe, sarık ve kara çarşaflıdan geçilmiyor. Çocuklarımız onlardan, biz de çocuklarımıza kötü örnek olmalarından korkuyoruz. Kendileri gibi giyinmeyenleri sürekli bakışlarıyla taciz ediyorlar. Bu ortamı görünce geleceğimizden endişeleniyorum."

Kıyafetleri açık bulan müdür gösteriyi kesti

Kartal Atatürk İlköğretim Okulu’ndaki 23 Nisan gösterilerinde, okul müdürü dans eden kız öğrencilerin gösteri kıyafetleri açık diye gösterilere son verdi.

Okul bahçesindeki törenlerde, ilk olarak öğrenciler Çanakkale Savaşı piyesi sahneledi. Üzerlerinde asker kıyafeti bulunan bir öğrenci ezan okudu, diğer öğrenciler de topluca namaz kıldı.

Piyesin ardından ise kız öğrenciler göbeklerini açıkta bırakan kıyafetler giyerek, şarkı eşliğinde dans etmeye başladı. Bu sırada okul müdürü Mehmet Kahraman müziği kestirerek gösterilere son verdi.

Türbansız ve askersiz gece

23 Nisan Resepsiyonu'nda Baykal ve askerler katılmadı. Tek türbanlı konuk vardı. Erdoğan kime memo dedi?TBMM Başkanı Köksal Toptan'ın 23 Nisan resepsiyonuna Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile kuvvet komutanları ve CHP lideri Deniz Baykal katılmadı.

TÜRBANLI EŞ GETİRİLMEDİ

Geçen yılların aksine AK Parti'li vekiller de resepsiyona 'türbanlı eş' getirmedi. Gecede tek türbanlı Sayıştay Başkanı Mehmet Damar'ın eşiydi. Cumhurbaşkanı Gül de eşsiz gelenlerdendi.

DTP'Lİ TÜRK'E ASKER SORUSU

DTP Grup Başkanı Ahmet Türk ise askerlerin DTP yüzünden geceye gelmediği iddialarıyla ilgili, "Çağdaş bir dünyada insani münasabetler vardır. Varlığımızdan rahatsız oluyorlarsa bunu onlara sormak lazım" diye konuştu.

Peşmergeyle neyin pazarlığı yapılıyor!..


Kuveyt’te yapılan ’genişletilmiş Irak’a komşu ülkeler toplantısı’nda ABD Dışişleri Bakanı Rice, Irak Dışişleri Bakanı Zebari ve Dışişleri Bakanı Babacan’ın katılımıyla gerçekleştirilen üçlü toplantının içeriğinin açıklanmamasına tepki yağdı. Deneyimli diplomatlar, “Neyin pazarlığını yapıyorsunuz? Ortada bu kadar çok soru işareti varken, kamuoyunun gerçekleri bilmesi gerekir” diyor.

Babacan, peşmergeyle ne konuştu
Dışişleri Bakanı Babacan’ın, Kuveyt’te Irak zirvesinde peşmerge Hoşyar Zebari ile samimi pozlar vermesi tepki topladı.
Kuveyt’te gerçekleştirilen genişletilmiş Irak’a komşu ülkeler toplantısında, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Irak Dışişleri Bakanı peşmerge Hoşyar Zebari ve Ali Babacan’ın katılımıyla gerçekleşen üçlü görüşmesinin içeriğinin kamuoyuna açıklanmamasına sert tepkiler geldi. Emekli Büyükelçi Nüzhet Kandemir, toplantının ABD’nin isteğiyle gerçekleştiğine dikkat çekererek, “ABD Türk yetkilileri ile Irak yetkililerin sorunların çözümü için bir araya gelmelerini sürekli olarak telkin ediyordu. Dolayısıyla bu çerçevede ilk olarak Talabani Türkiye’ye geldi. Zebari ile Babacan’ın görüşmelerini de bu kapsamda ele almak gerekir” dedi.

Bilmek hakkımız

Halkın Yükselişi Partisi Genel başkan Vekili Yaşar Okuyan ise, toplantının içeriğinin kamuoyuna yansıtılmamış olmasını doğru bulmadığını söyledi. Bir tarafta ABD ve Irak, diğer tarafta ise AKP yetkililerinin bulunduğuna dikkat çeken Okuyan, “Bu toplantıda ne konuşuyorsunuz, önce bunu bilmemiz gerekiyor. AKP’li arkadaşlarımızın bugüne kadar milli menfaatler doğrultusunda oluşturulan çizgiden sapma eğiliminde olduklarını çok gördüğümüzden kafamızda soru işaretleri uyanıyor. Neyin pazarlığını yapıyorsunuz? Söz konusu olan Irak mıdır? Irak’ta öldürülen Türkmen soydaşlarımız mıdır? Kerkük sorunu mudur? Kerkük’te yapılması öngörülen referandum mudur? Bu kadar soru işareti varken, toplantının içeriğini bilmek hakkımız.”

21 Nisan 2008 Pazartesi

Komünistin teki... Minareyi çalmış ama kılıfını hazırlamamıştı

 
Melike İlgün
 
Erdek'in Belediye Başkanı AKP'nin Balıkesir Milletvekili'ne Başbakan'ın oğlunun gemi alması konusunda soru soran vatandaşları tespit edip, hemen ertesi gün evlerini kaçak olduğu gerekçesiyle mühürletti. AKP'liydi.

Pamukova'nın Belediye Başkanı'na belediyeye ait akaryakıt istsyonunu kiraladığı firma 40 bin euro değerinde cip hediye etti. Başkan "Çok karlı bir anlaşma yaptık" dedi. AKP'liydi.

Odunpazarı ve Tepebaşı belediyelerinde İmar Komisyonu Başkanlarının denetim firması kurarak imar izni işlerini takip ettiği ortaya çıktı. AKP'lilerdi.

Babadağ'ın Belediye Başkanı'nın kendi kızına usülsüz bir şekilde burs alması hakkında soruşturma başlatan ilçe kaymakamı birkaç gün sonra tayin edildi.Bunun üzerine Kızılay da bütün bursları durdurma kararı aldı.Bu arada belediye başkanı AKP'liydi.

Kazım Karabekir'in Belediye Başkanı nikahını kıydığı geline İslam'ın 32 farzını sorarak bir ilke imza attı. AKP'liydi.

Isparta'nın Belediye Başkanı için yolsuzlukların üzerine giden Belediye Meclisi Başkanı'nı tehdit ettiği iddiasıyla soruşturma başlatıldı. AKP'liydi.

Halfeli Belediye Başkanı halka içilmez raporlu suyu verdiklerini itiraf etti. AKP'liydi.

Dorukkent Belediye Başkanı rüşvet, yolsuzlık ve uyuşturucu ticareti suçlamalarıyla tutuklandı. AKP'liydi.

Çorum Belediye Başkan Yardımcısı'na inşaat sahiplerinden kat artırımı karşılığında rüşvet aldığı iddiasıyla dava açıldı, Başkan Yardımcısı görevi kötüye kullanmaktan hapis cezasına mahkum oldu. AKP'liydi.

Eyüp Belediyesi'nin Kutlu Doğum Haftası'nda okullara izin almadan dağıttığı broşürde "Örtünmemek günahkar olmaktır. Başörtü yasağı İslamı hatırlatan herşeye düşman olmaktır" denildi. Belediye Başkanı tabii ki AKP'liydi.

Hepsi de her AKP'li gibi işinin ehliydi.

Hepsi de kömür dağıtacak kadar, nohut dağıtacak kadar, pirinç dağıtacak kadar, bunu da sadece hizmet aşkıyla yapacak kadar, ne tesadüftür ki hizmet aşkı seçimler yaklaşırken depreşecek kadar belediyeciliğin piriydi.

Ama hepsinin başındaki isim de bu dağıtımın vakıf üzerinden olmasını hesap edecek kadar düşünceli, eşeğini sağlam kazığa bağlayacak kadar becerikliydi.

Dikili'nin Belediye Başkanı ise belediye otobüslerini ücretsiz yaptı. Otobüse binen öğrencileri evinin önüne kadar bıraktırdı. Belediye'ye ait sağlık merkezinde muayene ücretlerini 1YTL'ye, röntgen ücretlerini 6 YTL'ye düşürdü. Parası olmayandan da bu ücretlerin alınmamasını sağladı. Ayda 10 tondan az su kullanandan ücret almadı. Belediye Ekmek Fırını'nında üretilen ekmeği 25 Kuruş'a sattı.

Ama ne var ki işinin ehli değildi, çünkü AKP'li değildi.

Aklı sıra halktan alıp halka vermişti. Ama becerememişti. Çünkü bunu bir vakıf üzerinden yapmak gerektiğini, vakıf üzerinden ne dağıtırsan dağıt kimsenin sormadığını akıl edememişti.

Kimbilir belki de böylesi bir hinlik aklına bile gelmemişti.

İşte bu yüzden de suç işlemişti!

Suçu kılıfına uydurmayı bilmediği için de elbet cezasını çekecekti!

Boşverin, zaten pis komünistin tekiydi!

Kutlu Doğum'da tehdit

Mustazaf-Der'in, Kutlu Doğum Haftası etkinliği dinci gösteriye döndü

'Kutlu Doğum'da tehdit

YUSUF BAŞTUĞ

ADANA - Hizbullah'a yakınlığıyla bilinen ve Genelkurmay'ın 27 Nisan bildirisinde adı geçen Mustazaflar ile Dayanışma Derneği'nin (Mustazaf-Der) Adana'daki Kutlu Doğum Haftası etkinliği, dinci gösteriye dönüştü. Tehdit dolu mesajların verildiği etkinlikte konuşan Doğru Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Göktaş , "Yeryüzünü Allah'ın rengine boyayacağız. Kamusal alan dahil her yeri Muhammedi renge boyayacağız. Kutlu doğum haftaları nisana sığmıyor. Artık nisanı beklemeyeceğiz. Kutlu doğum kutlamaları martta başlayacak, mayısa sarkacak. Dünya savaşlarında 55 milyon kişi öldü. Bu dünya Müslümanlara teslim edilmezse oluk oluk kan dökülecek" dedi.

Adana Büyükşehir Belediyesi'ne ait Mimar Sinan Açık Hava Tiyatrosu'nda düzenlenen, konuk erkek ve kadınların harem-selamlık oturtulduğu, türbanlı küçük çocukların sahneye çıkartılmasına emniyetçe izin verilmeyen etkinlikte, sürekli tekbir getiren göstericiler, kara çarşaflı kadınların bulunduğu yerden gazetecilerin görüntü almasına da izin vermedi. İlahilerin okunduğu etkinlikte, akşam ve yatsı ezanları okundu, katılımcı kadın ve erkekler ayrı yerlerde namaz kıldı.

Atatürk posteri yok

Mustazaf-Der Adana Şubesi Başkan Yardımcısı Selahattin Yeniay' ın Kuran okumasıyla başlayan etkinlikte Türk bayrağı ve Atatürk posterinin asılmaması dikkat çekerken, İstiklal Marşı'nın da okunmadığı gözlendi. Habeşistan Hicreti'ni konu alan tiyatro gösterisi sırasında erkeklerden oluşan bir grubun sürekli tekbir getirdiği görüldü. Hz. Muhammed 'in yaşamından kesitlerin anlatıldığı etkinlikte küçük türbanlı çocukların sahneye çıkartılmasına emniyet güçleri izin vermeyince, programı sunan kişi, "Müslüman mahallesinde salyangoz satanlara ses etmeyenler, küçük çocukların 'Allah' demesine izin vermiyor. Burada kameralar var. Unutmayın, Allah'ın da kamerası var. Bu yaptıklarınızı çekiyor" diye konuştu.

Kadınlardan yoğun ilgi

Katılım için ücret alınmayan ve bedava otobüslerle Mimar Sinan Açık Hava Tiyatrosu'na taşınan kitleye, yine Hz. Muhammed'in hayatını konu edindiği söylenen kitaplar ücretsiz olarak dağıtıldı. Erkeklere göre kadınların ve küçük çocukların daha fazla katılım gösterdiği etkinlikte konuşan haftalık olarak yayımlanmaya başlanan Doğru Haber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Göktaş, tehdit içerikli söylemlerde bulundu. Kitleyi coşturmaya çalışan ve konuşması sürekli tekbirlerle kesilen Göktaş, şunları söyledi: "Yeryüzünü Allah'ın rengine boyayacağız. Kamusal alan dahil her yeri Muhammedi renge boyayacağız. Kutlu doğum haftaları nisana sığmıyor. Artık nisanı beklemeyeceğiz. Kutlu doğum kutlamaları martta başlayacak, mayısa sarkacak. Bütün günleri ele geçireceğiz. Haftalarımızı, günlerimizi istiyoruz. Yeni yeni günler icat edeceğiz. Bu coğrafyada her gün yeni bir ses yükselecek. Bu mübarek coğrafyayı zehir ettiler. Dünya savaşlarında Hz. Muhammed'in olmadığı günlerde 55 milyon kişi öldü. Hz. Muhammed'in yaptığı savaşlarda sadece 750 kişi ölmüştü. Bu dünya Müslümanlara teslim edilmezse oluk oluk kan dökülecek."

Türbanlı çocuklar

Sürekli ilahilerin okunduğu etkinlik, dua okunarak sona erdirildi. Sahneye çıkartılmasına izin verilmeyen küçük türbanlı çocuklardan bazıları, programın sonuna doğru sahneye çıkartılıp kitleye gösterildi. Küçük türbanlı çocuklar ilahi okuyanlarla fotoğraf çektirdi.

20 Nisan 2008 Pazar

Müthiş bir casusluk iddiası

Yıl 1996… Seçilmiş 2500 Kürt pasaportsuz ve kimliksiz olarak Türkiye sınırından içeri girer

Yıl 1996… ABD Saddam'ı devirmek için Kürtlerle anlaşmaya varır. Seçilmiş 2500 Kürt pasaportsuz ve kimliksiz olarak Türkiye sınırından içeri girer. Batman-Guam Adası köprüsünde nakliye uçaklarıyla taşınan 2500 kişi özel eğitime alınır. Türkiye bu 2500 kişinin tek tek parmak izlerini alır. Ve Yıl 1998. Türk istihbaratçıları bir koli çay bardağı ile Kürt aşiret liderleriyle toplantıya gider. Tek bir amaçları vardır; Toplantıya katılanlardan kaçı ve kimler Guam Adası'na gidenlerdendir?


Birinci Körfez Savaşı'nda Saddam Hüseyin'i deviremeyen ABD, içten darbe başlatmak için hazırlıklara başlar. Washington'un bu konudaki en büyük müttefiki sınır komşusu Türkiye ve K. Irak'taki yerleşik Kürtler olur. Türkiye zaman zaman sınır ötesi harekatlarla K. Irak'a girer. Peşmergeler o dönemde Türk askerine yardımcı olur. Hatta zaman zaman çatışan Barzani ve Talabani güçleri Türkiye'nin araya girmesiyle ateşkes yapar.


ABD DEVREDE-PKK'YA BASKI


PKK'dan çekinen Barzani ve Talabani'nin yardımına Türkiye koşar. Sınır bölgelerinde peşmergelerin kullanacağı karokallar inşa edilir, yollar yapılır, silah verilir. İki peşmerge lideri sınırın öteki yakasında Türkiye'nin müttefiki olur. Ancak Saddam Kürtlmer üzerindeki baskıyı artırır. Bunun üzerine ABD kimine göre 5 bin kimine göre 2500 seçilmiş Kürt asıllı Iraklıyı alarak Guam Adası'na götürür. ABD bu faaliyetini "müttefiklerine sahip çıkmak ve onlara yeni bir yaşam kurmak" olarak açıklar. Bu faaliyetlerin yapılması için tek bir yol ve yardımcı ülke vardı. TÜRKİYE. Ve iki ülke arasında görüşmeler başlar.


BUTMAN-GUAM İNSAN TRAFİĞİ


ABD, Türkiye'ye Guam Adası'na götüreceği kişilerin adını vermez. Bu Ankara'da kriz yaşanmasına neden olur. Sonra Pasaport Kanunu'ndaki bir maddeye istinaden kimliksiz ve pasaportsuz kişilerin Türkiye'ye girişi için bir yöntem bulunur. Kimlikler beyana dayalı olacaktır ama, Türkiye sınırdan geçecek herkesin parmak izini alacaktır. ABD bunu kabul eder. Bunun üzerinde Ankara'dan giden 5 kişilik uzman bir ekip, sınırdan konvoylarla gelen Guam yolcusu seçilmiş 2500 Iraklı Kürt'ün parmak izlerini alır. Sonra bu parmak izleri Emniyet dosyasına konmadan MİT arşivlerine kaldırılır.


EĞİTİLENLER GERİ DÖNDÜ MÜ?


ABD eğittiği seçilmiş Kürtleri zaman içerisinde yeniden K. Irak'a getirir. Bunlar Saddam rejimini devirmek için altyapı çalışmalarına başlarlar. Bu kez ellerinde kapı gibi ABD pasaportları vardır ve Türk sınırından rahatlıkla içeri girerler. Kimisi Irak'ın güneyine kadar giderek oradaki Arap aşiretleri ile ABD'nin temasını sağlamaya yönelik çalışmalar yapar. Amaç Saddam'ı kuşatarak silah bile kullanmadan teslim almaktır.


BİR KOLİ ÇAY BARDAĞI


Bu sırada PKK'nın Irak'taki faaliyetlerinden rahatsız olan Türk istihbarat birimleri 1998 yılında Kürdistan Demokrat Partisi lideri Barzani'den Kürt aşiret liderleriyle bir toplantı ayarlamasını ister. O dönem MİT'in kendisine destek sağladığı Barzani Bölgedeki aşiretlerin liderlerini toplantıya çağırır. Türk istihbaratının amacı hem PKK faaliyetlerini öğrenmek hem de gelinen durumla ilgili bilgi sahibi olmaktır. Ankara'dan yola çıkan istihbaratçılar Habur Sınır Kapısı'ndan geçerek görüşmeye giderler. Arabaların bagajında aşiret liderlerine verilecek hediyelerin yanı sıra bir koli çay bardağı vardır.


ÇAY SERVİSİ YAPAN İSTİHBARATÇI GARSONLAR


Barzani'nin davetiyle gelen aşiret liderleri Türk istihbaratçıları coşkuyla karşılar. Tek tek tanışma faslı yapılır. Tanışılanların hepsi tek tek kaydedilir. Ardından grson olarak görevli Türk istihbaratçıları toplantıya katılanlara çay servisi yapar. Çay içilen bardaklar daha sonra içen kişilerin adlarıyla etiketlenerek yıkanmadan özel korumalı kolilere yerleştirilir. Toplantı salonunda bilgi akışı dışarıda ise gerçek kimlikleri öğrenme telaşı vardır. İki grupta toplantıdan mutlu bir şekilde ayrılır. Aşiret liderleri Türkiye'nin de desteğini almışlardır.


ANKARA'DA PARMAK İZİ MUKAYESESİ


Türk istihbaratçıları özel kolide saklanan bardaklarla birlikte yeniden karayoluyla Habur Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye giriş yapar. İstihbaratçılar için o kolidekiler kendi canlarından bile önemlidir. Sınırın her iki tarafında da en küçük bir kaza ihtimali bile düşünülerek eskort ve konvoyla hareket edilir. Koli Ankara'ya gelir gelmez hemen Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Daire Başkanlığı'na gider. Burada bardaktaki parmak izleri alınır. Daha önce seçilmiş olarak Gum'a götürülen 2550 Kürt'ün parmak izleriyle mukayesesi yapılır. Toplantıya katılan 17 aşiret liderinin Guam'da eğitimden geçen kişiler olduğu ortaya çıkar. Bu bilgi de devletin arşivlerindeki yerini alır. (medyakulak.com)
 

19 Nisan 2008 Cumartesi

Taliban mensuplarının bıraktığı tarikat tipi sakallı ve şalvarlı İEET şöförleri


Yalçın Bayer'in köşesinde bir okuyucu sormuş.

SON zamanlarda özellikle Anadolu yakasında Üsküdar-Beykoz-Paşabahçe-Çengelköy vs. Boğaz hatlarında bazı belediye otobüsü şoförleri artık resmen Taliban mensuplarının bıraktığı tarikat tipi, göğüslerinin altına kadar inen sakallarla görev yapmaktadırlar.

Bunlardan bazıları bunun yönetmeliğe uygun olup olmadığını soran gazete muhabirine "Seni kafir sonunuz gelecek" diye bağırıp saldırganlaşacak kadar işi ileri götürmüşlerdir. Önce sünnet sakalı derken şimdi belediye otobüsü şoförleri resmen Taliban sakalları ve şalvar şeklinde üniforma pantolonlar giymeye başlamıştır.

Söz konusu olan özel halk otobüsü olsaydı bir şey demezdim ama belediye otobüsü şoförlüğü kılık kıyafet yönetmeliğine sahiptir ve bu şekilde sakal bırakmalarına hangi yönetmelik izin vermektedir? Bir vatandaş olarak vergilerimizle yaşayan İstanbul'da tarikat sakallı belediye şoförleri görmek beni çok üzüyor. Öte yandan bunu gidip de İETT amirliğine sorduğumda kötü muamele göreceğimi biliyorum. Bu durum aslında bir şeylerin hazırlığıdır. Yani kötü şeylerin. Yarın çarşaflı belediye memurlarına hazırlıyorlar bizi. Topluma ışık tutan bir gazeteci ve köşe yazarı olarak bu duruma kimin göz yumduğunu köşenizden Büyükşehir ve İETT başkanlarına sormanızı rica ediyorum.

İETT Yargıtay dinlemiyor
Yargıtay'ın sakallı memur çalıştırmaya devam eden Büyükşehir Belediyesi amirleri için verilen beraat kararını bozması, gözleri belediyelerdeki sakallı memurlara çevirdi. İETT'de çalışan memurlar arasında sakallılar da var, yakasız gömlek giyen de.

Eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Nurettin Sözen, 'Bu olaylar Tayyip Bey dönemini kapsıyor. Bir süre başörtülü zabıta denemesi yaptılar, tutmadı. Bu memur yasasına ve kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı. O yüzden bunları belediyenin şirketlerinde çalıştırıyorlar. Yani başörtülü ve sakallıların kadrosunu belediye şirketlerinde yapıyorlar. Ama kamu alanında çalıştırıyorlar. Yasalara göre belediye şirketleri de devlette olduğu gibidir, suiistimal edilemez. 'Anonim şirkettir, burada türbanlı da olur' diyemezler' diye konuştu.

HACISI DA VAR, TOP SAKALLISI DA

İETT İş ve Trafik Kazalarını Önleme Derneği Başkanı Mehmet Kılıç, konuyla ilgili şunları söyledi: 'Hacı sakallısı da var top sakallısı da. Her kurumun bir işleyiş şekli var. Asker sivil giyince veya sakal bıraksa asker olduğu belli olur mu? İlköğretim okulu öğrencisi forma giymeden okula gitse öğrenci olduğu belli olur mu? Kurumumuzda yüzde bir de olsa sakallı çalışanlar var. Yani yaklaşık 60 şoför arkadaşımız. Ben 1995 yılında İETT'de eğitmenlik yaparken, alınan yeni elemanlar arasında sakallı ve şalvarlı olanlar vardı. Bunları uyardık ve sakallarını kestirdik.'

Siyasi tercih, inanç özgürlüğü değildir

'Memurların kılık kıyafeti bir yönetmelik ile düzenleniyor. Bu yönetmelik, hükümlere uygun davranmayanlar hakkında bir disiplin cezası uygulanmasını öngörüyor. Disiplin suçunun tekrarlanması halinde ceza, görevden çıkarmaya kadar varıyor. Görevini yerine getirmeyen, yönetmeliğin gereği olan disiplin cezasını uygulamayan yöneticilere de görevi ihmal ve yetkiyi kötüye kullanmak suçundan kanunda ceza öngörülüyor. Yargıtay'ın bozduğu kararın alındığı söz konusu davada, memurların siyasi amaçla sakal bıraktıklarının tespit edilmiş olması, disiplin cezasını daha da ağırlaştırıyor. Memurlar herhangi bir siyasi partinin uygulayıcısı değildir. Siyasi tercih, inanç özgürlüğü değildir. Bu tip durumların önü alınmadığında, kılık kıyafet memuriyete alınmada tercih sebebi haline gelebilir. Kadın bir görevli alınacaksa başörtülü memuru tercih edebilir, erkek alınacaksa sakallı tercih edilebilir. Genellikle yargıçlar kanundaki cezanın asgari sınırına riayet eder ve alt sınır olan cezayı uygular. Asliye Ceza Mahkemesi hangi gerekçeyle suç oluşmadığına karar vermiş, onu bilemem. Yargıtay'ın kararı daha uygun görünüyor.'

301'inci madde 12,5 saatlik çalışmanın ardından komisyondan geçti ama DEĞİŞTİ

SORUŞTURMA İZNİ CUMHURBAŞKANI YERİNE ADALET BAKANINA VERİLİYOR

TBMM Adalet Komisyonu, Türk Ceza Kanununun (TCK) 301. maddesinin değiştirilmesine ilişkin kanun teklifini 12.5 saat süren görüşmelerin ardından kabul etti.

Teklifte, Cumhurbaşkanına verilen kovuşturma izni yetkisi, AK Parti milletvekillerinin verdiği önerge ile ''Soruşturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlıdır'' şeklinde değiştirildi.

Teklifin, TCK'nın 305. maddesinde yer alan ve Adalet Bakanına ait kovuşturma açılmasına izin verme yetkisini Cumhurbaşkanına devreden 2. maddesi ise verilen önerge ile teklif metninden çıkarıldı.

301. maddeye eklenen ''saygınlıklarını sarsar biçimde'' ifadesi ise Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in itiraz etmesi üzerine kabul edilmedi.

Teklifle, 301. maddede yer alan ''Türklüğü'' ifadesi ''Türk Milleti'', ''Cumhuriyet'' ifadesi de ''Türkiye Cumhuriyeti Devleti'' olarak değiştirildi.

Teklifle maddede yer alan 3 yıllık ceza üst sınırı da 2 yıla indirildi.

Ayrıca, 301. maddede yer alan, ''Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede, bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır'' hükmü çıkarıldı.

Lisede korku filmi gibi din dersi

Kadın öğretmen, öğrencilere Azrail ve Şeytanlı dehşet sahneleri izlettiGAZİANTEP'deki Hasan Ali Yücel Lisesi'nde öğrencilere, namaz kılmayan bir gencin başına geleceklerin anlatıldığı, Azrail ve ölüm konulu şiddet içeren VCD izletildi. Arapça seslendirmeli Türkçe alt yazılı `Rabbim geri döndür' adlı VCD'yi izleyen öğrencilerden bazılarında davranış bozukluğu görülürken velilerin şikayeti üzerine soruşturma başlatıldıHasan Ali Yücel Lisesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni Fatma Yakar, iki hafta önce 11'inci sınıf öğrencilerine, okulun biyoloji laboratuarında sinevizyon aracılığıyla 35 dadikalık `Rabbim geri döndür' VCD'sini izletti

FİLMDE ŞEYTAN SAHNELERİ

Korku filmlerindeki gibi efektlerle süslenen VCD, Kur'an-ı Kerim okuyan bir babanın, aynı evde kağıt oynayıp, müzik dinleyerek eğlenen oğlu Hasan'ı namaz kılması için uyardığı görüntülerle başlıyor. Hasan babasının sözüne aldırmayıp, müzik dinliyor.Bu sırada uykuya dalan Hasan'ın yanına, elinde orak beyaz kıyafetli ölüm meleği (Azrail) geliyor ve çırpınarak direnen kurbanının canını alıyor. Hasan, bir imam tarafından yıkanıyor, kefenleniyor, gömülüyor. Yıkama sırasında şeytan da Hasan'a kaynar su döküyor. Hasan gömüldükten sonra zincirlerle bağlı olarak cehenneme götürülüyorSiyah kıyafetler içindeki Şeytan, `Gel Hasan gel. Benim dostumsun. Sen nereye gittiysen benim esirim oldun. Yoldan çıkmana vesile olan arkadaşlarınla tanışmana ben vesile oldum" diye onu karşılıyor.
Aynı VCD'de namaz vakti uyanması için bir meleğin çağrı yaptığı Hasan, kalkmayınca, zincirle ateşin içine çekilerek cezalandırılıyor. Korku içinde ağlayan ve yaşadıkları gözünün önünden film şeridi gibi geçen Hasan, bunları izlerken "Rabbim beni geri döndür" diyerek uyanıyor, namazını kılıp, affedilmesi için dua ediyorSORUŞTURMA BAŞLATILDIKorku ve dehşet sahneleriyle dolu bu VCD'yi izleyen öğrencilerden çoğunda davranış bozukluğu başlayınca veliler şikayetçi oldu. Gaziantep Milli Eğitim Müdürlüğü'nün isteği üzerine soruşturma başlatıldı.

Öğretmen hakkında disiplin soruşturması başlattıklarını bildiren Hasan Ali Yücel Lisesi Müdürü Ömer Demir, VCD'yi kendisinin de izlediğini belirtirken, "Her saniyesi korku dolu. Durumun ciddiyetinin farkındayız. Gereken soruşturma yürütülüyor" dedi. Gaziantep Milli Eğitim Müdürü Süleyman Şişman ise VCD'yi kendisinin görmediğini, okullarda ders olarak öğrencilere izlettirilecek VCD'lerin oluşturulacak komisyonun incelemesinden geçirilmesi gerektiğini söyledi. Şişman, "Yaptığımız araştırmada, söz konusu lisede böyle bir filmin izletildiği, ancak izletilmesi sonucu filmin uygun olmadığı kanaatine varılmıştır. Öğretmen kendi iradesi ile izletmiş. Okul müdürlüğünce bu filmin izlettirilmemesi konusunda öğretmene gerekli talimat verilmiş. Ayrıca filmin izletilmesi ile ilgili kusuru olanlar hakkında soruşturma açıldı, yasal işlem başlatıldı. Müfettiş raporundan sonra gerekli açıklamayı yapacağız" diye konuştu.

AKPM mi yalancı, AKP mi yalancı...

AKP hakkındaki kapatma davasına ilişkin AKPM (Avrupa Konseyi Parlementerler Meclisi) bildiri yayınlandı.
 
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde (AKPM), AK Parti hakkında Anayasa Mahkemesinde açılan davaya ilişkin bu sabah imzaya açılan bildiri resmen yayımlandı.

Bildiriyi imzalayan AKPM üyesi 21 parlamenter arasında Hristiyan Demokrat, Sosyalist, Liberal ve Birleşik Sol grup başkanları da
bulunuyor.

ENDİŞE DUYUYORUZ

Bildiri metninde, kapatılma davasından ve Anayasa Mahkemesinin açılan
davayı incelemeye alma kararından "endişe duyulduğu" bildirildi.

"Yargı bağımsızlığına saygı ilkesinin önemine" vurgu yapılan bildiride,
"bununla birlikte, çoğulcu demokrasinin çalışması için örgütlenme ve
ifade özgürlüğünün de önemine" atıfta bulunuldu.

Bu özgürlüklerin siyasi yaşam için önemli olduğu kaydedilen
bildiride, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ifade özgürlüğü ve
örgütlenme hakkıyla ilgili maddelerine dikkat çekildi.

Bildiride, Türk yargısının, parti kapatma ve siyasi yasak konusunda,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği örnek kararları dikkate alması
çağrısında bulunuldu.

Bildiride, AİHM'nin daha önce Türkiye'de parti kapatma davalarına
ilişkin verdiği aleyhte kararlara da atıfta bulunuldu ve Türkiye'de
1995, 2001 ve 2003 yıllarında siyasi partilerle ilgili yapılan anayasal
değişikliklere rağmen, parti kapatma davalarının devam ettiği ve bunun
bu konuda daha fazla reform yapılması ihtiyacını ortaya koyduğu ifade
edildi.

REFORMLAR SÜRSÜN ÇAĞRISI
Bildirinin sonunda, Türkiye'ye demokratik reformlara devam etmesi
çağrısında bulunuldu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun olarak
siyasi partilerle ilgili yasada anayasal reformlar yapılması çağrısında
bulunuldu.

Bildiri, sadece altına imza atan parlamenterleri bağlıyor ve AKPM'nin
ortak tavrı olarak kayıtlara geçmiyor.
 
Yayınlanan bildiriye tepkiler olunca ;
 
AKPM Başkanı Louis Maria de Puig, bildirinin, “Türk parlamenter heyetinin talebi üzerine” hazıtrlandığını söyledi. Türk heyetindeki AKP'liler ise kesinlikle böyle bir talepte bulunmadıklarını söylediler.
 
Kim yalan söylüyor şimdi?

AKP'liler, Kamer Genç'i tartakladılar

Meclis Başkanı Köksal Toptan diyor ki;
 
İÇİMİZE SİNDİRMEK MÜMKÜN DEĞİL...
 
Toptan, TBMM Genel Kurulu'nda Tunceli Bağımsız Milletvekili Kamer Genç'e yönelik ''şiddet eylemlerini nasıl değerlendirdiğinin'' sorulması üzerine, ''sadece Türkiye'de değil, başka ülkelerdeki parlamentolarda da zaman zaman tartışmalar yaşandığını'' ifade etti. Bu tür tartışmaları olağan karşılamak gerektiğini belirten Toptan, şunları söyledi:

''Bunun fiili hale dönüşmesini onaylamak, insanın içine sindirmesi mümkün değil. Kürsüde konuşan arkadaşın sözleri güzel değildi, şık değildi. Ancak şık olmayan sözlere karşın ondan daha kötü bir karşılık vermek ve fiili harekette bulunmak milletvekillerimize yakışan bir hareket değil. Kesinlikle onaylamıyorum.''
 
Öbür tarafta ise başbakanımız olayları içine çoktan sindirmiş diyor ki, dediğine başka diyebilecek birşey yok!
 
Başbakan Erdoğan, bir gazetecinin, "TBMM Genel Kurulu'nda dün bağımsız Tunceli Milletvekili Kamer Genç ile partiniz milletvekilleri arasında bazı olaylar yaşandı. Partiniz milletvekillerinin Genç'e şiddet uygulamasını nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusu üzerine,
 
"Benim partimin milletvekilleri hiçbir zaman şiddet uygulamaz. Şiddet uygulayan bizzat o zatın kendisidir. Çünkü her hareketi şiddettir" karşılığını verdi.

16 Nisan 2008 Çarşamba

AMERİKA'nın sesi : 'Türkiye'yi, bütün dinsel ve etnik grupların sivil haklarını tanıma ve koruma yönünde cesaretlendiriyoruz'

AMERİKA: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı, parlamentonun TCK'nın 301. maddesinde değişiklik yapacağını açıklamasından dolayı kutluyoruz. Bunu cesaretlendiriyoruz.ABD Türkiye'nin ABD için ''çok önemli ve stratejik bir ortak'' olduğunu ifade ederek konuşmasına başlayan Rice, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin ilerlediğini söyledi.

NATO müttefikleri olarak Türkiye ile ABD'nin ilişkilerinin bugün ''daha yakın ve her zamankinden daha önemli'' olduğunu belirten Rice, paylaşılan demokratik değerlerin önemine işaret etti.

Atatürk'ün ''yurtta sulh cihanda sulh'' sözüne dikkati çeken Rice, Türkiye ile ABD arasındaki karşılıklı işbirliğinin ''olgunlaştığını'' kaydetti.

Rice, ABD ve Türkiye'nin, birleşik, güvenlik içinde ve istikrarlı bir Irak hedefini paylaştığını ve Irak'ta terörün her biçimini kınadığını vurgularken, ''ABD, PKK'yı, Türkiye, Irak ve ABD'nin ortak düşmanı olarak tanımaktadır'' dedi.

Rice, Avrupalı ortaklarla birlikte PKK'yı kuzey Irak'tan temizlemek ve terör örgütünün suç ve finans bağlarını kesmenin amaç olduğunu belirtirken, Türkiye'nin Irak ve Afganistan'da istikrarın sağlanması çabalarına katkısına da değindi ve Afganistan'da kalıcı ve sürdürülebilir bir barış için Taliban'ın etkisinin sınırlandırılması gerektiğini kaydetti.

Rice, Türkiye'nin kendi çağdaş demokrasi geleneği ve Müslüman ağırlıklı nüfusuyla, Büyük Ortadoğu bölgesi ve ötesindeki ülkelere ''esin kaynağı'' olabileceğini belirtti.

ABD ve Türkiye'nin zaman zaman farklı görüşlere sahip olabileceğini belirten Rice, ''Ancak arkadaşlar arasında böyle şeyler olur. Ancak hoşgörü, saygı çerçevesinde bizi birleştiren, paylaştığımız değerler var'' dedi.

Rice, ''Hala hem biz hem de Türkiye, demokrasinin en iyi yönetim olduğunu biliyoruz ve insan hakları, temel özgürlüklerin, herkese sağlanmasını güvence altına almak durumundayız. Bu çerçevede Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı, parlamentonun TCK'nın 301. maddesinde değişiklik yapacağını açıklamasından dolayı kutluyoruz. Bunu cesaretlendiriyoruz. Birisinin inançlarını ifade etmesi, devlete hakaret değildir, vatandaşlığın en yüksek biçimidir'' dedi.

Rice, ''Türkiye'yi, bütün dinsel ve etnik grupların sivil haklarını tanıma ve koruma yönünde cesaretlendiriyoruz. Bunlardan biri de Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılmasıdır'' diye konuştu.

Gökçek'e Danıştay uyarısı: Hitit Güneşi'ne dön

ANKARA - Ankara 3. İdare Mahkemesi, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi'nin Ankara'nın ambleminin değiştirilmesine yönelik kararını iptal etti.Avukat Rahmi Kumaş'ın, Hitit Güneşi Kursu'nun değiştirilmesine yönelik Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi'nin 14 Ocak 2005 tarihli ve 59 sayılı kararının iptali istemiyle Ankara 3. İdare Mahkemesi'nde dava açmıştı.
Dosyayı görüşen mahkeme, Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin eski Hitit Güneşi Kursu'nun değiştirme amacına yönelik savunmasını inandırıcı ve hukuka uygun bulmayarak, amblemin değiştirilmesinde kamu yararı olmadığına işaret etti.
Belediye meclislerine belediyeyi tanıtıcı amblem, bayrak ve flama belirleme konusunda karar alma yetkisi tanındığını anımsatan mahkeme, bu yetkinin usul ve amacına uygun olarak kullanılması yönünde yargısal denetimin de bulunduğunu kaydetti.


Kararda, belediye meclislerince belirlenecek amblemin o şehrin kendine özgü tarihsel ve kültürel kimliğini yansıtması gerektiği ifade edilerek, şu görüşlere yer verildi:
''Tarihsel geçmişindeki Hitit, Frig, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı etkileriyle kültürel dokusu şekillenen Ankara günümüze yansıyan kent kimliğini ağırlıklı olarak ulusal kurtuluş savaşımız sırasında da yönetsel merkez olarak kullanılan TBMM'nin bulunduğu yer olmasından ve Ulu Önder Atatürk öncülüğünde yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti niteliğine kavuşmasından almaktadır. Başkent olduktan sonra hızlı bir sosyal, ekonomik, siyasal, askeri ve kültürel gelişime sahne olan Ankara'yı tanıtacak amblem kentin dönüşümünde temel etken olan, cumhuriyetin çağdaş uygarlığı temel alan felsefesi ve dayandığı değerlere işaret etme açısından da büyük önem taşımaktadır. Buna karşın uyuşmazlık konusu amblemden kullanılan görsel ögelerin ayrı ayrı ve bir bütün olarak kompozisyonu ile Ankara'nın kendine özgü karakteristiğini, tarihsel ve kültürel kimliğini yansıttığından söz edilemez.''
Ankara'nın şu anda kullanılan amblemde yer alan figürlerin Hacettepe sırtlarından Ankara'nın güneyine doğru bakıldığında görülen silüetin başkenti sembolize etmediği ifade edilen kararda, mevcut amblemin Ankara'nın tarihsel, kültürel derinliği ve ağırlığı ile orantılı biçimde tanıtıcı bir öge olarak kabul edilemeyeceğini vurgulandı.
Kararda, ''Hitit Güneş Kursu ambleminin Ankara kentini tanıtıcı özelliği olmadığından, değiştirilerek yerine değişiklik amacına aykırı ve Ankara'yı kendine özgü kimliğiyle tanıtıcı nitelikte olmayan figür ve şekillerden oluşan amblemin belirlenerek kabulüne ilişkin Büyükşehir Belediye Meclisi'nin kararında hukuka uygunluk bulunmamaktadır'' denildi.
Davalılar Ankara Valiliği veya Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı kararı temyiz ederse dosya Danıştay'a gidecek.

'GÖKÇEK, İPTAL EDİLEN SİMGEYİ KULLANMAKTAN VAZGEÇMELİ'

Avukat Kumaş da yaptığı açıklamada, mevcut ambleme ilişkin ilk olarak 1995 yılında iptal davası açtığını ve Ankara 2. İdare Mahkemesi'nin yine Ankara Büyükşehir Belediyesi aleyhine karar verdiğini anımsattı.
Bunun üzerine, kanun değişikliği yapılarak belediyelere kentin amblemini belirleme yetkisinin verildiğini, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi'nin de bu kanuna göre mevcut amblemi kullanmaya devam ettiğini anlatan Kumaş, ancak Ankara 3. İdare Mahkemesi'nin verdiği son kararla Hitit Güneş Kursu'nun tekrar Ankara'nın amblemi olarak kullanılması gerektiğini söyledi.
Kumaş, esastan iptal edilen mevcut simgenin artık kullanılamayacağını, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek'in de simgeyi kullanmaktan vazgeçmesi gerektiğini dile getirdi. Kumaş, iptal kararının uygulanmaması halinde belediye yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunacağını kaydetti. (AA)

15 Nisan 2008 Salı

Onlar, 'Türklüğe hakaret kesinlikle hiç suç olmasın' istiyor... DTP, 301 konusunda AKP'ye DESTEK VERMİYOR

DTP Grup Başkanı Ahmet Türk, ''Türk Ceza Kanununun (TCK) 301. maddesini tümden devreden çıkarmayan hiçbir düzenlemeye destek vermeyeceklerini'' bildirdi.
Partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, AK Parti ile DTP hakkında açılan kapatma davalarını ''sivil siyasete müdahale'' olarak değerlendiren Türk, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
''Sayın Başbakan hiç çıkıp da kendisini mağdur konumuna sokmaya çalışmasın. Sayın Başbakan bu ürün sizindir, bir başkasının değil. Mağdur olan siz değil, demokrasidir, halklarımızın ortak geleceğidir. Türkiye, bugün AKP mağdurudur. Evet, Türkler, Kürtler, Aleviler, bu ülkede yaşayan bütün farklı kültürler bugün AKP mağdurudur.
 
AKP şimdi çıkmış hakkındaki kapatma davasından kurtulmaya çalışıyor. Halen olup bitenlerden ders çıkarmıyor. Hani derler ya 'bir musibet bin nasihatten iyidir' diye. Ama AKP, ne musibetlerden ne de nasihatlerden ders çıkarabilmiş. 'Bir yolunu bulur da bu davalardan kurtulabilir miyiz?' diye, orayla burayla uzlaşma arıyor. Biz de diyoruz ki sorun kapatma davalarından kurtulmak değil, buna yol açan mekanizmadan, sistemden, zihniyetten kurtulabilmektir. Kapatma davalarını kazanmak için uğraşacağınıza gelin demokrasi davasını kazanmaya çalışalım.''
 
Toplumun, ulusal-milliyetçi-şoven çizgiyle siyasal İslam çizgisi arasında tercihe zorlandığını iddia eden Türk, ''Bu toplumun çizgilere ihtiyacı yok, demokrasiye ihtiyacı var'' dedi.
 
TCK'nın 301. maddesinin değişikliğine ilişkin kanun teklifini eleştiren Türk, ''Teklif neresinden tutarsan tut, 301'in ruhunu korumaya yöneliktir. İşte deniyor ki soruşturma izni Cumhurbaşkanında mı olsun, Adalet Bakanında mı? Şimdi sorun bu mu? Önemli olan bu soruşturmaları ortadan kaldırmak, aydınlarımızı, yazarlarımızı bu soruşturmalardan kurtarmak değil midir?'' diye sordu.

Köksal Toptan, gönderdi: 301. MADDE KOMİSYONDA

TBMM Başkanı Köksal Toptan, (Türk Ceza Kanununun (TCK) 301. maddesinde değişiklik öngören kanun teklifini, kanun yapma tekniğine aykırı olmadığını düşünerek, bu sabah TBMM Adalet Komisyonuna havale ettiğini söyledi.
Toptan, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, söz konusu kanun teklifinin, geçen hafta TBMM Başkanlığına sunulduğunu belirterek, şunları söyledi:
 
''Bildiğiniz gibi TBMM Başkanlığına sunulan kanun tasarı ya da teklifleri önce TBMM Kanunlar Dairesi Başkanlığı tarafından teknik bir incelemeye tabi tutulmakta ve yasa yapma tekniğine aykırı bir husus tespit edilmediyse Sayın Başkan aracılığıyla, bu teklif ya da tasarı, ilgili komisyon ya da komisyonlara havale edilmektedir. Söz konusu kanun teklifi de bu süreçten geçmiş ve kanunlar dairemiz teknik bir inceleme yaparak bazı noktalarda, düşüncelerini rapor haline getirmek suretiyle Sayın Başkanvekili Güldal Mumcu'ya sunmuştur. Sayın Mumcu, bilinen nedenlerle ve tamamen kendi takdirine taallül eden bir düşünceyle, benim gelip bu kararı vermemi istemiş ve o nedenle kanun teklifini ilgili komisyona havale etmemiştir.
 
Yaptığımız incelemede kanun teklifinin, kanun yapma tekniğine aykırı olmadığını o nedenle de görüşülmesinin mümkün olduğunu düşünerek, bu sabah ilgili komisyon olan Adalet Komisyonuna havale ettim. Bundan sonraki süreçte Adalet Komisyonu, konuyla ilgili çalışma yapacak ve herkesi dinledikten sonra, bütün tartışmaları gerçekleştirdikten sonra hazırladığı raporu TBMM Genel Kuruluna verecek, Genel Kurul da son kararı vermek suretiyle, TCK'nın uzun zamandan beri tartışılan bu maddesiyle ilgili görüşünü tespit etmiş olacaktır.''

12 Nisan 2008 Cumartesi

Resmi sitede skandal!



Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) geçtiğimiz ay uygulamaya koyduğu Okul Kütüphane Otomasyon Sistemi'ndeki (OKUT) hatalar skandal boyutlara ulaştı.

Dünya ve Türk edebiyatının önemli yazarları ve eserlerinin birçoğunun adı sisteme "Bu kadar da olmaz" dedirten harf hatalarıyla girilince yazar ve eser isimleri ağır küfürlü bir hal aldı, site adeta porno sözlüğüne döndü.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın okul kütüphanelerinde bulunan kitapları internet ortamına aktarıp, öğrencilerin istedikleri kitaplara daha rahat ulaşmasını amaçlayan sistemdeki hatalar “pes” dedirtti. Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü'nün alt yapısını oluşturduğu ve Yayımlar Dairesi Başkanlığı bünyesinde hizmet veren Okul Kütüphane Otomasyon Sistemi'ne okullar tarafından yapılan yanlış girişler Yayımlar Dairesi tarafından da denetlenmeyince hatalar da görenleri şoke etti. MEB'in büyük umutlarla uygulamaya koyduğu OKUT, milyonlarca öğrenciye aradığı kitabı bulmada kolaylık sağlayacak bir sistem. Ancak “kastı aşan hatalar” nedeniyle bu başarılı proje, utanç abidesine dönüştü.

DÜNYA EDEBİYATINDA “SKANDAL” HATALAR

Dünya edebiyatının klasikleri arasında yer alan eserler ve yazarlarının adları sisteme yanlış girilirken, denetleme de hakkı verilerek yapılmayınca ortaya çirkin bir tablo çıktı. Tıp biliminin öncülerinden İbni Sina, Mukaddime'nin yazarı İbni Haldun, gezgin İbni Batu, tefsir ilminin önde gelenlerinden İbni Mesut ile hukukçu, edebiyatçı İbni Kemal gibi dev isimlerin bazıları sisteme "İb.." olarak girmesi de, “hatadan çok kasıt olarak” değerlendirildi. Sevin İzgü’nün “Sirk gitti biz kaldık” eserinin ismindeki yanlış sözcük yazımı eleştirilere yol açtı. En fazla hatanın Goethe'nin isminde yapıldığı görüldü. Birçok okul "Goethe"yi sisteme okunduğu gibi yazdı. Sisteme yapılan yanlış girişlerden en ağırı ise ünlü Rus edebiyatçı Dostoyevski'nin isminde yapıldı. Bir okul tarafından Dostoyevski'nin son harfleri değiştirilmiş olarak sisteme girildi.

REŞAT NURİ VE "YAPRAK DÖKÜMÜ"NE SAYGISIZLIK

Türk Edebiyatı'nın en büyük isimlerinden Reşat Nuri Güntekin'in eserinde yapılan bir yanlışlık da okuyanları şaşırttı. İsminin "Reşet" olarak yazılması bir yana son günlerde dizisi de çekilen klasikleşmiş "Yaprak Dökümü" adlı eserindeki harf hataları yazarın kemiklerini sızlattı. 8 okul tarafından yazarın eseri "p" harfi düşmüş ve galiz ifade oluşturacak şekilde sisteme girildi. Eserlerinde "Yaprak" ismi bulunan bazı yazarlar da bu hoyratlıktan nasibini aldı. Gabriel Marquez'in "Yaprak Fırtınası" kitabı da sisteme bu şekilde girdi.

Vatan şiirleri ile tanınan Orhan Şaik Gökyay da e-kütüphaneden nasibini aldı. Şaik ismindeki "a" harfinin düşmesi ve "ş"nin de "s"ye dönüşmesi ile Gökyay'ın adı sisteme yanlış girildi.

"İBN-İ" DİKKATSİZLİĞİ

Sistemde tıp biliminin öncülerinden İbni Sina, Mukaddime'nin yazarı İbni Haldun, gezgin İbni Batu, tefsir ilminin önde gelenlerinden İbni Mesut ile hukukçu, edebiyatçı İbni Kemal gibi usta isimlerin bazılarının isimleri de sistemde "İb.." olarak yer aldı.

HARUN YAHYA DA KÜTÜPHANEDE

Erotik içeriği olması nedeniyle gündeme gelen ve Talim Terbiye Kurulu tarafından onaylanmayan Damla Yayınevi'ne ait Peyami Safa'nın "Paşa Kızı ile Köylü Çocuğu" eseri ile "Uçan Küheylan" kitaplarının da çok sayıdaki okulda olduğu ortaya çıktı. Okullarda Harun Yahya'ya ait evrim teorisini yerden yere vuran kitapların da ilköğretime kadar girmesi de tartışma yarattı. Harun Yahya'nın evrime ilişkin kitaplarının başta imam hatip liseleri olmak üzere çok sayıdaki ilkokulun kütüphanesinde olması da dikkat çekti.

GÜLEN'İN KİTAPLARI DA OKULLARDA

Okul kütüphanelerinde Fethullah Gülen ile Said-i Nursi'nin kitapları da bulunuyor. Fethullah Gülen'in çok sayıdaki okul kütüphanesinde kitapları bulunurken Said-i Nursi'nin de "Risale-i Nur" külliyatının kütüphanelerde olduğu görüldü. Gülen'in kitapları ilköğretim okullarında da sıklıkla bulunuyor.

9 Nisan 2008 Çarşamba

Hürriyet ülkeyi bir kez daha böldü!

Hürriyet Türkiye’yi yine böldü. Geçtiğimiz yıl verdiği çocuk oyununda Türkiye’nin yarısının olmadığı harita yer alan Hürriyet Gazetesi bu sefer de spor ekinde aynı skandala imza attı! 

Hürriyet ülkeyi bir kez daha böldü! Dış mihrakların Türkiye’yi bölünmüş gösteren harita skandallarına sert tepki gösteren Türkiye, bu sefer kendi içinden vuruldu! Hem de kendisini Türk basının amiral gemisi ilan eden Hürriyet gazetesi tarafından. Üstelik bu Hürriyet’in ilk skandalı değil.

Hürriyet Türkiye’yi yine böldü. Geçtiğimiz yıl dağıtımını üstlendiği çocuk oyunu Hugo’daki Türkiye’nin bölünmüş haritasını görmezden gelen Hürriyet Gazetesi, bu sefer de ücretsiz olarak verdiği ‘Hürriyet Spor’ ekinde Türkiye’nin yarısını yok saydı.

GENEL YAYIN YÖNETMENİ ERTUĞRUL ÖZKÖK

Geçtiğimiz yılki harita skandalı çok konuşulan ve psikologlar tarafından oyunu oynayan tüm çocuklar üzerinde kötü etki bırakacağı yorumları yapılan Hürriyet’in bu harita skandalı da çok konuşulacak.

Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün yönetiminde çıkan ve Özkök’le birlikte Hürriyet’in önde gelen yazarları, Yılmaz Özdil, Erman Toroğlu, Mehmet Y. Yılmaz, Ercan Saatçi ve Cengiz Semercioğlu’nun da spor yazıları yazdığı Hürriyet Spor gazetesinde yer alan Avrupa haritasında Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’su yok.

AVRUPA'DAKİ TÜRKİYE'NİN DOĞUSU YOK

Dün (08.04.2008) çıkan haftalık spor eki, Hürriyet Spor'un 12. sayfasında yer alan, ‘Avrupa Türk Derbisi Görecek’ başlıklı haber için kullanılan çember içine alınmış Avrupa haritasında, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusu’nu sözde Kürdistan topraklarına katılmış gibi gösterilmesi şaşkınlıkla karşılanırken, gazetenin aynı hatayı bir yıl ara ile ikinci kere yapması kafalarda soru işaretleri bıraktı.

"TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR"

Logosunun yanındaki Türk bayraklı Atatürk siluetinin altında ‘Türkiye Türklerindir’ sloganı yazan ve Türkiye’nin basın devi(!) olarak bilinen Hürriyet’in, ‘Hürriyet Çocuk Kulübü’ olarak geçtiğimiz yıl dağıtımını üstlendiği bilgisayar oyunu Hugo’da Türkiye bölünmüş olarak gösterilmişti. Olayın patlak vermesi üzerine uzun süre bu konuyu tartışan Türk kamuoyu, tüm dünya çocukları için ülkeleri tanıma amaçlı üretilen bilgisayar oyununda böyle bir vahamet işlenmesini kınarken, uzamanlar bu oyunla çocukların kafasının karışacağına dikkat çekmişti.

Hürriyet Spor, Basketbol ULEB Kupası'nda mücade eden temsilcilerimiz Galatasaray ve Beşiktaş'ın hafta sonu başlayacak turnuvada kendi aralarında oynayacağı maça iki tam sayfa ayrırken, 12. sayfanın sol üst köşesindeki çember içine alınmış Avrupa ülkelerinin haritası yer alırken Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu bölgeleri yok...

TÜRKİYE'YE BİR ÖZÜR BORCU VARDI!

Hürriyet’in yeni harita skandalına imza attığı spor ekinin Genel Yayın yönetmenliğini yürüten Ertuğrul Özkök’ün olayla ilgili nasıl bir tavır sergileyeceği merak edilirken, Hürriyet Gazetesi geçen seneki harita skandalı ile ilgili herhangi bir açıklama yapmamış ve özür dilememişti.

Hürriyet Gazetesi'nin, 'Hürriyet Çocuk Klübü' olarak dağıtımını üstlendiği, 'Hugo Sihirli Yolculuk' adlı oyunda yer alan bütün ülkelerin sınırları fosforlu yeşille öne çıkarılırken, Türkiye’de durum değişiyor. Türki'ye haritası üzerine gelince, Sinop’tan Hataya kadar uzanan çizginin doğusu gösterilmiyor.

8 Nisan 2008 Salı

Türkiye'nin altını oymaya çalışan süvari atına kavuştu

 

Çanakkale’deki Truva Atı, Helen ordusu tarafından kalenin içten fethedilmesinde kullanılmıştı.

Troya’yı hatırlatan ziyaret
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, ailesiyle birlikte Çanakkale’nin merkeze bağlı Tevfikiye köyü sınırları içinde bulunan Truva Antik Kenti’ni ziyaret etti. Wilson, eşi ve çocuklarıyla dün geldiği Çanakkale’de Truva Antik Kenti’nin simgesi haline gelen Tahta At’ı gezdi. Wilson, “Çanakkale gerçekten çok ilginç bir yer. Buraları ziyaret etmekten dolayı oldukça mutluyum” dedi.

Tahta at ile hile

Wilson’un bu gezisi tarihteki Troya savaşlarını hatırlattı. Troya Savaşı, M.Ö. 1200’lerde birleşik Helen ordusunun, Çanakkale’deki tarihi Troya kentini kuşatmasıyla başlamıştır. Bu tarihi savaşta ön plana çıkan, Helenler tarafından öldürülen Troya’lı kahraman Hektor olmuştur. Homeros’un İlyada destanında belirttiğine göre; Helenler, “Tahta at” hilesiyle savaşı kazanmışlar ve Troya’yı işgal ederek yağmalamışlardır. İşte Atatürk, Çanakkale Zaferi’nin kazanılması üzerine “Troya’lı Hektor’un öcünü aldık” derken bu tarihsel olayı anlatmaya çalışmıştır. Atatürk Çanakkale Zaferi’nin kara savaşları da Türk ordusunun başarısı ile sonuçlandığında, “İşte Troya’lı kahraman Hektor’un öcünü aldık” demiştir. Atatürk’ün bu ifadesinin gizemi Troya Savaşı’nda yatmaktadır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından Fethullah Gülen'in beraatine son dakikada itiraz

Yargıtay Başsavcılığı, Fethullah Gülen’e verilen beraat kararını onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin kararına itiraz etti. Davanın zamanaşımından düşürülmesini istedi...

Başsavcılığın itirazı haklı bulunursa, dava zamanaşımından düşse bile Gülen ve cemaati hakkında yeni bir soruşturma
ve dava açılması gündeme gelebilecek...

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Fethullah Gülen’e Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği beraat kararını onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin kararına itiraz etti. Başsavcılık, Gülen’in “laikliği yıkmak ve yerine şeriatı getirmek için kurduğu çeteyi yönettiği” için suçlu olduğunu, ancak bu suç için öngörülen zamanaşımının dolduğunu belirterek beraat yerine davanın düşürülmesini istedi. İtirazda, Gülen hakkındaki davanın 31 Ağustos 2000’de açıldığı hatırlatılarak bu tarih itibariyle 7.5 yıllık dava zamanaşımının dolması nedeniyle düşürülmesi gerektiği savunuldu. Başsavcılık, bunun için yeniden yargılama yapılmasına gerek olmadığını ve Genel Kurul kararıyla davanın düşürebileceği görüşünü bildirdi. İtirazı, Yargıtay Ceza Genel Kurulu görüşecek.



İtirazdaki kritik ifade

İtirazda Gülen açısından oldukça kritik bir ifade yer aldı. Başsavcılığın “Gülen’in yurt dışına çıktığı 21 Mart 1999 tarihinden sonra da aynı amaç doğrultusunda faaliyetlerini sürdürdüğü, teşekkülün varlığını koruduğu sonucuna varılmıştır” görüşünü Ceza Genel Kurulu da benimserse Gülen ve örgütü hakkında yeni bir soruşturma ve dava açılması gündeme gelebilecek.
Halen ABD’de yaşayan Gülen’in yurda dönmesi önünde herhangi bir engel bulunmuyor. Ancak Ceza Genel Kurulu kararından sonra yeniden bir soruşturma ve dava açılması ihtimalinin belirmesinin Gülen’in dönüşünü etkileyebileceği belirtildi.





Konuşma ve yazıları

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Yargıtay Başkanlığı’na gönderdiği itirazda Gülen’in kitaplarından ve çeşitli konuşmalarından alıntılar yapıldı. Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün 21 Nisan 1999 tarihli raporu, Genelkurmay Başkanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın aynı dönemdeki raporları, tanık anlatımları, yurt dışındaki “Nurculuk” faaliyetleriyle ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yazı ve belgeleri ile Genel Müdürlüğün “Fethullah Gülen örgütü” ile ilgili şirketler, okullar, dershaneler ve vakıflar hakkındaki tespitlerine yer verildi.

“Silahlı eylemi yok”

İtirazda, mahkemenin önce Gülen’in eylemlerini Terörle Mücadele Kanunu kapsamında gördüğü, ancak Rahşan Affı’na göre “kesin hükme bağlanmasının ertelenmesi” kararı verildiği hatırlatıldı. Gülen’in Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılan değişiklikten sonra yeniden yargılama istediği ve mahkemenin suçsuz olduğu gerekçesiyle beraat kararı verdiği hatırlatılan itirazda Gülen’in “laik düzeni yıkmak amacıyla örgütlendiği”, bu örgütün de “terör örgütü” değil “suç işlemek için kurulan çete” kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtildi.
Başsavcılığın itirazında, Gülen’in bu örgütün lideri olduğu, ancak silahlı eylemlerin tespit edilememesi nedeniyle bu örgütün bir terör örgütü olarak adlandırılmayacağı ifade edildi.

“Refah Partisi” emsali

Başsavcılığın itirazında, kapatılan Refah Partisi’nin başvurusu hakkındaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 13 Şubat 2003 tarihli nihai kararından da alıntı yapıldı. İtirazda, AİHM’in bu davada oy birliğiyle “örgütlenme özgürlüğünün” ihlal edilmediği sonucuna vardığı hatırlatıldı.

5 Nisan 2008 Cumartesi

Guler misin? Ağlar mısın? Mecliste şaka gibi oylama

Sosyal Güvenlik Reformu oylaması görüşülürken skandal yaşandı. Neyin oylandığını bilemeyen, AKP’liler muhalefete bakıp oy kullandılar. Muhalefetin de desteklediği önerge AKP’lilerin oylarıyla reddedildi. Çalışanların iş bırakma eylemleriyle tepki gösterdiği, hükümet ile sendikalar arasında günlerce süren pazarlıklar sonucu güç bela üzerinde kısmi anlaşma sağlanan Sosyal Güvenlik Yasa tasarısının TBMM Genel Kurulu’ndaki önceki günkü görüşmeleri, “traji komik” bir olaya sahne oldu.
AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, hükümet ile sendikalar arasında varılan uzlaşma gereğince, tasarının 35. maddesinin değiştirilmesi için önerge verdi. “Yüzde 35 olan alt sınır aylığının evli veya çocuklu olanlarda yüzde 40’a çıkartılmasına” yönelik AKP önergesinin yanı sıra, CHP, MHP, DSP’lilerden de bu madde için çok sayıda önerge geldi.
Muhalefetin önergeleri tek tek reddedildi. Sıra AKP’nin önergesine geldiğinde MHP, “toplantı yeter sayısının” aranmasını istedi. Birleşimi yöneten TBMM Başkanvekili Nevzat Pakdil, elektronik cihazla yoklama yaparken, AKP grup başkanvekilleri de kulisteki milletvekillerinin salona girmelerini istedi. Bu sırada Pakdil yoklama sonucu salonda karar yeter sayısının olduğunu belirterek, hemen ardından AKP önergesini oya sundu.
Apar topar kulislerden Genel Kurul’a giren AKP’liler, neyin oylandığını bilmedikleri için muhalefet milletvekillerinin tutumuna baktılar. Muhalefetin “kabul” oyu verdiğini gören AKP’liler, hep beraber “ret” oyu verdi.
Sonuçta muhalefetin de desteklediği AKP önergesi, AKP’li milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.
AKP’lilerin uzlaşmayla getirilen değişiklik önergesine ret oyu kullanması, Çalışma Bakanı Faruk Çelik’i de şoke etti. Sinirli olduğu görünen Çelik, “Biz bu maddede, asgari aylıklarla ilgili sosyal taraflarla mutabakat sağlamıştık. Bu kabul edilmeyen önergede de evli veya çocuklu olanlarla ilgili yüzde 5’lik bir artış sağlanıyordu. Yani çalışanların lehine olan bir önerge kabul edilmemiş oldu” siteminde bulundu.
Çalışanlarla üzerinde anlaşılan ve AKP’lilerin gafı nedeniyle reddedilen değişiklik düzenlemesi, tasarının tüm maddeleri görüşüldükten sonra, ama tamamı oylanmadan önce tekriri müzakere yöntemiyle yeniden ele alınacak.
Sendikacılar: AKP Gayriciddi
Süleyman Çelebi (DİSK Başkanı): Bu son derece acıklı bir durum aslında. Çünkü bu karar vericilerin, toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren böyle bir yasaya nasıl gayriciddi baktığının ifadesidir. Milletvekillerinin ne yaptıklarını bilmediklerinin bir ifadesidir. İsmail Hakkı Tombul (KESK Başkanı): Milletvekillerinin bu yasayı anladığını zaten sanmıyoruz. Başbakan’ın bile bu yasayı bildiğini sanmıyoruz. Milletvekilleri bir yasaya oy vermiyorlar. Parti gruplarının sözcülerinin isteklerine oy veriyorlar.

Büyükanıt'tan irtica uyarısı

Genelkurmay Başkanı Büyükanıt'tan irtica ve terör uyarısı geldi. Savunma ve Havacılık dergisine konuştu
 
Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, Cumhuriyetin kuruluşundan beri din konusunun istismar edildiğini belirterek, “İrticai unsurlar, laiklik karşıtı faaliyetlerini legal oluşumlar vasıtasıyla sürdürmektedirler” dedi.

Savunma ve Havacılık Dergisi’ne iç ve dış güvenlik konularıyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, irtica tehdidinin devam ettiğine vurgu yaptı.

Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt, şöyle konuştu: “Din konusu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne kadar bazı çevreler ve oluşumlar tarafından istismar edilmiştir. İrticai unsurlar, laiklik karşıtı faaliyetlerini; vakıf, dernek gibi isimler altında bir takım legal oluşumlar vasıtasıyla yurt içinde ve dışında sürdürmeye devam etmektedirler. Ayrıca, ülkemizdeki etnik ve dini yapı ve bu konudaki kültürel zenginliğimiz de son dönemde bazı dış destekli çevreler tarafından istismar edilmeye çalışılmaktadır.”

ETNİK KİMLİK TALEBİNİN HEDEFİ ÜNİTER DEVLET

Terörle mücadeleye de değinen Org. Büyükanıt, “Bugün karşı karşıya kaldığımız bölücü terör hareketinin hedefi, öncelikle ulus devlet ve bilahare üniter devlet yapısının ortadan kaldırılmasıdır. Etnik kimliklerinin anayasal güvenceye kavuşturulması talebi, doğrudan ulus devlet yapısını hedef almaktadır. Sonraki hedefin üniter devlet olacağına hiç şüphe yoktur” dedi.

IRAK’LA İŞBİRLİĞİNE HAZIRIZ

Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, Irak’la ilişkiler ve Kuzey Irak’taki PKK varlığına ilişkin de açıklamalarda bulundu.

Büyükanıt, “PKK/Kongra-Gel terör örgütünün Irak’taki faaliyetlerinin sona erdirilmesi, bizim için en önemli husustur. Irak’la aramızdaki terörle mücadele anlaşmasının tamamlanmasını bekliyoruz. Türkiye olarak, Irak ile askeri alanda iş birliğinin geliştirilmesinden büyük memnuniyet duyarız. Bu kapsamda her türlü çalışmaya hazırız” dedi.

RİSK VE TEHDİTLER

Genelkurmay Başkanı, Türkiye’yi bekleyen risk ve tehditleri sıralarken de “Irak’ın kuzeyinde ortaya çıkabilecek oluşumlar Türkiye’nin güvenliğine doğrudan etkileri gibi risk ve tehditleri de içermektedir” ifadesini kullandı.

Şeriat mahkemesi ve okul açmışlar!

 
İSTANBUL'da terör örgütü El Kaide üyesi oldukları iddiasıyla yakalanan 35 kişi adliyeye sevkedildi. Zanlıların, kendi aralarındaki anlaşmazlıklar için kendi mahkemelerini, çocuklarının eğitimi için kendi sınıflarını kurdukları belirlendi. Polis, örgütün ABD'nin Afganistan'la ilgili taleplerinin kabulü halinde kanlı saldırılar planladıklarını tespit etti. Bağcılar ve Bayrampaşa'da açılan ve örgütün toplanma ve propaganda merkezi olan iki kaçak kursu kapatılırken, örgütün para kaynağı olarak da yardım ve bağış makbuzlarını kullandığı anlaşıldı.

İstanbul Terörle Mücadele ve İstihbarat Şube Müdürlükleri'nin ortaklaşa gerçekleştirdiği operasyonla eylem hazırlığı içerisinde olan radikal dinci terör örgütü El Kaide mensubu 35 kişi gözaltına alınmıştı.

Gözaltına alınan zanlıların Gaziantep'te meydana gelen çatışmada ölü ele geçirilen ve gözaltına alınan kişilerle irtibat halinde oldukları belirlendi. Örgütün sansasyonel eylemler için sempatizan toplayıp eğitim verdikleri, başarılı öğrencilerini ödüllendirdikleri, siyasi ve askeri eğitim için Ortadoğu ülkelerine gönderdikleri belirlendi. Örgütün ideolojik ve silahlı yapılanmasını tamamladıktan sonra İstanbul'da 15- 20 Kasım 2003'deki olaylara benzer saldırılar planladıkları ileri sürüldü.

Örgütün uyuşmazlıkları çözmek için resmi merciler yerine kendi oluşturdukları şer'i mahkemeler kurdukları saptandı. Yakalanan örgütün üst düzey yöneticisi Halis Bayancık'ın Hizbullah- İlim örgütünün 2001 yılında yakalanan üst düzey sorumlu Hacı Bayancık'ın akrabası olduğu belirlendi.

3 ilde yapılan operasyonda ele geçirilen malzemeler ise şöyle: 2 kurusıkı tabanca, 29 kurusıkı tabanca fişeği, 1 sevk fişeği, 16 MG- 3 fişeği, 5 bilgisayar, 6 lap top, 11 hard disk, 2 flash disk, 4 fotoğraf makinesi, 4 hafıza kartı, 2 görüntü ve ses kayıt cihazı, 7 adet örgütün hazırladığı öğrenci karnesi, örgütün hazırladığı 2 öğrenci takdirnamesi, örgütün hazırladığı 10 öğrenci teşekkür namesi, örgütün hazırladığı 10 öğrenci başarı belgesi, bol miktarda örgütsel doküman, bağış makbuzu, yayınlar, ajandalar.

ÖRGÜTÜN İÇ TÜZÜĞÜ DEŞİFRE EDİLDİ

İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü yapılan soruşturma neticesinde örgütün ideolojik yapısını ve iç tüzüğünü de deşifre edildiği, buna göre örgüt sempatizanlarını sıkı bir dini telkin ve eğitimden geçirdiği anlaşıldı.

RESMİ MAHKEME VE OKULLARI TANIMIYORLAR

Mevcut hiçbir kurumu tanımayan örgüt üyelerinin, aralarındaki hukuki çekişmeleri çözmek amacıyla kendi yargı sistemlerini oluşturdukları belirlendi.. Devlet okulları yerine çocuklarını kendi eğitim sınıflarında eğiten örgüt üyelerinin askerliğe karşı oldukları tespit edildi.

EYLEM PLANLARI

Örgütün özellikle Afganistan'da Taliban rejiminin güçlenmesinin ardından harekete geçtiği ve örgüt sempatizanlarına propaganda olarak bu başarıları gösterdiği iddia edildi. Bazı örgüt elemanlarının Afganistan başta olmak üzere Suriye ve Irak'ta askeri ve siyasi eğitim aldıkları ileri sürüldü. Amerika'nın Afganistan için asker takviyesi taleplerinin Türkiye tarafından kabul edilmesi halinde eylemlerin hız kazanacağı da gelen istihbarati bilgiler arasında yer aldı.

YAKALANAN ZANLILAR ARASINDA HALİS BAYANCIK DA BULUNUYOR

Adliyeye sevk edilen zanlıların isimleri öğrenilenler ise şöyle: Halis Bayancık, Muhammet Hayrullah Söke, Salih Gökçegöz, Ömer Güçlü, Sinan Akkaya, Mücahit Yaylacı, Nihat Karakaş, Talip Tekin, Safa Aldemir, İshak Levent Ertek, Mehmet Akif Sofu, Salih Balcı, Ali İbrahim Başaran, Nevzat Kılınç, Ömer Faruk Tüzüner.

Yıldız Parkı'nda 'mahalle baskısı'

Çadır Köşk’te birbirine sarılan 10 yıllık evli Akyol çifti, bu yüzden servis yapılmadığını ve mekandan atıldıklarını iddia etti. Gerekçe ise şoke edici: “Burası aile yeri, sarılmak, el ele tutuşmak yasak!”
 
İstanbul’un en eski ve en büyük parklarından biri olan Yıldız Parkı’na giden bir çocuk sahibi 10 yıllık evli Akyol çifti, mahalle baskısı gördüklerini iddia etti. Anaokulu öğretmeni Serpil Akyol ile işletmeci eşi Fuat Akyol’un iddialarına göre olay şöyle gelişti: Çift, önceki gün saat 16:45’te 3 yaşındaki kızları Derin’i de alarak Yıldız Parkı içindeki tarihi mekan Çadır Köşkü Restoran/ Cafe Bar’a gitti. Fuat Akyol burada eşine sarıldı.
 

Beltur’un kuralı böyle
 
Bunu gören garsonlardan biri yanlarına gelip, “Burası aile yeri” diye uyarıda bulundu. Ardından diğer müşterilerin de taraf olduğu bir saatlik tartışma yaşandı. Tartışmanın sonunda garsonlar tarafından, “Beltur’un kuralları böyle, el ele tutuşmak yok, sarılmak yok. Kurallarımıza uyacaksınız” gerekçesiyle servis yapılmayan Akyol çifti, restorandan çıkarıldı.
 
‘Biz de aileyiz’ dedik
 
Serpil Akyol yaşananları şöyle anlattı: “Garson, ’Burası aile yeri’ deyince şok oldum. ’Biz de aileyiz’ dedim. Tartışma duyulunca diğer müşteriler garsonun hata yaptığını söyledi. Biz gidecektik, diğer müşteriler ’Gitmeyin, oturun’ dediler. Biz de oturduk. Servis istiyoruz, bizi duymazlıktan geliyorlar, masaya bakmıyorlar. ’Sipariş vereceğim’ dedim, Garson, ‘Size servis açmıyoruz’ dedi.”
 
Belediye inceleme istedi
 
İddiayı sormak üzere aradığımız İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, konunun İştirakler Daire Başkanlığı ve Beltur Genel Müdürlüğü’ne iletildiğini ve gerekli incelemenin yapılmasını istediklerini söyledi.
 
BELTUR’a dava açacağız
 
Garsonlar servis yapmayınca Akyol çifti avukatlarını aramış. Ve avukatın isteği üzerine servisin açılmadığı yönünde yazılı kağıt istemişler. Fuat Akyol, “Ancak vermediler. ’Burada kurallarımız var, bu kuralları Beltur belirliyor. Belirlediği bu kurallar da el ele tutuşana, sarılana servis yapılması istenmiyor’ dediler. Bunun yazılı bir kural olmadığını söylediler. Biz de müşterilerden olaylara tanıklığını anlatan bir kağıt imzalamalarını istedik. 4 müşteri, olayı özetleyen kağıdı imzaladı. Akyol çiftinin avukatı Naki Demirçivi de Beltur’a suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi: ”İşleten ve çalışanlar hakkında Türk Ceza Kanunu 122 ve 125 maddelerinden suç duyurusunda bulunacağız. TCK’nın 122 maddesi, kişiler arasındaki din, renk ve benzeri ayrıştırmalar yapmak suçunu düzenliyor. 6 aydan 1 yıla kadar hapis isteniyor. TCK 125. de kişilere hakaret suçunu düzenliyor. Cezası 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezasını düzenliyor. Tazminat davasını da ceza davasından sonra açacağız.”
 

3 Nisan 2008 Perşembe

Bakkalı telefonla arayıp içki ve sigara sipariş etmek yasaklanıyor

Türkİye Bakkallar ve Bayiler Federasyonu Başkanı Bendevi Palandöken, TBMM Genel Kurulu’nun gündemindeki tütün ve alkollü içkiler piyasasına yeni düzenlemeler getiren yasa tasarısının, evlerden bakkallara verilen içki ve sigara siparişlerine de yasak getirdiğini söyledi. Bakkal ve bayilerin ev ve barlara götürdükleri siparişlerle ayakta kaldığını kaydeden Palandöken, şöyle konuştu: “Avrupa standartlarına uyum için getirildiği söylenen bu uygulamanın dünyada bir benzeri yok. Tasarının bu halde yasalaşması durumunda yargı yoluna gideriz.”
 

Ulusalcılık Atatürk'ten miras

 
Milliyetçiliğimizden endişe duyulacak hiçbir şey yoktur.
 
Milliyetçilik endişesinin Atatürk’ü anlamamak olduğunu vurgulayan Büyükanıt, “Bizim milliyetçiliğimiz, vatanseverliktir” demişti.
 
Ulusalcılık Atatürk’ten   miras kaldı
İktidara karşı duranların tehdit olarak değerlendirildiğini söyleyen Armağan Kuloğlu, “Ulusalcılığın terör olarak tanımlanması talihsizliktir, maksadını aşmıştır” dedi
 
Ulusalcılığın, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından terör kapsamında eğerlendirilmesi ile ilgili tepkiler devam ediyor.  Emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu, AB’ye ve sözde “demokrasi, insan hakları, özgürlük” söylemlerine dayanan eylemlere karşı duranların tehdit olarak algılanmasının arkasında “Mevcut iktidara karşı duranlar tehdittir” anlamı çıkacağını söyledi. Bu tehdide ulusalcılığın eklenmesi talihsizliktir ve maksat aşılmıştır” diyen Kuloğlu, MİT eski Müsteşarı Sönmez Köksal’ın ulusalcılığı “PKK ve aşırı dinci faaliyetlerle” bir tutmasını da eleştirerek şöyle devam etti:
 
Birliğimizi  savunmak esas
 
“ Ulusalcılık ile Milliyetçilik eşdeğerdir. Bu değerlerin anlamı, ülke menfaatlerini, şahsi menfaatlerden daha üstün görmek, üniter devleti savunmaktır. Ulusalcılık, yeni bir kavram da değildir. Ankara’da Ulus semti, Atatürk döneminden beri bu kavramın kullanıldığının en güzel örneğidir. Tabii ki, ulusal çıkarlarımızı, birliğimizi savunanlar, AB’ye ve ABD’ye karşı çıkacaklardır. Bir operasyon kapsamında gözaltına alınanlara baktığımızda da normalde yan yana gelmeyecek isimlerin tutuklandığını görüyoruz. Ancak bu isimlerin ortak paydası, mevcut iktidara yönelik eleştirileridir.”
 
ABD ve AB’nin eli var
 
Hükümetin, meşruiyetini ülke dışında arama anlayışı nedeniyle kendisine karşı çıkanları ulusalcılar olarak nitelemesin ve bunu tehdit olarak görmesinin doğal olduğunun altını çizen Kuloğlu şunlara vurgu yaptı: “Olayın Milli Güvenlik ve Siyaset Belgesi (MGSB) boyutu var. Buna göre, Milli Güvenlik Kurulu’nda Cumhurbaşkanı ve Başbakan da dahil olmak üzere tüm üyelerin onayıyla oluşturulan MGSB’de iki tür tehdit algılaması var. Bu tehditler, ’Bölücülük ve İrticadır” dedi. 
 
Sıradaki tehdit Apo’ya ‘Sayın’ dememek
 
Milliyet yazarı Melih Aşık, “Sıradaki tehdit” başlıklı yazısında, “Emniyet Genel Müdürlüğü İçişleri Bakanlığı’na sunduğu raporda ” ulusalcılığı “ aşırı sağ faaliyetler kapsamında değerlendirerek ” tehdit “ olarak nitelendirdi. Peki, ilerleyen dönemde ne gibi faaliyetler ve düşünceler tehdit kapsamına alınabilir?” diyerek şunları kaydetti:  “Nitelikli gazeteci!” Fahrettin Fidan, bir düşünüşte aklına gelen ulusalcılık suçlarını sıralıyor. “Özelleştirmeye karşı çıkmak... Ülkenin kaynaklarının peşkeş çekilmesine itiraz etmek... AKP’yi, ABD’yi, AB’yi, IMF’yi, NATO’yu eleştirmek... Olli Rehn, Lagendijk gibi AB komiserlerinin Türkiye’nin içişleri hakkında yaptıkları, yapacakları konuşmaları eleştirmek...  PKK’ya terör örgütü demek, Apo’ya ’Sayın’dememek... Türbana karşı çıkmak, laikliği savunmak... Başbakan’ın açıkladığı kişi başına milli gelir ve büyüme rakamlarına inanmamak...”  Bu suçları işlediğini gördüğünüz kişileri lütfen en yakın karakola, savcılığa ya da emniyet bağlantılı gazetelerden birine ihbar ediniz...”
 
Milliyetçilik endişesi Ulu Önder’i anlamamaktır
 
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 12 Nisan 2007 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı Karargahı’nda düzenlediği basın bilgilendirme toplantısında, “Ülkemizde halen gerçek anlamda bir ırkçı terör örgütü varken PKK... Türk toplumunun ulusal değerlerine sahip çıkacak şekilde gösterilen en ufak bir tepkisine bile ’Türkiye’de milliyetçilik yükseliyor’ şeklinde yorumlar yapılmasının ulusal güvenliğimize çok zarar vermiştir” diye konuşmuştu.
 
Bayrağımızı sevmek demek
 
Büyükanıt, sözlerini şöyle sürdürmüştü: “ Türkiye’de ’milliyetçilik yükseliyor’ endişeleri Atatürk’ü tanımamanın, anlamamanın bir itirafıdır. Bizim milliyetçiliğimiz Atatürk milliyetçiliğidir. Bu da hiçbir zaman etnik temele dayalı bir milliyetçilik anlayışı olmamıştır. Bizim milliyetçiliğimiz kendi insanımızı, vatanımızı, bayrağımızı, devletimizi sevmek demektir. Yani bizim milliyetçiliğimiz, vatanseverliktir. Bunda endişe duyulacak hiçbir şey yoktur. Tam aksine bu milliyetçilik, gurur duyulacak, ifade edildikçe mutlu olunacak bir milliyetçiliktir... Türkiye’de bizim anladığımız milliyetçilik anlayışıyla Avrupa olaya farklı bakar. Bugün İngiltere’de milliyetçilik dediğiniz zaman, nasyonal ırkçılık algılanır, yabancı düşmanlığı olarak algılanabilir...”