18 Aralık 2007 Salı

Cenazede İMAM shov

Hocaların hocası Türk operasının ilk temsilcilerinden Saadet İkesus Altan'ın cenazesi, imamın 'şovuna' sahne oldu. İmam, eşiyle birlikte saf tutan kadın arkaya geçene kadar cenaze namazı kıldırmadı, katılımcıları alkışlatmadı ve Türk bayrağının altına yeşil örtü serdirdi.

İSTANBUL - Önceki gün 92 yaşında vefat eden Türk operasının duayeni Saadet İkesus Altan'ın cenaze törenine, imamın uygulamaları gölge düşürdüAltan'ın Teşvikiye Camii'ndeki cenaze töreninde imam, önce eşi Altan Günbay ile saf tutan Müvebbek Günbay'ı sert bir şekilde arkaya geçmesi için uyardı. Günbay arka tarafa geçene kadar da namaz kıldırmadı. Namazın ardından alkışlarla yürüyüşe geçen katılımcıları da "alkışlamayın, dua edin" diye uyaran imamın son icraatı ise tabuta sarılı Türk bayrağının altına yeşil örtü serdirmek oldu. İmam, tabut üzerinde Kelime-i Şahadet yazılı yeşil örtünün Türk bayrağının altında kaldığını belirterek yazısız yeşil bir örtüyle değiştirilmesini istediCenazeye katılanları azarlamaktan çekinmeyen imam görütü alan gazetecilere ise "Neden bunu yapıyorsunuz?" diye tepki gösterdi.

Deniz Feneri Baskını Ankara'ya uzandı

"Frankfurt Idari Mahkemesinde devam eden Denizfeneri ve Kanal 7 davasi Radyo Televizyon Ust kurumu Baskani (RTUK) Baskani Zahid Akman’a uzandi. On sorusturmasi yapilan davada Denizfeneri Avrupa Baskani ve Kanal 7 Avrupa Genel Muduru Mehmet Gurhan’in ve muhasebe sorumlusu Firdevsi Ermis’in de ifadeleri alindi.

ZAHIT AKMAN KILIT ISIM
Onceleri taksicilik yapan Mehmet Gurhan’in Frankfurt sehrinde 17 taneden olusan taksi filosunu nasil elde ettigi ve Frankfurt yakinlarindaki Dietzenbach kasabasindaki daire ve villa gibi gayrimenkullerin kaynagi soruldu.

ERDOGAN’IN OGLU KURYE MI?
Frankfurt savcisinin yaptigi arastirmaya gore Mehmet Gurhan ve Zahid Akman arasinda para trafiginin gerceklestigi, ayni zamanda Recep Tayip Erdogan’in oglu Ahmet Burak Erdogan’in da cesitli zamanlarda Frankfurt Denizfeneri ve Kanal 7’ye gelip gittigi belirlendi.


Savcilik arastirmanin en az bir yil surecegini, 2 kamyon dolusu dosyanin incelenmesinin oldukca zaman alacagini, acikladi. Ayrica Izmir limaninda bulunan Atlas isimli gemiye el konulabilecegini, bunun icin de Frankfurt savciligi nezdinde on calismalarin tamamlandigini belirten savcilik, ileriki gunlerde bir grup Alman avukatinin Ankara Alman Buyukelciligi ile isbirligiyle gemiye el konulmasi icin hareket edilecek.


Federal Kriminal Dairesi Almanya, Fransa, Hollanda, Belcika, Avusturya, ve Ingiltere’nin yani sira Kosova,
Turkiye, Endonezya’da topladigi bilgilerle makbuzlari karsilastirdi.


Savcilik, Kosova’dan gelen ilk makbuzlarla Denizfeneri’nin kayitlarinda yeralan Kosova’da fakir koylere
dagitildigi iddia edilen makbuzlarin ilk karsilastirmasinda sozkonusu Denizfeneri’nin hibe ettigi
miktarlar ve sahislarin hayal urunu oldugunun belirlendigini acikladi. Alman ve Kosova polisinin
isbirligiyle Denizfeneri’nin makbuzlarda yer verdigi adres ve koylere gidildi. Buna gore 28 koyun muhtari
ile yapilan gorusmelerde sozkonusu makbuzlarda yeralan bu isimlere ait kayitlar bulunamadi. Kosova’daki
muhtarlar, Alman interpol yetkililerine “Hayatimizda ne Denizfeneri duyduk, ne de sozu edilen kisiler
koylerimizde var” dediler.


UNIVERSITE HAYAL URUNU CIKTI
Alman polisi, Kosova’nin yani sira Pakistan’da da arastirmalarini surduruyor. Pakistan’daki
arastirmalarda ise Denizfeneri’nin kayitlarinda yeralan universite yapimi da uydurma cikti. Konu edilen
Universite ile ilgili universitenin ne temeline ne catisina, ne kapisina ne de ismine rastlanilmadigi
ortaya cikti.


Sorusturmanin Turkiye kanadinda ise Istanbul Ziraat Bankasindaki hesap ve su anda RTUK’un baskani Zahid Akman’a ait oldugu belirlendi.


Fatih’te muhtarlarin duzenledikleri sahte yardima muhtac kisiler ve yardim edildigi seklindeki belgeler
ayni zamanda arastirmanin diger bir kanadini olusturuyor.

AKP’DEN ADAY OLACAKTI
Mehmet Gurhan’in Almanya’daki butun hesaplarina el konuldugu, butun mal varliginin satisinin
durduruldugunu belirten savci, “Mehmet Gurhan aldigimiz bilgilere gore Turkiye’de Temmuz ayinda
yapilacak secimlerde AKP’den milletvekilligine aday gosterilecekti. Inceledigimiz telefon gorusmelerinde
sahisin surekli Zahid Akman ile gorustugunu, Turkiye Basbakani Recep Tayip Erdogan ile
gorusmelerini Ankara’ya giderek bizzat gerceklestirdigini tespit ettik. Erdogan ailesi ile siki
iliskilerde olan Mehmet Gurhan’in Izmir limaninda demirleyen ve Italya’dan Turkiye’ye gurbetci
tasimak icin alinan geminin Denizfeneri’ne yapilan bagislarla alindigini tespit ettik. Ayrica
uluslar arasi hukuksal yaptirimlardan faydalanarak Recep Tayip Erdogan’in ifadesinin alinmasini talep
edecegiz.


1992 yilinda 2000 Mark karsiligi taksi soforlugu yapan Gurhan’in 1.5 milyon Euro degerindeki
filosuna nasil sahip oldugunu, bir villa ve 4 daireden olusan 4.5 milyon Euro’nun mulkiyeti nasil ve hangi
parayla aldigini Gurhan’dan sorduk. Gurhan gibi Avukatlari da celiskili aciklamalarda bulundular.”
dedi.


Uzmanlar Mehmet Gurhan ve muhasebecisi Firdevsi Ermis’in Almanya’da dernekler yasasini ihlal etmek,
hesaplarina para gecirmek, vergi kacakciligi suclarindan 4.5 yildan fazla ceza alacaklarini
belirtiyorlar. Savcilik, Avrupa’da yasayan vatandaslarimizi uyararak Yimpas, Kombassan, Jetpa ve
Denizfeneri gibi kuruluslara para kaptirmamalarini onemli hatirlatiyorlar.

Ileten : Filiz Topaloglu

13 Aralık 2007 Perşembe

İstiklal Marşı Okunmasın

EĞİTİM-BİR-SEN'DEN ÖNERİLER


AKP'ye yakın öğretmen sendikasından hükümete laik ve üniter yapıyı hedef alan öneriler

"İstiklal Marşı Okunmasın"

Altı bin olan üye sayısını AKP iktidarları döneminde 100 binin üzerine çıkaran Eğitim-Bir-Sen'in talepleri arasında yükseköğrenimde türban yasağının kaldırılması, ilkokullarda okutulan öğrenci andının etnik farklılıklar dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi, sadece kız öğrencilerin devam edeceği okulların açılması ve öğrencilerin törenlere katılma zorunluluğuna son verilmesi de bulunuyor.

ADANA - AKP'ye yakınlığıyla bilinen Memur-Sen Konfederasyonu'na bağlı Eğitim-Bir-Sen, okullarda İstiklal Marşı'nın da okunduğu törenlere son verilmesini, ilkokullarda okutulan öğrenci andının etnik farklılıklara göre yeniden düzenlenmesini istedi. Türban yasağının kaldırılmasını da talep eden sendika, okullarda kılık kıyafet serbestliği sağlanması için gerekli adımların atılmasını beklediklerini açıkladı.

Daha önce 6 bin olan üye sayısını AKP iktidarları döneminde 100 binin üzerine çıkaran sendikanın bu girişimi, "Türkiye'nin laik, demokratik, üniter yapısını doğrudan hedef alan bir girişim" olarak değerlendirildi.

Eğitim-Bir-Sen'in, 1-2 Aralık 2007 tarihlerinde Şanlıurfa'da yaptığı istişare toplantısı sonuç bildirgesi açıklandı. Doğu ve Güneydoğu bölgesinde eğitim sorunlarının irdelendiği ileri sürülen toplantıya sendikanın Adıyaman, Bingöl, Hakkâri, Diyarbakır, Muş, Mardin, Elazığ, Van, Batman, Bitlis ve Şanlıurfa şubeleri katıldı. Toplantının ardından açıklanan sonuç bildirgesinde şaşırtıcı önerilere yer verildi. Bildirgede " sadece kız öğrencilerin devam edeceği okulların açılması"

Bildirgede özetle şunlara yer verildi:

* Yerel dil ve lehçelerin seçmeli ders olarak okutulması sağlanmalıdır. Eğitimin tüm kademelerinde herhangi bir ideolojinin dayatılmasından vazgeçilmeli, ideolojik eğitimden demokratik eğitime geçilmelidir.

* İlköğretim okullarında okutulan öğrenci andı yeniden gözden geçirilmeli, etnik farklılıklar ve evrensel değerler dikkate alınarak yeniden dizayn edilmelidir. Öğrencilerin törenlere katılma zorunluluğuna son verilmelidir.

* Karma eğitim ilkesi gereğince, bölgede sadece kız öğrencilerin devam edeceği pansiyonlu kız meslek liseleri açılmalı, kırsal kesimde ikamet eden kız öğrencilerin bu okulara devamı sağlanmalıdır.

* Özellikle yükseköğretimde kılık-kıyafet serbesliği getirilip, başörtüsü (türban) yasağı kaldırılmalıdır

Eğitim-İş Genel Örgütlenme Sekreteri Hasan Kütük , "AKP, kendi gibi düşünen sendika ve kitle örgütleri yaratıyor, amacını bu sendikalar aracılığıyla yaymaya çalışıyor" dedi. Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik, çağdaş üniter yapısının değiştirilmek istendiğini belirten Kütük "Asli görevleri sendikacılık olanlar, AKP'nin atama bürosu gibi çalışıp onun fikirlerini yaymak için uğraşıyor. Açıklanan bildiri Atatürk' ün kurduğu Cumhuriyetin temel kazanımlarını hedefliyor. Eğitim-İş olarak, Atatürk devrimlerine, ulusal bütünlüğümüze, laik, demokratik Cumhuriyetimize sahip çıkmayı sürdüreceğiz" diye konuştu. (Cumhuriyet)

10 Aralık 2007 Pazartesi

Atatürk ilkeleri eğitimden çıkarılıyor !!!

AK Parti'nin yeni anayasasından "Atatürk ilke ve inkılaplarına göre eğitim" esası kaldırıldı...


Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ergun Özbudun ve altı akademisyence hazırlanan anayasa taslağının ayrıntıları netleşiyor.

Taslak metinde Anayasa'nın 42'nci maddesinden "Atatürk ilke ve inkılaplarına göre eğitim" esasının kaldırıldığı ortaya çıktı. Maddenin, Kürtçe eğitimin seçmeli ders olarak okutulmasını ve yükseköğretimde türbanın kullanılmasını sağlayacak şekilde
düzenleneceği biliniyordu.


LAİKLİK YALNIZ KALDI

Anayasa'nın "Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi" başlıklı 42'nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "Eğitim ve öğretim, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetiminde yapılır" maddesi, "Eğitim ve öğretim, laik ve demokratik ilkelere uygun olarak, çağdaş bilim esaslarına göre yapılır" şeklinde değiştiriliyor. Böylece, eğitimde sadece laiklik ilkesi dikkate alınıyor.

Anayasa'da türban yasak değil ki zaten AKP'nin Dengir Mir Mehmet Fırat başkanlığındaki 10 kişilik Sivil Anayasa Komisyonu, taslağı görüşmeye başladı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Fırat, Sivil Anayasa ile ilgili basına açıklama yaptı.

Fırat şöyle konuştu: "Meclis'ten hangi oyla çıkarsa çıksın, halk oylamasına sunulacak. Nihai taslak toplumun katkısıyla ortaya çıkacak. Yapılacak katkılardan sonra Türkiye modern bir Anayasa'ya sahip olacaktır. Yeni Anayasa taslağı 1982 Anayasası'na göre daha özgürlükçü. Yargının bağımsızlığı ve hızı artacak. Bir hafta içinde çalışmalarımızı tamamlarız, daha sonra taslağı hazırlayan bilim adamlarını çağıracağız. En geç ay sonunda metin ortaya çıkacaktır. Anayasa'da türban yasağı yok. Bu nedenle 'Yeni Anayasayı türban yasağını kaldırmak için hazırlıyorlar' gibi bir yorumu doğru bulmuyorum. Bu konunun türban meselesine indirgenmesi çok yanlış.

Türbanın yasaklanmasıyla ilgili üniversitelerde bir yönetmelik bulunuyor. Yoksa Anayasa'da yer almıyor."

Yüce Divan'a temyiz

Tasarıya göre, TBMM Başkanı ve Genelkurmay Başkanı Yüce Divan'da yargılanabilecek. Yüce Divan'ın Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay üyeleri arasından seçilecek 10 kişiden oluşması öngörülüyor.

Başkanlığını da Yargıtay Başkanı'nın yapması düşünülüyor. Yüce Divan kararlarına temyiz yolu açılırken, incelemeyi, Anayasa Mahkemesi ve

Yargıtay'ın geriye kalan üyelerinin yapması öneriliyor.

7 Aralık 2007 Cuma

Ülkemizde Yaşanan Karamizah Örnekleri...



Değerli arkadaşlar,

Yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRKÜN kurmuş olduğu demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, yani güzel ülkemiz, bu günlerde kara mizaha konu olacak birçok olay yaşamaktadır. Bunlardan bazılarını sizlere yeniden anımsatmak istedim.

Örneğin;

İlahiyat Profesörü Hayrettin Karaman makalesinde, İMAM NİKAHINI GEÇERLİ VE YETERLİ SAYMAK ZORUNLUDUR derken, BOŞANMA YETKİSİNİN KOCADAN ALINMASININ AYETLERE AYKIRI olduğunu savunmaktadır ( 24.11.2007-Milliyet).

TBMM İnsan hakları alt komisyonu, Amasya Anadolu Kız Meslek Lisesinde dört kız öğrencinin dini baskı gördükleri iddasıyla okulda ayrılmalarını inceledi ve OKUL DEĞİL, ARKADAŞ BASKISI yapıldığını açıkladı (29.11.2007-Milliyet). Yani Malezya gibi ülkemizde de bir mahalle baskısının olduğu belgelenmiş oldu.


Cumhurbaşkanı bir rektör atamasında YÖK ten kendisine gelen dosyaya iliştirilmiş imzasız bir notu gazetecilerle paylaştı. Rektör adayının eşi çarşaflı diye ihbar içeren bu imzasız notu sanki YÖK göndermiş gibi yorumlayan 5 gazete olayı manşetlerine taşıdı. Sonuçta YÖK gereken açıklamayı yaparak, bu notu kendilerinin göndermediğini belirtti ve Cumhurbaşkanı da notun YÖK ten gelmediğini açıkladı. Burada tuhaf olan, KİMDEN GELDİĞİNİ BELİRLEMEDEN imzasız bir notu dikkate alan Cumhurbaşkanının, hem de iki kez olayın araştırılmasını istemesi ve bu eylemini gazetecilerle paylaşmasıdır.

Şehirlerarası sefer yapan otobüslerde NAMAZ MOLASI için talepler gittikçe artmaktadır. Firma yetkilileri böyle bir uygulama yok, ama son zamanlarda bazı yolcuların ısrarlı davranışları nedeniyle MOLA VERMEK ZORUNDA KALIYORUZ dediler (05.09.2007-Milliyet).

Uçuş harekat uzmanlarının kurduğu Dispeçerler Derneği (ACDA) Yönetim Kurulunun yaptığı açıklamada, bazı yolcuların NAMAZ KILMAK İÇİN HOSTESTEN PİLOTA UÇAĞIN YÖNÜNÜ KIBLEYE ÇEVİRMESİNİ istediklerini belirtti (01.10.2007-Cumhuriyet).

Kozan’da kompozisyon yarışmasının birincisi Tevhide Kütük’ün ödülünü almak üzere çıktığı sahneden türbanlı olması nedeniyle indirilmesi olayına Başbakan nasıl bir tepki verdi biliyorsunuz: Tevhide’yi telefonla aradı, ona “merak etme, ben arkandayım” dedi. Benzer bir haber dün Rize’den geldi: Kanser konulu bir kompozisyon yarışmasını imam hatip lisesi öğrencisi Emine Elif Azder kazandı. Kız, okul müdürünün tavsiyesine uyarak ödül törenine başını açarak gitti. Olayın medyada çıkmasından sonra Başbakan hemen Elif’in babasını da aradı, üzülmemelerini isteyip “konuyla bizzat ilgileneceği”ne dair söz verdi (04.12.2007-Güngör Mengi)

İsparta’da ilköğretim okulu öğretmeni Halil İsmail Özçimen İzmir’de mayıs ayında düzenlenen Cumhuriyet Mitingi’ne katılıyor ve Milli Eğitim Müdürlüğü’ne göre ağır suç işliyor. Aynı öğretmen bununla da kalmıyor, mitingden birkaç gün sonra daha büyük bir suç işliyor. 19 Mayıs’ta öğrencilerine Atatürk resimli, 'Cumhuriyete sahip çık' yazılı fanilalar giydiriyor. Ve de maaşından 40 lira kesilme cezası alıyor. Bu öğretmenimize de Başbakanımızın aramasını ve olayla ilgileneceğini belirtmesini isterdim!


Kocaeli Milli Eğitim Müdürlüğü’nün 21 Kasım 2007 de yaptığı şaibeli düzey belirleme sınavında sorulan Söz konusu sorulardan birinde (8. Sınıf Sosyal Bilgiler) “Hangisi Allah’ın yasalarından değildir?” biçiminde bir soru sorulmakta ve öğrencilerden dört seçenekten birini seçmesi beklenmektedir. Bu dört seçenekse fiziksel, toplumsal, biyolojik yasalar ve T.C. Anayasası olarak sıralanmaktadır. Böylelikle fiziksel, toplumsal, biyolojik yasaların Allah’a ait olduğu düşüncesi öğrencilerin inanç ve kanaatine bakılmaksızın doğru kabul edilerek laik eğitim ilkesi ayaklar altına alınmakta hem de Anayasamızın din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 24. Maddesi ile 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 10-11 ve 12. maddeleri çiğnenmektedir (25.11.2007-Eğitim-İş).

Olay, Antalya’da düzenlenen Anadolu Doğal Taş, Mermer ve Teknoloji Fuarı’nda yaşandı. Enerji Bakanı Hilmi Güler, fuarı gezerken bir standa yaklaşınca orada görevli mini etekli bir hostes alel acele üzerine uzun pardösüsünü giyiyor ve bakanı öyle karşılıyor. (03.12.2007- Tufan Türenç)

Değerli arkadaşlar,
Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR


Her gün giderek daha da artan bu kara mizahi yaklaşımlara, sizlerde çevrenizdeki olaylarla katkıda bulunabilirsiniz. 21. yüzyıl Türkiyesinde bu olaylar neden artıyor? Kimlerden cesaret alıyorlar ve destek buluyorlar? Lütfen bu sorulara hep birlikte yanıt arayalım.

Acaba bu eylemler için gereken zemin hazırlandı da ondan mı sayıları giderek artıyorlar? Nitekim, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye'deki tarikatlar ve dini akımlarla ilgili hazırladığı raporda, Türkiye'de 5 bin tane tarikat şeyhi ve dini akım lideri bulunduğu açıklandı.

Yine REFAHYOL hükümeti döneminde sayıları 5.000 in üzerine çıkarak rekor kıran Kuran kursları, 28 Şubat döneminden sonra hızla geriledi ve 2002 de 3664 kadar indi. Sonra TCY nin yürürlüğe girdiği 01.06.2005 tarihinden itibaren, kaçak kuran kurslarına ceza indirimi gelince, kuran kurslarında rekor artış oldu ve 4684’e fırladı (26.02.2006-Cumhuriyet).

Son olarak TESEV in Kasım-2006 da TURBAN konusunda yaptığı anket ile taban tabana tamamen zıt sonuçlar elde eden Tarhan Erdemin başkanlığında ve Eylül-2007 de KONDANIN yaptığı araştırmayı karşılaştırmanızı isterim. Son günlerde Milliyet gazetesinde yayınlanan bu araştırmasında KONDA, yine kendisinin 2003 de yaptığı bir araştırma ile kıyaslıyor ve Turbanlı sayısının %3,5 tan %16,2 ye arttığını belirliyor. Yani Turban bu dönemde 4 kat artmış durumda. Ayrıca TÜRBAN ve diğer dinci tutkuların nasıl ve neden arttığı da açıkça ortaya konuluyor.

Bu artış konusunda şaşkınlık yaşayanlara Yılmaz Özdil; Bugün, biraktik devlet makamlarini, "esinin basi aciksa", malum belediyelerden su bayiligi bile alamazsin, su bayiligi... diyerek yanıt vermektedir. Ne yazık ki birileri, maddi çıkar uğruna halkımızın her türlü özveriyi gösterebileceğini iyi algılamış ve çok güzel sömürüyor.

Ülkemizde giderek artan bu laikliğe aykırı eylemler için ABD nin Genel Kurmay Başkanı Richards Myersin, ABDnin Iraktan çekilmesi durumunda Türkiye dahil bölgedeki ülkelerde radikal islamcılar iktidara gelerek, hilafet kuracaklar yorumunu sizlere yeniden anımsatmak isterim (26.08.2005-Milliyet)

Umarım yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRKÜN sayesinde, dünyanın en güzel ülkesinde özgürce yaşadığımızı ve 53 tane islam ülkesi içinde örnek tek laik Cumhuriyete sahip olan ülke olduğumuzu kimse unutmaz. Birilerinin siyasal çıkarları uğruna, kutsal dinimizi nasıl sömürmek ve kullanmak istediklerini de görmezden gelmezler.

Sevgi ve saygılarımla (07.12.2007)

Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR

5 Aralık 2007 Çarşamba

Buyukanit Wilson'i kolundan tutup koseye cekti

Özgür EKŞİ-Merve ERDİL/ANKARA 
 
Arnavutluk milli günü resepsiyonunda Org. Büyükanıt’ın, ABD Büyükelçisi Wilson’ı kolundan tutup bir köşeye götürerek baş başa görüşmesi geceye damgasını vurdu. Büyük merak uyandıran konuşma anlaşılmasın diye korumalar, Paşa ile Wilson’ın çevresinde etten duvar ördü.
 
GENELKURMAY Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson’la herkesten uzakta başbaşa görüşmesi büyük merak uyandırdı.
 
Arnavutluk Milli ve Askeri Günü’ne katılan Orgeneral Büyükanıt, diğer davetlilerle konuşurken Büyükelçi Wilson yanına geldi. Kameraların önünde Wilson ile koyu bir sohbete başlayan Orgeneral Büyükanıt’ın sürpriz bir şekilde Wilson’un koluna girmesi ve nazikçe duvarın önüne çekmesi geceye damgasını vurdu. Büyükanıt ve Wilson meraklı gözlerden uzakta duvarın önünde konuşurken, korumalar da çevrede etten duvar ördü. Büyükanıt ve Wilson bu şekilde yaklaşık beş dakika sohbet etti. Konuşmanın hemen ardından resepsiyondan ayrılmak üzere hareketlenen Wilson, Hürriyet’in sorularına detaylı yanıt vermekten kaçındı.
 
DOSTÇA BİR SOHBETTİ Wilson, "Büyükanıt’la yakın arkadaşız. Dostça bir sohbetti" diye konuştu. Wilson görüşmenin istihbarat paylaşımı ve operasyonlarla ilgili olup olmadığı sorularını da yanıtsız bıraktı ancak, "ABD-Türkiye, ABD-Irak, PKK’yla mücadele etmek için bölgesel bir işbirliği devam ediyor. Türk yetkililerle bilgi ve istihbarat paylaşımı devam ediyor. Biz Beyaz Saray görüşmesinden önce de çok çalışıyorduk ve sonrasında çalışmalarımız daha da yoğunlaştı. Şu ana kadar birçok iyi adım atıldı. PKK’ya karşı iyi gelişmeler yaşandı" dedi. Wilson gecede Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun’la da bir süre sohbet etti.
 
GEREĞİ YAPILACAK Orgeneral Büyükanıt, resepsiyonda dün Şırnak’ta bir şehit verildiğini hatırlatarak şunları söyledi: "TSK’ya terörle mücadele konusunda yetki verilmiştir. Bu yetkinin gereklerini de TSK yerine getirecektir. Bu inancımı dile getirmek istiyorum. Bu acılar içimizde yaşadığı sürece mücadele azmimiz de o kadar artacak.
 
Bugün (dün) bir şehit verdik. Şehidimizin acısı içimde şu anda canlı. Bu şehidimize rahmet ailesine sabırlar diliyorum. Şehidin rütbesi yok. Er, erbaş, uzman, astsubay, subay, general... Biz hep o acılarla yaşadık, ama davranışlarımızla o hain terör örgütüne pirim vermememiz lazım. İsterse on bin terörist ölsün, bir tane Mehmetçik şehit olmasın, ama bu mücadelenin kaderinde var."
 
Kolundan tutup köşeye çekti
 
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, resepsiyonda ABD Büyükelçisi Ross Wilson ile sohbete başladı. Gazetecilerin fotoğraf çektiğini gören Büyükanıt, Wilson’u kolundan nazikçe tutarak salonun köşesine çekti. Korumalar etten duvar örerken Büyükanıt’ın, zaman zaman parmağını büyükelçiye doğru uzatarak heyecanlı bir şekilde konuştuğu, Wilson’ın da başı önde kendisini dinlediği görüldü. 
 
Hürriyet

Aranan provokatör DTP'li başkanın aracından çıktı!

18 ayrı suçtan aranan provokatör, Hakkari'nin DTP'li Belediye Başkanı Kazım Kurt'un makam aracında yakalandı

DEMOKRATİK Toplum Partisi (DTP)'nin Hakkari'deki `Yeter artık' mitingini provoke edip, olayların çıkmasına neden olan 21 yaşındaki Deniz Yüksel çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Hakkari'nin DTP'li Belediye Başkanı Kazım Kurt'un makam aracında yakalanan Yüksel'in 18 ayrı suçtan arandığı da ortaya çıktı.
Hakkari'de, geçtiğimiz cumartesi günü Merzan Mahallesi'nde düzenlenen `Yeter artık' mitinginde görevli polislerle önce sözlü olarak tartışan ve daha sonra da taş atıp olayların çıkmasına neden olan provokatör, polisin çalışmaları sonucu tespit edildi. Polis, kamera kayıtlarından yaptığı incelemelerde olayları çıkaran kişinin de Deniz Yüksel olduğunu belirledi. Tam 18 ayrı suçtan hakkında yakalama emri çıkartılan Yüksel, bugün Hakkari'nin DTP'li Belediye Başkanı Kazım Kurt ile birlikte miting sonrası gözaltına alınarak çıkarıldıkları mahkemece serbest bırakılanları evlerinde ziyarete gitti.
Makam aracının arka koltuğunda Belediye Başkanı Kurt ile birlikte oturan Yüksel, Belediye Başkanı Kurt'un makam aracının arka koltuğunda Hakkari merkezinde, polisler tarafından teşhis edilerek gözaltına alındı.

Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde, nöbetçi mahkemeye çıkarılan Deniz Yüksel, akşam saatlerinde tutuklanarak cezaevine konuldu.

4 Aralık 2007 Salı

Yargı Tarikatlaştırılıyor...

Dr. Alev COŞKUN
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi
 
AKP iktidarının beş temel hedefi vardır. 1- Bürokraside kadrolaşmayı sonuna kadar kullanmak. 2- Üniversiteler ve YÖK'ü ele geçirmek. 3- Yargıyı ele geçirmek. 4- Kendilerine yakın şirketlere olanaklar tanıyarak yeni bir sermaye yapısı oluşturmak.
 
Ve son aşama:
 
5- Orduyu ele geçirmek.
 
Böylece Cumhuriyetin laik ve demokratik niteliğini değiştirecek sivil darbeyi tamamlamak.
 
Geçen hafta yargıdaki kadrolaşmayı sağlamak için Meclis'e bir tasarı getirildi, çok ivedi yasalaşması için büyük gayret gösterildi ve cumartesi gece yarısından sonra Meclis'ten geçti. Şimdi "tasdik" makamına gönderilecek. Sayın Gül de bu yasayı hiç sorgulamadan 5 Aralık'tan önce onaylayacak. Zaten amaç, Danıştay'ın yargıç ve savcı atamaları konusundaki yönetmelikle ilgili verdiği karardan sonra doğan boşluk nedeniyle, 5 Aralık'a kadar yasa çıkararak boşluğu böylece kendi amaçları doğrultusunda doldurmuş olmaktır.
 
Bu önemli yasa "gece yarısı operasyonu ile" sonuçlanmış oldu, "yargı kararları by-pass edildi, Danıştay'ın kararı bu düzenleme ile aşıldı".
 
Artık, AKP için yargıyı ele geçirme yönünde engel kalmamış oluyor. Böylece AKP "sivil darbe" taktikleriyle devletin yapısını değiştirmeye bir adım daha yaklaşmış olmaktadır.
 
AKP'nin yargıyı ele geçirme planının, yargı bağımsızlığını altüst edeceği kuşkusuzdur. Demokratik sistemde yargı bağımsızlığı ilkesinin ne anlama geldiği üzerinde kısaca durmamız gerekmektedir. Böylece konunun kuramsal ve felsefi çerçevesi daha iyi anlaşılacaktır.
 
 
İktidar kime aittir?
 
Siyaset bilimi öğretisinde "İktidar kime aittir" sorusu önemlidir, çünkü bu soruya verilen yanıt "rejimi" tanımlar.
 
İktidar tek kişiye aitse rejimin adı "monarşi" dir. İktidar birden fazla kişinin, bir zümrenin elindeyse "aristokrasi" dir. Tüm yurttaşlarda ise "demokrasi" dir.
 
Ancak monarşi bozulursa "zorbalık, istibdat" oluşur; bu noktada bütün güçler (Yasama-Yürütme-Yargı) bir kişinin eline geçmiş olur. Aristokrasi bozulursa "oligarşi" ortaya çıkar, bütün güçler oligarşik bir grubun eline geçer. Demokrasinin bozulması, rejimlerin en kötüsü olan "yozlaşmış oligarşik" demokrasiyi getirir.
 
Pekiyi, demokrasinin yozlaşmaması, iyi işlemesi, iktidarı ele geçirenler tarafından kötüye kullanılmaması için ne yapılmalıdır?
 
 
Kuvvetler ayrılığı
 
Bu konuda ilk ve etkin kuram, çağdaş siyaset biliminin öncüsü sayılan Montesquieu' dan gelmiştir. Fransız düşünür Montesquieu, başyapıtı Kanunların Ruhu (De l'esprit des lois, 1748) adlı eserinde kuvvetler ayrılığı ilkesini bilimsel olarak ortaya koymuştur.
 
Düşünüre göre despotluk, zorbalığın ve zulmün ta kendisidir. Despotluk ve zulmün engellenmesi, devletin organları olan Yasama-Yürütme ve Yargı'nın birbirinden ayrılması ile olanaklıdır. Çağdaş siyaset biliminde buna kuvvetler ayrılığı ilkesi adı verilir.
 
Montesquieu'ya göre kuvvetler tek elde olursa, hatta melek ruhlu bir kişinin elinde toplansa bile, insanın doğası ve karakteri gereği bu güç kötüye kullanılır. Bu nedenle Yasama-Yürütme-Yargı erkleri birbirinden ayrılmalı, erkler birbirini denetlemelidir. Demokrasi aslında siyasal iktidarın hukuk ilkeleri çerçevesinde sınırlandırılmasıdır.
 
Şimdi ülkemize bakalım. Özellikle Temmuz 2007 seçiminden sonra Yasama ve Yürütme (Yasama Organı, Cumhurbaşkanlığı, Hükümet) bir partinin eline geçmiştir. Hatta Yasama ve Yürütme bir kişinin, RTE 'nin eline geçmiştir.
 
Şimdi de Yargı erkini ele geçirmek için en büyük girişime başlamışlardır.
 
Yargı sistemimizde kadroların yüzde 40'ını bulan 4062 yargıç ve savcılığa atama yapılacaktır. Başbakan şimdi yargıyı AKP'lileştirmek için getirdiği tasarıyı Meclis'ten geçirmiştir. Bu yasa Yargıyı tarikatlaştırma yasasıdır.
 
Bu tasarıya göre yargıç ve savcı olmak isteyenlerin girdiği yazılı sınavı kazananların iki misli sayıdaki aday Adalet Bakanlığı'na mensup bürokratlar tarafından sözlü görüşmeye çağrılacaktır.
 
Böylece, Erdoğan'ın başbakan olduğu ilk günlerde söylediği "Kendi vücut dilimizi anlayanlarla çalışacağız" ilkesi gereğince AKP'ye, tarikatlara mensup ve yakın olanlar bu kadrolara seçilecektir. Nikâh yüzüğünü sol el parmağına değil de sağ el parmağına takanlar, gümüş nikâh yüzüğü kullananlar ya da başka vücut dillerini konuşturanlar tercih edilecektir.
 
Amaç 5 yıl avukatlık yapanlara yargıç olma olanağı tanımak değil, amaç yargıyı ele geçirmektir.
 
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek , bu şekilde sözlü sınav sisteminin 1930'lardan beri geçerli olduğunu söyleyerek konuyu saptırıyor. Hayır... Bu sakıncaları önlemek için 1961 Anayasası'nda Yargıçlar Yüksek Kurulu oluşturulmuştur.
 
Aslında itiraz sözlü sınava değildir, itiraz sözlü sınavın AKP'ye yakın bürokratlar tarafından yapılacak olmasınadır. Bu sözlü sınavı bırakınız "Yüksek Yargıçlar ve Savcılar Kurulu" yapsın. O zaman hiç bir itiraz olmaz. Hatta alkışlanır. Ama AKP ve Başbakan RTE bunu kabul etmiyor. O zaman amaç belli oluyor: Yargıyı ele geçirmek. Yargıyı AKP'lileştirmek, Yargıyı tarikatlaştırmak...
 
 
Sivil darbe
 
Böylece yukarıda aşamalarını belirttiğimiz sivil darbenin Yargı bölümü de tamamlanmış olacaktır.
 
Oysa Yargı bağımsızlığı olmadan demokrasi olmaz; hukukun üstünlüğü ilkesi ve hukuk devleti gerçekleştirilemez.
 
Yargının bağımsızlığı, ancak yargıçların bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesiyle sağlanabilir.
 
Yargıç bağımsızlığı "Yargıçların hiçbir baskı ve etki altında kalmadan, hukuka ve vicdanlarına göre karar vermelerini amaçlar". Bu yargıçlara tanınan bir ayrıcalık değildir. Aksine, adaletin her türlü etki, baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak olarak dağıtılacağı yolundaki güven ve inancı yerleştirmektedir.
 
Bunun için anayasalar, yargıçların yasama ve yürütme organlarına karşı bağımsızlıklarını korumak amacıyla özel düzenlemeler getirmişir.
 
Yargıçların özgür ve bağımsız olmalarının en önemli noktası, yargıçların atanmaları, yükselmeleri, görevden alınmaları, yerlerinin değiştirilmesi, maaşları ve özlük haklarına ilişkin hususlardır. Eğer yargıçların atamaları, yükselmeleri ve özlük hakları yürütme organının takdirine bırakılırsa, artık orada yargı ve yargıç bağımsızlığı ve güvencesi ortadan kalkmıştır.
 
O halde, yargıçların bağımsız olmalarındaki en önemli husus, görevleriyle ilgili özlük haklarının güvenceye kavuşturulmasıdır. Bu da Yürütmeden bağımsız olarak gerçekleştirilmelidir.
 
İşte yukarıda belirtildiği gibi 1961 Anayasası'nda oluşturulan ve yargıçların özlük işlerine bakan Yüksek Yargıçlar Kurulu 'nun amacı buydu. Çünkü on yıllık (1950-1960) DP iktidarı da daima yargı ile oynamış, kendilerine bağlı bir Yargı yaratmak istemişti. Ne yazık ki daha sonra bu kurul yozlaştırıldı, kurula Adalet Bakanı ve müsteşar dahil edildi. Bu iki kişi yargıç atamalarını siyasallaştırıyor diye şikâyet ederken şimdi Yürütme gücüne bağlı 5 kişilik bürokratlardan bir kurul oluşturuluyor. Tam olarak Yargıya darbe indiriliyor.
 
Yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi, demokrasinin ve hukuk devletinin vazgeçilmez koşulu olarak bütün uygar ve demokratik ülkeler tarafından benimsenmiştir.
 
AKP çoğunluğunun Meclis'ten geçirdiği bu antidemokratik yasaya karşı çıkılmalıdır.
 
Yargı bir kez sivil darbe yoluyla ele geçirilirse, bütün erkler bir kişinin eline; özetle, Başbakanın eline geçecektir.
 
Bütün muhafelet partileri, bütün barolar, YARSAV, yüksek yargı organları, tüm sivil örgütler bu yasaya karşı çıkmalıdırlar. Hukuk içinde demokratik mücadele yürütmelidirler.
 
Cumartesiyi pazara bağlayan gece yarısı Yargı güvencesi ve Yargı bağımsızlığı paramparça edilmiştir.
 
Sivil darbe yoluyla Yargının ele geçirilmesi yolu açılmıştır. Sivil darbe adım adım geliyor sözü yanlıştır. Bu yasa ile sivil darbe gerçekleşiyor. Yargının tarikatlaşmasının önü açılıyor...
 
Cumhuriyet

29 Kasım 2007 Perşembe

Öğrencilerine Atatürk tişörtü giydirdi, maaş kesme cezası aldı

ISPARTA IYAŞ Selçuklu İlköğretim Okulu beden eğitimi öğretmeni 52 yaşındaki Halil İbrahim Özçimen hakkında, 13 Mayıs'ta İzmir'de yapılan Cumhuriyet Mitingi'ne katıldığı ve 19 Mayıs törenlerinde öğrencilerine ön yüzünde Atatürk portresi, arka yüzünde `Cumhuriyete Sahip Çık' yazılı tişört giydirdiği gerekçesiyle soruşturma açıldı. Savunmasında, "Atatürk'ün bütün ilkelerine, Cumhuriyete, laikliğe ve bu ülkenin bütünlüğüne karşı yapılmış tüm saldırılarda buna benzer tepkiler vermeye devam edeceğim" diyen öğretmene, 30'da 1 oranında maaş kesme cezası verildi.
 
Isparta Merkez'deki IYAŞ Selçuklu İlköğretim Okulu'nda görev yapan 27 yıllık beden eğitimi öğretmeni Halil İbrahim Özçimen, 13 Mayıs'ta İzmir'de çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından düzenlenen Cumhuriyet Mitingi'ne katıldı. Ardından 19 Mayıs törenlerinde de öğrencilerine ön yüzünde Atatürk portresi, arka yüzünde de `Cumhuriyete Sahip Çık' yazılı tişört giydirdi. Bu davranışları nedeniyle öğretmen Özçimen hakkında İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından 5 Ekim'de soruşturma açıldı ve savunması istendi.
 
 
`TEPKİLERİM DEVAM EDECEK'
 
Öğretmen Özçimen, 30 Ekim'de verdiği yazılı savunmasında, Mitinge mesai saati dışındaki bir günde, devlet memuru olarak değil, Cumhuriyetin bütün değerlerine sahip çıkmak isteyen bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak katıldığını belirtti. Sözkonusu mitinglere kendisi gibi binlerce kamu çalışanın katıldığını vurgulayan Özçimen, "Bu mitinglere katılmaktan büyük onur duydum. Bir vatandaş olarak Anayasa'nın bana vermiş olduğu kişisel haklarımdan yararlanarak tepkimi koydum, koymaya da devam edeceğim. Atatürk'ün bütün ilkelerine, Cumhuriyete, laikliğe ve ülkenin bütünlüğüne karşı yapılan tüm saldırılarda buna benzer tepkiler vermeye devam edeceğim" dedi.
 
`TİŞÖRTLERİ GURURLA GİYDİRDİM'
 
İzmir'deki mitingden getirdiği ön yüzünde Atatürk portresi, arka yüzünde de `Cumhuriyete Sahip Çık' yazılı 12 tişörtü de öğrencilerine büyük bir gurur ve içtenlikle 19 Mayıs törenlerinde giydirdiğini kaydeden Özçimen savunmasında şöyle devam etti:
 
"Ben bir Atatürkçüyüm, Cumhuriyet çocuğuyum ve Anayasamızın bana vermiş olduğu; Cumhuriyeti, Atatürkçülüğü öğrencilere öğretme tavrını 19 Mayıs'ta gerçekleştirmiş oldum. Eğer Cumhuriyetçiliği, laikliği, Atatürkçülüğü çocuklarımıza öğretmek bir suçsa, Milli Eğitim Bakanlığı'nın yıllık planlarında Atatürk, Cumhuriyet ve ilkeleri hakkında bilgilendirme yapmamız gerektiği konusu neden müfredatta yer almaktadır? Asıl suçlu olan bu ilkelere sahip çıkmayanlardır. Asıl suç işleyenler bu ilkelere sahip çıkanları suçlu olarak yargılayanlardır. Hayatımın her alanında olduğu gibi şimdi de, yarın da Atatürk'ün izinde yürüyeceğim. Bu soruşturmadan dolayı gelecek cezayı dosyamda onurla taşıyacağım."
 
Bu savunmanın ardından, Isparta İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nce, öğretmen Özçimen hakkında, suçu sabit bulunarak 30'da 1 oranında (40 YTL) aylıktan kesme cezası uygulandı. Karar, 26 Kasım'da Özçimen'e tebliğ edildi.
 
`İRTACININ BELGESİ'
 
Öğretmenin bağlı bulunduğu sendika olan Eğitim- Sen ise karara tepki gösterdi. Eğitim- Sen Isparta Şube Başkanı Zühtü Altıntaş, İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün kentteki tarikat yurtlarını denetlemeyip, irticai kadrolaşma peşinde koştuğunu ve Atatürkçü öğretmenlere de savaş açtığını öne sürdü. Altıntaş, "Laiklik, Cumhuriyet ve Atatürkçülük vurgusu olan tişörtlerde Milli Eğitim Müdürü'nü rahatsız eden şey nedir? Bu ceza Türkiye'de irticai örgütlenmenin resmi belgesidir. İl Milli Eğitim Müdürü istifa etmelidir. Bu utanç verici, gayriahlaki, ciddiyetsiz cezayı verenler, eğer istifa etmiyorlarsa derhal görevden alınmalıdır. Sendika olarak her türlü yasal girişimde bulunacağız" diye konuştu.
 
`YÖNETMELİK UYGULANMIŞTIR'
 
İl Milli Eğitim Müdürü Tacettin Yılmaz ise sendikanın iddialarına ilişkin şunları söyledi:
 
"Sendikacılar politik davranıyor, yanlış yapıyorlar, çok ayıp etmişler. Soruşturma hakkında çok detaylı bilgim yok, konuyu çok iyi hatırlamıyorum. Okul müdürü teklif etmiştir, müfettişlerimiz de gerekli incelemeyi yapmıştır. Bizim tek isteğimiz yönetmeliğin uygulanması, birlik ve beraberliğin sağlanmasıdır. Öğrencilerimizi hiç kimse falancı ya da filancı yapamaz. Öğrencilerimizin hepsi Atatürkçü, Cumhuriyetçi ve milliyetçidir."

27 Kasım 2007 Salı

Ortaçağa Yolculuk...

Bekir Coşkun

DÜN bir bayan okurumdan ilginç bir e-posta aldım.


Okurumun adını bende saklı tutarak ve kimi bölümlerini kısaltarak aktarıyorum:

"Ben bir şirkette çalışıyorum. Cuma günü kardeşimle öğlen tatilinde yemeğe çıktık. Biz çoğu zaman Ümraniye'ye gideriz. Yine öyle yaptık. Ümraniye'de 'cuma' olması sebebiyle yine birçok işyeri kapalıydı.

Ender açık yerlerden (.....) mağazasına girdik. Mağazanın sahibi, kapalı bir bayanla münakaşa ediyordu.

İlk bakışta bunu anlayamadık.

Sonra (.....)nın sahibinin yüksek sesi dikkatimizi çekti.

Kapalı kadın, bugünün cuma olduğunu söylüyor, ısrarla mağazanın kapatılmasını istiyordu.

(......) sahibi 'Burasının İran olmadığını' tekrarlıyordu.

Kapalı kadın sinirlenip gitti.

Ama (.....)nın sahibi bir önceki sefer o kadının erkekler ile geldiğini ve mağazayı yıkacaklarını söyleyip gittiklerini bize anlattı.

Çok korkmuştu..."

*

Okurumun notu böyle.

Başta İstanbul'un kimi semtleri olmak üzere birçok tutucu kentte cuma günleri işyerlerinin, çarşıların, mağazaların tarikatların baskısıyla kapatıldığını biliyoruz.

Kimi esnaf isteyerek...

Kimisi tehdit ile...

İşte tam bu sırada, yani dün eski TBMM Başkanı, AKP'nin en öndeki üç isminden birisi Bülent Arınç, Meclis'in "cuma günleri" tatil olmasını istedi, biliyorsunuz.

*

Devletin tepesindeki koltuklar el değiştirip de karşı devrim Türkiye'yi ele geçirdikten sonra işte böyle oldu.

Taban dalgası yükseldi...

Sertleşti...

Artık dinciler daha cesur, daha iddialı, daha sabırsız, daha yırtıcı, daha hırçınlar.

Bu yüzdendir; Bülent Arınç'ın "cuma tatili" istemesiyle, tutucu semtlerde yobazların açık işyerlerini, korku salarak ve tehditle kapatmaları birbirine denk geliyor.

Ve ortaçağa yolculuk sürüyor

Hadi Türkiye...

Ortaçağa doğru...

Yuvarlana yuvarlana...

26 Kasım 2007 Pazartesi

"Siz Kral Değilsiniz!.."

Vakit gazetesinde yayınlanan bulmacanın cevabındaki şifreli sözcük şok yarattı!

Yaptığı birçok haberle “tartışma konusu” olan ve en son Danıştay üyelerine yapılan saldırıda “hedef gösterdiği” iddia edilen Anadolu’da Vakit gazetesi, bugün yayınladığı sayısındaki bulmacayla dikkat çekti.

Bulmacada, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ ve Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu’nun fotoğraflarına yer verdi. Gazetenin 14. sayfasında yer alan bulmacanın soruları yanıtlandığında şifre sözcük olarak “Siz Kral Değilsiniz” kelimesinin çıkması bulmacayı çözenleri şaşırttı.

Bulmacada, soldan sağa 2. soru olarak “Genelkurmay Başkanı” ve 4.soruda Kara Kuvvetleri Komutanı, 23. soruda “Emekli Tümgeneral” soruları soruldu. Soruların yanıtlanması için verilen fotoğraflarda ise Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ ve emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu’nun üniformalı fotoğraflarına yer verildi.

Gazetenin 14. sayfasında, Editör Fatih Uğurlu tarafından hazırlanan, aralarında “cahiliye döneminden putlar, ormanların en iri hayvanı, küfürde olan, gayrımeşru ilişki” gibi sorularında bulunduğu bulmacada 17 kelimelik şifre sözcükten “Siz Kral Değilsiniz” cümlesi çıktı. Gazete daha önce, Danıştay saldırganı Alparslan Aslan'ın "Danıştay saldırısını planlarken Danıştay 2. üyelerinin fotoğraflarını Anadolu'da Vakit gazetesinin manşetinde gördüm." açıklamasıyla gündeme gelerek, tartışma yaratmıştı. (Vatan)

Kocaeli M.E.M.'den Olay yaratacak kitapçık

 
Durmak yok, “dinci” kadroların “dinciliği” yaygınlaştırma çalışmalarını teşhir etmeye tam gaz devam!

Mustafa Mutlu'nun yazısı için tıklayın...

22 Kasım 2007 Perşembe

"Kargocu Kiz" DTP'de Yonetici

Dava tutanaklarına "kargocu kız" olarak geçen ve Bahriye Üçok'a gönderilen bombalı paketi kargo şirketinde teslim alan ve dava aşamasında sanıkları teşhis ettikten sonra ortadan kaybolan Gülay Çalap, 8 Kasım'da yapılan DTP kongresinde önce Parti Meclisi üyeliğine ardından Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirildi.

MUMCU DİKKAT ÇEKMİŞTİ

Ankara Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Bahriye Üçok 6 Ekim 1990'da evine gönderilen bombalı paketin patlaması sonucu yaşamını yitirmişti. Özellikle türbana karşı görüşleriyle radikal gruplardan tehdit alan Üçok'un öldürülmesi o tarihlerde toplumda büyük infiale yol açmıştı.

Üçok gibi bombalı saldırı sonucu yaşamını yitiren Uğur Mumcu, uzun süre faillerin bulunmasına yönelik yazılar kaleme aldı. Mumcu'nun yazılarında dikkat çektiği isimlerden biri de Çalap olmuştu. (Sabah)

20 Kasım 2007 Salı

İste meshur demokratlar : ALMANYA

İstanbul'da gidin IKEA'ya, bırakın kapılarındaki boy boy İsveç bayraklarını adamlar içerde sattıkları köftelere bile kürdanla bayraklarını saplıyorlar. Yine gidin tamamını sattığımız ya da yabancı ortak aldığımız alışveriş merkezlerine, satın alan ülkelerin bayrakları girişlerde ve direklerde dalgalanıyor. Bize demokrasi dersleri verenler bunlar... 

Balkonuna bayrak asan Türk’e ceza

,
Almanya’da kendi mülkü olan evinde yaşayan Nihat Kesici aynı suçu bir daha işlerse 6 aydan 2 yıla kadar hapisle cezalandırılacak.

 

Almanya’da mülkiyeti kendisine ait olan evinin balkonuna Türk bayrağı asan Nihat Kesici, para cezasına çarptırıldı. 35 yıldan beri Almanya’da yaşayan Denizli’li Nihat Kesici’nin Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla evinin balkonuna astığı Türk bayrağı yüzünden başı derde girdi. Ev bürosu tarafından mahkemeye verilen ve 500 euro para cezasına çarptırılan Kesici, balkona yeniden bayrak asarsa 250 bin euro ceza ödeyecek, ya da 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak.


Bayramı çok gördüler


Olaya anlam veremeyen Kesici, “Biz bütün ülkelerin bayrağına saygılıyız. Milli bayramımızda bayrağımı balkonuma asmam neden birilerini rahatsız etti anlayamadım.  Bu muameleyi görmemin hiçbir izahı yok. Konuyla ilgili olarak hukuki süreç başlattım. Bu yöntemlerle bayrak sevgimizi azaltamazlar. Ev bürosundan görevli olarak gelen kişiler, ’Politik sebeplerden dolayı Türk bayrağını astınız. Kürtler görürse eve saldırabilir, bundan dolayı da çevreye zarar verme durumu ve tatsız olaylar çıkabilir’ dediler” diye konuştu. Ev bürosunun kendilerini 24 Ekim 2007 günü telefonla uyardığını söyleyen Kesici, “Ev bürosundan beni arayarak, bayrak asmam dolayısıyla çevreden şikayetler geldiğini ve Türk bayrağını kaldırmamızı söylediler. Kendisine bayrağın bir hafta boyunca balkonda kalacağını ve kimseye de zararının olmadığını söyledim. 29 Ekim’in Cumhuriyet Bayramı olduğunu da belirttim. Hatta bayrağı evimin içerisine asmamı bile yasakladılar” diye konuştu. Kesici, “Bizden istenen 500 euroyu ödememek için hakkımızı sonuna kadar savunmaya kararlıyız. Biz Türkler, herkesin bayrağına saygılıyız, aynı saygıyı başkaları da bizim bayrağımıza göstersin. Bundan sonra gördükleri Türk bayrağını indirsinler diye bütün Türkler’i mahkemeye mi verecekler?” dedi.

19 Kasım 2007 Pazartesi

IRAK'TA MAHALLE BASKISIYLA BASLAYAN RADIKAL DINCILIGIN VARDIGI NOKTA !!!

Irak’ta radikal dinci gruplar son bir ayda başı açık ve makyaj yapan 42 kadını öldürdü. Polis korktuğundan olayları soruşturmuyor

Irak’ta Basra kentinin emniyet müdürü Tümgeneral Abdülcelil Halaf, İngiliz yayın kuruluşu BBC’ye yaptığı açıklamada, bölgede radikal dinci grupların, kadınlara karşı sistematik bir şiddet kampanyası başlattığını açıkladı.

Tümgeneral Halaf, başı açık ya da makyaj yapan kadınların saldırılara hedef olduğunu söyledi ve bazı kadınların, sırf haklarındaki bazı dedikodular ve yayılan haberler yüzünden öldürüldüklerini de belirtti.

Elinde Temmuz ve Eylül ayları arasında öldürülen kadınlarla ilgili 42 dosya olduğunu ifade eden emniyet müdürüne göre, polis genelde korktuğundan bu olayları soruşturmuyor, öldürülen kadınların akrabaları da aynı gerekçeyle olayları polis bildirmekten hatta cesetleri almaktan bile çekiniyor.

Halaf, “Kadınları öldürüyorlar ve yaptıkları şeyleri haklı göstermek için, öldürdükleri kişilerin üzerine bir kağıt ya da uygunsuz kıyafetler koyuyorlar. Örneğin bir kadını altı yaşındaki oğluyla birlikte öldürdüler. Bunun tek gerekçesi, çocuğun anne ve babasının evlilik dışı bir ilişki yaşadıklarına yönelik söylentilerdi” diye konuştu.

Basra’da telefonla BBC’nin sorularını yanıtlayan ve adının açıklanmasını istemeyen bir kadın avukat, insanların, sık sık kamuya açık mekanlara asılan afişlerle tehdit edildiklerini açıkladı.

Avukat, “Duvarlarda ‘ya başını örter ya da öldürülürsün’ uyarıları var. Fotoğrafçıların camlarına da afişler asılıp dükkan sahiplerinin, gelinlik giymiş kadınların resimlerini sergilemeyi sürdürmeleri halinde öldürülecekleri belirtiliyor” dedi.

Kadınlara yönelik saldırıların, İngiliz güçlerinin Eylül ayında kent merkezinden havaalanına çekilmeleri öncesinde görüldüğünü de hatırlattı ve askerlerin, olayları önlemekten aciz olduklarına dikkat çekti.

Bölgedeki en büyük Şii gruplardan olan, din adamı Mukteda Es-Sadr’a bağlı Mehdi Ordusu’nun bir sözcüsü ise, üyelerinin zorla şeriat kurallarını kabul ettirmeye çalıştığına yönelik iddiaları yalanladı. Sözcü, diğer grupların bu yönde bir çaba içinde olduklarını ise yalanlamadı.

15 Kasım 2007 Perşembe

Meclis'te teröriste "Gerilla" dedi ve TSK'ya saldırdı

 

TBMM çatısı altında PKK ağzı ile konuşan DTP’li Hasip Kaplan daha da ileri giderek Türk Silahlı Kuvvetleri’ne dil uzattı. PKK’lı teröristlerden “gerilla” diye söz eden Kaplan, “Hiçbir demokraside asker bu kadar konuşmaz. Bir kışlaya siyaset ve ticaret girerse, o orduda ne birlik olur, ne dirlik” şeklinde ifadeler kullandı.


Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Dışişleri Bakanlığı’nın bütçe görüşmeleri sırasında hezeyanlarını ortaya koyan Kaplan büyük tepki topladı. AKP’li Zekai Özcan, DTP’li Kaplan’ı yeminine sadık kalmaya çağırdı. CHP’li Mustafa Özyürek ise ülkeyi silahla bölmek isteyenle mücadelenin ancak silahla yapılabileceğini vurguladı.

Meclis’te teröriste ‘gerilla’ dedi


Terör örgütü PKK’nın ağzı ile konuşan DTP’li Hasip Kaplan, “Salt 4-5 bin gerilla veya 10 bin gerilla veya isyancı veya terörist, adına ne derseniz deyin”ifadesini kullanınca, TBMM Bütçe Komisyonu’nda tartışma çıktı

 

TBMM’de konuşan DTP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, terör örgütü PKK’lı teröristlerden “Gerilla” diye söz etti. Kaplan’nın bu küstah sözlerine milletvekilleri tepki gösterdi.  Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Dışişleri Bakanlığı’nın 2008 bütçesi üzerindeki görüşmelerde söz alan DTP’li Kaplan, kin, nefret ve duygusallığa dayanan dış politikayla sorunların çözülemeyeceğini savundu. AB sürecinde yapılan reformların yavaşladığını, sorun olmaya devam eden TCK’nın 301. maddesinden kurtulunması gerektiğini ileri süren Kaplan, Türkiye’de sivil otorite zaafı olduğunu iddia etti.


TSK’ya saldırdı


Kaplan, egemenliğin halka devri isteniyorsa, asker ve polisin sivil otoritenin emri altında olması gerektiğini savunarak, “Hiçbir demokraside asker bu kadar konuşmaz. Bir kışlaya siyaset ve ticaret girerse, o orduda ne birlik olur, ne dirlik olur ne de hukuk devleti olur. Bunu ortaklaşa aşmak zorundayız” dedi. Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin şimdi her yerde kabul gördüğünü, Irak yönetimin yüzünü Türkiye’ye döndüğünü iddia eden Kaplan, sağırlar diyaloğu oynandığını ileri sürdü.


Yanlış politika


Hasip Kaplan, şöyle konuştu: “Irakla ilgili artık stratejik bir plan ve projemizin olması konusunda bir zorunluluğumuz var. Bu aynı zamanda Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu çerçevesinde su ve enerji politikamızın netleşmesini gerektiriyor. Eğer Türkiye, Kafkaslar’da ve Ortadoğu’da su, enerji politikası ve güvenliği beraber almadığı zaman, salt 4-5 bin gerilla veya 10 bin gerilla veya isyancı veya terörist, adına ne derseniz deyin ama bu çerçevede olayı görmeye çalıştığınız sürece yanlış bir politikaya sahip olursunuz.” Sürecin artık aktörü olmak istediklerini ifade eden DTP’li Kaplan, Meclisin, bu sürecin çözümüne katkı yapabileceğini dile getirdi.


Yemine sadık kal


AKP Ankara Milletvekili Mehmet Zekai Özcan, DTP’li Hasip Kaplan’a sözlerine tepki gösterek, “Meclis’te herkesin yeminine sadık kalması gerekir. Terör örgütü PKK ile arasındaki mesafeyi çok açık belirtmeyen, ’PKK bir terör örgütüdür’diyemeyen veya demeyenlerin, Meclis’te bir çözüm bulma arayışları inandırıcı olmaz”  dedi. AKP’li Özcan, barışcı çözümün ancak terör örgütünün silah bırakmasıyla olacağını ifade ederken, DTP’li Kaplan’ın, “Özal kadar yürekli olmak yeter” diye laf atması üzerine, Türkiye’nin bölünmesine, bir terör örgütü tarafından tehdit edilmesine müsaade etmelerinin mümkün olmayacağını kaydetti.


Ülkeyi bölme niyetleri


CHP İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek ise, Kaplan’ın “Mecliste bu konuyu çözelim” dediğini ifade ederek, “Ama kendisine göre siyasi hesaplarla, ülkeyi bölme hesaplarıyla eline silah alıp, bizim insanımızı şehit edenlerle ancak silahla başa çıkabilirsiniz” diye konuştu. CHP’li Özyürek’in, Türkiye’de ırk ve mezhebe göre ayrım yapılmadığını, ancak konuyu terör örgütünün, “Türkiye’de Türk-Kürt ayrımı yapılıyor” diye gündeme getirdiğini anlatırken, araya girerek laf atan DTP’li Kaplan, “Daha düne kadar Kürt yok... Bize kart-kurt diyordunuz” ifadesini kullandı.

14 Kasım 2007 Çarşamba

Başörtüsünü 'Heidi' kitabına soktular

Heidi, Alice Harikalar Diyarı'nda gibi ünlü çocuk klasikleri velileri isyan ettiriyor.
 
Heidi’de Klara’nın büyükannesi türbanlı resmedilirken, Alice Harikalar Diyarı’nda sanki Türkçe’yi yanlış öğretmek için yazılmış
 
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okullara tavsiye edilen ancak denetlenmeyen “100 temel eser” aileler için kabusa döndü. Aralarında Heidi, Alice Harikalar Diyarı’nda gibi ünlü çocuk klasiklerinin bulunduğu kitaplardaki özensizlikler pes dedirtti. Karanfil Yayınları’ndan çıkan Heidi kitabında, Klara’nın büyükannesi Bayan Seseman’a türban takılırken; Martı Yayınları’ndan çıkan Alice Harikalar Diyarı’ndaki yazım hataları isyan ettirecek kadar vahim.
 
Johanna Spyri’nin ünlü Heidi kitabı Karanfil Yayınları tarafından üzerinde “MEB tavsiyeli - İlköğretim için 100 temel eser” damgası ile basıldı ve dağıtıldı. Ancak Heidi kitabında 59’uncu sayfada yer alan Klara’nın büyükannesi Bayan Seseman ve Heidi çizimleri, görenleri şoka soktu.
 
Çünkü tekerlekli iskemleye mahkum olan Klara’nın zengin bir İsviçreli olan büyükannesi Bayan Seseman tamamen başı kapalı, uzun bir elbise ile çizilmişti. Karanfil Yayınları’nın baskısında, Heidi’yi kimin resmettiği belirtilmedi.
 
Piyasada ‘Heidi’ adıyla yayımlanan kitaplarda birbirinden farklı şekilde çizilmiş çok sayıda Heidi bulunuyor. Bilgi Yayınevi’nin bastığı kitapta Klara’nın büyükannesi kitapta anlatılan modern görüntüsüyle resmedilirken, Karanfil Yayınları’nın Bayan Seseman’ı ile hiçbir ortak noktası bulunmuyor.
 
ALİCE TASHİH DİYARINDA
 
Çocuklar için Martı Yayıncılık tarafından basılan “Alice Harikalar Diyarı’nda”ki Türkçe hataları ise isyan ettirdi. Kitapta “çevirmen” değil, “derleyen” ismine yer verilirken, kitaptaki bazı pes dedirten Türkçe yanlışları şöyle:
 
“O akşam camları sıkıca kapatmış. Ertesi gün gene yola çıkacaklarını anlayan Hansel gene çakıl taşı toplamak için dışarı çıkmak istediğinde camların kapalı olduğunu görmüş.”
 
“Çünkü akşam ekmek parçalarını izleyerek evin yolunu bulabileceklermiş.”
 
“Bir sürede bu parayla geçirmişler.”
 
“Yargıçta bu teklifi onaylamış.”
 
“Çocukta hızlı bir şekilde tilki kılığına girip horozu yakalamış.”
 
“Yargıçta bu teklifi onaylamış.”
 
“Çocukta hızlı bir şekilde tilki kılığına girip horozu yakalamış.”

11 Kasım 2007 Pazar

Cumhurbaşkanı huzura çağrıldı !..

 
Çankaya Köşkü protokolünde şimdiye kadar görülmemiş bir uygulamayı gerçekleştiren Cumhurbaşkanı Gül, Suudi Arabistan Kralı Abdullah'ın isteği üzerine kendisini kaldığı otelde ziyaret etti. Köşk, 'istisnai protokolün' Kral'ın yaşına saygı ve yakın dostluk ilişkisi nedeniyle gerçekleştiğini açıkladı.
 
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdülaziz El-Suud'u Ankara'da kaldığı otelde ziyaret ederek, Çankaya Köşkü protokolünde şimdiye kadar görülmemiş bir uygulama gerçekleştirdi. Gül'ün dün Köşk'ten çıkarak Suudi Kral'ın kaldığı otele gitmesi başkentin diplomatik çevrelerinde tuhaf bir yaklaşım olarak değerlendirildi. Köşk kaynakları da, Gül'ün "Kral'ın yaşına saygı ve iki lider arasındaki yakın dostluk ilişkisi nedeniyle bilinen Çankaya Köşkü protokolünden daha gevşek, istisnai bir protokol yapıldığını" söylediler. Dışişleri yetkilileri ise bu durumu önceki gün bitirilmesi planlanan ancak yetişemeyi düne sarkan ortak deklarasyonun imza töreninden kaynaklandığını savundular.
 
SABAHKİ PROGRAMDA YOK Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden dün sabah yapılan ilk basın duyurusunda Gül'ün, Kral Abdullah'la görüşeceği bilgisi yer almadı. Sadece Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 12.30'da Kral'ı kaldığı otelde ziyaret edeceği duyuruldu. Saat 12.55'de gazete ve TV bürolarına bir program değişikliği duyuruldu. Cumhurbaşkanlığı'ndan geçilen "Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün günlük programlarına ektir" başlıklı bilgi notunda, Gül'ün, Kral Abdullah ve Başbakan Erdoğan'la saat 13.00'de Swissotel'de üçlü bir görüşme yapacağı ve görüşmenin izlenebileceği duyuruldu.
 
KRAL İSTEDİ Cumhurbaşkanı Gül'ün de görüşmede olmasını Kral Abdullah'ın istediği öne sürüldü. Politikaya girmeden önce 1983-1991 arasında merkezi Cidde'de olan İslam Kalkınma Bankası'nda (İKB) iktisat uzmanı olarak çalıştan Gül de Kral'ın bu isteğini olumlu karşıladı.
 
Gül ve Erdoğan, Kral'ın kaldığı Swissotel'e geldikten sonra Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile Suudi mevkidaşı Suud El Faysal, üç liderin huzurunda iki ülke arasında birçok alanda işbirliğini içeren ortak deklarasyonu imzaladı.
 
BU BİR İSTİSNADIR Çankaya Köşkü kaynakları, "Bir istisna oldu. Bu Kral'ın yaşına saygı ve iki devlet adamı arasındaki son derece yakın dostluktan kaynaklandı. Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanı otelden kendilerini uğurlamış oldu" dediler. Dışişleri protokol yetkilileri ise Kral'ın ziyaretinin resmi nitelikte değil, tebrik amaçlı olduğunu belirterek, şu değerlendirmede bulundular:
"Bu tür tebrik ziyaretlerinde iki ülke arasındaki dostluk ve devlet başkanları arasındaki yakın ilişki nedeniyle kağıt üzerinde olmayan bir dostluk protokolü uygulanabilir. Bu tabii ki devlet başkanının rızası çerçevesinde olur. Ayrıca ortak deklarasyonun üç liderin huzurunda imzalanması gerekiyordu. Bunu da unutmamak lazım. Arkasında bir şey aramak yanlış olur."
60 yıldır hiç hatırlamıyorum
 
Süleyman Demirel (9'uncu Cumhurbaşkanı): Son 60 yıldır böyle bir uygulama hatırlamıyorum. Yalnız eskiden konuk cumhurbaşkanı, Türk tarafının onuruna verdiği yemeğe karşılık olarak, kendisi de bir davette bulunabilirdi. Eğer davet olursa, bu davete gidilirdi. Ancak bu uygulama da kaldırıldı.
 
Böyle bir şey asla olmadı
 
Ali Baransel (7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren döneminde Çankaya Köşkü Basın Danışmanı ve Sözcüsü): Evren ve sonraki dönemlere ilişkin böyle bir davranışı hatırlamıyorum. Ancak iki ülke liderleri arasında yakın dostluktan dolayı kağıt üzerinde olmayan esnek bir protokol uygulanabiliyor. Örneğin Kenan Paşa, Riyad ziyareti sırasında, programda 45 dakika görülmesine rağmen o dönemki Kral'ın sarayında 2 saatten fazla kalmıştı.
Tek istisna ağır hastalık olur
 
Nüzhet Kandemir (Emekli Büyükelçi): Böyle bir şey hatırlamıyorum. Normali, ne görüşülecekse, Çankaya Köşkü içinde görüşülmesidir. Tek bir istisnai durum olur, o da konuk devlet başkanının ağır bir hastalıktan dolayı dışarı çıkamayacak, hareket edemeyecek durumda olmasıdır. Cumhurbaşkanı'nın konuk devlet başkanının ayağına gitmesi kadar Suudi Kralı'na Devlet Şeref Madalyası verilmesi de son derece yanlış.

İşte vekilin dağdaki fotoğrafı...

Fatma Kurtulan'ın DAĞDAN İNİP vekil olduğu KESİNLEŞTİ

Akşam gazetesi bu haberi manşetten verdi:

DTP Van Milletvekili Fatma Kurtulan, Hakkari'deki operasyonda kaybolan 8 askeri almak için Kuzey Irak'a giden DTP Heyeti'ndeydi. Üzerine terör örgütünün elebaşı Abdullah Öcalan'ın posteri serilmiş masada, PKK'lıların hazırladığı tutanağa imza atıp, ellerini sıkınca tepkileri üstüne çekti.

Ardından, 1992 yılında evlendiği eşi Salman Kurtulan'ın hâlâ Kuzey Irak'taki PKK kamplarında olduğu ortaya çıktı. Örgütün üst düzey yöneticileri arasında yer alan Salman Kurtulan'ın Strasburg'da, Avrupa Parlamentosu'nun önünde, Abdullah Öcalan için açlık grevi yaptığı da anlaşıldı.

Fatma Kurtulan, nikahtan 4 gün sonra dağa çıktığı söylenen eşiyle ilgili iddiaları önce "özel konum" diyerek yanıtsız bıraktı, ardından "13 yıldır görmüyorum" açıklamasını yaptı.

O DA DAĞDAYMIŞ

Fakat, son kongrede tüzüklerine demokratik özerklik maddesini ekleyen DTP'nin tartışmalı milletvekili Fatma Kurtulan'ın kendisinin de PKK Kadın Gerilla Birlikleri'nin (YAJK) askeri kanadında yer aldığı ortaya çıktı.
Kurtulan'ın YAJK askeri kanadında yaklaşık bir sene görev yaptığı, şehir ve kırsal gerilla eğitiminde aktif rol aldığı öğrenildi. DTP'li milletvekilinin YAJK'ta kalmak istediği ancak terör örgütünün sözde hiyeraşik yapısı gereği, HPG Silahlı Birlikleri Komutanı olan eşi Salman Kurtulan'la aynı kolda görev alamayacağından Türkiye'ye gönderildiği belirtildi.

KADIN İTİRAFÇI HER ŞEYİ ANLATTI

ArdIndan PKK'nın şehir organizasyonunda görev alan Kurtulan'ın, 2003 yılında da, DTP Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ile birlikte Şehit Harun Kampı'nda siyasi ve askeri eğitim aldığı ortaya çıktı. Türk Silahlı Kuvvetleri'ne teslim olan "Doktor" kod adlı PKK itirafçısının verdiği bilgilere göre, Kurtulan ile Bayındır, kampta 3 ay kaldı.

Örgütte üst düzey görev alan kadın itirafçı; milletvekillerine kendisinin siyasi eğitim verdiğini söyledi. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olduktan sonra 2 yıl bir devlet hastanesinde doktorluk yapan, ardından da örgüte katılan itirafçı, şehir örgütlenme eğitimi alan Fatma Kurtulan'ın bu tarihten itibaren, PKK'nın sözde Özgür Kadın Birlikleri (YJA STAR) bölge sorumlusu olduğunu iddia etti. PKK içinde kurulan kadın terör örgütleri, Abdullah Öcalan'ın İmralı'dan verdiği talimatla, 2005 yılında birleştirilmişti.

9 Kasım 2007 Cuma

Yeni baskan Demirtaş ve Apo'nun kardeşi DTP yönetiminde

DTP'de "demokratik özerklik" tüzükte, Mehmet Öcalan yönetimde.
 
Demokratik Toplum Partisinin (DTP) 2.Olağanüstü Büyük Kongresi'nde Nurettin Demirtaş Genel Başkanlığa seçildi, Mehmet Öcalan da Parti Meclisine girdi.
 
DTP'nin kongresinde Güvercinler yerini Şahinler'e bıraktı. Parti tabanı tarafından pasiflikle suçlanan Ahmet Türk'ün yerine, tehlikeli çıkışlarıyla sürekli gündemi meşgul eden Nurettin Demirtaş Başkan oldu.
 
Kongrede, tüzük değişikliğine gidilerek, 60 olan Parti Meclisi üyesi sayısı 80'e çıkarıldı. ''Demokratik özerklik'' ifadesi tüzüğe konuldu.
 
Terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın kardeşi Mehmet Öcalan da 282 oy
alarak 17. sıradan Parti Meclisine girdi.

8 Kasım 2007 Perşembe

İşte Ufuk Uras : Hepimiz Kürt hepimiz DTP'liyiz...

DTP Kongresi bildik manzaralara sahne oldu. ÖDP'li Ufuk Uras, coşunca bakın neler dedi...

DTP'nin Büyükhanlı Park Apart Otel'de gerçekleştirilen 2. olağanüstü büyük kongresi yine bildik manzaralara sahne oldu. İstiklal marşı okunmadan açılan kongreye, Ufuk Uras'ın "Hepimiz Kürdüz, hepimiz DTP'liyiz" sözü damgasını vurdu.

Kongrenin açılışında, bir süre önce vefat eden Orhan Doğan ve Hatem İke anıldı. Salondakilerin, ''özgürlük ve demokrasi şehitleri adına'' saygı duruşuna davet edildiği açılışta, İstiklal Marşı okunmadı.

Salona asılan ''Demokratik özerklik ile demokratik cumhuriyet' pankartı ise dikkat çekti.

Kongreye DTP'li liderler yerine ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras bir sözü ile damgasını vurdu.

Üniter yapı içinde Kürt sorununun çözümünün mümkün olduğunu belirten Uras, 8 askerin serbest bırakılması ardından hükümet kanadından yapılan değerlendirmeleri de hatırlatarak, "Cemil Çiçek ve benzerleri suçüstü yakalandı" diye konuştu.

HEPİMİZ KÜRDÜZ HEPİMİZ DTP'LİYİZ

Konuşmasında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nden bir bölüm de okuyan ÖDP Başkanı Uras, şöyle konuştu: "İmha ve inkar politikası yürütülüyorsa, gün 'hepimiz Kürdüz, hepimiz DTP'liyiz' deme günüdür."

Ulus sistemi Kürtlere baskı

Kongrede konuşan DTP Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk Cumhuriyet rejimiyle birlikte ulusa dayalı sistemin Kürtleri baskı altına aldığını ileri sürdü.

Tuğluk, başarısız bir eşbaşkanlık görevi yürüttüğünü söyleyerek, "Beklentilere uygun bir eşbaşkanlık yürütmediğim için sizlerden özür diliyorum. O çok güvendiğim adalet duygusuna sığınıyorum" dedi.

Ahmet Türk "bağışlayın" dedi

DTP Başkanı Ahmet Türk ise "Eksikliklerimin olduğunu biliyorum. Halkıma bir şeyler vermek istedim. Eksikliklerim varsa partim beni bağışlasın. Ama siyasetçi için inanç önemlidir" dedi.


 

6 Kasım 2007 Salı

DTP'li vekilin PKK'lı eşi şimdi dağda

Hakkındaki tutuklama kararı nedeniyle 1999 yılından beridir aranan Kurtulan, uzun süredir eski DEP milletvekillerinden ve PKK'nın üst düzey isimlerinden Remzi Kartal'la birlikte hareket ediyor. Kurtulan, son olarak Kartal'la birlikte Nisan ayında Fransa'nın Strazburg kentindeki açlık grevinde boy gösterdi.


DTP'li milletvekillerinin bazı yakınları, halen terör örgütü PKK'yla ilişki içinde veya örgütle bağlantı içindeyken öldürülmüş olan isimler. DTP'li Grup başkanvekili Kurtulan'ın eşi Salman Kurtulan da bunlardan biri. Fatma Kurtulan, dün bir gazetede eşinin terör örgütü üyesi olduğu yönündeki soruları cevapsız bıraktı.

Vekilin eli havada kaldı

AKP'li Gülşen Orhan ellerini sıkmak istediği bazı erkekler ellerini uzatmayınca, şaşkınlığını atlatıp nasıl selam verdi?
 
AKP'nin Van İl Danışma Meclisi toplantısı dün Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve AKP Van Milletvekili Gülşen Orhan'ın da katılımıyla yapıldı. Toplantının yapıldığı salona giren Orhan, önce toplantıya katılan kadınlarla tokalaşıp sohbet etti. Daha sonra erkeklerin oturduğu tarafa giden kadın milletvekili, ön sırada oturan erkeklerin elini sıkmak istedi. Sırayla ellerini sıkmak istediği bazı erkekler ellerini uzatmayınca Gülşen Orhan'ın eli boşta kaldı. AKP'li milletvekili kısa bir şaşkınlığın ardından kendini toparladı ve elini kalbinin üzerine koyup selam verdi. Bunun üzerine erkekler de eğilip ellerini kalplerinin üzerine koyarak kadın milletvekiline karşılık verdi.

Türk askerini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk milletini küçük düşürmek ve aciz göstermek isteyenler...

Terör örgütü PKK propaganda için orada çekilen fotoğrafları bütün dünyaya yayıyor.
 
Bu fotoğraflar ortaya çıkınca önce Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, ardından Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin sert tepki gösterdiler.
 
Ankara'dan gelen bilgilere göre, Bakan Şahin'e "Bu şekilde kurtulduklarına sevinemedim. Türk Silahlı Kuvvetleri Mensuplarının bu duruma düşmesi kabul edilemez." dedirten şeyin bu fotoğraf olduğu belirtiliyor.
 
"Bakanı çıldırtan" fotoğrafta askerlerimizin karşısına özellikle terörist kızlar dizilmiş ve bu vedalaşma görüntüsü bir tuzak olarak hazırlanmış. 
 
Aslında bu fotoğrafları yayınlamak istemiyorduk. Ancak, artık bu çağda internet ortamında bütün dünyaya yayılan bu fotoğraflara kayıtsız kalmak mümkün değil.
 
İçimiz kan ağlayarak bakanı çıldırtan bu fotoğrafı yayınlıyoruz.
 
Askerlerimiz orada çok değişik psikolojiler ve baskılar altında olabilir. Ancak tuzak belli.
 
Hedef açık:
 
Türk askerini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk milletini küçük düşürmek ve aciz göstermek.
 
Tarih Türk milletine yapılmış bu tür tuzaklar, oyunlar ve ihanetlerle doludur.
 
AMA HİÇ BİR ZAMAN UNUTULMASIN Kİ ŞANLI BAYRAĞIMIZ BU MİLLETİN KAHRAMAN EVLATLARININ VATAN İÇİN VERDİĞİ SON NEFESLERLE DALGALANMAKTADIR.

4 Kasım 2007 Pazar

İşte askerlerimiz serbest... Ve PKK'dan küstah talep

Kayıp askerlerimiz serbest bırakıldı.
 
Kuzey Irak'ta DTP'li milletvekillerine ve Peşmerge'ye teslim edilen 8 Türk askeri, önce Erbil'e getirildi. Burada ABD'liler Türk askerleri teslim aldı.
 
8 asker daha sonra ABD helikopterleriyle Türk askerlerinin Kuzey Irak'ta Türkiye sınırına 40 kilometre uzaklıkta üs kurduğu Bamerni Havaalanı'na (sağ üstteki fotoğraf) getirildi ve teslim edildi.
Türkiye'den üsse gelen Türk askeri helikopterleri askerleri alarak Batman'a hareket etti.
Daha sonra askerler saat 13.00 sularında Diyarbakır Askeri Havalanı'na getirildi.
Bu gelişmeden yaklaşık yarım saat sonra askerler Ankara'ya doğru yola çıkırıldı.
 
Askerleri getiren uçakta 2 sürpriz isim vardı. Irak Savunma Bakanı Abdülkadir Muhammed Casim ve koalisyon güçlerinin komutanı David Petraeus.
 
Bilin bakalım terör örgütü PKK, karşılığında ne istedi?
 
Reuters haber ajansının verdiği bilgilere göre rehin alınan 8 askerimizin serbest bırakılmasının hemen ardından, terör örgütünün üst düzey bir yetkilisinden küstah bir talep geldi.
 
Yapılan talepte "Biz rehin askerleri bırakarak bir mesaj vermek istedik. Türkiye'den başkanımız Abdullah Öcalan'ı serbest bırakmasını istiyoruz" denildi.

3 Kasım 2007 Cumartesi

Kayıp askerler için DTP devrede !..

Condi memleketimizde, yarın Amerika'da Busht ile Başbakanımız görüşme yapacak, askerlerimiz de zaten bu günler için kaçırılmıştı zamanı gelince serbest bırakılacaklar.

Demokratik Toplum Partili 3 milletvekili, Hakkari Dağlıca'da 12 askerin şehit olduğu terörist saldırıda kaçırılan 8 askerin serbest kalması için devreye girdi. DTP'liler, Kuzey Irak'taki temaslarından birkaç gün içinde sonuç almayı bekliyor.

İSTANBUL - PKK'lı teröristlerin 21 Ekim'de Dağlıca bölgesindeki askeri birliğe düzenlediği saldırıda 12 asker şehit olmuş, 8 asker de kaçırılmıştı. Askerlerin serbest bırakılması için çeşitli temaslar sürerken; Demokratik Toplum Partisi (DTP) Milletvekilleri Aysel Tuğluk, Fatma Kurtulan ve Osman Özçelik K. Irak'a gitti.

3 milletvekili Zaho ve Dohuk'taki görüşmelerden sonra Erbil'e geçti. Kısa bir açıklama yapan Özçelik, "Bir kaç gün içinde sonuç almaya çalışacağız. Aileler hasretle çocuklarını bekliyorlar. Umuyoruz sonuç alırız ve askerlerimiz ailelerine kavuşurlar. Katkısı olabilecek herkesten katkı isteyeceğiz" dedi.

PKK'lı teröristlerin, 21 Ekim'de Dağlıca bölgesindeki askeri birliğe düzenlediği saldırıda 12 asker şehit olmuş, 8 asker de kaçırılmıştı. Konuya ilişkin Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül de dün bir açıklama yapmış, "Galiba bir iki gün içinde bırakılacaklar" demişti.

31 Ekim 2007 Çarşamba

DTP Kapatılsın

Hukukçular: Kongre bildirgesinde özerklik talebinde bulunan, bebek katili Öcalan’dan “Kürt halkının önderi” diye söz edenler derhal cezalandırılsın
 
YargItay Onursal Başsavcıları Sabih Kanadoğlu ve Vural Savaş ile Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Mümtaz Soysal, DTP’nin “ayrılıkçı-bölücü” taleplerinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 68. maddesine aykırı olduğunu belirterek, vakit geçirilmeden bu partinin kapısına kilit vurulması gerektiğini söyledi.
 
Kanadoğlu: Hukukun gereğinin yapılması kaçınılmaz
 
Savaş: Devlet zaafiyet içinde olmamalı
 
Soysal: Ulusal bütünlüğe yapılmış saldırıdır
 
DTP hemen kapatılmalı

Hukukçular, özerk yapı talebinde bulunan ve teröristbaşı Öcalan’dan ‘Kürt halkının önderi’ diye söz eden Demokratik Toplum Partisi’nin kapatılması gerektiğine dikkat çekti.
 
DTP’nin kongre bildirgesindeki “Bayrak ve resmi dil tüm Türkiye ulusu için geçerli olurken her bölge ve özerk birimin kendi renkleri ve sembolleri ile demokratik özyönetimini oluşturması öngörülür” ifadesi ile Kongremiz ‘Kürt Halk önderi’ Abdullah Öcalan’ın ‘Kürt sorunu’nun demokratik çözüm yaklaşımını son derece belirleyici olduğu sonucuna varmıştır” cümlesine işaret eden hukukçular, bu taleplerin Anayasaya aykırı olduğunu hatırlatarak DTP hakkında bir an önce yasal işlemlerin başlatılması gerektiğini söyledi. Yargıtay Onursal Başsavcısı Vural Savaş, DTP’nin isteklerinin parti kapatma gerekçesi olduğunu belirterek, “ Gereği hemen yapılmadır” dedi. Vural Savaş, şunları kaydetti: “Daha önce federasyon istemi konusunda yaptığım açıklamalarda Sulhi Dönmezer, Mümtaz Soysal, Zafer Gönen gibi önemli hukukçuların yazdığı kitapları göstererek bunun bir kapatılma gerekçesi olabileceğini ifade etmiştim. Şimdi çok daha ağır bir durum söz konusu. Özerklik istiyorlar. Elbette ki gerekli yasal işlemler vakit geçirilmeden uygulamaya konmalı.  Devlet zafiyet içerisine girme tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor.”  Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin devleti ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne aykırı bir istemin dile getirilmesinden ve bu talebin ortaya konmasından dolayı DTP’nin kapatılabileceğini kaydetti.

Ulusal bütünlüğe aykırı

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 68. maddesine aykırı bir durumun söz konusu olduğunu belirten Kanadoğlu, “Demokrasinin dışına çıkan siyasi partiler, hele ki ulusal bütünlüğü ortadan kaldıran taleplerle demokratik yaşamda yer almak istiyorlarsa o zaman hukuken gereğinin yapılması da kaçınılmaz olacaktır” dedi. Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Mümtaz Soysal da, özerklik isteminin Türkiye’nin ulusal bütünlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Soysal, “Özerklik isteği ulus devlet kavramına taş koymaktadır. Dolayısıyla bu bir kapatma gerekçesi olarak değerlendirilebilir. Bu tür istemlerle ortaya çıkanlar nasıl cezalandırılıyorlarsa böyle bir isteği dile getiren bir siyasal parti de hukuk gereğince cezasını alır. Anayasa’nın 68. maddesine, ulus devlet anlayışına aykırıdır ve gereği yapılmalıdır” diye konuştu.
 
İspanya hemen yaptı
 
İspanya göz açtırmıyor. İspanya’da ayrılıkça terör örgütü ETA’nın siyasi kolu olarak İspanyol Meclisi’nde görev yapan  Batasuna partisinin 22 üst düzey yöneticisi 6 Ekim 2007 tarihinde gözaltına alınmıştı. Teröre destek veren partinin yöneticilerine gece baskını düzenlenmiş, partinin eski ve yeni yönetim kurulunun Bask bölgesindeki Segura kasabasında yaptığı toplantı sıkı denetime alınmıştı. İspanyol polisi ayrılıkçılık nedeniyle diğer parti üst düzey yöneticisini de kıskaca almıştı. Partinin büro ve üyelerinin evlerinde aramalar yapılmış, Ulusal Mahkeme de verdiği kararla eylemi onaylamıştı.

Sıkı takip altındalar

Ayrılıkçı söylemleri ile dikkat çeken  Batasuna’nın terör örgütü ETA’ya finansal destek verdiği ve para aktardığı iddiaları ile birlikte mali kurumlar da inceleme başlatmıştı. İspanyol Hükümeti. 2002’den itibaren partinin tüm hesaplarını kontrol ediyor. 29 Ekim 2007’de Madrit’te 12 yıl önce bir askeri araca saldırı düzenleyen ve 6 kişinin ölümüne neden olan ETA üyelerine  Ulusal Mahkeme’den 1253’er yıl hapis cezası verilmesi kararı çıkmıştı.
’Terörist’ demedi, kapatıldı

Batasuna partisi, 2003’te terörü kınamaya yanaşmadığı ve ETA ile bağlarını koparmadığı için yasadışı ilan edilerek kapatılmıştı. İspanyol polisi ile hukukçular ülke bütünlüğünü tehdit ettiği gerekçesiyle, partinin eylemlerini incelemeye almışlardı. ETA’nın faaliyetlerini terör olarak görmeyen bazı yöneticilere de hukuki ve siyasal baskı yapıldı. AB üyesi İspanya, toprak bütünlüğü vurgusunu yargı sürecinde delil olarak gösterdi.
BASK’ı dinlemedi

İspanya’da BASK Yüksek Mahkemesi, BASK Özerk Yönetimi Başkanı Juan Jose İbarretxe ve Sosyalist İşçi Partisi’nin Bask bölgesindeki kolu olan PSE-EE’nin liderleri Patxi Lopez’i bölücülükle yargılayacak. İbarretxe, BASK Bölgesi’nin İspanya’dan ayrılması için referandum talebinde bulunmuştu. İspanya Başbakanı Zapatero, Batasuna Partisi’nin siyasi söylemlerinin ETA ile örtüştüğünü de dile getirmişti.

30 Ekim 2007 Salı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın meclis grubunda yaptığı konuşmadan :

"Tecrübe sahibiymiş. Çıkıp orda konuşanları görüyoruz. Yaptıkları bir tek iş var. Tahrik etmek. Sadece tahrik memuru olarak iş yapıyorlar. Sıfatı ne olursa olsun ister emekli ister muvazzaf olsun bunların yaptıkları ülkenin birliğine beraberliğine saldırmaktan başka bir şey değildir. Bunların sırtında bir sorumluluk yoktur. Oraya gelip acaba biz bu hükümeti nasıl sıkıştırırız. Yaptıkları iş budur. Hükümetimizin görevi beldir. Biz tüm bir devlet olarak kurumlarımızla birlikte bu süreci işletirken kalkıp da televizyon televizyon gezerek ülkenin birliğine kurşun sıkanlar karşılarında bizi bulacaktır. Bunlar bu işi çok iyi biliyorlarsa seçimden yeni çıktık. Girerlerdi seçime ülkenin kaderinde söz sahibi olurlardı. Bunlar sorumluluk alamazlar. Bunlar fırsat buldukça köşe başlarında bunu yaparlar. Bir şehidimiz olduğunda içimizin nasıl yandığını sadece Allah bilir. Onlar bilemez. Türkiye kendisine dayatılanları değil. Kendi menfaatine uygun yol ve yöntemleri seçmesini bilir."
 



DTP, resmen federasyon istedi

PARTİ kongresinin sonuç bildirgesinde, bebek katilinin serbest bırakılması istendi. Her bölge ve özerk birim de öz yönetimini oluşturmalıdır denildi.

 

Demokratik Toplum Kongresi, teröristbaşı Öcalan’ı  ’Kürt halk önderi’ olarak tanımlayarak, özerk yönetimlerin kurulmasını istedi.

 

DTP’nin 8 Kasım’da Ankara’da yapacağı olağan genel kurulu öncesinde Diyarbakır’da üç gün süren Demokratik Toplum Kongresi’nin sonuç bildirgesi dün açıklandı. Açıklamaya, DTP Genel Başkan Vekili Nurettin Demirtaş, Batman DTP Milletvekili Ayla Akat, kapatılan DEP’in eski milletvekili Leyla Zana ile belediye başkanları katıldı. 

 

Her bölgenin bayrağı olsun

 

Sonuç bildirgesini okuyan Demirtaş, “Kongremizde Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununa demokratik çözüm yaklaşımını son derece belirleyici olduğu sonucuna varmıştır. Öcalan’ın İmralı’dan başka bir yere nakli ile sağlık sorunlarının giderilmesi için tedavi sürecinin başlatılmasının toplumsal barış için rolünü oynayabileceği şekilde halkla bağ kurabileceği bir ortam yaratılmasının, Kürt halkı kadar Türkiye demokrasisi açısından da son derece yaşamsaldır” diye konuştu. DTP’li Demirtaş şunları söyledi: “Sonuç bildirgesi bayrak ve resmi dil tüm Türkiye ulusu için geçerli olmakla birlikte her bölge ve özerk birimin kendi renkleri ve sembolleri ile demokratik öz yönetimini oluşturmasını öngörür. Yeni anayasa çalışması da dikkate alınarak siyasi ve idari yapılanmada köklü bir reforma gidilmesi gerekmektedir. Bu idari modelde ademi-merkeziyetçilik işletilerek birbiriyle yoğun bir şekilde sosyo-kültürel ve ekonomik ilişki içinde bulunan illeri kapsayan ve il genel meclislerine benzer bir şekilde seçimle işbaşına gelen bölgesel bir meclis, merkezi hükümet adına dış ilişkileri, maliye ve savunma hizmetleriyle, merkezi ve bölge yönetimlerince birlikte yürütülecek, emniyet ve adalet hizmetleri hariç, eğitim, sağlık, kültür, sosyal hizmetleri tarım, denizcilik, sanayi, imar, çevre, turizm, telekomünikasyon, sosyal güvenlik, kadın, gençlik, spor gibi hizmet alanlarından sorumlu olacaktır. Bu meclislere ‘Bölge meclisi’, meclislerde görev yapacak kişilere de bölge temsilcisi denir.” DTP’li Demirtaş, sonuç bildirgesinde özellikle Anayasa’daki ulus kavramının etnik vurgularla değil, demokratik uluslaşmanın bir ifade olarak Türkiye ulusu ortak aidiyetiyle yeniden tanımlanmasını zorunlu görürdüğünü savundu. Demirtaş, Türk yerine Türkiyelilik istediklerini söyledi.

29 Ekim 2007 Pazartesi

28 Ekim 2007 Pazar

Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ'un 2 sorusu

Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ'un 2 kritik sorusu var. Biri Türk ve dünya kamuoyuna, diğeri de Barzani ve Talabani'ye.
 
PKK uzun süredir kalabalık grupla sızma yapmıyor, 6-7 kişilik timlerle eyleme yöneliyordu. O yüzden TSK, kol düzenini 27 askere indirdi. Ama Dağlıca'da saldıran terörist sayısı 100'dü. Yeşilova ve Kavşak'ta ise onlarcaydı.
 
PKK neden taktik değiştirdi, kalabalık sızma için kimden cesaret aldı?
 
Çok değil daha on yıl önce Barzani ve Talabani birbirine düşüp Türk askerini barış gücü sıfatıyla Kuzey Irak'a çağırmadı mı? PKK ile savaşan Barzani bir bölük peşmerge kaybetmedi mi?
 
Bugün PKK'ya güvenenler, yarın için kimden garanti alıyor, güveniyor?

Zana'dan küstah çağrı : Öcalan'ı halkın yanına getirin, siyaset yapsın

DTP kongresinin açılış konuşmasını Kürtçe yapan DEP eski milletvekili Leyla Zana teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın yakalanmasının Kürt sorununu çözmediğini savunarak, şunları söyledi:
 
KÜRT LİDERLERE Namuslu hiçbir Kürt, kardeşinin kafasının ezileceğini bile bile onu size teslim etmez. Türkiye Cumhuriyeti ya da devletin kendisi, siz Kürtler için ne yaptınız da kendilerinden böyle bir istekte bulunuyorsunuz?
 
TÜRKİYE'NİN YAPACAĞI Kürtler her zaman sorunun çözümünde iki ayrı yol seçmiştir. Ya hiçbir şey istememiş ve teslim olmuştur ya da ayaklanıp isyan etmiştir. Şimdi 3. yol daha var. Türkiye'nin Kürtlere bir şey vermesidir. Kürtlerden bir şey istiyorsa önce sorunu Türkiye'nin çözmesi gerekir.
 
TERÖRİST DEĞİLİZ Terörist, savaşçı değiliz. Kim bizi terörist gibi düşünüyorsa kendisi öyledir. Kim, bize öyle bakıyorsa kendisi öyledir. Kim savaşıyorsa barış onunla olur. Onlar bu milletin çocukları, hepsi eğitimli. Kim Kürtlere yakın olursa, onlar yakın dururlar.
 
SİYASET YAPSA KÖTÜ MÜ Federasyon ve ayrılmak istemiyoruz. Türkiye'ye onu 'Affedin' diyeceğim, ama zaten o bunu kabul etmez. Onu halktan koparmayacaksın, 9 yıl adaya aldınız halktan kopardınız. Halkın yanına getireceksin, burada siyaset yapsa kötü mü olur? Bunu yaptıktan sonra Kürtler silaha sarılırsa söz veriyorum en başta onlarla ben mücadele edeceğim.

27 Ekim 2007 Cumartesi

GENELKURMAY BAŞKANI ORGENERAL YAŞAR BÜYÜKANIT'IN CUMHURİYET BAYRAMI MESAJI

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Değerli Mensupları,
 
Yüce Türk ulusunun kahramanlığına ve Atatürk’ün vurguladığı yüksek Türk kültürüne dayanan Cumhuriyetin kuruluşunun 84’üncü yıl dönümünü kutlamanın engin coşkusunu yaşıyoruz.
 
Ulus devlet, üniter devlet ve laik devlet yapısı üzerinde yükselen anayasal düzeniyle “kendisine bağlı olanları en ileri zirvelere taşıyan” Cumhuriyet, “ulusal egemenlik ülküsünü en iyi ve en güvenilir biçimde uygulayan devlet şeklidir”. Kurulduğu günden beri Türk ulusunun çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmasının itici gücü olan Cumhuriyet, hem her alanda ilerleyişin kaynağı hem de çatısı altında toplananları her türlü tehditten koruyarak ulusal birlik ve beraberliğin sağlanmasının en büyük güvencesidir.
 
Ancak, cumhuriyet bayrağı altında toplanan Türk ulusunun bütünlüğüne zarar verme çabaları ne yazık ki dün olduğu gibi bugün de sürmektedir. Bu çabalar, çağdaş uygarlık hedefine ulaşma hedefimizi engellemekten, bilim ve aklın yol göstericiliğinden uzaklaşarak ulusumuzu karanlık devirlere çekmekten başka bir amaca hizmet etmemektedir.
 
Bugün, amaçlarına ulaşabilmek için önlerinde en büyük engel olarak gördükleri Cumhuriyet’e ve onun kazanımlarına yönelik saldırılar, yoğunluk kazanmıştır. Bir taraftan bu saldırılarla, diğer taraftan etnik milliyetçiliğe ve irticaya dayalı tehditlere zemin hazırlamaya çalışan çabalarla, devlet yapımıza zarar vermek hedeflenmiştir.
 
Değişik anlamlar yüklenmek istenen etnik milliyetçiliğe dayalı bölücülüğün yarattığı terörün çirkin yüzü son dönemdeki hain saldırılarla bir kez daha ortaya çıkmış ve tüm ulusumuzu yasa boğmuştur. Bu konuda, hayranlık duyduğumuz ve emrinde bulunduğumuz yüce ulusumuza bir konuyu ifade etmek istiyorum. Son günlerde meydana gelen ve hepimizi çok üzen terörist saldırılardan büyük üzüntü duyuyor, kahraman şehitlerimizin acısını en derinden hissediyoruz. Ancak, bu acılar, bizim mücadele azmimizi artırmaktadır. Unutulmasın ki, bu Cumhuriyeti kuranlar bizden çok daha büyük acılar çekmiştir. Bize bu acıları yaşatanlara, o acıları hayal bile edemeyecekleri bir yoğunlukta yaşatacağız ve bu konuda kararlıyız.
 
Ülkemizin bölünmez bütünlüğüne kasteden teröristler etkisiz hâle getirilinceye kadar Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu mücadeleyi sürdüreceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. Türk Silahlı Kuvvetleri taraf olduğu insani ve ulusal değerler üzerinde yükselen Atatürk Milliyetçiliği vasıtası ile etnik milliyetçiliğe dayanan bölücülük karşısında Cumhuriyetin “ulus devlet” yapısının teminatı olmaya devam edecektir.
 
Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş kazanımlarına kasteden irtica tehdidi karşısında da en büyük dayanağımız laikliktir. Cumhuriyetimizin dayandığı akılcı ve bilimsel tutumun ayrılmaz bir parçası olan laiklikten vazgeçilebileceğini düşünmek, çağdaş uygarlık hedefinden uzaklaşarak karanlıklar içine gömülmeyi arzu etmekle eşdeğerdir. Unutulmamalıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ve vazgeçilmez değeri olan “laiklik” ilkesinin en güçlü savunucusu yine yüce ulusumuzun kendisidir ve biz onun hizmetkârıyız.
 
Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına kasteden bütün bu tehditler, kararlı duruşundan asla taviz vermeyecek olan Türk ulusu karşısında başarısızlığa uğramaya mahkumdur. Çünkü, ulusunun güveninden aldığı destek ve Atatürkçü Düşünce Sisteminin yol göstericiliğiyle daima ileri gitmeyi hedefleyen Türk Silahlı Kuvvetleri, büyük bir kararlılıkla Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne ve temel değerlerine hizmet etmeye devam edecektir.
 
Cumhuriyetin erdemine ve temel değerlerine yürekten inanmanın ve Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünce ve eylemlerinin anlamını özümsemiş olmanın bilinciyle; en değerli varlığımız Cumhuriyetin kurucusu Ulu Önderimizin, ebediyete intikal etmiş tüm şehitlerimizin ve komutanlarımızın aziz ruhları önünde saygı ile eğilir, kendilerine Tanrı’dan rahmet diler, kahraman gazilerimize ve emekli personelimize şükran ve minnetlerimi sunarım. Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli mensuplarının ve onların kıymetli ailelerinin Cumhuriyet Bayramını kutlar, esenlikler dilerim.
 
Bu anlamlı günde Ulu Önderimiz Atatürk’ün ifadesini bir kez daha hatırlatmak istiyorum:
 
“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.”