18 Aralık 2007 Salı

Cenazede İMAM shov

Hocaların hocası Türk operasının ilk temsilcilerinden Saadet İkesus Altan'ın cenazesi, imamın 'şovuna' sahne oldu. İmam, eşiyle birlikte saf tutan kadın arkaya geçene kadar cenaze namazı kıldırmadı, katılımcıları alkışlatmadı ve Türk bayrağının altına yeşil örtü serdirdi.

İSTANBUL - Önceki gün 92 yaşında vefat eden Türk operasının duayeni Saadet İkesus Altan'ın cenaze törenine, imamın uygulamaları gölge düşürdüAltan'ın Teşvikiye Camii'ndeki cenaze töreninde imam, önce eşi Altan Günbay ile saf tutan Müvebbek Günbay'ı sert bir şekilde arkaya geçmesi için uyardı. Günbay arka tarafa geçene kadar da namaz kıldırmadı. Namazın ardından alkışlarla yürüyüşe geçen katılımcıları da "alkışlamayın, dua edin" diye uyaran imamın son icraatı ise tabuta sarılı Türk bayrağının altına yeşil örtü serdirmek oldu. İmam, tabut üzerinde Kelime-i Şahadet yazılı yeşil örtünün Türk bayrağının altında kaldığını belirterek yazısız yeşil bir örtüyle değiştirilmesini istediCenazeye katılanları azarlamaktan çekinmeyen imam görütü alan gazetecilere ise "Neden bunu yapıyorsunuz?" diye tepki gösterdi.

Deniz Feneri Baskını Ankara'ya uzandı

"Frankfurt Idari Mahkemesinde devam eden Denizfeneri ve Kanal 7 davasi Radyo Televizyon Ust kurumu Baskani (RTUK) Baskani Zahid Akman’a uzandi. On sorusturmasi yapilan davada Denizfeneri Avrupa Baskani ve Kanal 7 Avrupa Genel Muduru Mehmet Gurhan’in ve muhasebe sorumlusu Firdevsi Ermis’in de ifadeleri alindi.

ZAHIT AKMAN KILIT ISIM
Onceleri taksicilik yapan Mehmet Gurhan’in Frankfurt sehrinde 17 taneden olusan taksi filosunu nasil elde ettigi ve Frankfurt yakinlarindaki Dietzenbach kasabasindaki daire ve villa gibi gayrimenkullerin kaynagi soruldu.

ERDOGAN’IN OGLU KURYE MI?
Frankfurt savcisinin yaptigi arastirmaya gore Mehmet Gurhan ve Zahid Akman arasinda para trafiginin gerceklestigi, ayni zamanda Recep Tayip Erdogan’in oglu Ahmet Burak Erdogan’in da cesitli zamanlarda Frankfurt Denizfeneri ve Kanal 7’ye gelip gittigi belirlendi.


Savcilik arastirmanin en az bir yil surecegini, 2 kamyon dolusu dosyanin incelenmesinin oldukca zaman alacagini, acikladi. Ayrica Izmir limaninda bulunan Atlas isimli gemiye el konulabilecegini, bunun icin de Frankfurt savciligi nezdinde on calismalarin tamamlandigini belirten savcilik, ileriki gunlerde bir grup Alman avukatinin Ankara Alman Buyukelciligi ile isbirligiyle gemiye el konulmasi icin hareket edilecek.


Federal Kriminal Dairesi Almanya, Fransa, Hollanda, Belcika, Avusturya, ve Ingiltere’nin yani sira Kosova,
Turkiye, Endonezya’da topladigi bilgilerle makbuzlari karsilastirdi.


Savcilik, Kosova’dan gelen ilk makbuzlarla Denizfeneri’nin kayitlarinda yeralan Kosova’da fakir koylere
dagitildigi iddia edilen makbuzlarin ilk karsilastirmasinda sozkonusu Denizfeneri’nin hibe ettigi
miktarlar ve sahislarin hayal urunu oldugunun belirlendigini acikladi. Alman ve Kosova polisinin
isbirligiyle Denizfeneri’nin makbuzlarda yer verdigi adres ve koylere gidildi. Buna gore 28 koyun muhtari
ile yapilan gorusmelerde sozkonusu makbuzlarda yeralan bu isimlere ait kayitlar bulunamadi. Kosova’daki
muhtarlar, Alman interpol yetkililerine “Hayatimizda ne Denizfeneri duyduk, ne de sozu edilen kisiler
koylerimizde var” dediler.


UNIVERSITE HAYAL URUNU CIKTI
Alman polisi, Kosova’nin yani sira Pakistan’da da arastirmalarini surduruyor. Pakistan’daki
arastirmalarda ise Denizfeneri’nin kayitlarinda yeralan universite yapimi da uydurma cikti. Konu edilen
Universite ile ilgili universitenin ne temeline ne catisina, ne kapisina ne de ismine rastlanilmadigi
ortaya cikti.


Sorusturmanin Turkiye kanadinda ise Istanbul Ziraat Bankasindaki hesap ve su anda RTUK’un baskani Zahid Akman’a ait oldugu belirlendi.


Fatih’te muhtarlarin duzenledikleri sahte yardima muhtac kisiler ve yardim edildigi seklindeki belgeler
ayni zamanda arastirmanin diger bir kanadini olusturuyor.

AKP’DEN ADAY OLACAKTI
Mehmet Gurhan’in Almanya’daki butun hesaplarina el konuldugu, butun mal varliginin satisinin
durduruldugunu belirten savci, “Mehmet Gurhan aldigimiz bilgilere gore Turkiye’de Temmuz ayinda
yapilacak secimlerde AKP’den milletvekilligine aday gosterilecekti. Inceledigimiz telefon gorusmelerinde
sahisin surekli Zahid Akman ile gorustugunu, Turkiye Basbakani Recep Tayip Erdogan ile
gorusmelerini Ankara’ya giderek bizzat gerceklestirdigini tespit ettik. Erdogan ailesi ile siki
iliskilerde olan Mehmet Gurhan’in Izmir limaninda demirleyen ve Italya’dan Turkiye’ye gurbetci
tasimak icin alinan geminin Denizfeneri’ne yapilan bagislarla alindigini tespit ettik. Ayrica
uluslar arasi hukuksal yaptirimlardan faydalanarak Recep Tayip Erdogan’in ifadesinin alinmasini talep
edecegiz.


1992 yilinda 2000 Mark karsiligi taksi soforlugu yapan Gurhan’in 1.5 milyon Euro degerindeki
filosuna nasil sahip oldugunu, bir villa ve 4 daireden olusan 4.5 milyon Euro’nun mulkiyeti nasil ve hangi
parayla aldigini Gurhan’dan sorduk. Gurhan gibi Avukatlari da celiskili aciklamalarda bulundular.”
dedi.


Uzmanlar Mehmet Gurhan ve muhasebecisi Firdevsi Ermis’in Almanya’da dernekler yasasini ihlal etmek,
hesaplarina para gecirmek, vergi kacakciligi suclarindan 4.5 yildan fazla ceza alacaklarini
belirtiyorlar. Savcilik, Avrupa’da yasayan vatandaslarimizi uyararak Yimpas, Kombassan, Jetpa ve
Denizfeneri gibi kuruluslara para kaptirmamalarini onemli hatirlatiyorlar.

Ileten : Filiz Topaloglu

13 Aralık 2007 Perşembe

İstiklal Marşı Okunmasın

EĞİTİM-BİR-SEN'DEN ÖNERİLER


AKP'ye yakın öğretmen sendikasından hükümete laik ve üniter yapıyı hedef alan öneriler

"İstiklal Marşı Okunmasın"

Altı bin olan üye sayısını AKP iktidarları döneminde 100 binin üzerine çıkaran Eğitim-Bir-Sen'in talepleri arasında yükseköğrenimde türban yasağının kaldırılması, ilkokullarda okutulan öğrenci andının etnik farklılıklar dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi, sadece kız öğrencilerin devam edeceği okulların açılması ve öğrencilerin törenlere katılma zorunluluğuna son verilmesi de bulunuyor.

ADANA - AKP'ye yakınlığıyla bilinen Memur-Sen Konfederasyonu'na bağlı Eğitim-Bir-Sen, okullarda İstiklal Marşı'nın da okunduğu törenlere son verilmesini, ilkokullarda okutulan öğrenci andının etnik farklılıklara göre yeniden düzenlenmesini istedi. Türban yasağının kaldırılmasını da talep eden sendika, okullarda kılık kıyafet serbestliği sağlanması için gerekli adımların atılmasını beklediklerini açıkladı.

Daha önce 6 bin olan üye sayısını AKP iktidarları döneminde 100 binin üzerine çıkaran sendikanın bu girişimi, "Türkiye'nin laik, demokratik, üniter yapısını doğrudan hedef alan bir girişim" olarak değerlendirildi.

Eğitim-Bir-Sen'in, 1-2 Aralık 2007 tarihlerinde Şanlıurfa'da yaptığı istişare toplantısı sonuç bildirgesi açıklandı. Doğu ve Güneydoğu bölgesinde eğitim sorunlarının irdelendiği ileri sürülen toplantıya sendikanın Adıyaman, Bingöl, Hakkâri, Diyarbakır, Muş, Mardin, Elazığ, Van, Batman, Bitlis ve Şanlıurfa şubeleri katıldı. Toplantının ardından açıklanan sonuç bildirgesinde şaşırtıcı önerilere yer verildi. Bildirgede " sadece kız öğrencilerin devam edeceği okulların açılması"

Bildirgede özetle şunlara yer verildi:

* Yerel dil ve lehçelerin seçmeli ders olarak okutulması sağlanmalıdır. Eğitimin tüm kademelerinde herhangi bir ideolojinin dayatılmasından vazgeçilmeli, ideolojik eğitimden demokratik eğitime geçilmelidir.

* İlköğretim okullarında okutulan öğrenci andı yeniden gözden geçirilmeli, etnik farklılıklar ve evrensel değerler dikkate alınarak yeniden dizayn edilmelidir. Öğrencilerin törenlere katılma zorunluluğuna son verilmelidir.

* Karma eğitim ilkesi gereğince, bölgede sadece kız öğrencilerin devam edeceği pansiyonlu kız meslek liseleri açılmalı, kırsal kesimde ikamet eden kız öğrencilerin bu okulara devamı sağlanmalıdır.

* Özellikle yükseköğretimde kılık-kıyafet serbesliği getirilip, başörtüsü (türban) yasağı kaldırılmalıdır

Eğitim-İş Genel Örgütlenme Sekreteri Hasan Kütük , "AKP, kendi gibi düşünen sendika ve kitle örgütleri yaratıyor, amacını bu sendikalar aracılığıyla yaymaya çalışıyor" dedi. Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik, çağdaş üniter yapısının değiştirilmek istendiğini belirten Kütük "Asli görevleri sendikacılık olanlar, AKP'nin atama bürosu gibi çalışıp onun fikirlerini yaymak için uğraşıyor. Açıklanan bildiri Atatürk' ün kurduğu Cumhuriyetin temel kazanımlarını hedefliyor. Eğitim-İş olarak, Atatürk devrimlerine, ulusal bütünlüğümüze, laik, demokratik Cumhuriyetimize sahip çıkmayı sürdüreceğiz" diye konuştu. (Cumhuriyet)

10 Aralık 2007 Pazartesi

Atatürk ilkeleri eğitimden çıkarılıyor !!!

AK Parti'nin yeni anayasasından "Atatürk ilke ve inkılaplarına göre eğitim" esası kaldırıldı...


Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ergun Özbudun ve altı akademisyence hazırlanan anayasa taslağının ayrıntıları netleşiyor.

Taslak metinde Anayasa'nın 42'nci maddesinden "Atatürk ilke ve inkılaplarına göre eğitim" esasının kaldırıldığı ortaya çıktı. Maddenin, Kürtçe eğitimin seçmeli ders olarak okutulmasını ve yükseköğretimde türbanın kullanılmasını sağlayacak şekilde
düzenleneceği biliniyordu.


LAİKLİK YALNIZ KALDI

Anayasa'nın "Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi" başlıklı 42'nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "Eğitim ve öğretim, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetiminde yapılır" maddesi, "Eğitim ve öğretim, laik ve demokratik ilkelere uygun olarak, çağdaş bilim esaslarına göre yapılır" şeklinde değiştiriliyor. Böylece, eğitimde sadece laiklik ilkesi dikkate alınıyor.

Anayasa'da türban yasak değil ki zaten AKP'nin Dengir Mir Mehmet Fırat başkanlığındaki 10 kişilik Sivil Anayasa Komisyonu, taslağı görüşmeye başladı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Fırat, Sivil Anayasa ile ilgili basına açıklama yaptı.

Fırat şöyle konuştu: "Meclis'ten hangi oyla çıkarsa çıksın, halk oylamasına sunulacak. Nihai taslak toplumun katkısıyla ortaya çıkacak. Yapılacak katkılardan sonra Türkiye modern bir Anayasa'ya sahip olacaktır. Yeni Anayasa taslağı 1982 Anayasası'na göre daha özgürlükçü. Yargının bağımsızlığı ve hızı artacak. Bir hafta içinde çalışmalarımızı tamamlarız, daha sonra taslağı hazırlayan bilim adamlarını çağıracağız. En geç ay sonunda metin ortaya çıkacaktır. Anayasa'da türban yasağı yok. Bu nedenle 'Yeni Anayasayı türban yasağını kaldırmak için hazırlıyorlar' gibi bir yorumu doğru bulmuyorum. Bu konunun türban meselesine indirgenmesi çok yanlış.

Türbanın yasaklanmasıyla ilgili üniversitelerde bir yönetmelik bulunuyor. Yoksa Anayasa'da yer almıyor."

Yüce Divan'a temyiz

Tasarıya göre, TBMM Başkanı ve Genelkurmay Başkanı Yüce Divan'da yargılanabilecek. Yüce Divan'ın Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay üyeleri arasından seçilecek 10 kişiden oluşması öngörülüyor.

Başkanlığını da Yargıtay Başkanı'nın yapması düşünülüyor. Yüce Divan kararlarına temyiz yolu açılırken, incelemeyi, Anayasa Mahkemesi ve

Yargıtay'ın geriye kalan üyelerinin yapması öneriliyor.

7 Aralık 2007 Cuma

Ülkemizde Yaşanan Karamizah Örnekleri...



Değerli arkadaşlar,

Yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRKÜN kurmuş olduğu demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, yani güzel ülkemiz, bu günlerde kara mizaha konu olacak birçok olay yaşamaktadır. Bunlardan bazılarını sizlere yeniden anımsatmak istedim.

Örneğin;

İlahiyat Profesörü Hayrettin Karaman makalesinde, İMAM NİKAHINI GEÇERLİ VE YETERLİ SAYMAK ZORUNLUDUR derken, BOŞANMA YETKİSİNİN KOCADAN ALINMASININ AYETLERE AYKIRI olduğunu savunmaktadır ( 24.11.2007-Milliyet).

TBMM İnsan hakları alt komisyonu, Amasya Anadolu Kız Meslek Lisesinde dört kız öğrencinin dini baskı gördükleri iddasıyla okulda ayrılmalarını inceledi ve OKUL DEĞİL, ARKADAŞ BASKISI yapıldığını açıkladı (29.11.2007-Milliyet). Yani Malezya gibi ülkemizde de bir mahalle baskısının olduğu belgelenmiş oldu.


Cumhurbaşkanı bir rektör atamasında YÖK ten kendisine gelen dosyaya iliştirilmiş imzasız bir notu gazetecilerle paylaştı. Rektör adayının eşi çarşaflı diye ihbar içeren bu imzasız notu sanki YÖK göndermiş gibi yorumlayan 5 gazete olayı manşetlerine taşıdı. Sonuçta YÖK gereken açıklamayı yaparak, bu notu kendilerinin göndermediğini belirtti ve Cumhurbaşkanı da notun YÖK ten gelmediğini açıkladı. Burada tuhaf olan, KİMDEN GELDİĞİNİ BELİRLEMEDEN imzasız bir notu dikkate alan Cumhurbaşkanının, hem de iki kez olayın araştırılmasını istemesi ve bu eylemini gazetecilerle paylaşmasıdır.

Şehirlerarası sefer yapan otobüslerde NAMAZ MOLASI için talepler gittikçe artmaktadır. Firma yetkilileri böyle bir uygulama yok, ama son zamanlarda bazı yolcuların ısrarlı davranışları nedeniyle MOLA VERMEK ZORUNDA KALIYORUZ dediler (05.09.2007-Milliyet).

Uçuş harekat uzmanlarının kurduğu Dispeçerler Derneği (ACDA) Yönetim Kurulunun yaptığı açıklamada, bazı yolcuların NAMAZ KILMAK İÇİN HOSTESTEN PİLOTA UÇAĞIN YÖNÜNÜ KIBLEYE ÇEVİRMESİNİ istediklerini belirtti (01.10.2007-Cumhuriyet).

Kozan’da kompozisyon yarışmasının birincisi Tevhide Kütük’ün ödülünü almak üzere çıktığı sahneden türbanlı olması nedeniyle indirilmesi olayına Başbakan nasıl bir tepki verdi biliyorsunuz: Tevhide’yi telefonla aradı, ona “merak etme, ben arkandayım” dedi. Benzer bir haber dün Rize’den geldi: Kanser konulu bir kompozisyon yarışmasını imam hatip lisesi öğrencisi Emine Elif Azder kazandı. Kız, okul müdürünün tavsiyesine uyarak ödül törenine başını açarak gitti. Olayın medyada çıkmasından sonra Başbakan hemen Elif’in babasını da aradı, üzülmemelerini isteyip “konuyla bizzat ilgileneceği”ne dair söz verdi (04.12.2007-Güngör Mengi)

İsparta’da ilköğretim okulu öğretmeni Halil İsmail Özçimen İzmir’de mayıs ayında düzenlenen Cumhuriyet Mitingi’ne katılıyor ve Milli Eğitim Müdürlüğü’ne göre ağır suç işliyor. Aynı öğretmen bununla da kalmıyor, mitingden birkaç gün sonra daha büyük bir suç işliyor. 19 Mayıs’ta öğrencilerine Atatürk resimli, 'Cumhuriyete sahip çık' yazılı fanilalar giydiriyor. Ve de maaşından 40 lira kesilme cezası alıyor. Bu öğretmenimize de Başbakanımızın aramasını ve olayla ilgileneceğini belirtmesini isterdim!


Kocaeli Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 21 Kasım 2007 de yaptığı şaibeli düzey belirleme sınavında sorulan Söz konusu sorulardan birinde (8. Sınıf Sosyal Bilgiler) “Hangisi Allah’ın yasalarından değildir?” biçiminde bir soru sorulmakta ve öğrencilerden dört seçenekten birini seçmesi beklenmektedir. Bu dört seçenekse fiziksel, toplumsal, biyolojik yasalar ve T.C. Anayasası olarak sıralanmaktadır. Böylelikle fiziksel, toplumsal, biyolojik yasaların Allah’a ait olduğu düşüncesi öğrencilerin inanç ve kanaatine bakılmaksızın doğru kabul edilerek laik eğitim ilkesi ayaklar altına alınmakta hem de Anayasamızın din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 24. Maddesi ile 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 10-11 ve 12. maddeleri çiğnenmektedir (25.11.2007-Eğitim-İş).

Olay, Antalya’da düzenlenen Anadolu Doğal Taş, Mermer ve Teknoloji Fuarı’nda yaşandı. Enerji Bakanı Hilmi Güler, fuarı gezerken bir standa yaklaşınca orada görevli mini etekli bir hostes alel acele üzerine uzun pardösüsünü giyiyor ve bakanı öyle karşılıyor. (03.12.2007- Tufan Türenç)

Değerli arkadaşlar,
Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR


Her gün giderek daha da artan bu kara mizahi yaklaşımlara, sizlerde çevrenizdeki olaylarla katkıda bulunabilirsiniz. 21. yüzyıl Türkiyesinde bu olaylar neden artıyor? Kimlerden cesaret alıyorlar ve destek buluyorlar? Lütfen bu sorulara hep birlikte yanıt arayalım.

Acaba bu eylemler için gereken zemin hazırlandı da ondan mı sayıları giderek artıyorlar? Nitekim, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye'deki tarikatlar ve dini akımlarla ilgili hazırladığı raporda, Türkiye'de 5 bin tane tarikat şeyhi ve dini akım lideri bulunduğu açıklandı.

Yine REFAHYOL hükümeti döneminde sayıları 5.000 in üzerine çıkarak rekor kıran Kuran kursları, 28 Şubat döneminden sonra hızla geriledi ve 2002 de 3664 kadar indi. Sonra TCY nin yürürlüğe girdiği 01.06.2005 tarihinden itibaren, kaçak kuran kurslarına ceza indirimi gelince, kuran kurslarında rekor artış oldu ve 4684’e fırladı (26.02.2006-Cumhuriyet).

Son olarak TESEV in Kasım-2006 da TURBAN konusunda yaptığı anket ile taban tabana tamamen zıt sonuçlar elde eden Tarhan Erdemin başkanlığında ve Eylül-2007 de KONDANIN yaptığı araştırmayı karşılaştırmanızı isterim. Son günlerde Milliyet gazetesinde yayınlanan bu araştırmasında KONDA, yine kendisinin 2003 de yaptığı bir araştırma ile kıyaslıyor ve Turbanlı sayısının %3,5 tan %16,2 ye arttığını belirliyor. Yani Turban bu dönemde 4 kat artmış durumda. Ayrıca TÜRBAN ve diğer dinci tutkuların nasıl ve neden arttığı da açıkça ortaya konuluyor.

Bu artış konusunda şaşkınlık yaşayanlara Yılmaz Özdil; Bugün, biraktik devlet makamlarini, "esinin basi aciksa", malum belediyelerden su bayiligi bile alamazsin, su bayiligi... diyerek yanıt vermektedir. Ne yazık ki birileri, maddi çıkar uğruna halkımızın her türlü özveriyi gösterebileceğini iyi algılamış ve çok güzel sömürüyor.

Ülkemizde giderek artan bu laikliğe aykırı eylemler için ABD nin Genel Kurmay Başkanı Richards Myersin, ABDnin Iraktan çekilmesi durumunda Türkiye dahil bölgedeki ülkelerde radikal islamcılar iktidara gelerek, hilafet kuracaklar yorumunu sizlere yeniden anımsatmak isterim (26.08.2005-Milliyet)

Umarım yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRKÜN sayesinde, dünyanın en güzel ülkesinde özgürce yaşadığımızı ve 53 tane islam ülkesi içinde örnek tek laik Cumhuriyete sahip olan ülke olduğumuzu kimse unutmaz. Birilerinin siyasal çıkarları uğruna, kutsal dinimizi nasıl sömürmek ve kullanmak istediklerini de görmezden gelmezler.

Sevgi ve saygılarımla (07.12.2007)

Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR

5 Aralık 2007 Çarşamba

Buyukanit Wilson'i kolundan tutup koseye cekti

Özgür EKŞİ-Merve ERDİL/ANKARA 
 
Arnavutluk milli günü resepsiyonunda Org. Büyükanıt’ın, ABD Büyükelçisi Wilson’ı kolundan tutup bir köşeye götürerek baş başa görüşmesi geceye damgasını vurdu. Büyük merak uyandıran konuşma anlaşılmasın diye korumalar, Paşa ile Wilson’ın çevresinde etten duvar ördü.
 
GENELKURMAY Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson’la herkesten uzakta başbaşa görüşmesi büyük merak uyandırdı.
 
Arnavutluk Milli ve Askeri Günü’ne katılan Orgeneral Büyükanıt, diğer davetlilerle konuşurken Büyükelçi Wilson yanına geldi. Kameraların önünde Wilson ile koyu bir sohbete başlayan Orgeneral Büyükanıt’ın sürpriz bir şekilde Wilson’un koluna girmesi ve nazikçe duvarın önüne çekmesi geceye damgasını vurdu. Büyükanıt ve Wilson meraklı gözlerden uzakta duvarın önünde konuşurken, korumalar da çevrede etten duvar ördü. Büyükanıt ve Wilson bu şekilde yaklaşık beş dakika sohbet etti. Konuşmanın hemen ardından resepsiyondan ayrılmak üzere hareketlenen Wilson, Hürriyet’in sorularına detaylı yanıt vermekten kaçındı.
 
DOSTÇA BİR SOHBETTİ Wilson, "Büyükanıt’la yakın arkadaşız. Dostça bir sohbetti" diye konuştu. Wilson görüşmenin istihbarat paylaşımı ve operasyonlarla ilgili olup olmadığı sorularını da yanıtsız bıraktı ancak, "ABD-Türkiye, ABD-Irak, PKK’yla mücadele etmek için bölgesel bir işbirliği devam ediyor. Türk yetkililerle bilgi ve istihbarat paylaşımı devam ediyor. Biz Beyaz Saray görüşmesinden önce de çok çalışıyorduk ve sonrasında çalışmalarımız daha da yoğunlaştı. Şu ana kadar birçok iyi adım atıldı. PKK’ya karşı iyi gelişmeler yaşandı" dedi. Wilson gecede Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun’la da bir süre sohbet etti.
 
GEREĞİ YAPILACAK Orgeneral Büyükanıt, resepsiyonda dün Şırnak’ta bir şehit verildiğini hatırlatarak şunları söyledi: "TSK’ya terörle mücadele konusunda yetki verilmiştir. Bu yetkinin gereklerini de TSK yerine getirecektir. Bu inancımı dile getirmek istiyorum. Bu acılar içimizde yaşadığı sürece mücadele azmimiz de o kadar artacak.
 
Bugün (dün) bir şehit verdik. Şehidimizin acısı içimde şu anda canlı. Bu şehidimize rahmet ailesine sabırlar diliyorum. Şehidin rütbesi yok. Er, erbaş, uzman, astsubay, subay, general... Biz hep o acılarla yaşadık, ama davranışlarımızla o hain terör örgütüne pirim vermememiz lazım. İsterse on bin terörist ölsün, bir tane Mehmetçik şehit olmasın, ama bu mücadelenin kaderinde var."
 
Kolundan tutup köşeye çekti
 
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, resepsiyonda ABD Büyükelçisi Ross Wilson ile sohbete başladı. Gazetecilerin fotoğraf çektiğini gören Büyükanıt, Wilson’u kolundan nazikçe tutarak salonun köşesine çekti. Korumalar etten duvar örerken Büyükanıt’ın, zaman zaman parmağını büyükelçiye doğru uzatarak heyecanlı bir şekilde konuştuğu, Wilson’ın da başı önde kendisini dinlediği görüldü. 
 
Hürriyet

Aranan provokatör DTP'li başkanın aracından çıktı!

18 ayrı suçtan aranan provokatör, Hakkari'nin DTP'li Belediye Başkanı Kazım Kurt'un makam aracında yakalandı

DEMOKRATİK Toplum Partisi (DTP)'nin Hakkari'deki `Yeter artık' mitingini provoke edip, olayların çıkmasına neden olan 21 yaşındaki Deniz Yüksel çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Hakkari'nin DTP'li Belediye Başkanı Kazım Kurt'un makam aracında yakalanan Yüksel'in 18 ayrı suçtan arandığı da ortaya çıktı.
Hakkari'de, geçtiğimiz cumartesi günü Merzan Mahallesi'nde düzenlenen `Yeter artık' mitinginde görevli polislerle önce sözlü olarak tartışan ve daha sonra da taş atıp olayların çıkmasına neden olan provokatör, polisin çalışmaları sonucu tespit edildi. Polis, kamera kayıtlarından yaptığı incelemelerde olayları çıkaran kişinin de Deniz Yüksel olduğunu belirledi. Tam 18 ayrı suçtan hakkında yakalama emri çıkartılan Yüksel, bugün Hakkari'nin DTP'li Belediye Başkanı Kazım Kurt ile birlikte miting sonrası gözaltına alınarak çıkarıldıkları mahkemece serbest bırakılanları evlerinde ziyarete gitti.
Makam aracının arka koltuğunda Belediye Başkanı Kurt ile birlikte oturan Yüksel, Belediye Başkanı Kurt'un makam aracının arka koltuğunda Hakkari merkezinde, polisler tarafından teşhis edilerek gözaltına alındı.

Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde, nöbetçi mahkemeye çıkarılan Deniz Yüksel, akşam saatlerinde tutuklanarak cezaevine konuldu.

4 Aralık 2007 Salı

Yargı Tarikatlaştırılıyor...

Dr. Alev COŞKUN
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi
 
AKP iktidarının beş temel hedefi vardır. 1- Bürokraside kadrolaşmayı sonuna kadar kullanmak. 2- Üniversiteler ve YÖK'ü ele geçirmek. 3- Yargıyı ele geçirmek. 4- Kendilerine yakın şirketlere olanaklar tanıyarak yeni bir sermaye yapısı oluşturmak.
 
Ve son aşama:
 
5- Orduyu ele geçirmek.
 
Böylece Cumhuriyetin laik ve demokratik niteliğini değiştirecek sivil darbeyi tamamlamak.
 
Geçen hafta yargıdaki kadrolaşmayı sağlamak için Meclis'e bir tasarı getirildi, çok ivedi yasalaşması için büyük gayret gösterildi ve cumartesi gece yarısından sonra Meclis'ten geçti. Şimdi "tasdik" makamına gönderilecek. Sayın Gül de bu yasayı hiç sorgulamadan 5 Aralık'tan önce onaylayacak. Zaten amaç, Danıştay'ın yargıç ve savcı atamaları konusundaki yönetmelikle ilgili verdiği karardan sonra doğan boşluk nedeniyle, 5 Aralık'a kadar yasa çıkararak boşluğu böylece kendi amaçları doğrultusunda doldurmuş olmaktır.
 
Bu önemli yasa "gece yarısı operasyonu ile" sonuçlanmış oldu, "yargı kararları by-pass edildi, Danıştay'ın kararı bu düzenleme ile aşıldı".
 
Artık, AKP için yargıyı ele geçirme yönünde engel kalmamış oluyor. Böylece AKP "sivil darbe" taktikleriyle devletin yapısını değiştirmeye bir adım daha yaklaşmış olmaktadır.
 
AKP'nin yargıyı ele geçirme planının, yargı bağımsızlığını altüst edeceği kuşkusuzdur. Demokratik sistemde yargı bağımsızlığı ilkesinin ne anlama geldiği üzerinde kısaca durmamız gerekmektedir. Böylece konunun kuramsal ve felsefi çerçevesi daha iyi anlaşılacaktır.
 
 
İktidar kime aittir?
 
Siyaset bilimi öğretisinde "İktidar kime aittir" sorusu önemlidir, çünkü bu soruya verilen yanıt "rejimi" tanımlar.
 
İktidar tek kişiye aitse rejimin adı "monarşi" dir. İktidar birden fazla kişinin, bir zümrenin elindeyse "aristokrasi" dir. Tüm yurttaşlarda ise "demokrasi" dir.
 
Ancak monarşi bozulursa "zorbalık, istibdat" oluşur; bu noktada bütün güçler (Yasama-Yürütme-Yargı) bir kişinin eline geçmiş olur. Aristokrasi bozulursa "oligarşi" ortaya çıkar, bütün güçler oligarşik bir grubun eline geçer. Demokrasinin bozulması, rejimlerin en kötüsü olan "yozlaşmış oligarşik" demokrasiyi getirir.
 
Pekiyi, demokrasinin yozlaşmaması, iyi işlemesi, iktidarı ele geçirenler tarafından kötüye kullanılmaması için ne yapılmalıdır?
 
 
Kuvvetler ayrılığı
 
Bu konuda ilk ve etkin kuram, çağdaş siyaset biliminin öncüsü sayılan Montesquieu' dan gelmiştir. Fransız düşünür Montesquieu, başyapıtı Kanunların Ruhu (De l'esprit des lois, 1748) adlı eserinde kuvvetler ayrılığı ilkesini bilimsel olarak ortaya koymuştur.
 
Düşünüre göre despotluk, zorbalığın ve zulmün ta kendisidir. Despotluk ve zulmün engellenmesi, devletin organları olan Yasama-Yürütme ve Yargı'nın birbirinden ayrılması ile olanaklıdır. Çağdaş siyaset biliminde buna kuvvetler ayrılığı ilkesi adı verilir.
 
Montesquieu'ya göre kuvvetler tek elde olursa, hatta melek ruhlu bir kişinin elinde toplansa bile, insanın doğası ve karakteri gereği bu güç kötüye kullanılır. Bu nedenle Yasama-Yürütme-Yargı erkleri birbirinden ayrılmalı, erkler birbirini denetlemelidir. Demokrasi aslında siyasal iktidarın hukuk ilkeleri çerçevesinde sınırlandırılmasıdır.
 
Şimdi ülkemize bakalım. Özellikle Temmuz 2007 seçiminden sonra Yasama ve Yürütme (Yasama Organı, Cumhurbaşkanlığı, Hükümet) bir partinin eline geçmiştir. Hatta Yasama ve Yürütme bir kişinin, RTE 'nin eline geçmiştir.
 
Şimdi de Yargı erkini ele geçirmek için en büyük girişime başlamışlardır.
 
Yargı sistemimizde kadroların yüzde 40'ını bulan 4062 yargıç ve savcılığa atama yapılacaktır. Başbakan şimdi yargıyı AKP'lileştirmek için getirdiği tasarıyı Meclis'ten geçirmiştir. Bu yasa Yargıyı tarikatlaştırma yasasıdır.
 
Bu tasarıya göre yargıç ve savcı olmak isteyenlerin girdiği yazılı sınavı kazananların iki misli sayıdaki aday Adalet Bakanlığı'na mensup bürokratlar tarafından sözlü görüşmeye çağrılacaktır.
 
Böylece, Erdoğan'ın başbakan olduğu ilk günlerde söylediği "Kendi vücut dilimizi anlayanlarla çalışacağız" ilkesi gereğince AKP'ye, tarikatlara mensup ve yakın olanlar bu kadrolara seçilecektir. Nikâh yüzüğünü sol el parmağına değil de sağ el parmağına takanlar, gümüş nikâh yüzüğü kullananlar ya da başka vücut dillerini konuşturanlar tercih edilecektir.
 
Amaç 5 yıl avukatlık yapanlara yargıç olma olanağı tanımak değil, amaç yargıyı ele geçirmektir.
 
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek , bu şekilde sözlü sınav sisteminin 1930'lardan beri geçerli olduğunu söyleyerek konuyu saptırıyor. Hayır... Bu sakıncaları önlemek için 1961 Anayasası'nda Yargıçlar Yüksek Kurulu oluşturulmuştur.
 
Aslında itiraz sözlü sınava değildir, itiraz sözlü sınavın AKP'ye yakın bürokratlar tarafından yapılacak olmasınadır. Bu sözlü sınavı bırakınız "Yüksek Yargıçlar ve Savcılar Kurulu" yapsın. O zaman hiç bir itiraz olmaz. Hatta alkışlanır. Ama AKP ve Başbakan RTE bunu kabul etmiyor. O zaman amaç belli oluyor: Yargıyı ele geçirmek. Yargıyı AKP'lileştirmek, Yargıyı tarikatlaştırmak...
 
 
Sivil darbe
 
Böylece yukarıda aşamalarını belirttiğimiz sivil darbenin Yargı bölümü de tamamlanmış olacaktır.
 
Oysa Yargı bağımsızlığı olmadan demokrasi olmaz; hukukun üstünlüğü ilkesi ve hukuk devleti gerçekleştirilemez.
 
Yargının bağımsızlığı, ancak yargıçların bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesiyle sağlanabilir.
 
Yargıç bağımsızlığı "Yargıçların hiçbir baskı ve etki altında kalmadan, hukuka ve vicdanlarına göre karar vermelerini amaçlar". Bu yargıçlara tanınan bir ayrıcalık değildir. Aksine, adaletin her türlü etki, baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak olarak dağıtılacağı yolundaki güven ve inancı yerleştirmektedir.
 
Bunun için anayasalar, yargıçların yasama ve yürütme organlarına karşı bağımsızlıklarını korumak amacıyla özel düzenlemeler getirmişir.
 
Yargıçların özgür ve bağımsız olmalarının en önemli noktası, yargıçların atanmaları, yükselmeleri, görevden alınmaları, yerlerinin değiştirilmesi, maaşları ve özlük haklarına ilişkin hususlardır. Eğer yargıçların atamaları, yükselmeleri ve özlük hakları yürütme organının takdirine bırakılırsa, artık orada yargı ve yargıç bağımsızlığı ve güvencesi ortadan kalkmıştır.
 
O halde, yargıçların bağımsız olmalarındaki en önemli husus, görevleriyle ilgili özlük haklarının güvenceye kavuşturulmasıdır. Bu da Yürütmeden bağımsız olarak gerçekleştirilmelidir.
 
İşte yukarıda belirtildiği gibi 1961 Anayasası'nda oluşturulan ve yargıçların özlük işlerine bakan Yüksek Yargıçlar Kurulu 'nun amacı buydu. Çünkü on yıllık (1950-1960) DP iktidarı da daima yargı ile oynamış, kendilerine bağlı bir Yargı yaratmak istemişti. Ne yazık ki daha sonra bu kurul yozlaştırıldı, kurula Adalet Bakanı ve müsteşar dahil edildi. Bu iki kişi yargıç atamalarını siyasallaştırıyor diye şikâyet ederken şimdi Yürütme gücüne bağlı 5 kişilik bürokratlardan bir kurul oluşturuluyor. Tam olarak Yargıya darbe indiriliyor.
 
Yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi, demokrasinin ve hukuk devletinin vazgeçilmez koşulu olarak bütün uygar ve demokratik ülkeler tarafından benimsenmiştir.
 
AKP çoğunluğunun Meclis'ten geçirdiği bu antidemokratik yasaya karşı çıkılmalıdır.
 
Yargı bir kez sivil darbe yoluyla ele geçirilirse, bütün erkler bir kişinin eline; özetle, Başbakanın eline geçecektir.
 
Bütün muhafelet partileri, bütün barolar, YARSAV, yüksek yargı organları, tüm sivil örgütler bu yasaya karşı çıkmalıdırlar. Hukuk içinde demokratik mücadele yürütmelidirler.
 
Cumartesiyi pazara bağlayan gece yarısı Yargı güvencesi ve Yargı bağımsızlığı paramparça edilmiştir.
 
Sivil darbe yoluyla Yargının ele geçirilmesi yolu açılmıştır. Sivil darbe adım adım geliyor sözü yanlıştır. Bu yasa ile sivil darbe gerçekleşiyor. Yargının tarikatlaşmasının önü açılıyor...
 
Cumhuriyet