31 Mart 2008 Pazartesi

AKP'ye kapatma davası kabul edildi

AKP’ye oybirliği Gül’e oy çokluğu

Anayasa Mahkemesi AKP’nin kapatılması iddianamesini kabul etti. Başkanvekili Paksüt iddianamenin Cumhurbaşkanı Gül dışındaki bölümünün oybirliğiyle, Gül’le ilgili kısmının ise 4 üyenin karşı oyu ile oyçokluğuyla kabul edildiğini açıkladı. Bu bölüme Başkan Haşim Kılıç ile üyeler Sacit Adalı, Serdar Özgüldür ve Serruh Kaleli muhalefet etti.

ANAYASA
Mahkemesi dün AKP’nin kapatma iddianamesini kabul ederken Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün durumu tartışma konusu oldu. Gül ile ilgili bölümün kabul edilmesine muhalefet eden 4 kişiden biri olan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, "Gül, Cumhurbaşkanı ve sorumsuz, iddianamede yer alması Anayasa’ya aykırı" görüşünü savundu.

Anayasa Mahkemesi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın AKP’nin kapatılması iddianamesini görüşmek üzere dün sabah saat 10.00’da toplandı. Büyük bir medya ordusu, mahkeme kapısında kararı bekledi. Kılıç başkanlığındaki toplantıda önce raportör Doç.Dr.Osman Can’ın takdiri mahkemeye bırakan
raporu okundu. Toplantıda söz alan üyelerin çoğunluğu iddianamenin kabulü yönünde konuşmalar yaptılar.

GÜL’DE ’SORUMSUZLUK HALİ’

Başkan Kılıç ile üyeler Sacit Adalı, Serdar Özgüldür ve Serruh Kaleli ise iddianamede Gül’ün adının yer almasının ve 5 yıl siyasi yasak istenmesinin Anayasa’nın 105. maddesindeki "cumhurbaşkanının sorumsuzluk haline" aykırı olduğunu savundular. Bu üyeler, cumhurbaşkanının "vatana ihanet" dışında hiçbir eylemden sorumlu tutulamayacağını, Gül’ün adının iddianamede geçmesi ve siyasi yasak istenmesinin de Anayasa’ya aykırı olduğunu söylediler. İddianame, Gül bölümü dışında oybirliği ile Gül’e ilişkin bölümü ise 4’e karşı 7 oyla kabul edildi.

İDDİANAMEDE EKSİK YOK

Heyet, Başsavcı Yalçınkaya’nın, 17 klasör delille sunduğu iddianamede bir eksiklik görmedi. Rapordaki, "Mutlak delil yokluğu", "lehe delil sunulmadığı", "AKP’lilerin tekziplerine yer verilmediği" gibi konular CMK’ya göre iade için yeterli bulunmadı.

4 SAATLİK TARTIŞMA

Anayasa Mahkemesi, AKP davasının açılması konusuna yaklaşık 4 saat süren uzun toplantıda karar verdi. CMK’daki yeni düzenleme ilk kez uygulanan DTP iddianamesinin kabul edildiği toplantı 20 dakika kadar sürmüştü.

BORSA BEKLENMEDİ

Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Alifeyyaz Paksüt, mahkemenin kararını, saat 14.30’da borsanın kapanmasını beklemeden açıkladı. Başsavcı Yalçınkaya ise davayı 14 Mart Cuma günü borsa kapandıktan sonra 17.00 sıralarında mahkemeye göndermişti. Paksüt, "Bu açıklamamızdan sonra soru almayacağım" deyip, mahkeme kararını iki cümleyle açıkladı ve hemen kürsüden ayrıldı.

ERDOĞAN TV’DEN ÖĞRENDİ

Davayla ilgili karar açıklandığı sırada Başbakan Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Bakanlar Kurulu’na ara verildi. Başbakan Erdoğan da bazı bakanlarla makam odasındaki televizyondan Paksüt’ün açıklamasını dinledi. Ardından Bakanlar Kurulu toplantısına devam edildi.

Kapatma için 7 oy aranacak

KAPATMA kararı Anayasa’nın 149. maddesinde 2001 yılında yapılan değişiklik nedeniyle ancak 5’te 3 "nitelikli çoğunlukla" verilebiliyor. Bu nedenle AKP, mahkemenin 11 üyesinden en az 7’sinin kapatma yönünde oy vermesi halinde kapatılabilecek. Mahkeme, AKP hakkındaki kapatma talebini reddedebilecek veya kapatmanın dışında fiilin ağırlığına göre "Hazine yardımından kısmen ya da tamamen yoksun bırakma" cezası da verebilecek. Devlet yardımından yoksun bırakma için kapatmanın aksine 7 değil 6 oy yeterli oluyor. Hazine yardımından kesme cezası salt çoğunlukla verilebiliyor.

GÜNLÜK HAYATLARINDA DİNİ PRATİKLERE YER OLMAYANLAR, SAİD-İ NURSİ'Yİ OLUMLUYORLAR

Prof. Mehmet Altan, Prof. Atilla Yayla, Prof. Doğu Ergil, SAİD-İ NURSİ konuşuyorlar

Yoğun ilgi gören panelin düzenlenme nedeni, Nursi'nin 48'inci ölüm yıldönümü...
Nur tarikatınin kurucusu Saidi Nursi’nin ölümünün 48. yıldönümü nedeniyle Saidi Nursi Enstitüsü tarafından Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde “Meşrutiyetin 100. Yılında Türkiye’nin Demokrasi Serüveni” isimli panel düzenlendi. Yoğun ilgi gören panele, konuşmacı olarak Prof. Mehmet Altan, Prof. Atilla Yayla, Prof. Doğu Ergil ve Cengiz Aktar gibi kamuoyunun “liberal” olarak tanıdığı akademisyenler de katıldı.


Etkinliğin başında Saidi Nursi’nin yaşamına ilişkin gösterilen kısa belgeselde 1923-1950 dönemi CHP iktidarından “tek parti diktatoryası” olarak söz edilmesi dikkat çekti. Salona, Nursi’nin “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşamam” sözünün yazılı olduğu pankart da asıldı.

30 Mart 2008 Pazar

Yargıtay'dan Ergenekon uyarısı

Ergenekon soruşturmasında yayın yasağına uymayan medya kuruluşlarına Yargıtay'dan uyarı geldi.
 
Yargıtay Başkanlığından yapılan açıklamada, herkes ve her kurumun yasalara uygun davranmak ve toplumun her kesiminin teminatı olan yargıya ve yargı bağımsızlığı ilkesine saygılı olmak zorunda olduğu ifade edilerek, ''Yapılmakta olan soruşturmanın sağlıklı olmasını engelleyecek ve kamuoyunda yanlış yorumlara neden olacak davranışlardan kesinlikle kaçınılması gerekir'' denildi.

Yargıtay Basın Bürosu'ndan yapılan yazılı açıklamada, halen sürdürülmekte olan bir adli soruşturma ile ilgili olarak mahkemece yayın yasağı konulduğu anımsatılarak, yasağa rağmen son zamanlarda gazete, televizyon ve internet gibi bir kısım iletişim araçlarında soruşturmaya ilişkin yayınların devam ettiği kaydedildi.

Açıklamada şöyle denildi:

''Soruşturmanın gizliğine ilişkin 5217 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 157. maddesi ve bunun yaptırımını gösteren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 285, adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs eylemine ilişkin aynı yasanın 288. maddelerine aykırı olarak, yargı ve özellikle Yargıtay ile ilgili kamuoyunu yanıltacak ve yanlış yorumlara neden olacak şekilde ve kişilik haklarına saldırı niteliğinde çeşitli haberler yayınlandığı üzüntü ile izlenmektedir.

Toplumu bilgilendirme ve iletişimi sağlama açısından çok önemli bir görev üstlenen medyanın, büyük bölümünün üzerine düşen bu görevi sorumluluk bilinciyle ve saygınlığını koruyarak yerine getirdiği sırada; çok sınırlı bir bölümünün gerçeği yansıtmayan ve yasal sınırları ihlal eder mahiyetteki yayını anlamak mümkün değildir. Bu yasal olmayan davranışın tüm medyayı da bağlamayacağı da açıktır.

Daha önce de çeşitli vesilelerle belirttiğimiz gibi, kim olursa olsun herkes ve her kurum yasalara uygun davranmak; toplumun her kesiminin teminatı olan yargıya ve yargı bağımsızlığı ilkesine saygılı olmak durumundadır.

Yapılmakta olan soruşturmanı sağlıklı olmasını engelleyecek ve kamuoyunda yanlış yorumlara neden olacak davranışlardan kesinlikle kaçınılması gerekir.

Aksine davranışların yasada gösterilen yaptırımların uygulanmasına neden olacağı bilinmelidir.

Bu ülke hepimizindir.

Değerli medya mensuplarının ve kamuoyunun bilgisine saygı ile sunulur.''

29 Mart 2008 Cumartesi

'Ulusalcılık' terör dosyasına girdi



“Ulusalcılık”la ilgili değerlendirme İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a verilen brifingde yer aldı.

Ergenekon operasyonuyla birlikte sık kullanılmaya başlanan ‘ulusalcılık’ akımının, Emniyet Genel Müdürlüğü’nce brifingde ele alındığı ve Terörle Mücadele ve Harekât Dairesi’nin faaliyetleri altında değerlendirildiği öğrenildi.

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün (EGM), geçen yıl hazırladığı kurum brifinginde, son olarak Ergenekon operasyonuyla birlikte sık kullanılmaya başlanan “ulusalcılık” akımını, “aşırı sağ faaliyetler” kapsamında değerlendirdiği ortaya çıktı. Değerlendirmede, “Ulusalcıların kullandığı aşırı yaklaşımların amacını aştığını ve propaganda amaçlı önemli bazı gelişmeleri tetiklediği” belirtildi.

Milliyet Gazetesi'nden Tolga Şardan'ın haberine göre EGM’nin geçen eylülde hazırladığı kurumsal brifingde ilk kez “ulusalcılık” akımı çerçevesindeki gelişmelere yer verdiği ortaya çıktı. 22 Temmuz seçimlerinden sonra İçişleri Bakanlığı’na atanan Beşir Atalay’ın, göreve başlamasının ardından kendisine sunulmak üzere bir dosya halinde hazırlanan kurumsal brifingde ulusalcılık, Terörle Mücadele ve Harekât Dairesi Başkanlığı’nın faaliyetleri altında değerlendirildi.

Türkiye’deki sol, sağ ve dini motifli radikal İslami terör örgütlerini ve bu örgütlerin tehdit-risk durumunu takip eden EGM Terörle Mücadele ve Harekât Dairesi Başkanlığı, ulusalcılık akımını “aşırı sağ faaliyetler” başlığı altında ele aldı.

Brifingde, iki paragrafta yapılan değerlendirmede, “Ulusalcı kesimler, devlet egemenliğinin özellikle AB sürecindeki yasal değişiklikler ile zedelendiği ve ülkenin bağımsızlığını yitirdiği varsayımını temel almaktadır” denildi.

‘Amacı aşan gelişme’

Brifing metninde, “Bu söylem etrafında geçmişte sol, sağ ve dinsel arka plana sahip gruplar söylem, propaganda ve eylem birliğine dayanan bir manevra alanı oluşturmakta, bu kapsamda 50’den fazla dernek ve vakıf, 100’den fazla internet sitesi ve medya organı faaliyet göstermektedir” ifadesi yer aldı.
İkinci paragrafta ise “Geniş kitleleri etkileme ve yönlendirme arayışındaki ulusalcı blok tarafından kullanılan söylem ve birtakım aşırı yaklaşımların, amacını aşan propaganda amaçlı bazı gelişmeleri tetiklediği görülmüştür” denildi.

‘Dini grupların tasnifi

Brifingde, Türkiye’deki dini grupların tasnifi ise “dini motifli terör örgütleri”, “radikal dini gruplar” ve “tarikatlar, dini akımlar ve diğer dinsel faaliyetler” biçiminde yapıldı. Dini motifli terör örgütleri, Hizbullah, İBDA-C, İslami Hareket Örgütü, Hilafet Devleti olarak belirtilirken, radikal dini gruplar için, “Radikal söylemlere sahip olmakla birlikte günümüzde silahlı eylemleri bulunmayan Yeryüzü, Yıldız, Vahdet gibi 20 civarında grup faaliyet göstermektedir” denildi.

Aynı bölümde, tarikatlar, dini akımlar ve diğer dinsel faaliyetler konusunda da, “Nakşibendilik, Kadirilik, Rufailik, Süleymancılık, Nurculuk, misyonerlik vb. şeklinde çok genel olarak ifade edilebilecek bir yapının ortaya çıktığı görülmektedir” denildi.

Mahallede Tarikat Baskısı
















Cüppe giyin, sarık takın’

Mahalle sakinlerinin bildirisinde özetle şu bilgilere yer verildi: ” Mahmut Ustaosmanoğlu, Çavuşbaşı’na taşındığından beri Çarşamba’dan buraya sarıklı ve cüppeli kişiler taşınmaya başladı. Fazilet Camii’ni külliyeye çevirmeye başladılar

Beykoz’un Çavuşbaşı beldesi, Baklacı Mahallesi’nde oturan yurttaşlar, cuma ve pazar günleri öğle namazı sırasında Çavuşbaşı Fazilet Camii’ne gelen sarıklı ve cüppeli kişilerin baskı uyguladığını ileri sürdü. Hazırladıkları bildiriyle uygulanan baskıya dikkat çeken mahalle sakinleri, Nakşibendi tarikatı üyesi olduğunu öne sürdükleri sarıklı ve cüppeli kişilerin kendilerine, ” Cüppe giymeleri, sarık takmaları ve sakallarını uzatmaları ile eşlerinin çarşaf giymeleri ” konusunda baskı yapıldığını belirttiler.Yurttaşlar, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ‘nun evi ile caminin 200 metre yakınlıkta olduğunu anımsatarak, Bardakoğlu’nun bu durumu bilmesine karşın göz yumduğunu öne sürdüler.

Mahalleli tarafından hazırlanan bildiride, daha önce Fatih’in Çarşamba beldesinde oturan ve Nakşibendi tarikatı lideri olduğu savlanan Mahmut Ustaosmanoğlu ‘nun 2007 yılının Mayıs ayında yaklaşık bir milyon Avro değerinde iki binayı satın alarak bu bölgeye yerleştiğini ve ardından da mahalledeki ” havanın değiştiğini” anlattı.

‘Cüppe giyin, sarık takın’

Mahalle sakinlerinin bildirisinde özetle şu bilgilere yer verildi: ” Mahmut Ustaosmanoğlu, Çavuşbaşı’na taşındığından beri Çarşamba’dan buraya sarıklı ve cüppeli kişiler taşınmaya başladı. Fazilet Camii’ni külliyeye çevirmeye başladılar. Özellikle cuma ve pazar günleri camimizde ve mahallemizde izdiham yaşanıyor, anayolları kapatıyorlar, caminin etrafı bu kişilerden geçilmiyor. İbadetimizi yapamaz olduk. Camiye giden mahalle sakinlerine cüppe giymeleri, sarık takmaları ve sakallarını uzatmaları ile eşlerine çarşafla dolaşmaları konusunda baskı yapıyorlar. Çocuklarımız ve eşlerimiz bu konudan çok kötü bir şekilde etkileniyor. ”

Fazilet Camii’nin eski imamı Yusuf Demirci ‘nin, tarikatlara boyun eğmediğini bu yüzden tayininin başka bir yere çıkarıldığını da belirten yurtaşlar, ” Yusuf Demirci’nin yerine aynı tarikatın mensubu olan Mücahit Dündar adlı imamı tayin ettiler. İmamın da izni ile tarikat mensubu bir kişi cuma günü camide izinsiz vaaz veriyor. Bizler de huzursuz oluyoruz ” açıklamasına bulundular.

28 Mart 2008 Cuma

Denizli'de skandal kitap



DENİZLİ'de eşi emekli imam olan ev kadını Fatma Durmuş'un yazdığı `İlahilerle Hakka Çağrı' adlı ilahi kitabı ortalığı karıştırdı.

CHP İl Başkanı Ali Kavak ve CHP Merkez İlçe Başkanı Osman Bartal, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından onaylanan, 10 bin adet bastırılan ve ücretsiz dağıtılan kitapta, halkın kin ve düşmanlığa teşvik edildiği, Atatürk'e hakaretlerde bulunulduğu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Peygamber ve Allah gibi gösterildiği iddiasıyla Denizli Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu.


Son dönemde İslami tarikat faaliyetlerinin artış gösterdiği iddia edilen Denizli'de bu kez ilahi kitabı krizi çıktı. Servergazi Beldesi'nde oturan ev kadını Fatma Durmuş'un yazdığı, Mahmut Koruk'un yayımcılığını üstlendiği `İlahilerle Hakka Çağrı' adlı kitapta, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın peygamber gibi gösterilip, ona karşı gelmenin Allah'a karşı gelmeyle eş olduğu, şeriat devleti kurulması yönünde teşvik ve tahriklede bulunulduğu, Atatürk'e, annesine, Atatürkçülere ve Cumhuriyet'e hakaretler edildiği, başı açık kadınların dinsiz olarak gösterildiği ve dinci bir ordu kurmaya yönelik çağrı yapıldığı iddia edildi. CHP İl Başkanı Ali Kavak ve CHP Merkez İlçe Başkanı Osman Bartal, kitapla ilgili bugün Denizli Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulundu. Adliye Sarayı önünde bir açıklama yapan ve kitabı gösteren Ali Kavak, Fatma Durmuş'un yazdığı ve 10 bin adet bastırılan kitabın cami önlerinde vatandaşlara ücretsiz dağıtıldığını söyledi.

`DİYANET ONAY VERDİ'

Kavak, kitaba Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da `olur' verildiğini ve yayımlanması için teşvik edildiğini belirterek şunları söyledi:

"Bu kitapta Atatürk'e ve annesine büyük saldırılar var. Askere saldırılar var. Kız çocuklarıyla erkek çocuklarının birarada okumasına saldırılar var. Atatürkçü düşünenlerin ve savunan insanların dinsiz olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmişler. Başı açık kadınlara büyük saldırılar var. Plajlarda ve caddelerde açık gezen kadınlara büyük saldırılar var. Böyle bir kitaba suskun kalamazdık. Her ne kadar Denizli Belediye Başkanlığı'nda görev yapan arkadaşlarımız inkar etse de, bu tür olaylar Denizli'de AKP iktidarı belediyeyi ele aldıktan sonra ve bir vakfın kermes düzenlemesiyle başladı. Kara çarşaflı kadınların belediye içinde kermesiyle başlayan ve hızlı bir tırmanışa geçen anlayışın, Denizli'de model olmaya başladığını görüyoruz. Burada eğitim birliği ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Şeriatçı bir düzen kurulması için mücahit ordusu öngörülüyor. Bunu da Allah adına, ilahiler adı altında yapıyorlar."

`ERDOĞAN ALLAH'LAŞTIRILIYOR'

Kitapta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın peygamberle bir tutulduğunu savunan Kavak şöyle devam etti:

"Erdoğan Allah'laştırılıyor. Erdoğan'a kızanlar Allah'a kızmış kabul ediliyor. Saçma sapan şeyler bunlar. Bunları siyaset alanında kullanmaya çalışıyorlar. Dini en iyi kullanma şekli olarak da camileri seçiyorlar. İnsanlarımız ilahi diye alıyorlar ve kitaba baktıklarında şaşırıyorlar. Bu kitapla ilgili bize yüzlerce telefon geldi. Savcılığa suç duyurusunda bulunuyoruz. Gerekenin yapılmasını istiyoruz. Bu kitaba onay veren ve teşvik eden Diyanet görevlilerin de cezalandırılmasını istiyoruz."

CHP'li Kavak, kitabın Sevindik, Karşıyaka ve Dokuzkavaklar mahallelerindeki camilere koliyle dağıtıldığı ve üzerine bırakılan notta vatandaşlara ücretsiz dağıtılmasının istendiğini ileri sürdü.

MÜFTÜNÜN HABERİ YOK


Gültepe Cami Derneği Başkanı Ali Taş ise kitabı kimin bıraktığı görmediklerini ve kitabı okuyan cemaatin de tepki gösterdiğini belirterek, "Öğle namazına geldiğimizde cami girişinde koli gördük. Kolinin içinde `cemaatimize ücretsizdir' diye not vardı. Kitabı okumaya başladığımızda çok şaşırdık. Ben dahil tüm cemaat tepki gösterdi" diye konuştu.

İl Müftüsü Mehmet Köse de böyle bir kitabın camilerde dağıtıldığından haberi olmadığını, ancak bu tür kitapların dağıtımına izin vermelerinin mümkün olmadığını savundu, cami görevlilerini uyaracaklarını dile getirdi.



KİTAPTAN BÖLÜMLER


179-182 Sayfalar `Tayyibim' isimli şiirden:

-Nerede hürriyet, cumhuriyet. Bütün taşıdıkları kötü niyet. Sade başörtüsünde vardır diyet. Suçun şiir değil dini yaşaman. Nerede dini hür vicdanı hürler. Atatürk'ün yolunda yürüyenler, okullardan kızları kovuyorlar. Suçun şiir değil, dini yaşaman. Halkçılık, insan hakları nerededir. Nerededir imam hatipliler, kurslar. Okusa da işe alınmaz bunlar. Suçun şiir değil, dini yaşamak. Tayyibim nerededir bu eşitlik. Bütün sevdikleri sarhoşluk, pislik. Deniz kıyısından bizler tiksindik. Nüfus cüzdanımızda dinimiz İslam, yaşayışta dinimiz Hristiyan. İş vermezler sonra mecbur yaşaman. Böyle yapanlar askeriyeymiş derler. Oradaki erler de bizim erler. Askeriyemiz yapmaz böyle şeyler. Nerede Necmettinler, Menderesler. Şart koşmuşlar leylek gibi açmayı, sindirmişler bunlar bizim atalarımızı. Oğlanla kız okurlarsa beraber, Sokaklar atılan çocuklarla dolar. Pamukla benzin ateşte durmazlar. Şuçun şiir değil, dini yaşaman. Tayyip Allah yolunun bekçisidir. Tayyibi üzmek Allah'ı üzmektir. Sevenlerini üzmek de aynıdır. Suçun şiir değil, dini yaşaman.

183. Sayfa, `Dinsizler Gülüyor' isimli şiirden:

-Dinimi sömürüyor bu kargalar, dinsizler gülüyor bense ağlarım. Yaşanan görüntüler büyük dehşet, Türkiye'de yaşanıyor bu dehşet. Bir Allahım bizden bu zulmü def et. Dinsizler gülüyor, bense ağlarım. Din kardeşlerim size hayranım, bir hayatınız vardır buna yanarım. Gel birleşelim bu dehşeti yıkalım. Dinsizler gülüyor, bense ağlarım. Birleşmezsek kardeşlerim eğer biz. Bu Allahsızlar bırakmaz tozumuz. Gelin verelim elele biz, dinsizler gülüyor bense ağlarım.

119. Sayfa,`Erkek Kardeşim' başlıklı bölüm:

-Senin kahraman ecdadın, namusu için can verdi. Sense bunları unuttun. Karışıp kafir, Müslüman denizlerde karını soydu. Yoksa kalmadı mı arın, inan senin ecdadın böyle yatağa yatmazdı. Eğer sen böyle gidersen inan perişan olursun. Ne ukba kalır, ne devlet. Ne karın kalır ne avlat. Zaten kalmadı itaat. Gel kardeşim kendini topla. Sözde hanım giymiş şortu, görünüyor ayıp yeri. İnan ben utanıyorum, senin kalmadı mı gücün. Çıkamaz olduk sokağa. Onları görmeyeyim diye. Kadın hakkıymış güya. Biz hiç böyle hak görmedik. Erkek giymiş baştan sona, karı açmış baştan sona. Madem eşitlik var ise; onu da ört baştan sona. Hayvanı örtmüş tüyü ile, ayıp yerini kuyruğu ile. Bize vermiş en güzelini, sende örtün onun ile.

174. sayfada `Münacaat' şiirinin dördüncü kıtası:

-Soyunup sokaklara çıkanlara, arını namusunu unutanlara. Göster ya Rab, bu güzel şeriatı. Kararmış kalpleri yıka ya Rab.

175. Sayfa `Münacaat' şiiri:

-Kötülük yapanları görmeyenleri, müminlere saldıran azgınları, Atatürk'e sığınan acizleri, kararmış kalpleri yıka Ya Rab. Atatürk'ün annesi örtülü iken başı beli açıkları koruyup, başörtümüze saldıranların kararmış kalplerini yıka Ya Rab. Bunca yapılanları unutup, ana baba köpekmiş gibi kaçanı, keyiflerince yaşayanların kararmış kalplerini yıka Ya Rab.

26 Mart 2008 Çarşamba

Ölü numarası yaptı sonra kalkıp taş attı

Van'da Cumartesi günü izinsiz Nevruz kutlamalarıyla başlayan ve birçok gösterici ile polisin yaralandığı olaylarda bir göstericinin ölü numarası yaptığı ortaya çıktı.

Bir kamera tarafından çekilen görüntülerde, yerde ölü gibi yatan gösterici etrafına bir süre bakındıktan sonra basın mensuplarının gittiğini görüp ayaklanıyor ve polise taş yağdırmaya devam ediyor.

Van'ı savaş alanına çeviren göstericiler sabah saatlerinde başlayan olaylarda yasadışı sloganlar atınca polis müdahalesiyle karşılaşmış, olaylarda yere düşen iki kişinin öldüğü zannedilmişti. Görüntülerde, DTP binasının hemen yanındaki köşe başında ölü numarası yapan kişinin ortalık sakinleşince yerden kalkarak üstünü silkelediği ve yeniden taş atmaya başladığı görülüyor.

Ordan burdan feryatlar... Duyan var mı?

Sanatçı koroları da sizlere ömür TRT'de

AKP'
nin çağdışı uygulamasını sizinle paylaşmak istedim. Ben TRT sanatçısıyım. AKP sanata ve sanatçıya olan kinli tutumunu TRT'de de göstermeye başladı efendim. Cumhuriyetin kurulmasından sonra büyük önder Atatürk'ün izniyle o zamanlar radyo bünyesinde kurulan korolar TRT bünyesinde artık kapatılıyor. Safiye Ayla, Muzaffer Sarısözen, Nida Tüfekçi, Özay Gönlüm, Arif Sağ, Zafer Gündoğdu, Gülşen Kutlu, Ümit Tokcan, Ziya Taşkent gibi yüzlerce isimden günümüze kadar gelen gelenek, maalesef bitirilmeye çalıyor... Bununla ilgili yasa tasarısı şu an Meclis'te; yarın Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşülecek. Tasarıya bununla ilgili metin eklediler.

Aydın görüşlü sanatçıların ve medya mensuplarının bu çağdışı uygulamaya karşı gösterilecek dirence ihtiyacımız var... Maalesef artık her şey ellerinde, bizim tek umudumuz, çağdaş ve cumhuriyetçi yazarlar... Sanat ve sanatçı adına yalvarıyoruz. Lütfen bu konuyu gündeme getirerek bize yardım ediniz.

Arslan AKBEL

Bunlar Harp Okulu adayları mı

BİR
tanıdığımın oğlu Pertevniyal Anadolu Lisesi'nde okuyor. Orada 'abilerin evleri'nde kalan arkadaşları var. O 'abiler' onları Harp Okulları'na girmek üzere hazırlıyorlarmış. Yani F.Gülen'in dediği gibi sızıyorlar, yavaş yavaş... Bu mutlaka daha önce de olmuştur. İstanbul Milli Eğitim Müdürü Ata Özer'in, futbol ve bilgisayar siparişlerinden vakit bulup, bu konularla da ilgilenmesi gerekmiyor mu?
 
Z.K.
 
TSK'yı yıpratmak amaçlı

EVET
orduyu yıpratmaya çalıştıkları çok açık. Bizi biz yapan, bizi bir arada tutan değerlerimizi yıpratmaya çalışıyorlar. Biz Türk milleti, Atatürk'ü çok çok seven, vatanını çok seven, ordusuna sonuna kadar güvenen insanlarız. Bu adamlar 'Ne mutlu Türküm diyene' bile diyemeyen insanlar.

Bütün değerlerimizi elimizden almaya çalışıyorlar.
 
Aydan AYDIN
 
Nerede devlet? Nerede halk?
 
Nevruz kutlamalarında İstanbul'da Türk bayrağı yakılmış. Nerede Vali, Emniyet Müdürü?

Nerede devlet? Nerede halk? Emin olun kahroluyoruz.

Bu kadar mı aciziz?

Bu çapulcularla neden baş edemiyoruz?

Nerede güvenlik güçleri? Nerede köşe yazarları!
 
Nejat KÖSE

Ey kadınlar, İmam geleceğinizi güzel ifade etmiş. Kadının sesi 4 duvar arasından çıkmayacak

İmam Cihangir, katıldığı bir başka cenazede tabuta dokunulmasına izin vermedi. Cihangir, kadınlara da ilginç nasihatlarda bulundu

Uçak kazasında ölen hostesin cenazesinde yakalara takılan fotoğrafları çıkarttıran emekli imam Abdullah Cihangir, katıldığı bir başka cenazede tabuta dokunulmasına izin vermedi. Cihangir, kadınlara da ilginç nasihatlarda bulundu

Isparta’da uçak faciasında ölen hostes Mümine Bulut’un cenazesine katılanların yakalarına taktıkları fotoğraflara tahammül edemeyen ve namazı, fotoğrafların çıkarılmasından sonra kıldıran emekli imam Abdullah Cihangir, katıldığı bir başka cenazede kadınlardan oluşan cemaate şaşırtıcı sözcükler sarfetti. Babasının cenazesi evinin öne getirildiğinde gözyaşlarını tutamayan ve tabuta elini uzatan kıza ve ölen kişinin diğer kadın yakınlarına “Elinizi sürmeyin” diye tepki gösteren imam Cihangir, cenaze için toplanan kadınlara vaaz verdi.

‘Elinizi sürmeyin’

Uçak kazasındaki fotoğraf tavrıyla gündene gelen emekli imam Abdullah Cihangir, dün katıldığı bir cenaze töreninde kadınlardan oluşan cemaate verdiği vaazda tartışılacak sözler sarfetti.

Babasının cenazesinin evlerinin önüne getirildiği sırada gözyaşarını tutamayan ve tabuta elini uzatan kızına “Elinizi sürmeyin” diye tepki gösteren emekli imam Abdullah Cihangir, kadınlardan oluşan cemaate kadın davranışlarının nasıl olması gerektiği konusunda vaaz verdi.

Emekli imam Cihangir, kadınlara şöyle seslendi:

“Yüksek sesle ağlamak yüzünü gözünü yırtmak bizim dinimizin yasak ettiği cahiliye adetidir. Kadınların sesi 4 duvar arasından dışarıya asla çıkmayacak. Kadın sesi 4 duvar arasından çıktı mı bu haya perdesinin yırtılmasıdır, Allah korusun. Çocuklarınızı mutlaka sabah namazına kaldırın. Çocuklarınızı sabah namazına kaldırmadınız mı kıyamet günü onun hakkını veremezsiniz. Televizyonları fazla seyretmeyiniz göz nurunuz, yüz nurunuz gitmesin.”

24 Mart 2008 Pazartesi

Diyorlar ki, Ergenekon savcısı BASKI ALTINDA...

Köksal Toptan'a sormuşlar?
 
''Ergenekon Soruşturmasını yürüten savcının baskı altında tutulduğunun söylendiği yönündeki açıklamalar''la ilgili ne düşünüyorsunuz?
 
Cevaplamış ama bu sefer;
 
"Ben Adalet bakanı değilim; bilemem" dememiş; şu açıklamayı yapmış:  
 
''Yargıya kimsenin baskı yapması söz konusu olamaz. Kimse böyle bir şeyi aklından geçirmez. Hakimlerimize, savcılarımıza baskı anlamında bir girişim olsa da bunu kale almazlar, hiç kuşkum yoktur''
 
Halbuki kapatma davası açıldığında ilk baskıyı kendisi yapmıştı.

TRT'de şok!.. "Cumhuriyet mitingleri Ergenekon uzantısı" imiş

TRT Sunucusu Tülay Tüzün, Sabah Gazetesi Yazarı Emre Aköz ve Zaman Gazetesi yazarı Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne'nin hazırladığı programda AKP'nin kapatılma davası ve Ergenekon Operasyonu konuşuldu.
 
Normal seyrinde devam eden programda bir anda öyle bir söz söylendi ki; ekran başında izleyenler de hayrete düştü.
 
AKP ve Ergenekon'un konuşulduğu programda süren tartışma sırasında geçtiğimiz aylarda yapılan 'Cumhuriyet mitinglerinin Ergenekon'un uzantısı' olduğu yargısına varıldı.
 
Varılan bu yargıyla Türkiye'nin dört bir yanından yüzbinlerce kişinin katıldığı Cumhuriyet Mitingleri, henüz iddianamesi bile olmayan Ergenekon'la bağdaştırıldı.
 
TRT de neler oluyor?
 
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk resmi televizyonu olan TRT'nin son zamanlardaki çıkışları herkesi şaşırtıyor.
 
Tarkan'a yılbaşı özel programı için verdiği 700 bin YTL günlerce kamuoyunda tartışılmıştı.
 
Cumhuriyet bahçesine alınmayan TRT
 
İlhan Selçuk'un gözaltına alınmasından sonra Cumhuriyet Gazetesi'nin bahçesine girmek isteyen TRT kameramanı ve muhabiri 'Tayyip’in televizyonu' sloganlarıyla dışarı çıkartıldılar
 
Bütün bunlar akla tek bir soru getiriyor:
TRT nereye doğru gidiyor?

DTP'li vekiller eliyle Abdullah Öcalan Nevruz meydanına mesaj gönderdi: Gelip buraya benimle konuşabilirler

İstanbul Kazlıçeşme'deki kutlamalar sırasında Öcalan’ın mesajı da okundu:
 
NİYE KÜRTLERDEN BU KADAR NEFRET EDİLİYOR DİYE SORUYORLAR

“AKP’nin herhangi bir çözümü yoktur. Paket maketleri de yoktur. Başbakan’a sesleniyorum. Çözümü ABD’de arayacaklarına benim teorik pratik gücüm de var. Gelip buraya benimle konuşabilirler.”
 
Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) Zeytinburnu Kazlıçeşme Meydanı’nda düzenlediği nevruz kutlamalarına yaklaşık 100 bin kişi katıldı.
 
Etkinliğe katılan DTP Milletvekili Emine Ayna “Kürtlere duyulan bu kin ve nefret niye? Kürtleri düşman etmeyin kendiniz yanarsınız” diye konuştu.

22 Mart 2008 Cumartesi

İngiliz siyasetçiden küstah açıklama

İngiliz Liberal Demokrat Parti eski Başkanı Simon Hughes, Avam Kamarası’nda Türkiye’ye ’federasyon’ önerecek kadar küstahlaştı. Hakkari Bağımsız Milletvekili Hamit Geylani, İngiliz’in “Söz veriyorum, Mayıs ayından itibaren dikkatimizi Türkiye’nin Kürt sorununa çevireceğiz” sözlerini dikkatle dinledi.

Al bir şerefsiz daha

İngiliz Liberal Demokrat Parti eski Başkanı Simon Hughes, Avam Kamarası’nda Türkiye’ye ’federasyon’ önerdi. Küstahlığı da aşan politikacı üstelik ’Yugoslavya modeli’ dedi. İngiliz Avam Kamarası’nda düzenlenen ve İngiliz milletvekillerinin katıldığı Nevruz konulu panelde Türkiye’nin azınlık sorunu öne çıkarıldı. Geceye konuk konuşmacı olarak katılan Hakkari bağımsız milletvekili Hamit Geylani, Türkiye’nin PKK ve Abdullah Öcalan gerçeğiyle yüzleşmesi gerektiğini bildirirken İngiliz milletvekilleri Türkiye’ye federasyon önerdi. Simon Hughes, Türkiye ve Yugoslavya örneklerini karşılaştırarak, şunları söyledi: “Parti olarak şu sıralar AB Anayasası’na odaklanmış durumdayız. Söz veriyorum ki Mayıs ayından itibaren dikkatimizi Türkiye’nin Kürt sorununa çevireceğiz. Biliyorsunuz, ABD’de Başkanlık seçimleri var. Seçilen Başkanın ordu generallerini, Başbakan ve Cumhurbaşkanını bir şekilde etkileyeceğini düşünüyorum. İngiliz hükümetinin bu konuda daha aktif bir rol oynamasını istiyorum. Biz sizinle beraber, Kürt ’ulusu’ için yürüyoruz. Türk Hükümeti ile diyalog içinde olunup, Kürt sorunu müzakere edilmeli. Biz Britanya’daki ’çok-ulusluluk’ formülünün başarılı olduğunu görüyoruz. ’Yeni Avrupa’ Yugoslavya için ne ifade ettiyse, Türkiye için de aynı durum söz konusu olacaktır.”

Nevruz kutlamalarında bölücülere F-16 jetleri mesaj verdi

Diyarbakır'daki Nevruz kutlamaları devam ederken, DTP Milletvekilleri ve belediye başkanları yöresel Kürt kıyafetleriyle kutlamalara katıldılar. İşte ayrıntılar...

Diyarbakır'daki Nevruz kutlamaları devam ederken, DTP Milletvekilleri ve belediye başkanları yöresel Kürt kıyafetleriyle kutlamalara katıldılar. DTP'li erkek milletvekili ve belediye başkanları Şal şapik giyerken, kadınların ise fistan giydikleri gözlendi.

Kutlamalar adeta terör örgütü PKK'nın gövde gösterisine dönüşürken, 2. Taktik hava kuvvetlerine bağlı 8. ana jet üssünden kalkan F-16'lar kutlamaların yapıldığı miting alanının üzerinden alçak uçuş yaptılar.

Öcalan posteleri ve afişlerini asıldığı kutlamalar devam ederken, çok sayıda yabancı basın ve diplomatlarda Nevruz'u izliyor.

Diyarbakır'daki Nevruz kutlamalarına eski DEP Milletvekili Selim Sadak, Leyla Zana, DTP Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş, Aysel Tuğluk, Gültan Kışanak, Ahmet Türk, Avrupa Parlamentosu Milletvekili Feleknaz Uca, Diyarbakır'daki bazı Sivil Toplum Örgütleri temsilcileri ve Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ile alt kademe Belediye Başkanları Zülküf Karatekin, Yurdusev Özsökmenler, Fırat Anlı, Sur Belediyesi eski Başkanı Abdullah Demirbaş katıldı.

Zana : "Öcalan 2010'da aramızda olacak"

Zana tarih verdi: Bu irade 2010’da Öcalan'ı aranıza getirecek...
 
Kapatılan DEP eski Milletvekili Leyla Zana, Kürtçe yaptığı konuşmada çağdaş Kava’ların bedenlerini ateşe vererek nevruzun bugünlere geldiğini söyledi. Zana, “Kim inkar ederse etsin Kürt beyniyle, bedeniyle iradesiyle Kürttür ve buraradır. Kürdün hangi durumlarda bu alanlara geldiğini iyi biliyor. Belki genç arkadaşlarım bilmeyebilir. Biz Kürdüz demeye cesaret edemezdik. Bugün bütün renkleriyle Kürtler meydanlara çıkıyor. Her halk kendi rengi ile dili ile vardır. Biz hem sevinçliyiz, hem üzgünüz. Çünkü barış ve kardeşlik sesimiz duyulmuyor. Bunun için özgünüz. Ama bu büyük irade ile barış olacaktır” dedi.

KÜRTLERİN 10 TANE TELEVİZYONU VAR

Leyla Zana, savaşların artık durmasını istediğini belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Şimdi paket açmışlar. Benim demokrasim, paketim var diyorlar. Arapça, Kürtçe, Türkçe, Farsçca, 4 dilden yayın yapacağız diyorlar. Biz 10 yıldır 4 dilden yayın yapıyoruz. Zaman zaman İngilizce bile yayın yapıyoruz. Kürtlerin 10 tane televizyonu var. Bu Kürtlerin iradesidir. Senin yalancı televizyonun işe yaramaz. Çünkü biz 10 yıldır ‘Roj baş’ (günaydın) diyoruz. Sen çok geride kaldın. Bu onların yıllardır ne kadar uykuda olduğunu gösteriyor. Onların bir torba makarna, kömür ve tevizyonuna ihtiyacımız yok. Kimliğinize, barışa, birliğe ve kardeşliğe ihtiyacımız var. Yalanlarla yıllardır insanları kandırdınız. Dünya o kadar küçüldü ki artık kimse bizi kandıramaz. Biz partilerinin kapatılmamasını istiyoruz. Özgür düşünce ve fikirler sürekli tartışılsın diyoruz. Sadece onların değil, hiç bir partinin kapatılmasını istemiyoruz. Ama biz hep irademize sahip çıkacağız. İrademizi onlara teslim etmeyeceğiz.”

“DAĞDAKİLER ARANIZDA OLMADAN ÇÖZÜM OLMAZ”

Zana, konuşması sırasında alanın üzerinden bir helikopterin uçtuğunu görünce, “Ben inanıyorum ki onlar da bizimle nevruzu kutluyor. Ama keşke aramızda olsalardı” dedi. Kutlamalara katılan kalabalığın, ‘Biji serok Apo’ sloganlarını atması üzerine Zana, şunları söyledi:

“Ben inanıyorum. Bu irade 2010’da onu aranıza getirecektir. Kürdistanın her yerinde bu irade her alanda dile getirildi. Edi bese ile artık yeter dediniz. Bu duruşunuz için sizlerin önünde saygı ile eğiliyorum. Hiç bir güç demesin biz Kürtleri parçalayacağız, çözüm için adım atacağız. Biz böyle bir adımı istemiyoruz. Böylesi adım bizden uzak olsun, kırılsın. İçinde bulunduğumuz süreç, Kürdistan’ın her parçasında bir ittifaktır. Ancak ben Kürt siyasetçilerinden şunu rica ediyorum. Berrak bir strateji geliştirsinler kendi ulusal konferanslarını gerçekleştirsinler. Çözüm gündeme geldiğinde Kürtler birbirinden ayrıdır. Hepsi farklı şeyler söylüyor farklı şeyler düşünüyor diyorlar. Ama biz diyoruz ki makul yol neyse biz onu istiyoruz. Demokratik özerklik ne anlama geliyor. Kürdistan için kısmı bağımsızlıktır. Kürt kendi kimliği ile her alanda yaşasın. Diliyle yaşasın eğitimini alsın. Demokratik yol istiyoruz. Kürt halkının projesi budur. 50 yıldır benim halkım ne istiyorsa bunu sokakta açıkça söyleyebilsin. Halkın iradesi ipotek edilmesin. Eğer bu halk ile yaşamak istiyorlarsa biz herşeye hazırız. Kendi diliyle rengi ile hep birlikte yaşamaya hazırız. Ama çözümsüzlük dayatmalarını kabul etmiyoruz. Halkımız kendinden emindir. Kimlik insanın varlığıdır. Halkımızın inançları ile oynamasınlar. Dağdaki arkadaşlar sizin aranızda olmadıkça çözüm olmaz. Özgürlük tutsakları, zindandakiler aranızda olmasa çözüm olmaz. Ne onlar kendini ne de biz kendimizi kandırmayalım.”

Zana konuşmasını, ‘Birlik, birlik, birlik, Özgürlük’ diyerek bitirdi.

19 Mart 2008 Çarşamba

Saidi Nursi afişleri Ankara metrosunda.


Ankara metrosunda kalpaklı Saidi Nursi afişleri asıldı, 16 Mart günü Genelkurmay'a çok yakın bir binada yapacakları anma törenine halkı davet ediyor, davet eden Ankara Büyük Şehir Belediyesi.


Afişin diğer yanında Çanakkale Zaferinin afişi, üzerinde Atatürk resmi yok.
Bu iki afiş yan yana geldiğinde birinin kalpaklı resmi diğerinin kahramanı oluverir görsel (bellek) alanımızda... İşte size bir tuzak daha.


Kimdir bu Said ve neden kahramanlaştırılıyor lütfen genç kuşaklar bunu bir internet’te araştırıverin. Size kahraman diye kimler sunuluyor iyi bakın.
Türk ordusuna meydan okuyorlar bu afişlerle, farkında mısınız?
Çocuklarımızın geleceği gizli servislerin kurduğu tarikatlara teslim ediliyor...

18 Mart 2008 Salı

Asla geri adım atmam

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, haftanın ilk çalışma gününde meslektaşlarından büyük ilgi gördü

Dün sabah Başbakanlığın karşısındaki Yargıtay binasındaki makam odasına gelen Yalçınkaya, saat 09.00'dan itibaren Yargıtay üyelerince heyetler halinde ziyaret edildi. Yalçınkaya, Yargıtay üyelerine şunları söyledi: "Ben Cumhuriyet'in başsavcısıyım, rejimi korumak adına görevimi yaptım. Cumhuriyet, şeriat devleti tehditi altında. İddianamede tüm deliller var. Yetki ve sınırlarımı aşmadım. Asla geri adım atmam.

KOŞULLAR OLUŞTU DAVAYI AÇTIM

Bu iddianame, kapatma davası açılması için gerekli olan hukuki tüm şartların oluşması üzerine hazırlandı. Son derece ciddi bir çalışma yaptık. İddianamemizde net kanıtlara yer verdiğimiz gibi, iddianamede yeralmayan çok sayıda yan kanıtı da ek olarak sunduk. Bu görevin yapılması gerekiyordu. Koşullar oluştuğu için de görevimi yaptım ve davayı açtım."

BAŞSAVCIYA KUTLAMA TELEFONU YAĞIYOR

Başsavcı Yalçınkaya'nın makam telefonları da susmadı. Ziyarete giden Yargıtay üyeleri, makam telefonlarının susmadığını ve Yalçınkaya'ya gelen telefonların büyük bir bölümünün "kutlama" amaçlı olduğunu ancak, "tehdit" içerikli telefonların geldiğini söylediler. Bu nedenle Yargıtay girişindeki güvenlik önlemleri de artırıldı. Yargıtay üyeleri de, "Cumhuriyet'in savcısı olarak inandığınız şekilde görevinizi yaptınız. Ama hükümet sözcüleri sizi hedef gösteriyorlar. Biz size her türlü desteği vermeye hazırız, sizi kutluyoruz. Doğru yaptığınıza da inanıyoruz" dediler. Destek ziyaretlerinden duyduğu memnuniyeti dile getiren Yalçınkaya, AKP sözcüleriyle basın üzerinden polemiğe girmeyeceğini ve konuşmayacağını söyledi. Yalçınkaya, "Bundan sonra söz sırası mahkemenin. Ben cumhuriyetten yana tarafım başka bir şey söylemem uygun olmaz" demekle yetindi.

17 Mart 2008 Pazartesi

İşte DEMOKRASİ !.. Tiyatroya Erdoğan sansürü

 
 
TRABZON Devlet Tiyatrosu'nun sahnelediği ‘Düğün Ya da Davul’ adlı oyunda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bazı sözlerine yapılan taşlamalar üzerine 4 tiyatrocuya ihtar cezası verildi, bazı replikler de oyun metninden çıkarıldı.

Trabzon Devlet Tiyatrosu, Rize İsmail Kahraman Kültür Merkezi’nde 26 Aralık 2007’de Haşmet Zeybek’in yazdığı, Volkan Özgömeç’in yönettiği, ‘Düğün Ya da Davul’ adlı oyunu sergilemişti. Oyunun bir bölümünde oyuncular izleyenlere dönerek, ‘Başbakan kimden korkar?’ sorusunu yöneltmiş, izleyicilerin verdiği değişik cevaplar sonrası tiyatro oyuncusu kendi sorusunu, “Başbakan ABD’den korkar” diye yanıtlamıştı. Oyun içinde ayrıca Başbakan Erdoğan’ın söylediği “Ananı da al git”, “Burası yan gelip yatma yeri değildir” sözleri de kullanılınca, bu sözlere tepki gösteren bazı izleyiciler salonu terketmişti. Rize Valisi Kasım Esen de, oyunun sonunda yaptığı açıklamada, “Sanat özgürce yapılabilmelidir. Ama devletten maaş alan bir tiyatro ekibinin oyunlarında siyasi mesaj vermesi etik değildir. Benim orada tiyatroya müdahalem sözkonusu olamazdı. Oynadıkları oyun programda olan bir oyundur. Eğer senaryoya uymamışlarsa, bir suç işleyip kuralı ihlal etmişlerse gerekli inceleme yapılır. ‘Başbakan ABD’den korkar’ gibi bir ifade Türkiye Cumhuriyeti’nde Başbakanlık yapmış herkese atfen söylenmiş bir söz. Bu etik bir söz değildir” demişti. Vali Esen ayrıca konuyla ilgili soruşturma açılması için de girişimlerde bulunacağını söylemişti.

Olayın gazetelerde yer alması üzerine Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin, geçen Ocak'ta Trabzon’a gelmiş ve konuyla ilgili incelemelerde bulunmuştu. Yapılan soruşturma sonucunda Trabzon Devlet Tiyatrosu Müdürü Murat Gökçer, oyunun yönetmeni Volkan Özgömeç ile oyuncular Halil Ayan ve Erşan Utku Ölmez’e ihtar cezası verildi.

Ayrıca oyundaki ‘Ananı da al git’, ‘Burası yan gelip yatma yeri değildir‘ replikleri metinden çıkarılırken, ‘Başbakan kimden korkar?’, ‘Başbakan ABD’den korkar’ repliği de sadece, ‘Başbakanlar kimden korkar?’ haline dönüştürüldü.

SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNDEN TEPKİ

Tiyatroculara ceza verilmesi ve oyun metninin değiştirilmesine Trabzon’daki sivil toplum örgütleri tepki gösterdi. Kültür Sanat - Sen Trabzon İl Temsilcisi Nermin Karademir, bazı STÖ temsilcileriyle Trabzon Gazeteciler Cemiyeti’nde bir basın toplantısı düzenledi. Karademir, şunları söyledi:

“Son günlerde, devletin kültür politikalarını kendi ideolojik kalıplarına çekmek isteyen bazı kesimler, devlet tiyatroları aleyhinde yönlendirme haber ve yorumlar yayınlamaktadır. Son olarak Trabzon Devlet Tiyatrosu’nun sahnelediği ‘Düğün ya da Davul’ adlı oyun, bu senaryonun bir parçası olarak hedefe oturtulmuştur. Tamamen sanatsal eleştiri çerçevesinde, Başbakan Erdoğan’ın sözlerine yapılan gönderme ve taşlamalar üzerinden, yeni bir karalama kampanyası başlatılmıştır. Trabzon’da ve ülkemizin bir çok şehrinde onbinlerce seyircinin büyük ilgisini toplayan bu oyun, Rize’deki temsilinde de ilgi ve coşkuyla izlenmiştir. Hatta Rize Valisi çiçek vererek oyuncuları kutlamıştır. Ancak sanat ve kültürü, Cumhuriyet karşıtı ideolojileri için zararlı bulan bazı kesimler, temsilin ardından, sözde Başbakan’ı savunmak adına siyasi bir tartışma başlatarak, Devlet Tiyatroları’nın işlevine, hatta varlığına tahammül edemediklerini ortaya koymuşlardır. Siyasi erkin etkisiyle, yürütülen soruşturmalar sonucu, Trabzon Devlet Tiyatro’sundaki bazı oyuncular ceza almış, en önemlisi de, ilgili replikler çıkartılarak, oyun resmen sansürlenmiştir. Sanata sansür çağrısı yapan, Devlet Tiyatrolarını ve çalışmalarını hedef gösteren, kışkırtıcı haber ve yorumları kınıyor, kamuoyunu duyarlı olmaya, tiyatrolarına sahip çıkmaya davet ediyoruz.”

İhtar cezası alan Trabzon Devlet Tiyatrosu sanatçıları ise konuyla igili açıklama yapmaktan kaçındı.

Bu arada, Haşmet Zeybek’in yazdığı Volkan Özgömeç’in yönettiği oyunda Halil Ayan, Erşan Utku Ölmez, Fatih Dokgöz, Fatih Topçuoğlu başrolleri paylaşıyor. Oyunun Trabzon Devlet Tiyatrosu’nun internet sayfasındaki tanıtımında, ‘Fukara evliliğinin düzene karşı, para evliliğinin ise düzene uygun olduğunu gösteren oyunumuzda ahlak - para ilişkisi siyasal düzene bağlanıyor. Gelin mutsuzdur çünkü fakir oğlanı sevmektedir. Zaman zaman seyirciyle de söyleşerek sosyal, siyasal taşlamalar yapılır. Oyunun dili; köy deyimleri başta olmak üzere halkın çeşitli yörelerinin deyim ve sözleriyle kaba, yer yer saçmaya varan halk mizahı ile donatılmıştır’ denildi.

Kara çarşaf üniversitede

 
 
Cuma gününe kadar türbanlı öğrencilerin alındığı tek üniversite olan Selçuk Üniversitesi'nde bu sabah türban yasaklandı. Ancak öğrenciler arasında öyle biri vardı ki kara çarşafıyla dikkat çekti. Kara çarşaflı öğrencilerin bu sabaha kadar bu şekilde derslere girdikleri iddia edildi.

Danıştay'ın yürütmeyi durdurma kararını verdikten sonra geçen hafta sonuna kadar türbanlı öğrencilerin alındığı tek üniversite olarak kalan Selçuk Üniversitesi'de bugünden itibaren türbanlı öğrencilerin fakültelere ve dersliklere alınmasına izin verilmedi.

Okula cuma günü türbanlı olarak giren öğrenciler bu sabah geldiklerinde güvenlik güçleriyle karşılaştı. Yasağa tepki gösteren öğrenciler arasında bulunan kara çarşaflı öğrenci oldukça dikkat çekti. Kara çarşaflı öğrencilerin bu sabahki yasağa kadar derse kara çarşaflarıyla girdikleri iddia edildi.

Güvenlik güçlerinin okula türbanlı öğrencileri almaması üzerine bir kısım türbanlı öğrenciler türbanlarını çıkardı, bir kısım öğrenci peruk taktı, bir kısmı ise evine geri döndü. Kara çarşaflı öğrenciler ve bazı türbanlılar türbanlarını çıkarıp okula girmedi.

AKP sitesinde tuhaf sözler

AKP Gençlik Kolları Genel Merkezi’nin resmi internet sitesindeki forumda, üyelerin bir bölümünün laiklik karşıtı açıklamaları ve şeriatı savunan görüşleri dikkat çekiyor. Partinin gençlik kollarınca hazırlanan, "www.akgenclik.org.tr" adresli resmi sitesi üzerinden link verilerek yayınlanan foruma katılan üyeler, görüşlerini yazabiliyorlar. Foruma üye olunurken, TCK’ya göre suç teşkil eden mesajların sisteme düştükten sonra editörler tarafından kontrol edilip kaldırılacağı belirtiliyor. 10 bine yakın üyesi bulunan sitedeki forumda, 4 bin 656 konu başlığı bulunuyor. "Türban ve Laiklik", "Ben laik değilim", "Kemalizm nedir" konuları, üyelerin en çok mesaj bıraktığı konu başlıkları olarak dikkat çekiyor. "Türban ve Laiklik" konusunda yorum yapan 870 kullanıcının büyük bir kısmının laiklik ilkesini savunmadığı, bazı üyelerinin ise "şeriat" düşüncesinde birleştiği görülüyor.

İŞTE O YORUMLAR İşte "www.akpartiforum.com" adresindeki o yorumlardan bazıları şöyle:

Epivates: Lan ben laik değilim. Ayriyetten Kemalist düşmanıyım ve Şeriatçiyim. Gelde beni bu ülkeden kovsana sıkıyorsa.

Amasyali: Az kalan ne biliyor musunuz... Güzel günlere az kaldı... İnsanların dinini istediği gibi ifa etmesine az kaldı...

Türk Evladı: Mustafa Kemal’in evlatları ne yapar bilmem ama peygamberin ümmeti olarak bu memleketten gitmeye niyetimiz yok.

Türkızı: Şeriat deyince neredeyse altına yapacak kadar korkan ancak şeriatın sözlük anlamını bile bilmeyen bir gurup insanın benimsediği ideolojidir Kemalizm...

Gülsima: Laiklik insanların yarım akıllarıyla bizlere empoze etmeye çalıştığı bir görüştür.

Türk Evladı: Beni yaratan Allah’ın ayetleri ve dini varken, kendim gibi yaratılmış insanların uydurdukları fikirleri benimsemekten yine Allah’a sığınırım.

İNTERNETTİN HOCA

Seçimler öncesi yapılan Cumhuriyet mitinglerinin de konu olduğu forumda, Anıtkabir ziyaretleri hakkında "İnternettinhoca" isimli üye şunları yazdı:

"Gösterilen tepki gözönünde bulundurulduğunda, Kabe’ye dönen Müslümanın davranışı ile her fırsatta Anıtkabir’e şikáyetlerini bildiren modern putperestlerin eylemleri arasında fazla bir fark yoktur."

Türkızı: Ülkemizi sadece Atatürk’ün kurtardığını düşünüp onu ilahlaştıran hatta Anıtkabir’i türbeye çeviren ve onu ısrarla dinsizmiş gibi gösteren bir grup insanın benimsediği görüştür Kemalizm
.
 

14 Mart 2008 Cuma

Yargıtay'tan AKP'ye kapatma davası

Yargıtay'tan AKP'ye kapatma davası
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı AKP'nin kapatılması gerekçesiyle dava açtı.

TARİHTE KAPATILAN PARTİLER

ANKARA'DAKİ HAREKETLİ GECENİN FOTOĞRAFLARI

İDDİANAMEDE NELER VAR

Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya "AKP'nin laiklik karşıtı fiillerin odağı haline geldiği gerekçesiyle" davayı açtı. Başsavcılık'ın yazdığı dilekçe Anayasa Mahkemesi'ne gönderildi.

PAZARTESİ İŞLEMDE

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, AKP’ye kapatma davasının Pazartesi günü işleme konulabileceğini ve iddianamenin çoğaltılarak üyelere dağıtılıp sürecin başlatılacağını açıkladı. Kılıç, "150-160 sayfalık bir iddianame. Bugüne kadarki, kapatma davalarında izlediğimiz yol bu parti içinde izlenecek" dedi.

SÜREÇ NASIL İŞLEYECEK

Anayasa Mahkemesi, iddianameyle ilgili ön incelemeyi yapacak, herhangi bir eksiklik tespit edilmez ve iddianamenin kabulüne karar verilirse ön savunmasını yapması için iddianame AKP'ye gönderilecek.

AKP yasal olarak 1 ay içinde ön savunmasını verecek.

Ek süre talebinde bulunulursa bunu da Anayasa Mahkemesi değerlendirecek. Ön savunmanın Anayasa Mahkemesine verilmesinin ardından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya, esas hakkındaki görüşünü bildirecek.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının esas hakkındaki görüşü AKP'ye gönderilecek. Daha sonra belirlenecek bir tarihte Yalçınkaya sözlü açıklama, AKP yetkilileri de sözlü savunma yapacaklar.

Bütün bu sürecin ardından, davaya ilişkin bilgi, belgeleri toplayacak raportör, esas hakkındaki raporunu hazırlayacak. Bu işlemler sürerken, gerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, gerekse davalı AKP ek delil veya yazılı ek savunma verebilecek.

Raporun, Anayasa Mahkemesinin 11 üyesine dağıtılmasının ardından, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bir toplantı günü belirleyecek. Üyeler, belirlenen günde bir araya gelerek kapatma istemini esastan görüşmeye başlayacaklar.

AKP hakkındaki kapatma davasını, 11 kişiden oluşan Anayasa Mahkemesi Heyeti karara bağlayacak. Asıl üyelerden herhangi birinin bulunmaması veya emekliye ayrılması halinde 4 yedek üyeden en kıdemlileri heyete katılacak.

Anayasa'ya göre bir siyasi partinin kapatılmasına karar verilebilmesi için nitelikli çoğunluğun oyu aranacak. Buna göre, kapatma kararı için Anayasa Mahkemesinin 11 asıl üyesinin en az 7'sinin oyu gerekecek.

1997 yılında Refah Partisi de "Laiklik karşıtı eylemlere odak olduğu" gerekçesiyle kapatılmıştı.

İŞTE O İDDİANAME...

Atatürk büstünü kaideden söküp Türk bayrağını indirdiler

 
KOCAELİ'nin Körfez İlçesi, Hereke Beldesi'nde, Nuh Çimento Vatan İlköğretim Okulu'nda bir grup öğrenci, Atatürk büstünü kaidesinden sökerek Türk bayrağını direkten indirdi. Meydana gelen olayla ilgili soruşturma başlatan jandarma ekipleri, 8 öğrenciyi gözaltına aldı.

Yukarı Hereke Beldesi'nde Nuh Çimento Vatan İlkögretim Okulu bahçesinde bulunan Atatürk büstü kaidesinden sökülüp Türk bayrağı direkten aşağıya indirildi. Okul Müdürü ve öğretmenlerin sabah okula geldiklerinde olayı fark etmeleri üzerine Körfez Jandarma Komutanlığı'na haber verdi.

Okula gelen jandarma ekipleri yaptıkları araştırmada mermer kaidesinden sökülen Atatürk büstünü, yaklaşık 300 metre uzaklıktaki dere kenarında bırakılmış buldu.

Olayla ilgili soruşturma başlatan jandarma ekipleri, yaşları 14 ile 17 arasında olan 8 öğrenciyi gözaltına aldı. Ayrıca jandarma ekipleri, olayı öğrencilere yaptıranları da bulmak için çevrede geniş çaplı bir araştırma da başlattı.

13 Mart 2008 Perşembe

Velileri Yeni Şafak ve Star almaya teşvik edin

Milli Eğitim Müdürü'nden okul müdürlerine talimat!

Burdur İl Milli Eğitim Müdürü Recep Yiğit, kentteki 131 okul müdürlüğüne 2'şer kez e- posta yollayarak `Yeni Şafak' ve `Star' gazetelerinin satın alınması ve velilerin buna özendirilmesi talimatını verdi. Milli Eğitim Müdürü Recep Yiğit, bu gazetelerden `Yeni Şafak'ın kuponla İngilizce- Türkçe sözlük, Star'ın ise kitap verdiğini belirterek, diğer gazetelerin de aynı şeyi yapması halinde onları da tavsiye edeceğini belirtti. Sendikalarının şube başkanları olayı gerici kadroların gazetelerini öğrencilere okutturmaya çalışmak olarak değerlendirdi.

Burdur Milli Eğitim Müdürü Recep Yiğit tarafından ildeki 131 okul müdürlüğüne gönderilen e- postaların ilkinde, Star Gazetesi'nin 26 Şubat tarihinden itibaren başlattığı 59 kupona 60 kitap kampanyasından söz edilerek okul müdürlüklerinin öğrenci ve velilerine gazeteyi satın almaları tavsiyesinde bulunmaları istendi. Yiğit aynı gazete için aynı gün gönderdiği ikinci e- postada ise "Bugün bu konuyla ilgili e-posta göndermiş olmamıza rağmen yinelemek de yarar görüyorum. Star gazetesi 26 Şubat tarihinden itibaren 59 kupona 60 kitap veriyor. İlimizde 1 Nisan'da başlatacağımız ve tüm Burdur halkını hedef kitle olarak alacak olan proje için bu kampanyanın fırsat olduğunu düşünüyorum. Yerel imkanları kullanarak bu fırsatın değerlendirilmesini, katkı sağlamak isteyen öğrencilerimizi ve velilerimizi teşvik ederek, alacakları kitapları okulumuza bağışlamalarının sağlanmasını önemsiyorum" diye konuştu.

Yiğit'in ikinci talimatı Yeni Şafak Gazetesi'nin desteklenmesine yönelik oldu. Müdür Yiğit, Yeni Şafak Gazetesi'nin 5 Mart'tan itibaren 59 kupona vereceği İngilizce- Türkçe Sözlük ve İngilizce Gramer kitaplarını gördüğünü ve baskılarının kaliteli olduğundan bahsederek, öğrencilere tavsiye edilmesi istedi.

Okul müdürlerine e-posta yoluyla her 2 gazete içinde tavsiyede bulunduğunu doğrulayan Milli Eğitim Müdürü Recep Yiğit, şöyle konuştu:

"Yeni Şafak 59 kupona İngilizce- Türkçe sözlük ve gramer veriyor. Bu kitapları inceledim, baskısı da güzel. Piyasa değerinin de 120 YTL olduğunu öğrendim. Burdur'da eğitimi geliştirme adına çaba sarf ediyoruz ve yürüttüğümüz projelerde bu doğrultuda. Hem yabancı dil sınavları için de öğrencilerimize faydalı olacaktır. Star Gazetesi için de aynı tavsiyede bulundum. Ancak şu an gösterimde olan 120 filminin de eğitici yönünü bulduğum için aynı tavsiyede bulunuyorum. Eğitim öğretim ve çocuklarımızın amacına sunulmak için yapıyoruz. Aynı şekilde diğer gazetelerde yapsın onlar içinde tavsiyede bulunurum."

Okul müdürlerine `Yeni Şafak' ve `Star' gazetelerinin aldırılmasına yönelik talimatı değerlendiren eğitim sendikalarının şube başkanları olayı kupon bahanesi ile gerici kadroların gazetelerini öğrencilere okutturmaya çalışmak olarak değerlendirdi. Eğitim İş Burdur Şube Başkanı Kadir Koç, şöyle konuştu:

"AKP Hükümetine yakın olarak bilinen bu gazetelerin satın alınmasına yönelik Milli Eğitim Müdürü'nün okul müdürlerine verdiği bu talimatı üzüntüyle karşılıyoruz. Atatürkçü düşünceyi bilerek ve yavaş yavaş unutturmaya çalışıyorlar. Gerici kadrolaşmaları zaten ortada. Kupon bahanesi ile bu gazetelere hem satın alınarak maddi destek sağlanmaya çalışılıyor hem de öğrencilere okutturulması hedefleniyor" dedi.

12 Mart 2008 Çarşamba

Fatih Camii'nde yaşanan şok

 
Can Ataklı
 
Cengiz Aslan’ın oğlu Alp’in cenaze töreni için Fatih Camii’ndeyiz. İstanbul’un tüm tanıdık yüzleri cami avlusunu doldurmuş, Aslan çiftine baş sağlığı dilemek için bekliyor. Derken öğle namazı sona eriyor. Fatih Camii cemaati cenaze namazını da kılmak üzere avluya doğru yürümeye başlıyor.

Teşvikiye Camii’nin “yumuşak” görünümlü ahalisine alışan taziye kalabalığının birden yüzü değişiyor. Çünkü avluya doğru yürüyen kalabalığın büyük bölümü cüppeli, sarıklı. Kiminin neredeyse beline kadar uzamış simsiyah sakalları var. Ortalığı garip bir gül yağı kokusu sarıyor.

Ancak kalabalık asıl şoku bu garip kıyafetli cemaatin “Şu kadınları çekin yolumuzdan, namaz yerine gidemiyorum, nedir bu böyle, haydi çekin şunları” diye bağırmalarıyla yaşıyor.

Üstelik cami cemaati kadınlardan yüzlerini çevirerek, etraftaki erkeklere veriyorlar bu buyrukları “Çekin şu kadınları” diye. Bir İstanbul hanımefendisi, başına örttüğü zarif tülü biraz geri iterek “Geçin gidin, kim karışıyor sizin namazınıza, biz taziye için buradayız” diyecek oluyor. Cemaatin bakışları öylesine sertleşiyor ki, bu hanımefendi çaresizlik içinde en kenara atmak zorunda hissediyor kendini.

Camiden ayrılırken yanımdakilerle konuşuyorum. “Bugün buraya cenaze namazı için gelenler herhalde böyle bir manzara ile ilk kez karşılaştılar. Teşvikiye Camii’nde bu manzarayı görmeleri mümkün değil” dedim.

Birlikte olduğum Bahattin Yücel ilginç bir yorumda bulundu: “Ben bugün yaşananlardan memnun oldum aslında. Çünkü türbanı basit bir özgürlük ve demokrasi sorunu gibi algılayıp hoş görenler, aynı kesimin demokrasi adı altında dayatmacı tavırlarını görmüş olmalılar. En azından bugün buraya gelenler umarım gerçeği kavramakta artık direnmezler.”

Danıştay : YÖK Başkanı'nın türban yazısı hukuka aykırı

AKP'NİN DANIŞTAY KARARINA TEPKİSİ İSE BÖYLE:
YÖK Başkanı'nın gönderdiği mektup bir genelge statüsüne yükseltilmiştir; doğru değildir.

Danıştay 8. Dairesi, YÖK Başkanı Özcan'ın rektörlere yolladığı, "Anayasa değişikliği yeterli, türbanlıları üniversiteye alın" yazısını 'genelge' niteliğinde sayıp, yürütmesini durdurdu. Kararda, "YÖK Genel Kurulu'nun yetki alanında YÖK Başkanı'nın tek başına düzenleme yapma yetkisi yok" denildi.

Başvuru yağmıştı

Oybirliğiyle alınan kararda Özcan'ın yaptığı işlemin yetki yönünden açıkça hukuka aykırı nitelikte olduğu dile getiriliyor. Özcan'ın rektörler ve valiliklere gönderdiği 'talimatı'na karşı, Tüm Öğretim Elemanları Derneği, Üniversite Konseyleri Derneği ve çok sayıda öğretim üyesi dava açmıştı.

Danıştay 8'inci Dairesi, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ın, rektörlere gönderdiği, "Anayasa düzenlemesi yeterli, türbanlı öğrenciyi üniversiteye alın" yazısını genelge niteliğinde kabul ederek, yürütmesini durdurdu. Oybirliğiyle alınan kararın gerekçesinde şöyle denildi: "YÖK Genel Kurulu'nun yetkisinde olan bir alanda YÖK Başkanı'nın tek başına düzenleme yapma yetkisinin bulunmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Rektörlüklere yapılan bir bildirim olan genelgede yetki unsuru yönünden yasaya uyarlık bulunmamaktadır. Açıkça yasaya aykırı olan işlemin, yürütülmesinin durdurulmasına oybirliğiyle karar verildi."

YÖK?Başkanı Özcan, türbanı serbest kılmayı amaçlayan Anayasa değişiklikleri Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylandıktan sonra rektörlere bir yazı göndermişti. Üniversite türbanın serbest olması için yeni yasaya ihtiyaç olmadığını savunan Prof. Dr. Özcan, "Anayasa değişikliği yeterli" demişti.

Yazıdan sonra üniversitelerde kaos ortamı doğmuştu. Bazı üniversiteler türbanlı öğrencilere izin verirken, bazıları yazıyı dikkate almamıştı.

Tüm Öğretim Elemanları Derneği, Üniversite Konseyleri Derneği'nin yanı sıra çok sayıda öğretim üyesi Özcan imzalı türban genelgesinin, gruplaşmalara yol açacağını ve Yükseköğretim Yasası'nın YÖK Başkanı'na böyle bir yetki vermediğinı ileri sürerek, yürütülmesinin durdurulması ve iptali için Danıştay'a başvurmuştu.

Danıştay 8'inci Dairesi, rektörlere gönderilen yazıyı genelge olarak kabul ettikten sonra, üniversitelere genelge hazırlama yetkisinin YÖK Genel Kurulu'nda olduğunu gerekçe göstererek, oybirliği ile yürütmeyi durdurma kararı verdi. Kararda şu değerlendirmeler yer aldı:

Yetki devri olmaz: Yükseköğretim kurumlarının 2547 sayılı Yasa'da belirtilen amaç ve hedefler doğrultusunda geliştirilmesi, eğitim-öğretim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi, yükseköğretim kurumları arasında birleştirici ve geliştirici işbirliği ve koordinasyonun sağlanması gibi ülke çapındaki görevler Yükseköğretim Genel Kurulu'na verilmiştir ve bu görevlerin Yürütme Kurulu'na devri mümkün kılınmamıştır.

Genelge düzenleme içeriyor: YÖK Başkanı'nın imzasını taşıyan genelge; yükseköğretim kurumlarında, Anayasa düzenlemesi uyarınca uygulama yapılmasını teminen gereği için rektörlüklere yapılan bir bildirimdir. Genelge içeriğinde; 'bazı kız öğrencilerin başlarını örtmekte kullandıkları kıyafetler nedeniyle eğitim hakkını kullanamadıkları' belirtilmiş ve 'söz konusu Anayasa değişikliği göz önünde bulundurulmak suretiyle uygulama yapılması kamu görevi ifa eden yükseköğretim kurumlarının yöneticilerinin görev ve sorumluluğunda olduğu' ifade edilmiştir. Genelge bu haliyle yükseköğretim kurumlarında eğitim-öğretim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesine ilişkin olup, yükseköğretimin düzenlenmesi ve yönetilmesine dair düzenleme içermektedir.

Kurul hazırlamadı: Genelge; Yükseköğretim Genel Kurulu'nun 2547 sayılı Yasa uyarınca belirlenen görev alanı içinde yer alan, yükseköğretim kurumlarında eğitim-öğretim faaliyetinin gerçekleştirilmesi ve yükseköğretimin planlanması, düzenlenmesi ve yönetilmesi hususunda bir düzenleme getirmesine karşın, Yükseköğretim Genel Kurulu tarafından tesis edilmiş bir işlem değildir.

Tek başına yapamaz: Yükseköğretim Genel Kurulu'nun tesis edeceği işlemle düzenleme getirilecek bir alanda YÖK Başkanı'nın tek başına işlem tesis etmek suretiyle düzenleme yapma yetkisinin bulunmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Anayasa düzenlemesi uyarınca uygulama yapılmasını teminen gereği için rektörlüklere yapılan bir bildirim olan genelgede yetki unsuru yönünden yasaya uyarlık bulunmamaktadır. Dava konusu işlemin, yürütülmesinin durdurulmasına oybirliğiyle karar verildi.

Danıştay'ın kararın, AKP, "Anayasa değişikliğini etkilemez" diyerek yorumlarken, CHP "Özcan'a ciddi bir uyarıdır" dedi. Tepkiler şöyle:

AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ: Danıştay kararı yetki yönünden bir değerlendirmeyi içeriyor. Bu konuda YÖK Başkanı'nın gönderdiği mektubu bir genelge statüsünde değerlendiriyor. Böyle bir genelge çıkarma yetkisi YÖK Başkanı'nın değil YÖK Genel Kurulu yetkisindedir, diyor. Anayasa'da yapılan değişiliklerle ilgili bir değerlendirme içermiyor. Çünkü Anayasa değişiklikleri sadece şekil yönünden denetime tabii. O da Anayasa Mahkemesi'nindir. Başörtüsü yasağıyla ilgili bir hüküm içermiyor. Anayasanın 10 ve 42. maddelerinin uygulanması için yönetmeliğe, genelgeye ihtiyaç yok. Doğrudan uygulama kabiliyeti olan düzenlemeler. YÖK Başkanı ya da başka birilerinin bir beyanda bulunması, genelge yayınlaması bu gerçeği değiştirmez. Ek 17'de yapılması düşünülen düzenlemeler 10 ve 42'de yapılan değişikliklerin uygulamadaki sınırları belirlemek için gereklidir. Bu da yapılacak.

CHP Grup Başkanvekili Hakkı Suha Okay: Karar, göreve başlarken "Türbanla ilgili yargı kararlarını tanımayabilirsiniz" diyen Özcan'a ciddi bir uyarıdır. Anayasa'nın 10 ve 42. maddelerinde yapılan değişikliklerin, tek başına türbanı serbest bırakmaya yetmediği bir kez daha tescil edilmiştir. Sorumluluk mevkindekilerin, hukuksal düzenlemeleri yok farz ederek, toplumda kaos yaratmaya yönelik tavır ve üsluplarından vazgeçmesi lazım. Karar, bazı kulaklara küpe olsun.

Diyanet, 'feminizm AHLAK DIŞIDIR' dedi; kadınlar İSYANDA

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, 8 Mart’ta yaptığı, “Feminizm ahlaksızlıktır” açıklaması her kesimden kadının tepkisiyle karşılaştı. Feministler Diyanet’e dava açmaya hazırlanıyor

AKŞAM GAZETESİ KONUYU MANŞETİNE BÖYLE TAŞIDI

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi web sitesinin kadın hakları isimli bölümünde, “Feminizm ahlaksızlıktır” ifadesi kadınları çıldırttı. Feminist sivil toplum örgütlerinden sanatçılara, akademisyenlerden avukatlara kadar pek çok kadın feminizmin ahlaksızlıkla özdeşleştirilmesine tepki göstererek, “Diyanet kadınları açıkça hedef haline getiriyor. Bu cüret karşısında susmamak gerek” dediler. Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz’ın da, “Radikal bazı feminist akımlar var ancak Türkiye’deki feminist hareket bu şekilde tanımlanamaz” sözleriyle eleştirdiği Diyanet İşleri açıklaması karşısında sivil toplum örgütleri, hakaret davası açmaya hazırlanıyor. Diyanet’in feminizm yorumu genel olarak eleştireye uğrarken, sivri çıkışlarıyla tanınan yazar Emine Şenlikoğlu da bir başka tartışmanın fitilini ateşleyecek sözler söyledi.

BU İFADELER DAVA HAKKI DOĞURABİLİR

Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı Şenal Saruhan: Bu ifadeler, sağlıklı bir anlayışın ürünü olamaz. Onların kadına bakış açısı, köleleştirme, feodal bakış açısıdır. Feminizm, ahlaksızlık demek değildir. Feminizm kadının kendi haklarına bir insan olarak sahip çıkma anlayışının ürünüdür. Bu ifadelerle ilgili dava hakkı doğabilir. Kendini feminist kabul edenler, bu ifadeleri yargıya taşıyabilirler.

DEMEK BURAYA KADARMIŞ

UÇAN SÜPÜRGE’DEN Halime Güner: AK Parti döneminde yeni TCK konusunda kadın örgütlerinin mücadelesine cevap verdik. AK Parti’yle birlikte demokratikleşme umudumuzu koruduk. Böyle bir çalışmanın içindeyken son zamanlarda kadını eve kapatmak, evde kadını koruyamamak, kadını şiddetten, tacizden, tecavüzden koruyamamakla karşı karşıyayız. Bunlar böyleyken, şimdi de en son aşama Diyanet’in bu değerlendirmesi geldi. Böyle bir temel anlayışı da yok etmeyi düşünmenin karşısında söyleyecek tek şey var: Buraya kadarmış.

ZAVALLI BİR ZİHNİYETİN PARÇASI

Mor Çatı kurucu üyesi Canan Arı: Kadının birey olmasına tahammül edemeyen, onu ailenin korunması için hayatını bile feda etmesi gereken bakire parçası gibi gören bir zihniyetin ifadesidir bu sözler. Kadının kendi yaşamını aileden daha üstün tutmasında ayıplanacak birşey yoktur. Burada zihniyet, ‘varlığım aile varlığına feda olsun zihniyeti’dir. Bu ifadelerin, resmi bir sitede yer alması talihsizlik ...

TÜYLER ÜRPERTİCİ BİR AÇIKLAMA

KADAV (Kadınlarla Dayanışma Vakfı) Serap Güre, “Bizler, kadınların çalışma hayatı üzerine ve sosyal hayatı üzerine topluma katılmaları yönünde kadının insan hakları üzerine çalışmalar yapıyoruz. Bu konuda kadınların onuruna yakışır bir toplumda yer almaları için çaba gösterip politkikalar üretiyoruz. Eğer bu ahlaksızlıksa evet ‘ahlaksızız”. Açıkçası feminizmin ahlaksızlık olduğunu Diyanet İşleri gibi bir kurumdan duymak son derece üzücü...

KASITLI OLARAK YANLIŞ ANLIYORLAR

Kadının İnsan Hakları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Evren Kaynak: Feminizm ile ilgili çok yanlış anlamalar var. Ve bu yanlış anlamalar hiç de masum değil. Büyük ölçüde kasıtlı. Örneğin kadınlar TCK’nın reforme edilmesi konusunda kampanyalar yürütürken kampanya konulardan birisi de evlilik içi tecavüzün suç kapsamına alınması idi. Biz bütün bu talepler ile uğraşırken çaba harcarken, bizi bir avuç feminist Türkiye’de kadınların genel taleplerini yansıtmıyorlar, diye suçladılar. Kampanyanın başarısı sonucu evlilik içi tecavüz suç kapsamına alındıktan sonra ilk başvuru Erzurum’un bir köyünden geldi. Yani feministlerin Türkiye’de yürüttükleri mücadele bütün kadınların insan haklarını hayata geçirebilmelerine yöneliktir. Ahlak ile neyin kast edildiğini anlamak mümkün değil. Ahlak objektif bir tanım ve terim değildir.

KATLİ VACİPTİR DİYORLAR

SOSYOLOG Pınar Selek: Bu açıklama feministleri suçlamak ve onları hedef göstermek anlamına gelir. Ahlak dışıdır demek katli vaciptir anlamına gelir. Fakat feminizm gerçekten erkek egemen ahlakı sorgular ve bir özgürlük ahlakı getirmeye çalışır. Daha önceden de feminizm çeşitli şekillerde hakarete ve ağır sözlere uğramıştı. Ancak resmi ağızdan böyle bir açıklama yapılması son derece tehlikeli. Diyanet İşleri Başkanı hemen görevden alınmalı. Bu anlamda Diyanet feministlere yönelecek her türlü saldırının sorumluluğunu da almış demektir. Ancak sanmam. Başbakan bile 8 Mart’ta kadınlara, “3 çocuk doğurun emri veriyor. Açıklamalar ve gelişmeler çok kaygı verici.

TÜM KADINLAR İKİNCİ SINIF

Lale Mansur (Oyuncu): Kendini kadından daha üstün gören bu zihniyeti de bir kadın yetiştirdi. Onun için işin üzerinde daha çok durmamız lazım.

CAHİLİN CÜRETİ

Nurseli İdiz: Feminizm önemli bir tarihsel bir akım. Hâlâ da devam ediyor. Ancak karşımızdaki görüşleri, farklı bakış açılarını, tarihi akımları, hepsini hoş görerek medeni olabiliriz

KİMSE AHLAKÇI KESİLMESİN

Nilüfer Açıkalın: Türkiye’de kadın-erkek çocuk kim varsa ahlak dışı olanın ne olup ne olmadığını bilecek alt yapı kültür ve derinliğe sahip. Gen kodlarımızda hepsi yazılı. Bana kimse ahlak ahkâmı kesemez.

FEMİNİZMİ KABUL ETMİYORUM

Merve İldeniz: Kadın- erkek eşitliğini kabul etmiyorum.Yanlış bir akımdır. Zamanında kadınlarımız erkeklerden çekti diye onlardan intikam alma haline gelirse sapkınlaşma olur. Niye erkeği sevmeyelim. Ne güzeller?

Ahlaklı feministler de var!

EMİNE ŞENLİKOĞLU: Feminizm ahlak dışıdır dedirten bazı feministlerin feminizm ile bağlantısı olmayan açıklamaları olmuştur. Duygu Asena’nın feminizm adına söylediği sözlerine vaktiyle dava açılması gerekiyordu. Toprağı bol olsun Asena’nın nasıl konuştuğunu, herkes biliyordu. Diyanet böyle bir açıklamayı genelleyerek söylemişse yanlış. Fakat feminizm, kadın haklarını koruma kavramı iken sanki cinsel özgürlük kavramı haline getirildi. İstediğim erkek ile beraber olurum, erkek evli ise bu onun sorunu beni ilgilendirmez diyorlardı. Buna şöyle denmesi gerek; feminizm sloganı ile hareket edenlerin bazıları gerçekten ahlak dışı konuşuyorlar. Dürüst, namuslu feminist kadınlar da var.

İşte kızdıran sözler

Diyanet İşleri Başkanlığı, web sitesinde “Kadın Hakları” içerikli bir yazıda, “Feminizm, ahlaki ve sosyal bakımdan çok olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bir kere, feminizm hareketine kapılan kadın, genel olarak kayıtsız şartsız özgürlük düşüncesiyle aile için vazgeçilmez olan birçok kural ve değerleri hiçe saymakta; esasen sosyal hayatın hiçbir alanında hiçbir insan için geçerli olmayan ‘Kendi hayatımı canımın istediği şekilde yaşamak hakkımdır!’ şeklindeki anlayışı, bütün değerlerin üstünde bir değer ve kanun kabul etmektedir.”

Eski başkandan kadına destek - DİYANET İŞLERİ ESKİ BAŞKANI M. Nuri Yılmaz: Feminizmin olumlu ve olumsuz tarafları var. Feminizm, Hıristiyanlığın katı kurallarına tepki olarak doğmuştur. Kadınların hak ve hürriyetini savunması doğrudur. Ama aşırıya giden feminist cereyanlar da var. Bunlar, sınırsız özgürlük, erkek düşmanlığı gibi anlayışlardır. Erkekleri yakan, yok eden kadınlar bile olmuştur O anlamda tabii ki yanlış. Ama sadece kadın haklarını savunmak, eşitliğini, özgürlüğünü savunma noktasında haklılık payları vardır. Karşı çıkılan nokta, kadın egemenliğine dayanan anlayışın doğru olmadığıdır. Sınırsız bir özgürlüğü ve ahlakdışı bir hürriyeti kimse kabul etmez. Türkiye’deki kadın derneklerini onlardan ayırmak lazım.

10 Mart 2008 Pazartesi

Bu kafalar çocuklarımızı yetiştiriyor ve yetiştirecek










Ekim'2007 de Ankara Gazi Universitesi' nde 1.Ulusal Sinif Ogretmenligi Kongresi yapildi. Turkiye'nin degisik illerinden cok sayida sinif ogretmeni toplantiya ilgi gostererek Ankara'ya gitti. Kongrede bir cok teblig sunuldu.

Toplatının 'Sinif Ogretmeninin Ozellikleri' baslikli oturum yapilirken kursuye Buca Egitim Fakultesi Dekanı Prof. Dr. Enver Tahir Riza geliyor. ilkogretimin bes yilinda tek ogretmenin 1.siniftan 5. sinifa kadar degismeden gorevini surdurmesi etrafinda tartismalar yapiliyor. Prof. Dr. Enver Tahir Riza sozlerine baslarken ;

'Bes yilda tek ogretmenin ayni ogrencilerle birlikte olmasi, olumlu degil' diyor.

Sonra 'bir de' diyerek devam ediyor:

Cinsiyet sorunu var.

Herkes Enver Hoca'nin sozlerinin devamini nasil getirecegini merak ediyor. Hoca 'biliyorsunuz, ulkemizde karma egitim modeli uygulaniyor' vurgusunu yaptiktan sonra, salonu dolduran yuzlerce kadin ogretmenin gozlerinin icine bakarak aynen su cumleyi sarfediyor:

Hanim ogretmenler erkeklere iyi ornek olamazlar!


Meslekte 35 yilini geride birakmis olan hanim ogretmen ;


'Artik bu kadarina dayanamam'

diyerek yerinden kalkip salonun cikis kapisina dogru yoneliyor. Arka siralarda oturan kongrenin organizasyonunu yapan hocalara donerek

'Bu toplantiyi protesto ediyorum'

diyor ve arkasindan ekliyor:


Ben ona ornek olamazsam, o bana hiç olamaz!

Demirhan'ın ardindan toplantiya katilan istanbul Doğus Lisesi öğretmenleri, Bahcesehir öğretmenleri ve Alev Okulları ogretmenleri salonu terk ediyor.

Cumhuriyet'in ilanından 83 yil sonra Bağdat Üniversitesi çıkışlı bir akademisyen eğitimci kadin ogretmenler ile erkek öğrenciler arasina derin bir uçurum açmak cesaretini gosteriyor. Ü
stelik bunu da kadın öğretmenleri aşağılayarak yapıyor.

Bu skandal, kapali kapilar ardinda sessizlikle gecistirildi. Baskılanmış, sıkıştırımış ve menfaatperest medyanında üstün gayretleri ile...



9 Mart 2008 Pazar

Özel okullarda Atatürk Köşesi şartı kaldırıldı



Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği'nde Atatürk köşesi şartı kaldırıldı. Özel okullarda kurucu olmak için "Ahlaken kötü şöhretli olmama" şartı da çıkarıldı.

ANKARA - Özel Öğretim Kurumları Kanunu'nda geçen yıl yapılan değişikliklere paralel olarak hazırlanan Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği dünkü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanundaki değişikliklere uyum amacıyla yapılan yönetmelik değişikliği ile 1985 yılında yürürlüğe giren yönetmelik yürürlükten kaldırılmış oldu. 14 Şubat 2007'de yürürlüğe giren kanunda bir yıl içinde çıkarılması gereken yönetmelikler arasında sayılan yönetmeliğin, kanunun öngördüğü süre geçtikten sonra yürürlüğe girmesi dikkat çekti. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelikteki bazı hükümler şöyle:

ATATÜRK KÖŞESİ: Eski yönetmelikteki "Sosyal Tesis ve Teçhizat" bölümü ile bu bölümde düzenlenen özel eğitim kurumları ve özel okullarda Atatürk köşesinin oluşturulması zorunluluğu yeni yönetmelikte yer almadı.

KARMA EĞİTİM: Eski yönetmelikte özel okul ve eğitim kurumlarında "karma eğitim" yapılacağına ilişkin kural da yeni yönetmelikte yer almadı. Yeni yönetmelikte, özel okul ve eğitim kurumlarındaki eğitim ve yönetimin "Millî Eğitim Temel Kanununda düzenlenen Türk Millî Eğitiminin genel amaç ve temel ilkelerine uygun olarak yürütüleceği" belirtildi ancak karma eğitime ilişkin eski yönetmelikteki özel vurgu yeni yönetmelikte yer almadı.

ADLİ SİCİL BELGESİ: Eski yönetmelikteki özel okul ve eğitim kurumu yöneticilerinin yüz kızartıcı suç işlememiş olması ve 6 aydan fazla hapis cezası ile cezalandırılmamış olması şartları korundu. Ancak eski yönetmelikte bunun için savcılıktan belge getirilmesi şartı varken yeni yönetmelikte "yazılı beyan" verilmesi yeterli görüldü.

AHLAKEN KÖTÜ ŞÖHRET: Eski yönetmelikte özel okul ve eğitim kurumu kurucusu olmak için aranan "Ahlâken kötü bir şöhrete sahip bulunmama" şartı kaldırıldı.

KILIK KIYAFET: Yeni yönetmelikte kılık kıyafet konusu da özel olarak düzenlendi. İlgili maddede "Özel öğretim kurumlarındaki eğitim personeli, diğer personel, öğrenci ve kursiyerlerin kılık-kıyafetlerinde ilgili mevzuat hükümleri uygulanır. Ancak, dershaneler ile öğrenci etüt eğitim merkezlerindeki öğrencilerin forma ve benzeri tek tip kıyafet giymeleri zorunlu değildir" denildi. İlgili mevzuat hükümlerine atıf yapılmasıyla kılık kıyafete ilişkin yapılacak değişikliklerin doğrudan bu kurumlarda uygulanması amaçlandı.

AZINLIK OKULLARI: Yeni yönetmelikte önceki yönetmelikteki gibi, azınlık okullarında bir Türk müdür yardımcısının görevlendirilmesi zorunluluğu devam etti.

Eski yönetmelikteki "Lozan Andlaşmasına göre açılan okullar" tanımı yerine yeni yönetmelikte bu okullar "Azınlık okulları" olarak nitelendi. Yönetmelikte Azınlık okullarının tanımı da şöyle yapıldı: "Rum, Ermeni ve Musevî azınlıklar tarafından kurulmuş, Lozan Antlaşması ile güvence altına alınmış ve kendi azınlığına mensup Türkiye Cumhuriyeti uyruklu öğrencilerin devam ettiği okul öncesi eğitim, ilköğretim ve ortaöğretim özel okulları."

Eski yönetmelikteki gibi azınlık okullarındaki bazı hükümlerin uygulanması için "ilgili ülkelerdeki mütekabil mevzuat ve uygulamaların" dikkate alınması gerektiği hükmü korundu.

BAR, MEYHANE KRİTERLERİ: Yönetmeliğe göre meyhane, kahvehane, kıraathane, bar, elektronik oyun merkezleri gibi kamuya açık yerler ile açık alkollü içki satılan yerler, okul açılacak binalardan kapıdan kapıya en az yüz metre mesafede olacak. Özel eğitim ve rehabilitasyon okulları ile diğer özel öğretim kurumlarının açılacağı binalarda ise bu tür işyerleri aynı binada yer alamayacak.

EĞİTİM DİLİ TÜRKÇEDİR: Yeni yönetmelikte, öncekinde belirtilmeyen "Özel öğretim kurumlarında öğretim dili Türkçedir" hükmü konuldu. Eğitim dilinin Türkçe olmasına kuralı yabancı uyruklu çocukların devam ettiği milletlerarası okullarda uygulanmayacak.

7 Mart 2008 Cuma

Ve Fethullah Gülen'in Türkiye'ye dönmesinin önünde 'hiçbir yasal engel' KALMADI

Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Fethullah Gülen’e Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği beraat kararını onadı. Gülen, 2000’de dönemin Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel tarafından açılan davayla “laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasa dışı örgüt kurup, bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu” iddiasıyla yargılanmıştı. Kapatılan Ankara 2 No’lu DGM, 2003’te sonuçlandırdığı davanın kesin hükme bağlanmasını, Şartla Salıverilmeye ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun uyarınca ertelemişti. Gülen’in avukatları, Terörle Mücadele Kanunu’ndaki değişiklik üzerine suçun unsurlarının değiştiği iddiasıyla yeniden yargılanma istemişti. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, yeniden yargılama sonunda beraat kararı vermişti.

Sert açıklama yapan yapana...

Bu da Diyanetten sert açıklama ;
"Yargıçlar din konusunda karar alırken bize sorsunlar"

Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, Danıştay yargıçlarını eleştirdi: Yargıçlar ön yargılarına ve kişisel tercihlerine göre değil, dinin bilgi metodolojine göre karar versin

Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, Danıştay’ın din dersini zorunlu olmaktan çıkarmasına tepki gösterdi; yargıçların din dersi konusunda karar alırken Diyanet İşleri Başkanlığı’na sorması gerektiğini söyledi. Bardakoğlu, 2008 yılı hac organizasyonu konusunda bilgi vermek amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığının Konferans Salonu’nda basın toplantısı düzenledi. Toplantının sonunda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bardakoğlu’na Danıştay 8. Dairesi’nin Pazartesi günü aldığı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin mevcut haliyle zorunlu tutulamayacağına ilişkin kararı soruldu. Bardakoğlu’nun görüşleri şöyle:

Mezhep değil din: Bu son karar da AİHM’nin aldığı kararın adeta Türkiye’ye uyarlaması ve onun gölgesi gibi duruyor. İslam’ın ortak paydasının, ortak bilgisinin bir mezhebe ait olarak görülmesi büyük bir yanlıştır.

Kuşkularım var: Yargının da neyin din olduğu, neyin din olmadığı hakkında karar vermesinin hangi bilimsel veriye dayandığı, hangi üniversite görüşüne, hangi rapora dayandığı konusunda ciddi kuşkularım var.

Yetkili kurum Diyanet: Türkiye’de bir din eğitimi nasıl verilir, öğretimi nasıl yapılır, hangi bilgi İslam dininin orta bilgisidir, hangi bilgi İslam dininin içinde kalan bir mezhebin, grubun bilgisidir, bu konuda herhalde en yetkili kurum Diyanet İşleri Başkanlığı olmalıdır. Neyin İslam dininin ortak bilgisidir, neyin de İslam dininin tarihi ve mezhebi bilgisidir bunu en iyi bilen Diyanet İşleri Başkanlığı olmalıdır.

Sorulmadı: Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan görüş alındığını bilmiyorum. İlahiyat fakülteleri bağımsız bilim yuvalarıdır. Onlardan da bu konuda bir görüş alındığını zannetmiyorum.

Karar vermesin: Gönül isterdi ki, AİHM bağlamında söylüyorum; Türkiye zaten aynı yanlışlığı katlayarak devam ettiren gölgesidir, yargıçlar kişisel kanaatlerine, ön yargılarına, kişisel tercihlerine göre değil, konuyu bilim zemininde ve o dinin bilgi metodolojisine göre inceleyip karar versin.

Zaruret vardır: Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi çocukları namaza alıştırma ya da dindar yapma dersi değil, din konusunda bilgili yapma dersidir. Böyle olduğu için de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu olarak okutulmasında adeta zorunluluk vardır, zaruret vardır.

Yargı dine karışmasın: Yargı kararlarının haklar ve özgürlükler noktasında olması gerekir. Din tanımı ve dinin nasıl olması gerektiği konusunda bir belirlemeye gitmemesi, bunu yetkili kurumlara bırakması lazım. Diyanet İşleri Başkanlığı bunun için kuruldu. Türkiye’de 23 ilahiyat fakültesi var. Görüş sorulur, tartışılır, farklı düşünen varsa o da belirtir.

Müfredat değişti: Bu kararlar, 3-4 yıl önceki müfredata göre alındı. Ama müfredat beklentiler, ihtiyaçlar ve eleştiriler göz önüne alınarak İlahiyat fakülteleri öğretim üyelerinin de katkılarıyla kapsamlı bir şekilde değiştirildi.

Hastaneyi kapatmayın: Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi bir din bilgisi, din kültürü bilgisi, ahlak bilgisi dersi olmalıdır. Uygulamada 3-5 münferit yanlış var diye din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu olmasına karşı çıkmak 3-5 hasta yanlış tedavi edildi diye bir hastaneyi kapatmaya benzer.

‘Tabii ki Alevilik imam hatip müfredatında olmalı’

BardakoĞlu, Aleviliğin imam hatip liselerinin müfredatında yer alacağı konusundaki haberlerin hatırlatılması üzerine “Aleviliği İslam dışı gösteren her türlü çaba hem İslam’ı bilmemektir, hem de Aleviliğe saygısızlıktır” dedi.

Diyanet İşleri’nin, vatandaşlık esasına göre kamu hizmeti sunduğunu, İslam dini hakkında toplumu bilgilendirdiğini ifade eden Bardakoğlu, başkanlığın hiçbir mezhep ve meşrebe göre hizmet üretmediğini söyledi. Bardakoğlu, Alevilik hakkında yanıltıcı beyanda bulunmalarını önlemek amacıyla Alevi klasiklerini yayınladıklarını bildirdi. Bardakoğlu, “Alevilik, İslam içindedir. Böyle olduğu için de onu öğrenmek, öğretmek, hiçbir ayrım yapmaksızın bütün mezhep ve meşrepleri kucaklamak gerekir. Aleviliğin imam hatip müfredatında yer almasından tabii bir şey olamaz” diye konuştu.

Başbakan ‘Ulemaya soralım’ demişti

BaŞbakan Erdoğan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin üniversitede türban yasağını onayan kararına yönelik olarak, “Türban konusunda mahkemenin söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır” demişti. Başbakan’ın bu sözleri çok tartışıldı.