22 Temmuz 2008 Salı

Anayasa Mahkemesi kapatma davası için gün belirledi: 28 TEMMUZ PAZARTESİ

AK PARTİ İÇİN GERİ SAYIM 28 TEMMUZ'DA BAŞLIYOR...

Anayasa Mahkemesi heyetinin, bugün yapacağı gündem toplantısının ardından AK Parti hakkında açılan kapatma davası için gün belirledi

Anayasa Mahkemesi heyeti, AK Parti hakkında açılan kapatma davasını 28 Temmuz 2008 tarihinden itibaren görüşmeye başlayacak.

Üyeler, belirlenen günde bir araya gelerek kapatma istemini esastan görüşmeye başlayacak.

AK Parti hakkındaki kapatma davasını, 11 kişiden oluşan Anayasa Mahkemesi Heyeti karara bağlayacak. Asıl üyelerden herhangi birinin bulunmaması veya emekliye ayrılması durumunda 4 yedek üyeden en kıdemlileri heyete katılacak.

Anayasa'ya göre, bir siyasi partinin kapatılmasına karar verilebilmesi için nitelikli çoğunluğun oyu aranacak. Buna göre, kapatma kararı için Anayasa Mahkemesinin 11 asıl üyesinin en az 7'sinin oyu gerekecek.

Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can, Yüksek Mahkeme'ye sunduğu raporunda, AK Parti'nin kapatılması istemiyle açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiği görüşünü savunmuştu.

8 Temmuz 2008 Salı

"Yazılanların hepsi yalan"

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, Ergenekon iddianamesi ile ilgili yayınlar için “Tamamı yalan” dedi.

Hurriyet.com.tr'ye açıklama yapan Başsavcı Aykut Cengiz Engin Ergenekon iddianamesinin son rötuşlarının yapıldığını belirtti ve şunları söyledi:

 

“İddianamenin içeriği ile ilgili söylenenlerin yazılanların hepsi yalan. Benim bizzat canlı olarak kameralara karşı yapacağım açıklamaların dışında hepsi yalan ve yanlış olarak kabul edilmeli. Yaklaşık bir ay önce de iddianamenin hazır olduğu, şüpheliler ile ilgili sevk maddeleri de yazıldı. Sanıklardan şüphelilerden avukatlardan duyulan her şey doğruymuş gibi yazılıyor. İddianame ile ilgili kameralar önünde yapacağım açıklamaların dışındakiler doğru olarak kabul edilmemeli”

 

Başsavcı Engin, açıklamanın ne zaman yapılacağına ilişkin soruya da “Arkadaşlar çalışmaları yürütüyor. Son rötuşlar yapılıyor. Bu hafta sonuna kadar yetiştirmeye

6 Temmuz 2008 Pazar

Emekli Generaller Metris Cezaevinde

Eski 1'inci Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon ile eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur dün gece çıkartıldıkları nöbetçi mahkemede terör örgütü kurmak ve lideri olmaktan tutuklandı.

ERGENEKON soruşturmasının 3. aşamasında gözaltına alınan eski Jandarma Genel Komutanı ve Atatürkçü Düşünce Derneği Gene Başkanı emekli orgeneraller Şener Eruygur ile eski 1. Ordu Komutanı Hurşit Tolon dün gece tutuklandı. İstanbul Nöbetçi 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin her iki sanığı terör örgütü kurmak ve yönetmek suçlamasıyla tutukladığı bildirildi. Mahkemenin Türk Ceza Kanunu'nun 312'nci maddesi kapsamında, "Cebir ve şiddet uygulayarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmaya kısmen ya da tamamen engellemeye teşebbüs etmek" suçlamasından karar aldığı belirtildi. Böylece Ergenekon'da son bir yıl içinde tutuklananların sayısı 58'e yükseldi.

Daha önce aralarında ATO Başkanı Sinan Aygün'ün de bulunduğu 8 kişi tutuklanarak cezaevine konulurken, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, Tümamiral İlker Güven Prof. Ercüment Ovalı, Erol Mütercimler, Adnan Türkkan ve Neriman Aydın'ın bulunduğu 11 kişi serbest bırakılmıştı.

Önceki gece tansiyonu yükseldiği için Taksim Hastanesi'ne kaldırılan Eruygur tedavisinin tamamlanması üzerine dün yeniden adliyeye getirildi. Eruygur ile Tolon savcı tarafından ifadeye alındı. Ancak Tolon ve Eruygur, savcılıkta sorgulanırken, gözaltı süresi bitti. Şüpheliler hakkındaki 4 günlük yasal gözaltı süresi dün sabah 07.00'da doldu. Ancak yol kayıplarının da hesaplanmasıyla bu süre 15.00'e kadar uzatıldı. Tolon'un ifadesi tamamlanıp, Eruygur'un ifadesinin alındığı sırada bu süre dolunca, savcı ifade tutanağına yasal süre dolduğu için ifadenin bitirildiğini yazdırdı ve iki emekli orgenerali tutuklanmaları istemiyle nöbetçi mahkemeye sevk etti. Saat 22.00 sıralarında başlayan Tolon ve Eruygur'un mahkemedeki sorguları saat 02.00 sıralarında sona erdi. Generallerin avukatları yargılamanın adil olmadığını öne sürerek, karara itiraz edeceklerini açıkladılar. Tolon ve Eruygur, sabaha karşı Metris Cezaevine gönderildi.

 

5 Temmuz 2008 Cumartesi

Sinan Aygün Metris Cezaevinde

“Ergenekon” soruşturması kapsamında mahkemeye sevk edilen ATO Başkanı Sinan Aygün, emekli Albay Hasan Atilla Uğur, İbrahim Özcan ve Birol Başaran tutuklandı. Tutuklular Metris cezaevine konuldu.

4 Temmuz 2008 Cuma

Türkiye Bağırsaklarını temizliyor!

ŞENER ERUYGUR, MANİSA'DA, ARINÇ'IN ANNESİNİN EVİNİ ASKERLERE KUŞATTIRMIŞ VE O EVDE TARİKAT EĞİTİMİ VERİLDİĞİNİ İDDİA ETMİŞTİ

Ve olay tarihinden çok sonra ortaya çıkan bu durum, gazetelere şöyle yansımıştı:

31 MART 2007 tarihli haber:

Meclis Başkanı Bülent Arınç, 2003 yılında jandarma tarafından annesinin evinin aranmak istediği iddialarını önceki gün doğruladı. Arınç ''16 Mayıs'tan sonra emekli olacak olan Orgeneral Şener Eruygur'a söyleyecek çok lafım var'' dedi.


OLAYIN ÖZETİ:

Hürriyet Gazetesi’ne açıklamada bulunan Şener Eruygur, o dönem Bülent Arınç'ın annesinin evininin irticai faaliyetler yapıldığı gerekçesiyle aranmak istendiğini, ancak yeterli delil olmadığı için izin verilmediğini dile getirdi

Eruygur, "Öğretim Birliği Yasası’na aykırı olarak eğitim yapıldığı öne sürülen bir evde arama yapmayacak mıydık? Yasal çerçeve içinde görevimizi yaptık" dedi.

Şener Eruygur, kendisini yıpratma girişimlerinin altında Atatürkçü Düşünce Derneği'ndeki çalışmaların etkili olduğunu savundu.

Söz konusu olay,emekli Albay Erdal Sarızeybek'in "Ya Gazi Paşa Duyarsa" adlı kitabında yer almıştı. Bülent Arınç, gazetecilerin soruları üzerine olayı doğrulamış, Eruygur'a tepki göstermişti.

KONUYLA İLGİLİ OLARAK O TARİHTE HÜRRİYET'İN VERDİĞİ HABER

TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın annesinin evinin aranmak istenmesiyle ilgili "16 Mayıs'tan sonra Emekli Orgeneral Şener Eruygur'a söyleyecek çok lafım var" sözlerine Eruygur yanıt verdi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Bülent Arınç'ın, Manisa'da bulunan annesinin evinin aranmak istendiği dönemde Jandarma Genel Komutanlığı görevinde bulunan Orgeneral Şener Eruygur, "Öğretim Birliği Yasasına aykırı olarak eğitim yapıldığı öne sürülen bir evde arama yapmayacak mıydık? Yasal çerçeve içinde görevimizi yaptık" dedi.

Açıklama yapan Eruygur, son dönemde kendisini yıpratma girişimlerinin altında Atatürkçü Düşünce Derneği'ndeki çalışmaların etkili olduğunu savundu. Dernek Genel Başkanlığı görevini yürüten Eruygur, 14 Nisan’da yapacağı laiklik mitingi öncesi, İçişleri Bakanlığı tarafından 5 müfettişin görevlendirilip tüm işlemlerin incelettirilmeye başlandığına da dikkat çekti.

TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın "16 Mayıs'tan sonra Şener Eruygur, operasyonu yapmak isteyen Jandarma Komutanı Albay Erdal Sarızeybek ve olayla ilgili kişilere söyleyecek çok lafının olduğunu belirtmişti. Bu sözler üzerine sessizliğini koruyan Eruygur, sadece hurriyet.com.tr'ye açıklama yaptı. Eruygur şunları söyledi:

GEREKİYORSA ARANIR

"TBMM Başkanı Bülent Arınç niçin böyle bir tepki gösterdi bilemiyorum. Yasalar çerçevesinde gayet doğal bir işlem yapılmış. Yani, arama yapılması gerekiyorsa arama yapılmasın mı, işlem yapılmasın mı? Yapılan, arama kararıyla ilgili bir koordinasyon sağlanmasıdır. Atatürkçü Düşünce Derneği'nde görev almamın hedef olmamda etkili olduğunu düşünüyorum."

İŞLEM YAPMASIN MI?

"Şu çok önemli: Bizim yasal olan bir işlemle ilgili bir faaliyetimiz yok. Öğretim Birliği Kanunu'na aykırı olarak bir evde eğitim yapıldığını öğreniyorsa, orada görevli komutanımız bir işlem yapmasın mı? Bunun sorgulanması lazım. Böyle bir operasyonu yapmayacak da ne yapacak? Arama kararı için başvurusunu yapmış. Karşı taraf üst mahkemeye başvurmuş. Mahkeme de yeterli delil olmadığı gerekçesiyle arama izni vermemiş. Arama da bunun üzerine yapılmamış."

ARINÇ DÜN BUNLARI SÖYLEDİ

Türkiye bağırsaklarını temizliyor

AKP Manisa Milletvekili Bülent Arınç, katıldığı bir televizyon programında Ergenekon soruşturmasıyla ilgili son gözaltıları değerlendirdi.

Arınç, Türkiye’nin iyi bir noktaya gittiğini belirtirken, ülkenin gerçek bir hukuk devleti olma yolunda ilerlediğini ifade etti. Bülent Arınç, son gözaltılarla birlikte yaşananların bir doğum sancısı olduğunu söylerken, “Bu sıkıntılar Türkiye’nin bağırsaklarını temizlemesidir. Türkiye ilk defa bu sancılarla karşılaşmadı. Ama halının altına süpürülen pislikler gibi yıllarca korkularak, ertelenerek, görmezden gelinerek bugünlere daha devası sorunlarla ulaştık. Bunda her kurumun kabahati var” dedi. Dileğinin gözaltına alınan generallerin, suçlamalardan aklanmaları olduğunu vurgulayan Arınç, yargının ceza kararı vermesi halinde hukukun herkes için geçerli olduğunun kanıtlanacağını söyledi.

AKP sözlü savunmasını verdi

AKP, sözlü savunmasında Yargıtay eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun oğlu Doç. Korkut Kanadoğlu’nun kitabındaki bir görüşüne atıf yaparak, “İddianame hazırlandıktan sonra ortaya çıkan bir fiil kapatma nedeni olamaz “ dedi.

AKP, Anayasa Mahkemesi’nde hakkında açılan kapatma davasında sözlü savunma yaptı. Sözlü savunmayı Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ile TBMM Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ yaptı. Basına kapalı olan yaklaşık 6.5 saatlik sözlü savunmada Anayasa Mahkemesi üyeleri Çiçek ve Bozdağ’a herhangi bir soru yöneltmedi. Savunmanın ardından bir açıklama yapan Cemil Çiçek, sözlü savunmada, Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya’nın iddianame, esas hakkındaki mütalaa ve sözlü açıklamalarında söylediklerinin neden AKP için “varit olmadığını” anlattıklarını söyledi. Çiçek “Biz bu davanın açılmaması gerektiğini, Anayasa, insan hakları hukuku, insan hakları sözleşmesi, Anayasa Mahkemesi kararları ve doktrin açısından çök yönlü olarak açıkladık” dedi.

Çiçek, savunmanın içeriğine ilişkin sorulara ise “Zaten gerekçeli karar yayınlandığında bizim sözlü savunmalarımız da açıklanır. Onun dışında savunmayı Anayasa Mahkemesi heyetine yaptık. Usul böyle. Bu yüzden burada açıklamam doğru olmaz” dedi. Edinilen bilgiye göre savunmadaki önemli satırbaşları şöyle:

HAK-PAR kararı emsal: Sözlü savunmada, Anayasa Mahkemesi’nin önceki gün açıkladığı HAK-PAR’ın kapatılması davasının reddine ilişkin gerekçelere değinildi. HAK-PAR kararında, programdaki ifadelerin eyleme dönüşmemesinin parti lehine yorumlandığına dikkat çekilen savunmada, AKP hakkında açılan davanın iddianamesinde de “düşünce özgürlüğü” sınırları içinde kalan açıklamaların delil olarak gösterilmesinin hukuka aykırı olduğu savunuldu.

Travma delil olamaz: Savunmada, Yalçınkaya’nın iddianamede yer vermediği Suudi işadamı Yasin El Kadı’ya ilişkin Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarına sözlü açıklamada yer vermesi eleştirildi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın “Cumhuriyet devrimleri halkta travma yarattı” sözlerinin de sözlü savunmada dile getirilmesinin yanlış olduğu belirtilen savunmada, iddianameye alınmayan konular ile iddianame verildikten sonra yapılan açıklamaların dikkate alınmaması gerektiği, Başsavcı’nın dilerse bunlarla ilgili ek dava açabileceği kaydedildi.

Kanadoğlu ile vurdu: Eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi olan oğlu Doç. Korkut Kanadoğlu’nun Anayasa hukuku üzerine yazdığı bir kitaptaki görüşlerine atıfta bulunuldu. Sözlü savunmada, Kanadoğlu’nun kitabında, iddianame hazırlandıktan sonra ortaya çıkan bir fiilin kapatma nedeni olamayacağı, ancak yeni bir iddianame hazırlanarak Anayasa Mahkemesi önüne getirilebileceğine ilişkin görüşleri aktarıldı.

Başsavcı’ya eleştiri: Savunmada “Başsavcı kafasında susan, boyun eğen milletvekili arıyor. Bu tanımda bir milletvekili ancak Başsavcının hayalinde yaşayabilir. Gerçek dünyada bu olamaz” denildi.

3 Temmuz 2008 Perşembe

Şarlatan İzdihamı


.

10 YTL'ye ettiği duayla, kanser dahil tüm dertlere çare bulduğunu öne süren sözde hocanın, '2 dakikalık jet seansına' akın edenler iki katlı salona sığmadı

'ALLAH ile aldatmanın' en canlı örneği Erzurum'da yaşandı. Hocalıkla bir bağı olmamasına rağmen 'hoca' lakabını kullanan Tuncer Çiftçi'ye dua ettirmek için, bin 500 kişi, 10'ar YTL ödeyerek Halk Eğitim Merkezi'ni hınca hınç doldurdu. Bir o kadarı da, dışarda kaldı.

TOPLU SEANSA TEK DUA
SALONU dolduranlar, cd'den ilahi okunurken dertlerini ya da dileklerini küçük kağıtlara yazarak, görevlilere teslim etti. İlahi bitince, sahneyi Çiftçi aldı. Katılanlardan ellerini kalplerinin üstüne koyup, gözlerini kapatmasını istedikten sonra, tüm dilekler için 2 dakika süren bir dua okudu.

ANLAŞILMADAN AĞLATTI
ÇİFTÇİ'nin hangi duayı, hangi dilde okuduğu, ses tertibatının bozuk olması nedeniyle anlaşılamazken, salondakiler 'jet duadan' sonra gözyaşına boğuldu. Savcılık, Çiftçi'nin 'konser' izniyle düzenlediği toplu dua seansı için soruşturma başlattı.



Allah rızası için pamuk eller cebe
Ettiği dualarla her türlü hastalığı iyileştirdiğini iddia eden Tuncer Çiftçi, 10 YTL karşılığında 'şifa' dağıttı!
KOCAELİ'de yayın yapan bir radyonun sahibi, ilkokul mezunu Tuncer Çiftçi, Erzurum'daki radyoların birinin davetlisi olarak geldiği kentte, kendisine 'hoca' diye seslenen kalabalık için 10 YTL karşılığında bol bol 'jet' dua etti. 500 kişi kapasiteli Erzurum Halk Eğitim Merkezi, kalabalığa cevap vermeyince yüzlerce kişi de dışarıda kaldı.

BUNUN DA BİR BEDELİ VARMIŞ!
Her ne kadar allah için bu işi yaptığını söylese de, programın paralı olduğunu öğrenerek içeri girmeyen vatandaşları, 'Arabayla geldim, salon tuttum, iki gündür otelde kalıyorum. Güvenlikçilere, ses cihazlarına para ödüyorum. Bana da yazık?' sözleriyle ikna etmeye çalıştı. Çiftçi'nin sitem dolu sözlerinin ardından, bazı vatandaşlar salona girdi.

ALLAH RIZASI İÇİN YAPIYORMUŞ!
ÇİFTÇİ, 'Herkese yardımcı olmaya çalışıyorum. Halkı sömürdüğümü düşünüyorlar ama ben bunu Allah rızası için yapıyorum. Bu tür organizasyonlar da para ile oluyor. Masrafları karşılamak durumundayız' diye konuştu. 'Konser' adı altında düzenlenen programını takibe alan Cumhuriyet Savcılığı, olayla ilgili soruşturma başlattı.



Kalemi kapan istekte bulundu
Hoca lakaplı Tuncer Çiftçi'nin dualarından medet umanlar, sorunlarını yazdıkları küçük not kağıtlarını, konuşma kürsüsüne bıraktı. Bir süre sonra konuşma kürsüsüne sığmayan yüzlerce not kağıdı, görevliler tarafından poşete doldurularak, bilinmeyen bir yere kaldırıldı. Büyük umutlarla salonu dolduranlar, iki dakika süren ve ses düzeninin yetersizliği yüzünden söylediği bile anlaşılamayan Çiftçi'nin 'jet' duasıyla gözyaşlarına boğuldu.

Orkun ÇİZMELİ

__,_._,___

1 Temmuz 2008 Salı

Şok gözaltılar... AKP köprüleri attı...

Em. Org. Hurşit Tolon, Em. Org. Sener Eruygur, Gazeteci Mustafa Balbay, ATO Baskani Sinan Aygun gozaltina alindi.

 

AKP köprüleri attı!

 

01 Temmuz 2008 Salı 10:07

 

Ankara şok gözaltılarla sarsıldı. Paşalar, gazeteciler, işadamları. Atatürkçü Düşünce Derneği'ne, PKK'dan esirgenen terör örgütü muamelesi yapılıyor...

 

Ankara güne bomba gibi girdi. Emniyet güçleri Ankara'da eş zamanlı operasyonlar düzenledi. Şok gözaltılar var.

 

Ankara güne çok sıcak başladı. Ergenekon soruşturması yeniden gündemin ilk sırasına yerleşti.

İstanbul Cumhuriyet Başsavvcısı'nın talimatıyla Emniyet güçleri sabah saatlerinde eş zamanlı olarak Cumhuriyet Ankara bürosu ve ATO binası arandı.

İki emekli orgeneral, bir işadamı ve bir gazeteci gözaltına alındı.
Polis Cumhuriyet Ankara bürosunu ve ATO binasını ablukaya aldı. 

Polis bütün belgeleri ve odaları didik dikik aradı. Ankara temsilcisi Mustafa Balbay savcının talimatıyla evinden gözaltına aldı.
Hemen ardından şok gözaltı haberleri geldi.

İki emekli orgeneral Hurşit Tolon ve Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Şener Eruygur, ATO Başkanı Sinan Aygün gözaltına alındı. Tolon ve Eruygur saat 07.30 sıralarında askeri lojmanlarından alındı.

PAŞALAR GÖZALTINDA

Polis Ergenekon'da bir kez daha düğmeye bastı. İlk kez polis iki emekli paşayı gözaltına aldı. Emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve Atatürkçü Derneği Genel Başkanı Orgeneral Şener Eruygur gözaltına alındı. Şu anda Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne götürülüyor. İstanbul Başsavcılığı'nın talimatıyla gözaltına alındı.

Emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un evinde şu dakika savcılar ve polisler tarafından arama yapılıyor. Tolon'un eşi saat 08.52'de yaptığı açıklamada, 'Şu dakikada evde arama yapılıyor. Her yer didik didik aranıyor. Buradaki işlemin bitmesinden sonra İstanbul'a götürüleceği söylendi. Çok üzgünüz' dedi.

Emekli Orgeneral Hurşit Tolon ise herhangi bir şey söylemek istemediğini belirtti. Bu arada Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosu'nda da arama yapılmaya başlandı. Mustafa Balbay da gözaltına alındı.

TOLON'UN KAPISI KIRILDI

Gelen bilgiler Hurşit Tolon'un gözaltına alınması sırasında evine giden polislerin evin kapısını kırdıkları öne sürüldü. Tolon'un da buna sert tepki gösterildiği öğrenildi.

Gözaltına alınan isimlerden Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı Şener Eruygur, Eski Jandarma Genel Komutanı idi. Eruygur emekliye ayrıldıktan sonra Cumhuriyet mitinglerinin düzenlenmesinde etkin rol oynamıştı.

Gözaltına alınan diğer isim Emekli Orgeneral Hurşit Tolon ise son dönemde ulusalcı çizgisiyle ön plana çıkmış, Türkiye'nin çeşitle yerlerinde düzenlenen hükümet karşıtı konferans ve panellere katılarak sivrilmişti.

AYGÜN DE GÖZALTINDA

Ergenekon soruşturması şok üstüne şok yaşatıyor. Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün'de gözaltına alındı.

Ankara'da ortalık toz duman... 2 paşa ve bir gazeteci ile birlikte soruşturma bir işadamına da dokundu...

Kamuoyunda ilginç çıkışları ile tanınan Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün de gözaltına alındı.

Danışmanı ise Aygün için gözaltı söz konusu olmadığını, bilgisine başvurulduğunu söyledi. Aygün 15 dakika içinde ATO binasına gelmesine bekleniyor.

 

23 Haziran 2008 Pazartesi

Türk halkı Atatürk devrimlerinde bir travma yaşamış!

New York Times'a konuşan AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, Atatürk devrimleri için "Türk toplumu bir travma yaşamıştır. Bir gecede kıyafetlerini, dillerini değiştirmeleri istenmiştir. Dini yaşama biçimleri ortadan kaldırılmıştır" dedi

New York Times dün Sabrine Travernise imzalı haberinde AKP'nin kapatma davasını değerlendirdi. Gazetenin AKP haberlerleriyle ses getiren Türkiye temsilcisi Travernise, Türkiye'de laikler ile AKP taraftarları arasında yaşanan çekişmeyi "kan davası" olarak yorumladı. İşte "Bu acı kan davasının kökleri tarihe dayanıyor" başlıklı haber yorumda yer alan ifadeler:

* AKP'nin hükümeti, meclisi ve cumhurbaşkanlığını ele geçirmesi, daha önce hiç olmadığı kadar laik çevrelerin hakimiyetini kırdı. Hükümet içindeki İslami akımlara ilk karşı çıkanlar olan Türkiye'deki liberaller de kapatma davasına karşı seslerini yükseltti. Çoğu bunu ordu ve yargıdaki laik elitlerin son çabası olarak görüyor. Geçen yıl ordunun Erdoğan'a gözlerini dikmesi yerel seçimlerde geri tepti. Şimdi Erdoğan'ı durdurma görevi yargıdaki müttefiklerine bırakıldı. CHP ise Erdoğan'ın bakanlıklara kendi adamlarını yerleştirdiğini ve Türkiye'nin laik yapısının korunması için durdurulması gerektiğini savunuyor.

Sınıf ayrımı bugüne geldi

* Bugünkü kavgalar Türkiye'nin 1920'lerde başlayan olağanüstü tarihinin son halkası. Mustafa Kemal yüzünü Avrupa'ya dönmüş, Doğu'yla tüm bağlarını kesmiş, Latin alfabesine dönmüş, camileri devlete bağlamış ve dini kurumları ortadan kaldırmıştı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat bu durumu yorumlarken "Türk toplumu bir travma yaşamıştır. Bir gece içinde kıyafetlerini, dillerini değiştirmeleri istenmiştir. Dini yaşama biçimleri ortadan kaldırılmıştır. Bu travmayı yaşamayan toplumlar, insanların nasıl giyindiklerine ilişkin tartışmaları anlayamazlar" ifadesini kullanıyor.

* Türk siyasi sisteminin bir özelliği daha var: Yıllardır güçlü bir general ve yargıç zümresi perdenin arkasında ipleri elinde tutuyordu. 1960'dan beri dört kez seçilmiş hükümeti devirdiler. Ülkedeki sınıf ayrımı bugüne kadar geldi. Kalabalıkları temsil eden AKP, laik kadınlara hayat tarzlarını kaybetme korkusu yaşatıyor. Erdoğan'la ilgili bir diğer korku ise devlet içinde giderek kadrolaşması. Erdoğan'ın damadının yöneticiliğin yaptığı bir şirketin ihalesiz, rakipsiz olarak Sabah'ı satın alması da parti üyeleri tarafından bile açıklanamıyor.

20 Haziran 2008 Cuma

AKP'li vekilden ’Atatürk’ü sevmiyorum’a destek

'Atatürk'ü sevmiyorum, Humeyni'yi seviyorum, İngiliz mandası altında inançlarımızı daha iyi yaşayabilirdik, daha özgür olurduk' diyen türbanlı Nuray Bezirgan'a AKP Konya Milletvekili Hüsnü Tuna destek verdi. 

Meclis Genel Kurulu'nda, önceki akşamki yeni üniversitelere rektör atamalarıyla ilgili yasanın görüşmeleri sırasında CHP İstanbul Milletvekili Necla Arat isim vermeden Bezirgan'ı eleştirdi ve "Bu olay, küçük yaşlardan itibaren alınan çarpık bir eğitimin, ne denli sapkın bir bilinç oluşturduğuna çarpıcı bir örnektir. Bu örnek, çağdaş eğitim sistemini, din hocalarına, dinsel eğitime ve yasa dışı Kuran kurslarına bıraktığımız zaman, ne trajik sonuçlarla karşılaşacağımızın göstergesidir" dedi.

Bu sözler üzerine AKP'li Hüsnü Tuna, oturduğu yerden Arat'a, "O söylediğin bayan, polis coplarıyla çocuğunu düşürdü. Evet, polis coplarıyla çocuğunu düşüren bir bayandan birilerini sevmesini bekleyemezsiniz. Sözlerinize dikkat etmeniz lazım" diye laf attı. CHP'liler, "Söz al da konuş, çık da anlat ne anlatacaksan" diye çıkıştılar. Oturumu yöneten TBMM Başkanvekili Meral Akşener de "Anlatırım söz verirse" diyen Tuna'ya müdahale ederek tartışmayı daha fazla büyümeden bitirdi.

Uyarı cezası aldı Tuna, türbanla ilgili anayasa değişikliğinin yapıldığı dönemde, seçim bölgesi Konya'da yaptığı açıklamada "İnşallah hedefimiz kamu hizmetlerinde de türban yasağının olmamasıdır" demişti. Bu sözleri nedeniyle Tuna AKP'yle ilgili kapatma davasında hakkında siyasi yasak istenenler listesine girmişti. AKP Disiplin Kurulu da bu sözleri nedeniyle Tuna'ya uyarı cezası vermişti.

Genelkurmay'dan 'önce Türkçe' afişi

 
Genelkurmay Başkanlığı, Türkçe konusunda gösterdiği hassasiyetini askeri kurum ve kuruluşlara astırdığı afişlerle duyurdu.. Tüm askeri kurum ve kuruluşlara asılan afişlerde "Önce Türkçe" denildi.

"Q,W,X" harflerinin üzeri çizilen afişte, "Tabelalarda, ilanlarda, reklamlarda önce Türkçe" yazısı yer aldı. Askeri kurumlara gönderilen yazılarda da yabancı isim ve harflerin kullanılmamasının istendiği öğrenildi. Genelkurmay Başkanlığı'ndaki tesislerde kullanılan yabancı isimler için uzmanlar Türkçe karşılıklar buldu.

BRUNCH YERİNE KUŞLUK, MÖNÜ YERİNE LİSTE

Genelkurmay'ın Türkçe hassasiyeti basında da yer buldu. Konuyla ilgili haberlerde askeri tesislerde yabancı kelimelerin yazılı olduğu tabelaların kaldırıldığı, yerine Türkçe karşılıklarının bulunduğu yeni tabelaların asıldığı bilgisi verildi. Buna göre, bundan böyle hiçbir askeri tesiste mönü, fast food, brunch, lostra gibi yabancı kelimeye rastlanmayacak.

 Tesislerde, Genelkurmay Başkanlığı'ndan uzmanların yabancı kelimelere buldukları Türkçe karşılıklar kullanılacak. Bazı yabancı kelimeler ve bulunan karşılıklar şöyle: Brunch "Kuşluk", Lostra "Ayakkabı bakım yeri", Fast food "Hızlı yiyecek satış noktası", Mönü "Yemek listesi", Restaurant "Lokanta".

18 Haziran 2008 Çarşamba

Bilkent'te Atatürk posterleri açıldı

Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Doğramacı'nın konuşması üzerine mezunlar ayağa kalkarak Atatürk'ün posterlerini açtılar.

Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Doğramacı mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada, mezunlarına güvendiklerini belirterek, “Atatürk'ün bizlere emanet ettiği Cumhuriyet platformunda çağdaş uygarlık seviyesine çıkmak için her nesil bir öncekinden daha iyi yapıtlar kuruyor” dedi.

Doğramacı'nın bu sözleri üzerine mezunlar ayağa kalkarak Atatürk'ün posterlerini açtılar. Ali Doğramacı, konuşmasının sonunda uzun süre öğrenciler ve aileleri tarafından alkışlandı.

DİPLOMALARINI CUMHURBAŞKANI GÜL'DEN ALDILAR

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Bilkent Üniversitesinin mezuniyet törenine katıldı.Üniversiteden 2007-2008 akademik yılında mezun olan 1700 öğrenciye diplomalarının verilmesi dolayısıyla Bilkent Odeon'da, Cumhurbaşkanı Gül'ün yanı sıra Bilkent Üniversitesi Kurucusu Prof. Dr. İhsan Doğramacı, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen, Ankara Valisi Kemal Önal ile mezunların aileleri ve davetlilerin katılımıyla tören düzenlendi.



Cumhurbaşkanı Gül, törende yaptığı konuşmaya, mezunları tebrik ederek başladı. Gül, “Türkiye'nin en güzel üniversitelerinden birinden mezun olan siz gençlerin yolu açık olsun. Esas mücadele bundan sonra başlıyor ama üniversiteniz sizi buna en iyi şekilde hazırladı. Bundan dolayı da avantajlı bir şekilde başlıyorsunuz” diye konuştu.

Mezunlara başarılar dileyen Cumhurbaşkanı Gül, başta İhsan Doğramacı olmak üzere emeği geçenlere, “Türkiye'ye böyle bir üniversite, üniversitenin de ötesinde eğitim ve bilim kenti” kazandırdığı için teşekkür etti.

Cumhurbaşkanı Gül, fakülte ve yüksekokul birincilerine ödül ve diplomalarını verdi. “2008 Öğretimde Üstün Başarı Ödülü” kazanan öğretim üyeleri Prof. Dr. Selim Aktürk, Prof. Dr. Abdullah Atalar, Yrd. Doç. Dr. Alev Çınar, Doç. Dr. Marie-Henriette Gates, Yrd. Doç. Dr. Ali Aydın Selçuk da ödüllerini Cumhurbaşkanı Gül'ün elinden aldılar.

12 Haziran 2008 Perşembe

"HUMEYNİYİ SEVİYORUM, ATATÜRK'Ü SEVMİYORUM"

İŞTE EKRANDAKİ UTANÇ VERİCİ DİYALOG

Fatih Altaylı: Sizin facebookta bir siteniz mi var? Kevser adlı arkadaşımızın facebook adlı paylaşım sitesinde İran devriminde Ayetullah Humeyni’nin fotoğrafları yer alıyor. Doğru mu?

Kevser Çakır: Bir tane fotoğrafı var evet. Evet, seviyorum ve saygı duyuyorum.

Fatih Altaylı : Ama o Şii . Humeyni’nin nesini seviyorsun?

Kevser Çakır: Şii olması önemli değil. Benim için Müslüman biri. Hümeyni’yi seviyorum.

Fatih Altaylı : Ama İran'da baskı rejimi var.

Kevser Çakır: Ama İran'daki rejimi ben desteklemiyorum

 
Fatih Altaylı: Ama kurucusu Humeyni.

Kevser Çakır: Humeyni’nin aynı görüşleri sahip olması anlamına gelmez bu. Ben Humeyni'yi seviyorum şahsen.

Fartih Altaylı: Sen seviyor musun?

Nuray Bezirgan: Evet seviyorum.

Fatih Altaylı: Atatürk’ü seviyor musun?

Nuray Bezirgan : Atatürkü sevmeme hakkı var mı? Başıma bir iş gelmeyecekse ben sevmiyorum.

Atatürk'ün yetkiyi padişahtan alırken yani saraydan alırken laik bir Cumhuriyet kurmak için aldığını düşünmüyorum. Halk o zaman islami değerler için savaştı. Nitekim Kurtuluş Savaşı’nın başlaması da Kahramanmaraş’ta Fransız askerlerinin Nene Hatun'un başörtüsüne uzanmasıyla olmuştur.

Fatih Altaylı: Maraş’la Erzurum’u birbirine karıştırdın.

Nuray Bezirgan: Her neyse. Maraş’ta Fransız askerleri bir kadının örtüsüne saldırıyor. Sütçü İmam buna karşı ilk ateşi açıyor. Böylelikle Kurtuluş savaşı başlıyor. Sonuçta cepheye cephanelik taşıyan kadınlar o dönemin insanları, o dönemin sosyolojik yapısını incelerseniz hep Müslüman insanlar.

Fatih Altaylı: Peki bu ülkenin Kurtuluş Savaşı'nı örgütleyen bir adamı niye Humeyni kadar sevmiyorsun. Bunu merak ettim. Eğer Atatürk olmasaydı burada belki de İngilizler vardı, Fransızlar vardı.

Nuray Bezirgan: Yani İngilizler olsaydı benim haklarım daha geniş olacaktı. Zaten mesele bu yani. İnsanlar bana Atatürkçülük adına zulmediyorlarsa benden Atatürk'ü sevmemi bekleyemezsiniz.

Kevser Çakır: Yani bir insanın ismi üzerinden ideolojik bir kurgu oluşturulmaya çalışıldığı için bunlar oluyor. İyi Bir asker. Bunu biliyoruz.

Fatih Altaylı: Bu ülkeyi düşmanlardan arındırma sebebi. En azından bir minnet duygun yok mu?

Kevser Çakır: İyi bir asker biliyoruz.

Fatih Altaylı: Bugün sizin savunduğunuz özgürlükçü, cumhuriyeti kuran sizin temsil ettiğiniz iradenin, bugün iktidar olmasına olanak veren de rejimi kuran da yine Atatürk değil mi? Camileri de kapatmamış.

Nuray Bezirgan: Benim fikirlerimİ savunucak parti kurulamaz Türkiye’de. Zaten bu yasak. Benim fikirlerimi herhangi bir parti savunmaya kalktığı zaman parti kapatılır.

Müslümanlar haklarını elde etmek için gece gündüz çabalarlar. Birileri gelir parlementonun azıcık bir özgürlük tanımlamasına bile Atatürk adına, Cumhuriyetcilik adına, demokrasi adına ne adına olursa olsun özgürlüklerimizi elimizden alır.

Ben tamamiyle özgür olduğum hak ve özgürlüklerimin kısıtlanmadığı bir sistem istiyorum.Mesela siz nasıl ki başörtülü hakim bir hanımdan rahatsız olacağınızı söylüyorsanız ben sizin, mesela bu fikrinizin temelde Atatürk tarafından kurulan Cumhuriyet'te bizlerin hep tehdit olarak sizlere sunulmasından kaynaklandığını düşünüyorum.

Fatih Altaylı : Hayır ondan kaynaklanmıyor. Sizin “siz, biz” demenizden kaynaklanıyor.

Siz islami inançları sizin tarafınızda yaşamayan veya sizin gibi algılamayan insanları farklı görüyorsunuz. Sen, Recep Tayyip Erdoğan ve başkaları "siz- onlar, biz-onlar" dediğiniz zaman kendimi kötü hissediyorum.

Nuray Bezirgan : Sizin inancınız ne olduğu beni ilgilendirmiyor. Benim ilgi alanım değil. Kişi istediği dine sahip olur ya da olmaz yada dinsizdir. Bu benim size ikinci sınıf vatandaş olarak göreceğim anlamına gelmez. Ama Fatih Bey siz başörtülü bir hakimden rahatsız olduğunuzu söylüyorsunuz

Fatih Altaylı: Önyargılı olur diye rahatsız olurum.

Nuray Bezirgan: Tabii ki. Önyargınızın temelinde 85 yıldır yürütülen laik sistemin dayatmalarının olduğunu düşünüyorum. Biz hiçbir zaman özgür olamadık. Hiçbir zaman kendimizi ifade edemedik. Siz hiçbir zaman başörtülü bir hakim tarafından yargılanmadınız. Dolayısıyla bu şekilde düşünüyorsunuz.

Fatih Altaylı: Senin rejimden istediğin ne? Üniversiteye gitmen, kamusal alanda görev yapman dışında ne isteğin var?

Nuray Bezirgan: Ben başörtümle birlikte sosyal hayatta da var olmak istiyorum.

10 Haziran 2008 Salı

Milliler artık "Türko"

Haber :
Milli Futbol Takımımız'ın ana sponsorlarından birisi olan Garanti Bankası, ay-yıldızlı ekibimizin motivasyonunu yükseltmek amacıyla yeni bir iletişim kampanyası başlattı. Milli futbolcularımıza "Türko" adını veren kampanya, sporcularımızın hedefe yönelik mücadele ruhunu vurguluyor. Kampanya kapsamında bir de "Sen sahada, biz burada, tek yürek Türko, sendeki yürek kimde var, tek yürek Türko" şeklinde sözlere sahip olan marş hazırlandı.
Yorum :
Önce renklerimizi aldılar elimizden... Türk Milli Takımı'nın renkleri her zaman bayrağımızın renkleridir.
KIRMIZI - BEYAZ
Ama onlar şimdi Turkuaz formalarla çıkıyorlar sahaya... Sanyorum Türklüğünden utananlar var. Varsa bu ülkede durmasınlar. Hatırlayın daha iki vakit önce adamlar "haçlı formaları" ile çıktılar karşımıza ve gol manyağı yaptılar bizi... Hatırlayan Türk milleti erkekleri hatırlayacaktır.
Şimdi de çıkmış Garanti Bankası... TURKO diye bir yakıştırma yapmış milletime, reklam filmi olarak yayınlıyor da yayınlıyor.
Soyunma odasinda robokop tipli animasyon adamlar, sag elleriyle sol goguslerine vuruyor, bir yandan da fonda aczimendi turu tarikatlarin torenlerinde izledigimiz, garip bir "hu cekme" tarzında bir ses duyuluyor fonda.
Sanırsın bir "Zikir Alemi"
Ekşi Sözlükteki yorumlar çok eğlenceli bu linkten okuyabilirsiniz. Herkes de reklamı beğenmemiş gözüküyor.
3. Sayfa- 54. yorum : "lan bu garanti bankası 'nın reklamı mıymış? yemin ediyorum bi haftadır dizel motor yağı reklamı diye izliyorum lan ben onu. kanal değiştirdiğimden anlamamışım ne olduğunu...."
Turco (masculine / eril) ve Turca (feminene / dişil) İtalyanca'da Türk demektir. İtalyanlar da bu sözcüğü en yalın anlamıyla "Türk" demek istediklerinde kullanırlar.
Özellikle Rumlar bu sözcüğü, kaba, barbar, cahil, kara bıyıklı, görgüsüz, yontulmamış anlamlarını yükleyerek -ve de iğrenç bir şeyden söz ederken takınılan mimiklerle suratlarını büzüp ekşiterek ve burun kıvırarak- dışladıkları kişilere dönük bir sıfat olarak kullanırlar. İtalyanca'dan devşirdikleri sözcüklerle de tekerlemeler uydurmuşlardır. "Turco mancia culo" (.çımı ye Türk) Şişli sokakalarında hep birlikte oyun oynarken kavga çıktığında o minicik çocukların dilinde adeta bir ezberdi o zamanlar. Biz ne kadar onları içimizden saymış ve herhangi bir ayırım gözetmeyi aklımıza dahi getirmemişsek de, o minik "dostlarımızın" bu tavırları ne yazık ki gerçektir. Bu çocukların bu "bilinci" nasıl oluşturduğunu ise yazmaya gerek yok herhalde.
Reklama gelirsek, Milli takım kimi temsil eder?
Tüm değerleriyle bütün bir ulusu değil mi? Hem de işte gelmişiyle geçmişiyle...
Başka söze hacet var mı?
Yeni ve "demokratik" 301 hayırlı olsun!..
BU REKLAMI HAZIRLAYAN VE HAZIRLATTIRANLARI ŞİDDETLE KINIYORUZ!

Biz Türküz, Türkü çığırırız. Turko diye kendi kendilerine lakaplar takanlar bizi temsil etmiyor.

6 Haziran 2008 Cuma

Hala tüm milleti, tek başlarına kendilerinin temsil ettiğini sanıyorlar...

Anayasa Mahkemesi yetkisini kötüye kullandı
AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Genel Başkan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında saat 15.15'te toplandı. AK Parti olağanüstü MYK toplantısı öncesi AKP Manisa milletvekili ve Meclis eski başkanı Bülent Arınç, gazetecilerin Anayasa Mahkemesi'nin türban kararı ile ilgili sorularını yanıtladı.

İşte Arınç'ın verdiği cevaplar:

- Anayasa Mahkemesi'nin henüz iptal gerekçesini görmedik. Bu, anayasa kurallarına uygun bir karar değil. Sonuçları açısından vahim bir karar. Bundan sonra ne olacağına dair işaret vermiyor.

- Anayasa Mahkemesi hak ve yetkilerini kötüye kullanmıştır. Bu vahim bir karardır

- Mahkeme şekil yerine esastan inceleme yaptı, bu yanlıştır

- Bundan sonra Anayasa Mahkemesi'nin izin verdiği ölçüde yasama yapılacaktır. Anayasa Mahkemesi, Meclis'in yetkisini elinden aldı. Bunu düşünürken bir vekil olarak tüylerim diken diken oluyor. Anayasa Mahkemesi nasıl böyle bir yanlış karar verebilir

- Anayasa Mahkemesi Türkiye'de egemenliğin millette değil sanki yargıçlarda olduğunu dolaylı yoldan ifade ediyor.

- Yargı karar verip yasamayı hiçe sayıyor. Geriye sadece yürütme kalıyor

- Mahkeme yasamadan sonra yürütmeyi de durdurdu

- Türkiye demokrasi ve milletin desteği ile bu yanlışı düzeltecektir.

- Ben sadece sinirli olarak Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararı anlattım. Bundan sonra kıyamet kopmayacak. AKP bundan sonra kendisine yakışanı yapacaktır.


ANAYASA MAHKEMELERİ ANAYASA İHLALLERİNİ ÖNLEMEK İÇİN VARDIR.


ANAYASA MAHKEMELERİ ORADAKİ 550 KİŞİ MİLLET ÜZERİNDEN KENDİNİ ÜLKEYE EGEMEN SANMASIN DİYE VARDIR.


ANAYASA MAHKEMELERİ "EGEMENLİK MİLLETTE KALSIN" DİYE KARARLARINI ALIR.


BU MİLLETİN HEPSİ SİZİN TRAMVAY OLARAK KULLANDIĞINIZ "DEMOKRASİ" Yİ YEMEZ.

Türban hakkındaki anayasa değişikliği İPTAL edildi

http://dosyalar.hurriyet.com.tr/haber_resim/maddeler_banner.gifAnayasa mahkemesi, başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin anayasa değişikliğini iptal etti ve yürürlüğünü durdurdu.

İŞTE MAHKEME KARARININ BEKLENDİĞİ ANLARIN FOTOĞRAFLARI..

Anayasa Mahkemesi, CHP ve DSP milletvekillerinin başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin anayasa değişikliğinin “iptali veya yok hükmünde kabul edilmesi ve yürürlüğünün durdurulması” istemiyle açtığı davanın sonucunu yazılı açıklamayla duyurdu.

http://dosyalar.hurriyet.com.tr/haber_resim/mahkeme1.jpgAçıklamada, şöyle denildi:

“9 Şubat 2008 günlü 5735 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair Kanun'un 1. ve 2. maddeleri, Anayasa'nın 2, 4. ve 148. maddeleri gözetilerek iptal edilmiştir. Ayrıca yürürlüğü de durdurulmuştur.”

YAPILAN DÜZENLEME     

Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği değişiklikle Anayasa'nın, “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10. maddesinin son fıkrasına, “... ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında” ibaresi eklenmişti. Bu değişiklikle madde, “Devlet organları ve idari makamları, bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır” haline gelmişti.

Anayasa'nın, “Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi” başlıklı 42. maddesine ise “Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yüksek öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir” şeklinde yeni bir fıkra eklenmişti.

4 Haziran 2008 Çarşamba

Ankara Anadolu Lisesinde Turban

Bu gun (3.Haziran.2008) Ankara Anadolu Lisesi'nde okuyan kizimin mezuniyet toreni vardi. Ve okulda turban takamayan bazi ogrenciler toren boyunca turbanlariyla ortalarda salindilar. Ustelik hic cekinmeden cuppelerini de giymislerdi. Fotografla tesbit etmeye calistigimi gorunce de cikartip turbanli annesinin kucagina koyuverdi cubbesini kizimiz (tesbit edebildigim kadariyla olan fotograflar ekte). Hatta arkasindan cuppeyi ve kepi babasi giyerek sakalastilar :(
 
Okul yilliginda (yasak oldugu icin) yayinlanamayan fotograflari, toren baslangicinda perdeye vuran kepli ogrenci fotograflari arasında turbanli olarak yer aldi.
 
Ve tum bunlar olurken okul muduru Celal Ergin oldukca hosnut olarak hic ses cikarmadan gormezlikten geldi.
 
Diplomalarin almak icin dahi sahneye cikmadi bu kizlar. Ama torene tesrif etmekten cekinmemislerdi.
Tum cocuklar diplomalarini aldiktan sonra da, ogrenciler Onuncu yil marsiyla bitidiler gunu.
 
Daha onceki yillarda ODTU vs. gibi yerlerde yapilan toren son okul mudurunun goreve gelmesinden sonra (Buyuksehir belediyesine ait olan) Kocatepe Kultur Merkezi'nde yapildi. Ve ayni anda Kocatepe Camiinden SEHİT CENAZELERI kalkiyordu.
 
Burasi Ankara ...
Turkiye'nin Baskenti...
Ve bugun, sehitlerin kanlari ellerinde olan insanlarla birlikte cocuklarimizi  mezun ettik.
Cok mutluyduk, cunku demokrasi vardi.
Ataturk devrimlerini hep birlikte cigniyor olsak da ne gam ! 
 
Gülüm Omay
ATAK Ankara Bsk.
 
 
 
 
 
 
 

3 Haziran 2008 Salı

İşte böyle diniliyorlar...

KANAL 1 HABER STÜDYOSUNDA SADECE 25 SANİYEDE YÜKLENEN YAZILIMLA CANLI CANLI ORTAM DİNLEMESİ YAPILDI.. AKILLARA DURGUNLUK VEREN GÖRÜNTÜLER İÇİN TIKLAYIN..

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, parti Genel Sekreteri Önder Sav'ın odasının dinlendiğini iddia etmesi gündeme bomba gibi düştü. Baykal'ın ve CHP'lilerin hükümeti suçlayan açıklamalarının ardından AKP önerge vererek konuyu meclis gündemine taşıdı.

Peki CHP dinlendiyse nasıl dinlendi? Kanal 1 Haber'de Fatih Altaylı'nın konuğu olan casusluk aletleri satan firma yetkilisi Mehmet Oğul, dinleme olayını canlı canlı anlattı.

Mehmet Oğul Kanal 1'in iki muhabirinin telefonlarına sadece 25 saniye süren bir yazılım yükledi. Kanal 1 muhabirleri stüdyodan yaklaşık 50 metre uzaklıkta bir kafeteryada, telefonları kapalı vaziyette aralarında sohbete başladı. Mehmet Oğul'un telefonlardan birini aramasıyla ikilinin konuşmaları net bir şekilde Oğul'un elindeki telefona gelmeye başladı.

Bu dinleme 'ortam dinlemesi' adı verilen yöntemdi. Oğul'un ikinci dinleme denemesi ise telefonla görüşme dinlemesiydi. Muhabirlerden biri telefonla bir arkadaşını aradı. Konuşmaya başladığı anda Mehmet Oğul'un elindeki telefona önce bir sinyal geldi, sonra da bayan muhabirin arkadaşıyla yaptığı konuşma, kelimesi kelimesine stüdyoda yankılandı.

İŞTE CANLI YAYINDA AKILLARA DURGUNLUK VEREN DİNLEME OLAYI..

VİDEO İÇİN TIKLAYIN

Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri bakanı...

Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın, Türkiye’de Müslümanların üzerinde baskı olduğu yolundaki açıklaması büyük gürültü kopardı.

Daha sonra Başbakan Erdoğan’ın da bu görüşü destekler yönde açıklaması, konunun spontane, üzerinde fazla düşünmeden edilmiş bir laf olmadığını, AKP’yi yönetenlerin bu konuda kafalarının net olduğunu anlıyoruz.

Tabii ki onların karşısındaki görüşleri savunanlar da hemen saldırıya geçtiler ve Türkiye’nin dini yaşamak açısından en özgür ülkelerden olduğunu söyleyenlerden tutun da, ‘baskı var’ diyenlerin aslında şeriat istemekte olduklarını söyleyenler de oldu.

Tartışma sertleşti ve daha da sertleşecek gibi de gözüküyor. Çünkü konu çok hassas. Kelimelerin dikkatle seçilerek kullanılması gerektiği bir konu üzerindeyiz şimdi.

‘Baskı’ kelimesi hayli kuvvetli bir kavram olabilir fakat en azından hayatlarında dine önemli bir yer ayırmak isteyen insanların Türkiye’de baskı hissetmek olmasa bile kendilerini bazı açılardan rahatsız hissettikleri ortada.

Bunun nedenlerini düşünmek zorundayız. Özgürlükçü, demokratik bir ülke isteyenler ve liberal düşünceye inananlar konuyu en fazla düşünenler olmalı. Hayatlarında dine önemli bir yer ayırmayanlar daha da çok düşünüp konuyu tartışmalı. Çünkü o tür sorunlar sadece sorunların direkt muhatabı tarafından çözüme uğratılamaz. Konuyla yakından uzaktan ilgisi yokmuş gibi gözükenler de konuyla ilgili fikirlerini formüle edip tartışmaya katılmalılar.

Kendisini liberal-sol görüşlere yakın hisseden bir insanın “Türkiye’de dine hayatında önemli bir yer vermeye çalışan insanlar açısından hiçbir sorun yoktur” demesi zordur.

Tabii ki kimseye camiye gitme, oruç tutma filan denmiyor ama bunları sayıp da ‘görüyor musunuz, hiçbir sorun yoktur’ demek de bir anlam taşımıyor.

Konuşmadan önce herkes iyice düşünmeli.

Bu ülkenin Başbakanı, Meclis’e başı örtülü bir milletvekili sokuldu diye kürsüye çıkıp ‘Çıkarın bu kadını buradan’ diye bas bas bağırmadı mı? Evet bağırdı ve kimse bu lafların memlekette başı bağlı olarak, sessizce yaşamakta olan kadınlar üzerinde ne tür etki yapacağını düşünmedi. Bizce o an, Türkiye’de sosyal demokrasinin gerçekten bittiği andı.

Bitme sürecinde ikinci an da Önder Sav’ın hacca gitmek isteyen yaşlı birine yaptığı olağanüstü duyarsız ve ayıp konuşmasıdır.

Sosyal demokratlar inanış meselesine tutarlı ve saygılı bir yaklaşım geliştiremezlerse var olamayacaklar. Aslında Deniz Baykal bunu iyi biliyor. Bir zamanlar ‘Anadolu solu’ kavramını bu yönde bir formülasyona varmak için ortaya atmıştı ama sonunu maalesef getiremedi.

Sonra yine yakın tarihimizi düşünelim. Bu ülkenin üniversitelerinin bazılarında başı örtülü olarak üniversiteye gelen kızların kıyafet değiştirmeleri için kapılara ‘İkna odası’ adında utanç verici bir yer yapılmadı mı?

Açıkça söyleyeyim; o konudaki fotoğrafları gördüğümde benim aklıma Gestapo uygulamaları gelmişti.

Ne yani, tercih özgürlüğümüz nedeniyle kendi hayatımızda dini kurallara uyuma yer vermiyoruz diye bütün bunları da görmezden mi geleceğiz? En azından ben böyle bir ahlaksızlığı yapamam. Kimse de yaptıramaz bunu bana. Gerçek neyse ondan korkmam ve görüp yazarım. Çünkü bakmayı bilirim.

Bütün bunların ışığı altında bence Ali Babacan yanlış anlaşıldı. O da bulunduğu ortamın gaza getirmesinden olacak, ‘baskı’ gibi güçlü bir ifadeyle benim anlatmaya çalıştığım konuyu gündeme getirmeye çalışıyordu.

Başbakan da kendisine destek veren açıklamaları o nedenle yaptı.

Dolayısıyla hemen kızıp saldırıya geçmek yerine, bu açıklamaları kendimize çeki düzen vermek için bir vesile olarak kabul etsek iyi olur diye düşünüyorum.

Eller gider Mersin'e, biz gideriz tersine...

Türbansız "Bakan" krizi

Kuveyt'te dün yeminle görevine başlayan kabinedeki iki kadın bakan tartışma çıkardı. Parlamento salonuna başları açık gelen kadınları gören muhafazakârlar salonu terk etti..

Petrol zengini Kuveyt'te 17 Mayıs'ta yapılan parlamento seçimlerinin ardından dün ilk parlamento oturumu yapıldı. Ancak 16 kişilik kabinenin iki kadın bakanının parlamentoya saçları açık bir şekilde girmesi yemin töreni sırasında kriz yarattı. Erkek vekillerin bir kısmı başı açık kadın vekillerin yemini sırasında salonu terk etti. Başbakan Şeyh Nasır El Muhammed El Ahmed El Sabah'ın kabinesinde yer verdiği iki kadının da baş örtüsüz salona girmesi meclisinin yarısından fazlası tarafından ıslık ve sözlerle protesto edildi. Eğitim Bakanı Nuriye el Subai ve İskândan Sorumlu Devlet Bakanı Dr. Mudi el Hamud ise tepkilere bir cevap vermeden yeminlerini edip yerlerine geçti.

BAŞ ÖRTÜSÜ ZORUNLU DEĞİL
Haberi veren International Herald Tribune gazetesi ülkede kadınların baş örtüsü takmasını zorunlu kılan bir yasa olmadığını ancak Kuveytli kadınların büyük kısmının baş örtüsü taktığına dikkat çekti. Gazete Eğitim Bakanı El Subai'nin bir önceki kabinede de aynı görevi yürüttüğüne ve o zaman da başının açık olduğuna dikkat çekti.

"EVET YAPABİLİRİZ"
Kuveyt'te kadınlar 2005 yılında seçme ve seçilme hakkını elde etti. 2006'daki seçimde meclise giremeyen kadın adaylar geçtiğimiz mayıs ayında parlamentonun 50 üyesinin seçileceği seçimlerde de başarılı olamadı. Kadınlar seçim kampanyalarında yoğunlukla ABD'nin Demokrat Başkan adayı Barack Obama'nın "Evet Yapabiliriz" sloganını kullanarak oy toplamaya çalışsa da muhafazakâr Kuveyt toplumu kadınların mecliste temsil edilmesine çok sıcak bakmıyor.

Vitrindeki sütyen iffeti zedelermiş

Restoran sahibi Mehmet Önen, bir kadın ile bir erkeğin yanyana oturtulmamasıyla ilgili bir uygulamalarını bulunmadığını söyledi.

'Duyarlı' vatandaşlar Malatya'da vitrine iç çamaşırı koyan esnafı tehdit etti, İzmir'de eşine sarılan doktora 'edepli davran' uyarısında bulundu

MALATYA'DA  'İFFETİ ZEDELEYEN' VİTRİN FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYINIZ

MALATYA/İZMİR - İç çamaşırını vitrinde sergileyen esnaf tehdit edildi. Restoranda eşine sarılan doktor müessese tarafından uyarıldı. Ajanslardan düşen bu iki haber mahalle baskısı kavramını yine gündeme getirdi.

Malatya'da iç çamaşırını vitrinde sergileyen esnaf, işyerlerinin altından atılan ‘Haya ve iffet zedeleniyor. Toplumun ahlakının daha da bozulmasına vesile olan bu tür davranışlardan sizi de vazgeçmeye çağırıyoruz” yazısı ile karşılaştı.

Sabah işyerlerini açtıklarında ‘Duyarlı Malatyalı kadınlar' imzasıyla atılan yazıyı gören işyeri sahipleri şaşırdı. Yazıda, vitrinlerde mankenlerin üzerinde sergilenen kadın iç çamaşırlarının kaldırılması istenirken, kadınların buradan geçerken utandıkları ve bu durumun gençlerin haya ve iffetini zedelediği iddia edildi. Yazıda, şöyle denildi: “Sayın İşyeri Sahibi; Malatyamız'da son zamanlarda mağazaların vitrinleri toplumun değer yargılarını hiçe sayan bir görünüme büründü. Bu gidişatın, geçlerimizin hayasını ve iffetini zedeledigini düşünüyoruz. Bayanlar olarak mağazaların önünden geçerken dahi utanıyoruz. Bu durumdan duyduğumuz rahatsızlığı size iletmeyi uygun gördük. Biraz insanlığı kalmış, vicdan sahibi herkesin duyarlı olacağını umuyoruz. Toplumun ahlakının daha da bozulmasına vesile olan bu tür davranışlardan sizi de vazgeçmeye çağırıyoruz. Unutmayalım ki; ahlaken çöken toplumlar ekonomisi ne kadan güçlü olarsa olsun, sömürge durumuna düşmekten kurtulamazlar. Kadını vitrin malzemesi, kazanç kapısı gibi görmek, kadının onur ve haysiyetini ayaklar altına almakla eş anlamlıdır. Kazanmak için her yolu meşru görmek kapitalislerin mantiğıdır. Sizi uyarıyor ve vicdanınızla baş başa bırakıyoruz. Duyarlı Malatyalı Kadınlar.”

Bu uyarı üzerine esnaf tedirgin olurken savcılığa başvuracaklarını söyledi.

Doktora uyarı!..

İzmir, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doktor Ahmet Seçkin Önoğlu bir restoranda eşiyle yanyana oturmasına izin verilmediğini, eşinin yanında küçük düşürüldüğünü öne sürdü.

Kentteki, özel bir hastanenin yönetim kurulu başkanlığını yapan, Ege Doğumevi Tüp Bebek Merkezi Direktörü 49 yaşındaki Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doktor Ahmet Seçkin Önoğlu, dün, akşam saatlerinde ev kadını eşi Değer Önoğlu'yla birlikte İzmir'in en tanınmış balıkçı restoranlarından Levent Marina içindeki Sipari Restoran'a gitti. Eşiyle yanyana oturan Dr. Seçkin Önoğlu iddiaya göre bir garson tarafından eşinin karşısına oturması yönünde uyarıldı. “Eşimin yanında oturmak istiyorum. Neden oraya geçeyim” sorusuna, garsonun “Müessemizin kuralı, İleride uygunsuz durumlar olabileceği için böyle davranıyoruz” dediğini öne süren Dr. Önoğlu eşini de alıp restoranı terketti.

 

Gururum zedelendi

Güzel bir akşam yemeği için gittiği restoranda böyle bir uygulamayla karşılaşmasının kendisini şoke ettiğini dile getiren Doktor Ahmet Seçkin Önoğlu, “Böyle davranılmasıyla gururum zedelendi, onurum kırıldı. Eşimin yanında aşağılandım. Önce kendi adıma sonra İzmir için üzüldüm. Edepsiz davranışların önüne geçilmesi amacıyla böyle bir uygulamanın yapıldığı söylendi. Artık, Anadolu'nun en ücra yerlerinde bile bu tür uygulamalar yok. Eşle, sevgiliyle yanyana oturamamak dünyanın en aşağılık uygulaması” dedi. Eşinin de yaşadıklarına çok sinirlendiğini dile getiren Önoğlu, “Bu olayın hukuksal boyutunu yaratmayacağım. Ancak, Tabibler Birliği ve restoranla ilgisi olan tüm birimlere başvuracağım. Şikayetimi dile getireceğim. Bu davranışlarını kabul etmeyeceğim” dedi.

'Böyle bir uygulama yok'

Restoran sahibi Mehmet Önen ise, bir kadın ile bir erkeğin yanyana oturtulmamasıyla ilgili bir uygulamalarını bulunmadığını belirtti. Önen, Doktor Önoğlu'nun, çok rahat bir şekilde ayaklarını uzatarak eşinin yanına oturduğunu, gelip geçenlerin, yemek taşıyan garsonların takılıp düşmemesi ve diğer müşterilerinde rahatsız olmaması için eşinin karşısına geçip oturması yönünde uyarıldığını kaydetti. (dha)

1 Haziran 2008 Pazar

İmam: ''Kene, Fuhuşun Sonucu!'

imam.jpgİmama göre keneden ölümlerin nedeni artan fuhuş!

Karabük’ün Eflani ilçesine bağlı Müftüler köyünde oturan Zülfiye Tunç (75), kene ısırması sonucu Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı şüphesiyle tedavi altında tutulduğu Karabük Devlet Hastanesi’nde önceki gün yaşamını yitirdi.

Köyünde toprağa verilen Tunç için kılınan cenaze namazında imam Muharrem Tokgöz şöyle konuştu:

“Cenab-ı Allah bir ufacık böcekle bir koca bedeni yok eder. Cenab-ı Allah diyor ki, ‘Dünyada bazı husumetler artınca kavimlere bazı cezalar verilir, onlara bilinmedik hastalıklar verilir.’ Dünyada fiili ve sözlü fuhuşlar artıkça, bu tür belalar başımıza musallat olur.
Bunlardan kurtulmamız için Cenab-ı Allah’ın kurallarına uyalım, maneviyata önem verelim, öğrenelim. Burada bu tür hastalıklarla mücadele etmemiz için iki yol var. Birincisi sağlık kuralları, ikinci Cenab-ı Allah’ın maneviyatına yönelmek.”

Milli kürekçilere TAYT dayağı

Sapanca'da devam eden ve finalleri yarın gerçekleştirilecek olan Kulüpler Türkiye Kürek Şampiyonası'na katılan Ankara Üniversitesi Kürek takımı kafilesi, Sapanca ilçe merkezinde ‘İlçe merkezinde taytla, şortla gezemezsiniz’ diyen bir grup genç tarafından tekme tokat dövüldü. Aynı zamanda Milli Takım sporcusu da olan bir kürekçi hastaneye kaldırıldı.

Olay bu akşam saat 19.30 sıralarında meydana geldi. Prof. Dr. Yılmaz Akça başkanlığındaki Ankara Üniversitesi Kürek Takımı'nı oluşturan yaklaşık 14 öğrenci sporcu, akşam yemeği için bir araçla Sapanca Öğretmenevi'ne geldi. Üzerlerinde tayt ve şort olan, bazıları ise ay-yıldızlı milli formayı da giymiş olan sporcular, Sapanca Şehit Albay Güner Ekinci Lisesi önünde araçtan inip öğretmenevine gelirken, bir grup Sapancalı genç, iddiaya göre “İlçe merkezinde böyle taytla-şortla gezmeyin” diyerek onlara çıkıştı. Bu sözler nedeniyle kafile ile gençler arasında çıkan tartışma, bir süre sonra yatıştı.

SAYILARI 25'E ÇIKAN SALDIRGANLAR

Yemeğin ardından öğretmenevinden çıkan kürekçilere, kapı önünde bekleyen 3 genç tekme tokat saldırdı. Çıkan kavgaya daha sonra diğer gençler de karıştı. Sayıları 25'i bulduğu belirtilen gençler, kürekçileri dövdükten sonra polis merkezine 25 metre mesafede olan olay yerinden kaçtı.

Olayda birçok sporcunın aldıkları darbelerle yüz ve vücutlarında morluklar oluşurken, aynı zamanda Milli Takım sporcusu da olan Sait Alican Çiftçi ise kafa travması nedeniyle Adapazarı'ndaki Toyotota-Sa Travmotoloji Hastanesi'ne kaldırıldı.

Kafile Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Akça, kendilerine saldıran Sapancalı gençlerin sayısının 25'i bulduğunu belirtti.

Olayın ardından bir açıklama yapan Sapanca Kaymakamı Mehmet Ceylan ise, Sapanca'ın turistik bir ilçe olduğunu, Sapancalı gençlere bu hareketin yakışmadığını belirterek, “Çok üzücü bir olay. Bunun sorumlularının yakalanması için araştırmalar devam ediyor. Çalışmalarımız devam ediyor” dedi.

28 Mayıs 2008 Çarşamba

VAH ZAVALLI ÜLKEM!

 
 
Sincan'da elele tutuşan gençlere linç girişimi
Sincan’da, biri 18 diğeri 17 yaşındaki iki sevgili, iddialarına göre el ele tutuştukları için aralarında kadınların da bulunduğu mahallelilerin saldırısına uğradı.

21 Mayıs’ta Sincan Mevlana Mahallesi’nde meydana gelen olayda, ÖSS’ye hazırlanan 18 yaşındaki E.Y., aynı dershanede birlikte eğitim gördüğü kız arkadaşı 17 yaşındaki N.E.’yi alarak, babasına ait otomobille gezmeye çıktı. Evlerinin yakınında bulunan bir sitenin arazisine aracı park eden iki genç, el ele tutuşarak kaldırıma oturdu. Villa tipi evlerin bulunduğu bölgede delikanlı ile kız arkadaşının yanına, elinde kalın bir sopa bulunan 35 yaşlarında sakallı bir kişi geldi.

Fuhuşla suçlandılar

İddiaya göre gençlere, "Ne yapıyorsunuz l.. burada" diyerek bağıran saldırgan, elindeki sopayla genç kızın bacaklarına vurmak istedi. Delikanlı, sopayı tutarak kız arkadaşını korudu. Saldırgan, bunun üzerine sopayla bu kez delikanlının kafasına vurdu. Bu sırada çevrede bulunan evlerden gelen ve aralarında kadınların da bulunduğu yaklaşık 30 kişi, gençleri kuşattı. Elindeki sopalarla E.Y.’ye vurarak, "Burada fuhuş yapıyorsunuz değil mi?" diyen grup, gençleri kovalamaya başladı. Saldırganlar, kaçmaya çalışan E.Y. ve N.E.’yi taş yağmuruna tuttu. Bu sırada genç kız ayağından yaralandı.

Otomobili polisle aldılar

Otomobili olay yerinde bırakıp kaçan iki genç eve sığındıktan sonra ailelerince Sincan Devlet Hastanesi’ne götürüldü. Kanlar içinde kalan delikanlının kafasına 15 dikiş atıldı ve 24 saat doktor gözetimi altında tutuldu. Genç kız ise ayağındaki yaralar tedavi edildikten sonra evine gönderildi. Olay yerinde kalan otomobil ise polis nezaretinde alınabildi. Olayın ardından delikanlının ailesi Fatih Karakolu’na giderek saldırganlar hakkında şikayetçi oldu.

Kaçmasam ölürdüm

Polise olayı anlatan delikanlı, "Kaçmasaydım öldürüleceklerdi" dedi. Hürriyet’in sorularını yanıtlayan ve yaşadığı günü hiç unutmadığını söyleyen delikanlı, olayı şöyle anlattı: "Kafama sopayla vurulduğunda bayılıyorum zannettim. Kadınların da aralarında bulunduğu yaklaşık 30 kişi bizi kovalıyor ve arkamızdan taş atıyordu. Yüzüm kanlar içinde kalmıştı; ancak kız arkadaşıma sürekli koşmasını söylüyordum. İkimizde çok korktuk. Eğer birimiz yere düşseydik kesin öldürürlerdi. Eve nasıl geldiğimizi hatırlamıyorum."

Adeta ’recm’

E.Y.’nin annesi S.Y. ise, Sincan’da hayati tehlikelerinin olduğunu ve evlerini taşımaya hazırladıklarını söyledi. S.Y. şunları söyledi: "Oğlum eve geldiğinde kanlar içindeydi. Hemen hastaneye götürdük. Ne olduğunu anlatamıyordu. Çok korkmuş görünüyordu. İlk önce kaza yaptığını düşündük. Tedavisinin ardından olayı anlatınca şok geçirdik. İki genç el ele tutuştu diye adeta recm edilerek öldürülmek istendi. İki kişiyi öldürmeye çalışan bu insanlar hala aramızda yaşıyor."

İşte polis ifadesi

OLAY sonrası genç kız şikáyette bulunmazken, E.Y.’nin ailesi, ilk şoku atlattıktan sonra 25 Mayıs’ta Sincan Fatih Merkez Karakolu’na giderek suç duyurusunda bulundu. E.Y.’nin tutanaktaki ifadesi aynen şöyle: "21.05.2008 günü saat 16.30 sıralarında 06 ... ... plakalı aracımla 1990 doğumlu N.E. isimli açık adresini bilmediğim (0546 ...) numaralı cep telefonunu kullanan kız arkadaşımla birlikte araç içinde gezdiğimiz sırada, Törekent içinde tam olarak adresini bilmediğim 17. cadde üzerinde bir yerde aracı park ettim ve kız arkadaşımla kaldırımda oturduğumuz sırada, 35 yaşlarında, sakallı, eşkaline dikkat etmediğim bir şahıs gelerek, ’Ne yapıyorsunuz burada?’ diyerek üzerimize yürüdü. Kız arkadaşım araca binmek istedi. Yüzünü göremediğim birkaç kadın, kız arkadaşımı kovaladılar. Bu sırada sakallı şahıs sopayla kafama vurdu. Kaçmaya başladım. Kafamın kanadığını görünce yerden bir taş alarak geri gelmek istedim. Olay yerinde 10-15 kişi görünce geri döndüm. Sincan Devlet Hastanesi’nden doktor raporumu alarak karakola geldim. Olaydan dolayı beni darp eden şahıslardan davacı ve şikáyetçiyim. Yakalandıklarında gerekli cezanın verilmesini istiyorum."

27 Mayıs 2008 Salı

Diyanet: Flört 'cinsi sapmaya' götürür!

 
Diyanet'e göre flört etmek zina sayılıyor, yabancı kadınla erkeğin baş başa kalması yasak, kadının parfüm sürmesi edepsizlik, çalışması sakıncalı...

Diyanet İşleri Başkanlığı, Kuran’da zina ve fuhuşun büyük günahlar arasında sayıldığını hatırlatarak flörtün de ‘zina’ olduğunu savundu. Bir kadının yabancı bir erkekle baş başa kalmasının ‘tahrik edici’ olduğu ve zinaya yol açabileceği uyarısında bulunan Diyanet, Hz. Peygamber’in kadınların kendi evleri dışında, başkalarına hissettirecek derecede koku sürmelerini hoş karşılamadığını ve bunu ‘edep dışı bir davranış’ olarak değerlendirdiğini belirtti.

Radikal Gazetesi'nin haberine göre Diyanet İşleri Başkanlığı’nın internet sitesindeki cinsel hayat ve yasaklarla ilgili yazıda özetle şöyle deniyor:

Dil, ağız, göz zinası

“Kur’an’da zina ve fuhuş büyük günahlar arasında sayıldığı, zinanın dünyevi ve uh- revi cezasından söz edildiği gibi, erkek ve kadınların gözlerini haramdan korumaları, avdet yerlerini örtmeleri emredilmiş, böylece zinaya giden yolun bir yönüyle kapanmış olacağına işaret edilmiştir. Bir hadiste Hz. Peygamber dil, ağız, el, ayak, göz gibi organların zinasından söz ederek zinaya zemin hazırlayıcı her türlü gayrimeşru ilişkinin, flört ve beraberliğin de bu nevi zina olduğunu belirtmiş, bunlardan da sakındırmıştır. Çünkü iffet ve namus bir bütün olup, o ancak onu lekeleyecek her türlü kötülük ve yanlışlıktan uzak kalınarak korunabilir.”

‘Cinsi uyarıcı’

“Erkek ve kadın bir diğeri için cinsi uyarıcıdır. Bu sebeple yabancı (aralarında evlilik bağı veya devamlı evlenme engeli bulunmayan) erkek ve kadınların birbirlerine karşı mesafeli davranmaları gereklidir. Yine, yabancı bir kadının yabancı erkekle baş başa kalması da doğurabileceği sakıncalı sonuçlar dolayısıyla yasaklanmıştır. Hadislerde, aralarında nikâh bağı veya devamlı evlenme engeli bulunmayan bir erkek ile bir kadının, başkalarının görüşüne açık olmayan kapalı bir mekânda baş başa kalmaları yasaklanmıştır. Bir hadiste Hz. Peygamber ‘Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa, yanında mahremi olmayan bir kadınla yalnız kalmasın; çünkü böyle bir durumda üçüncüleri şeytandır’ buyurmuştur. Böyle bir durum karşı cins için tahrik edicidir, zinaya veya dedikoduya ve tarafların iffetlerinin zedelenmesine yol açabilir.”

‘Namus lekesi’

“Kötülüğün önlenmesi kadar ona giden yolların kapatılması da önemlidir. Öte yandan iffet ve namus lekelendiğinde geri dönüşü ve telafisi olmayan bir zarar ortaya çıkmış ve temel bir kişilik hakkı ihlal edilmiş olur. Bu sebeple anılan muhtemel olumsuz sonuçları önlemek gayesiyle kadının yabancı bir erkekle kapalı mekânda baş başa kalması, yanında mahremi bulunmadan yolculuk etmesi uygun görülmemiştir. ‘

Koku sürmede edepsizlik

‘Cinsi uyarıcılık özelliği bakımından kadınların durumu çok daha fazla hassasiyet gösterir. Bunun için, kadınların daha da dikkatli davranmaları istenmiştir. Yabancı erkeklerle konuşurken kadınların, kalpte şüphe uyandırmayacak ve karşısındaki kişiyi yanlış anlamaya süreklemeyecek tarzda ciddi ve ağır başlı olarak konuşmaları, süs ve endamlarını yabancılara göstermemeleri, sokağa çıktıklarında güzelce örtünmeleri bu gayeye matuf emirlerdir. Hz. Peygamber, kadınların kendi evleri dışında, başkalarına hissettirecek derecede koku sürünerek dolaşmalarını hoş karşılamamış ve bunu edep dışı bir davranış olarak değerlendirmiştir.”

Diyanet topu yayıncıya atmıştı

Diyanet Vakfı’nın geçen eylül ayında Kocatepe Camii avlusunda düzenlediği kitap fuarında satılan bazı kitaplarda tokalaşmanın zinaya, karma eğitimin ve flörtün insanları ‘cinsi sapmalara’ götürdüğü anlatılıyordu. Haberlerin ardından açıklama yapan Diyanet, kitapların sorumluluğunun yayınevlerine ait olduğunu vurgulamıştı.

AKP'ye oy için yemin ettirip altın verdiler

Antalyalı Yücel Keleş, AKP'lilerin, 2009 yerel seçimleri hazırlıklarında "oy vereceğine ilişkin" yemin ettirerek altın dağıttığı iddiasıyla cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulundu.

Kalbindeki rahatsızlık nedeniyle yaklaşık 6 aydır çalışmayan Yücel Keleş (42), çevresindekilerin önerisiyle AKP İl Başkanlığı'ndan yardım istedi. Parti binasında yerel seçimlerde AKP'ye oy vermek için yemin ettirildiğini ve birkaç gün sonra evine iki poşet kuru gıda yardımı geldiğini anlatan Keleş, şöyle dedi:

"10 Mayıs'ta da evime kara çarşaflı iki kadınla, sakallı bir adam geldi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın talebi üzerine geldiklerini, yemin etmem durumunda bana altın vereceklerini söylediler. Aptesimin olup olmadığını sordular, ardından da Kuran çıkarıp, üzerine yemin etmemi istediler."

Gelen kişilerin isteği üzerine Kuran'a el basarak "Mart 2009 yerel seçimlerinde AKP'ye oy vereceğim vallahi, billahi" dediğini belirten Keleş, ardından kadınların siyah bir keseden altın çıkarıp kendisine verdiğini ve ellerindeki listeden adının üzerine çarpı konduğunu anlattı.

Keleş, bir süre sonra bu yeminden ve AKP uygulamalarından rahatsızlık duyduğunu ve seçimlerde de partiye oy vermeme kararı aldığını ifade ederek, "Hocalardan biri oy vermezsem çarpılacağımı, bir diğeri ise para dağıtırsam kurtulacağımı söyledi. Müftülüğe gidecekken, bir başkası savcılığa başvurmamı önerdi" diye konuştu. Konuyla ilgili dün Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunan Keleş, AKP'nin insanları parayla satın almaya çalıştığını ve bunun gurur kırıcı olduğunu söyledi.

Demokrasi mi, yasaklar rejimi mi?

Bu özet kullanılabilir değil. Yayını görüntülemek için lütfen burayı tıklayın.

Ve Şerif Mardin sahnede: KEMALİZM KURU BİR İDEOLOJİ!

www.sonsaniye.netProf. Dr. Mardin Kemalizmi yaylım ateşine tuttu. Ünlü sosyolog kuru bir ideoloji olarak gördüğü Kemalizm için 'insanlara doğru şeyler veremiyor' dedi.

Sabancı Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Şerif Mardin, Kemalizmi yaylım ateşine tuttu. Ünlü sosyolog kuru bir ideoloji olarak gördüğü Kemalizmin insanlara güzel ve doğru şeyleri veremediğini savundu.

MAHALLE BASKISI POLİTİZE EDİLDİ

Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu'nda, Sosyal Sorunları Araştırma ve Çözüm Derneği'nin (SORAR), düzenlediği ''Mahalle Baskısı'' konulu tartışmaya katılan Prof. Dr. Şerif Mardin, ''(Mahalle baskısı) kavramını politik sürecin içine sokmadan önce kavramın kendisini anlamak lazım'' diye konuştu.

KEMALİZM KURU BİR İDEOLOJİ

'Yurtta Sulh Cihanda Sulh' sözlerinin derinlikli bir felsefenin ürünü olmadığını aktaran Şerif Mardin, Kemalizmi kuru bir ideoloji şeklinde tanımladı. Kavramın Türkiye'de tartışılmasının bugüne kadar mümkün olmadığını belirten Mardin, tartışan kişinin hayatının kalan günlerini hapishanede geçireceğini iddia etti:

"Kemalizm hakkında uzun çalışınca ne kadar kuru bir ideoloji olduğunu rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Bu ideoloji topluma iyi, güzel ve doğru hakkında hiçbir şey verememiştir."

Mardin, mahallenin sosyal bir süreç olduğunu belirterek, Osmanlı İmparatorluğunda mahallenin gerçek bir birim olduğunu ve mahallenin o dönem ayrıntılı biçimde insan yaşayışının bir alanını ortaya çıkardığını söyledi.

LAİKLİĞİ TARTIŞMIYORUZ

Tartışmaya katılan bir izleyicinin ''İslami yükseliş, laik toplumun çöküşü olur mu ?'' şeklindeki sorusu üzerine Mardin, şu yanıtı verdi:

''Türkiye'de hiçbir konuyu sonuna kadar tartışma geleneği yoktur. Başbakan 'laikliği tartışmıyoruz' dediği zaman bunun çok derin bir seviyede doğru olduğunu düşünüyorum. Laikliği tartışmaktan korkuyoruz. Yani laikliği tartışırsanız günlerinizi hapiste geçirebilirsiniz.''

Mardin, Avrupa'da yüzyıllarca insanların, özellikle laik grubun ''iyi'', ''doğru'' ve ''güzel'' kavramları konusunda tartıştığını ve bu konularda birikim oluşturduğunu kaydederek, ''Bizde 'iyi', 'doğru' ve 'güzel'in derinlemesine bir tartışması yok. Orada binlerce sayfa bulamazsınız. Bunları bulamadığınız zaman göz kalıyor. Göz ve bakma, paradoksal olarak mahalle baskısı unsurlarından biri gibi geliyor'' dedi.

Gazeteci Ruşen Çakır'ın yönettiği tartışmaya konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Binnaz Toprak, Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay, Prof. Dr. Fuat Keyman, Doç. Dr. Nejdet Subaşı ve Dr. Hidayet Şefkatli Tuksal da konuya ilişkin görüşlerini dile getirdiler.