31 Ekim 2007 Çarşamba

DTP Kapatılsın

Hukukçular: Kongre bildirgesinde özerklik talebinde bulunan, bebek katili Öcalan’dan “Kürt halkının önderi” diye söz edenler derhal cezalandırılsın
 
YargItay Onursal Başsavcıları Sabih Kanadoğlu ve Vural Savaş ile Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Mümtaz Soysal, DTP’nin “ayrılıkçı-bölücü” taleplerinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 68. maddesine aykırı olduğunu belirterek, vakit geçirilmeden bu partinin kapısına kilit vurulması gerektiğini söyledi.
 
Kanadoğlu: Hukukun gereğinin yapılması kaçınılmaz
 
Savaş: Devlet zaafiyet içinde olmamalı
 
Soysal: Ulusal bütünlüğe yapılmış saldırıdır
 
DTP hemen kapatılmalı

Hukukçular, özerk yapı talebinde bulunan ve teröristbaşı Öcalan’dan ‘Kürt halkının önderi’ diye söz eden Demokratik Toplum Partisi’nin kapatılması gerektiğine dikkat çekti.
 
DTP’nin kongre bildirgesindeki “Bayrak ve resmi dil tüm Türkiye ulusu için geçerli olurken her bölge ve özerk birimin kendi renkleri ve sembolleri ile demokratik özyönetimini oluşturması öngörülür” ifadesi ile Kongremiz ‘Kürt Halk önderi’ Abdullah Öcalan’ın ‘Kürt sorunu’nun demokratik çözüm yaklaşımını son derece belirleyici olduğu sonucuna varmıştır” cümlesine işaret eden hukukçular, bu taleplerin Anayasaya aykırı olduğunu hatırlatarak DTP hakkında bir an önce yasal işlemlerin başlatılması gerektiğini söyledi. Yargıtay Onursal Başsavcısı Vural Savaş, DTP’nin isteklerinin parti kapatma gerekçesi olduğunu belirterek, “ Gereği hemen yapılmadır” dedi. Vural Savaş, şunları kaydetti: “Daha önce federasyon istemi konusunda yaptığım açıklamalarda Sulhi Dönmezer, Mümtaz Soysal, Zafer Gönen gibi önemli hukukçuların yazdığı kitapları göstererek bunun bir kapatılma gerekçesi olabileceğini ifade etmiştim. Şimdi çok daha ağır bir durum söz konusu. Özerklik istiyorlar. Elbette ki gerekli yasal işlemler vakit geçirilmeden uygulamaya konmalı.  Devlet zafiyet içerisine girme tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor.”  Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin devleti ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne aykırı bir istemin dile getirilmesinden ve bu talebin ortaya konmasından dolayı DTP’nin kapatılabileceğini kaydetti.

Ulusal bütünlüğe aykırı

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 68. maddesine aykırı bir durumun söz konusu olduğunu belirten Kanadoğlu, “Demokrasinin dışına çıkan siyasi partiler, hele ki ulusal bütünlüğü ortadan kaldıran taleplerle demokratik yaşamda yer almak istiyorlarsa o zaman hukuken gereğinin yapılması da kaçınılmaz olacaktır” dedi. Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Mümtaz Soysal da, özerklik isteminin Türkiye’nin ulusal bütünlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Soysal, “Özerklik isteği ulus devlet kavramına taş koymaktadır. Dolayısıyla bu bir kapatma gerekçesi olarak değerlendirilebilir. Bu tür istemlerle ortaya çıkanlar nasıl cezalandırılıyorlarsa böyle bir isteği dile getiren bir siyasal parti de hukuk gereğince cezasını alır. Anayasa’nın 68. maddesine, ulus devlet anlayışına aykırıdır ve gereği yapılmalıdır” diye konuştu.
 
İspanya hemen yaptı
 
İspanya göz açtırmıyor. İspanya’da ayrılıkça terör örgütü ETA’nın siyasi kolu olarak İspanyol Meclisi’nde görev yapan  Batasuna partisinin 22 üst düzey yöneticisi 6 Ekim 2007 tarihinde gözaltına alınmıştı. Teröre destek veren partinin yöneticilerine gece baskını düzenlenmiş, partinin eski ve yeni yönetim kurulunun Bask bölgesindeki Segura kasabasında yaptığı toplantı sıkı denetime alınmıştı. İspanyol polisi ayrılıkçılık nedeniyle diğer parti üst düzey yöneticisini de kıskaca almıştı. Partinin büro ve üyelerinin evlerinde aramalar yapılmış, Ulusal Mahkeme de verdiği kararla eylemi onaylamıştı.

Sıkı takip altındalar

Ayrılıkçı söylemleri ile dikkat çeken  Batasuna’nın terör örgütü ETA’ya finansal destek verdiği ve para aktardığı iddiaları ile birlikte mali kurumlar da inceleme başlatmıştı. İspanyol Hükümeti. 2002’den itibaren partinin tüm hesaplarını kontrol ediyor. 29 Ekim 2007’de Madrit’te 12 yıl önce bir askeri araca saldırı düzenleyen ve 6 kişinin ölümüne neden olan ETA üyelerine  Ulusal Mahkeme’den 1253’er yıl hapis cezası verilmesi kararı çıkmıştı.
’Terörist’ demedi, kapatıldı

Batasuna partisi, 2003’te terörü kınamaya yanaşmadığı ve ETA ile bağlarını koparmadığı için yasadışı ilan edilerek kapatılmıştı. İspanyol polisi ile hukukçular ülke bütünlüğünü tehdit ettiği gerekçesiyle, partinin eylemlerini incelemeye almışlardı. ETA’nın faaliyetlerini terör olarak görmeyen bazı yöneticilere de hukuki ve siyasal baskı yapıldı. AB üyesi İspanya, toprak bütünlüğü vurgusunu yargı sürecinde delil olarak gösterdi.
BASK’ı dinlemedi

İspanya’da BASK Yüksek Mahkemesi, BASK Özerk Yönetimi Başkanı Juan Jose İbarretxe ve Sosyalist İşçi Partisi’nin Bask bölgesindeki kolu olan PSE-EE’nin liderleri Patxi Lopez’i bölücülükle yargılayacak. İbarretxe, BASK Bölgesi’nin İspanya’dan ayrılması için referandum talebinde bulunmuştu. İspanya Başbakanı Zapatero, Batasuna Partisi’nin siyasi söylemlerinin ETA ile örtüştüğünü de dile getirmişti.

30 Ekim 2007 Salı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın meclis grubunda yaptığı konuşmadan :

"Tecrübe sahibiymiş. Çıkıp orda konuşanları görüyoruz. Yaptıkları bir tek iş var. Tahrik etmek. Sadece tahrik memuru olarak iş yapıyorlar. Sıfatı ne olursa olsun ister emekli ister muvazzaf olsun bunların yaptıkları ülkenin birliğine beraberliğine saldırmaktan başka bir şey değildir. Bunların sırtında bir sorumluluk yoktur. Oraya gelip acaba biz bu hükümeti nasıl sıkıştırırız. Yaptıkları iş budur. Hükümetimizin görevi beldir. Biz tüm bir devlet olarak kurumlarımızla birlikte bu süreci işletirken kalkıp da televizyon televizyon gezerek ülkenin birliğine kurşun sıkanlar karşılarında bizi bulacaktır. Bunlar bu işi çok iyi biliyorlarsa seçimden yeni çıktık. Girerlerdi seçime ülkenin kaderinde söz sahibi olurlardı. Bunlar sorumluluk alamazlar. Bunlar fırsat buldukça köşe başlarında bunu yaparlar. Bir şehidimiz olduğunda içimizin nasıl yandığını sadece Allah bilir. Onlar bilemez. Türkiye kendisine dayatılanları değil. Kendi menfaatine uygun yol ve yöntemleri seçmesini bilir."
 



DTP, resmen federasyon istedi

PARTİ kongresinin sonuç bildirgesinde, bebek katilinin serbest bırakılması istendi. Her bölge ve özerk birim de öz yönetimini oluşturmalıdır denildi.

 

Demokratik Toplum Kongresi, teröristbaşı Öcalan’ı  ’Kürt halk önderi’ olarak tanımlayarak, özerk yönetimlerin kurulmasını istedi.

 

DTP’nin 8 Kasım’da Ankara’da yapacağı olağan genel kurulu öncesinde Diyarbakır’da üç gün süren Demokratik Toplum Kongresi’nin sonuç bildirgesi dün açıklandı. Açıklamaya, DTP Genel Başkan Vekili Nurettin Demirtaş, Batman DTP Milletvekili Ayla Akat, kapatılan DEP’in eski milletvekili Leyla Zana ile belediye başkanları katıldı. 

 

Her bölgenin bayrağı olsun

 

Sonuç bildirgesini okuyan Demirtaş, “Kongremizde Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununa demokratik çözüm yaklaşımını son derece belirleyici olduğu sonucuna varmıştır. Öcalan’ın İmralı’dan başka bir yere nakli ile sağlık sorunlarının giderilmesi için tedavi sürecinin başlatılmasının toplumsal barış için rolünü oynayabileceği şekilde halkla bağ kurabileceği bir ortam yaratılmasının, Kürt halkı kadar Türkiye demokrasisi açısından da son derece yaşamsaldır” diye konuştu. DTP’li Demirtaş şunları söyledi: “Sonuç bildirgesi bayrak ve resmi dil tüm Türkiye ulusu için geçerli olmakla birlikte her bölge ve özerk birimin kendi renkleri ve sembolleri ile demokratik öz yönetimini oluşturmasını öngörür. Yeni anayasa çalışması da dikkate alınarak siyasi ve idari yapılanmada köklü bir reforma gidilmesi gerekmektedir. Bu idari modelde ademi-merkeziyetçilik işletilerek birbiriyle yoğun bir şekilde sosyo-kültürel ve ekonomik ilişki içinde bulunan illeri kapsayan ve il genel meclislerine benzer bir şekilde seçimle işbaşına gelen bölgesel bir meclis, merkezi hükümet adına dış ilişkileri, maliye ve savunma hizmetleriyle, merkezi ve bölge yönetimlerince birlikte yürütülecek, emniyet ve adalet hizmetleri hariç, eğitim, sağlık, kültür, sosyal hizmetleri tarım, denizcilik, sanayi, imar, çevre, turizm, telekomünikasyon, sosyal güvenlik, kadın, gençlik, spor gibi hizmet alanlarından sorumlu olacaktır. Bu meclislere ‘Bölge meclisi’, meclislerde görev yapacak kişilere de bölge temsilcisi denir.” DTP’li Demirtaş, sonuç bildirgesinde özellikle Anayasa’daki ulus kavramının etnik vurgularla değil, demokratik uluslaşmanın bir ifade olarak Türkiye ulusu ortak aidiyetiyle yeniden tanımlanmasını zorunlu görürdüğünü savundu. Demirtaş, Türk yerine Türkiyelilik istediklerini söyledi.

29 Ekim 2007 Pazartesi

28 Ekim 2007 Pazar

Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ'un 2 sorusu

Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ'un 2 kritik sorusu var. Biri Türk ve dünya kamuoyuna, diğeri de Barzani ve Talabani'ye.
 
PKK uzun süredir kalabalık grupla sızma yapmıyor, 6-7 kişilik timlerle eyleme yöneliyordu. O yüzden TSK, kol düzenini 27 askere indirdi. Ama Dağlıca'da saldıran terörist sayısı 100'dü. Yeşilova ve Kavşak'ta ise onlarcaydı.
 
PKK neden taktik değiştirdi, kalabalık sızma için kimden cesaret aldı?
 
Çok değil daha on yıl önce Barzani ve Talabani birbirine düşüp Türk askerini barış gücü sıfatıyla Kuzey Irak'a çağırmadı mı? PKK ile savaşan Barzani bir bölük peşmerge kaybetmedi mi?
 
Bugün PKK'ya güvenenler, yarın için kimden garanti alıyor, güveniyor?

Zana'dan küstah çağrı : Öcalan'ı halkın yanına getirin, siyaset yapsın

DTP kongresinin açılış konuşmasını Kürtçe yapan DEP eski milletvekili Leyla Zana teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın yakalanmasının Kürt sorununu çözmediğini savunarak, şunları söyledi:
 
KÜRT LİDERLERE Namuslu hiçbir Kürt, kardeşinin kafasının ezileceğini bile bile onu size teslim etmez. Türkiye Cumhuriyeti ya da devletin kendisi, siz Kürtler için ne yaptınız da kendilerinden böyle bir istekte bulunuyorsunuz?
 
TÜRKİYE'NİN YAPACAĞI Kürtler her zaman sorunun çözümünde iki ayrı yol seçmiştir. Ya hiçbir şey istememiş ve teslim olmuştur ya da ayaklanıp isyan etmiştir. Şimdi 3. yol daha var. Türkiye'nin Kürtlere bir şey vermesidir. Kürtlerden bir şey istiyorsa önce sorunu Türkiye'nin çözmesi gerekir.
 
TERÖRİST DEĞİLİZ Terörist, savaşçı değiliz. Kim bizi terörist gibi düşünüyorsa kendisi öyledir. Kim, bize öyle bakıyorsa kendisi öyledir. Kim savaşıyorsa barış onunla olur. Onlar bu milletin çocukları, hepsi eğitimli. Kim Kürtlere yakın olursa, onlar yakın dururlar.
 
SİYASET YAPSA KÖTÜ MÜ Federasyon ve ayrılmak istemiyoruz. Türkiye'ye onu 'Affedin' diyeceğim, ama zaten o bunu kabul etmez. Onu halktan koparmayacaksın, 9 yıl adaya aldınız halktan kopardınız. Halkın yanına getireceksin, burada siyaset yapsa kötü mü olur? Bunu yaptıktan sonra Kürtler silaha sarılırsa söz veriyorum en başta onlarla ben mücadele edeceğim.

27 Ekim 2007 Cumartesi

GENELKURMAY BAŞKANI ORGENERAL YAŞAR BÜYÜKANIT'IN CUMHURİYET BAYRAMI MESAJI

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Değerli Mensupları,
 
Yüce Türk ulusunun kahramanlığına ve Atatürk’ün vurguladığı yüksek Türk kültürüne dayanan Cumhuriyetin kuruluşunun 84’üncü yıl dönümünü kutlamanın engin coşkusunu yaşıyoruz.
 
Ulus devlet, üniter devlet ve laik devlet yapısı üzerinde yükselen anayasal düzeniyle “kendisine bağlı olanları en ileri zirvelere taşıyan” Cumhuriyet, “ulusal egemenlik ülküsünü en iyi ve en güvenilir biçimde uygulayan devlet şeklidir”. Kurulduğu günden beri Türk ulusunun çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmasının itici gücü olan Cumhuriyet, hem her alanda ilerleyişin kaynağı hem de çatısı altında toplananları her türlü tehditten koruyarak ulusal birlik ve beraberliğin sağlanmasının en büyük güvencesidir.
 
Ancak, cumhuriyet bayrağı altında toplanan Türk ulusunun bütünlüğüne zarar verme çabaları ne yazık ki dün olduğu gibi bugün de sürmektedir. Bu çabalar, çağdaş uygarlık hedefine ulaşma hedefimizi engellemekten, bilim ve aklın yol göstericiliğinden uzaklaşarak ulusumuzu karanlık devirlere çekmekten başka bir amaca hizmet etmemektedir.
 
Bugün, amaçlarına ulaşabilmek için önlerinde en büyük engel olarak gördükleri Cumhuriyet’e ve onun kazanımlarına yönelik saldırılar, yoğunluk kazanmıştır. Bir taraftan bu saldırılarla, diğer taraftan etnik milliyetçiliğe ve irticaya dayalı tehditlere zemin hazırlamaya çalışan çabalarla, devlet yapımıza zarar vermek hedeflenmiştir.
 
Değişik anlamlar yüklenmek istenen etnik milliyetçiliğe dayalı bölücülüğün yarattığı terörün çirkin yüzü son dönemdeki hain saldırılarla bir kez daha ortaya çıkmış ve tüm ulusumuzu yasa boğmuştur. Bu konuda, hayranlık duyduğumuz ve emrinde bulunduğumuz yüce ulusumuza bir konuyu ifade etmek istiyorum. Son günlerde meydana gelen ve hepimizi çok üzen terörist saldırılardan büyük üzüntü duyuyor, kahraman şehitlerimizin acısını en derinden hissediyoruz. Ancak, bu acılar, bizim mücadele azmimizi artırmaktadır. Unutulmasın ki, bu Cumhuriyeti kuranlar bizden çok daha büyük acılar çekmiştir. Bize bu acıları yaşatanlara, o acıları hayal bile edemeyecekleri bir yoğunlukta yaşatacağız ve bu konuda kararlıyız.
 
Ülkemizin bölünmez bütünlüğüne kasteden teröristler etkisiz hâle getirilinceye kadar Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu mücadeleyi sürdüreceğinden kimsenin kuşkusu olmasın. Türk Silahlı Kuvvetleri taraf olduğu insani ve ulusal değerler üzerinde yükselen Atatürk Milliyetçiliği vasıtası ile etnik milliyetçiliğe dayanan bölücülük karşısında Cumhuriyetin “ulus devlet” yapısının teminatı olmaya devam edecektir.
 
Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş kazanımlarına kasteden irtica tehdidi karşısında da en büyük dayanağımız laikliktir. Cumhuriyetimizin dayandığı akılcı ve bilimsel tutumun ayrılmaz bir parçası olan laiklikten vazgeçilebileceğini düşünmek, çağdaş uygarlık hedefinden uzaklaşarak karanlıklar içine gömülmeyi arzu etmekle eşdeğerdir. Unutulmamalıdır ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ve vazgeçilmez değeri olan “laiklik” ilkesinin en güçlü savunucusu yine yüce ulusumuzun kendisidir ve biz onun hizmetkârıyız.
 
Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına kasteden bütün bu tehditler, kararlı duruşundan asla taviz vermeyecek olan Türk ulusu karşısında başarısızlığa uğramaya mahkumdur. Çünkü, ulusunun güveninden aldığı destek ve Atatürkçü Düşünce Sisteminin yol göstericiliğiyle daima ileri gitmeyi hedefleyen Türk Silahlı Kuvvetleri, büyük bir kararlılıkla Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne ve temel değerlerine hizmet etmeye devam edecektir.
 
Cumhuriyetin erdemine ve temel değerlerine yürekten inanmanın ve Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünce ve eylemlerinin anlamını özümsemiş olmanın bilinciyle; en değerli varlığımız Cumhuriyetin kurucusu Ulu Önderimizin, ebediyete intikal etmiş tüm şehitlerimizin ve komutanlarımızın aziz ruhları önünde saygı ile eğilir, kendilerine Tanrı’dan rahmet diler, kahraman gazilerimize ve emekli personelimize şükran ve minnetlerimi sunarım. Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli mensuplarının ve onların kıymetli ailelerinin Cumhuriyet Bayramını kutlar, esenlikler dilerim.
 
Bu anlamlı günde Ulu Önderimiz Atatürk’ün ifadesini bir kez daha hatırlatmak istiyorum:
 
“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.”

24 Ekim 2007 Çarşamba

Genelkurmay: Şemdinli'de 30 terörist öldürüldü

Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada Şemdinli'de 30 teröristin öldürüldüğü bildirildi.

"23 Ekim 2007 günü saat 22:00 sıralarında, Türkiye-Irak sınırı üzerinde konuşlu Yeşilova Hudut Karakolu tarafından, kalabalık bir terörist grup saldırı hazırlığı halinde iken tespit edilmiş ve terörist grup tank, topçu ve diğer ağır silahlarla anında ve yoğun şekilde ateş altına alınmıştır.

Bu durum karşısında Irak topraklarına kaçmaya başlayan terörist grup ateşlerle takip edilmiştir.

Olaydan sonra bölgedeki kaynaklardan ve diğer vasıtalardan elde edilen istihbarat bilgilerinden, 30'dan fazla teröristin etkisiz hale getirildiği değerlendirilmiştir. Arazi arama ve tarama faaliyetleri devam etmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri dün olduğu gibi bugün ve yarın da vatanın bütünlüğü ve milletin huzuru için üzerine düşen görevi kahramanca, canı ve kanı pahasına yapmaya devam edecektir."

23 Ekim 2007 Salı

TBMM'de artık gizli ve kapalı oturum da yapılamıyor!

Türkiye tarihinin en kritik günlerinden birisini yaşıyor.

Terör milli birliği ve devletin bekasını tehdit edecek noktada. Terör örgütü can alıyor. Ve Irak'ta destek buluyor.

Amaç  bizim de topraklarımızı içine alacak şekilde bir Kürt devleti kurulmasıdır..
Bu noktada Türkiye Irak'ın kuzeyine bir harekat yapmak için tezkere çıkartmıştır.
ABD buna karşıdır. Irak karşıdır. Bu durumda bir harekat yapılması, bölgede ciddi çatışmalara neden olacak diye endişe edilmektedir.

Böyle bir noktada TBMM'de ciddi tartışmalar yaşanıyor. Muhalefet Hükümet'e neler yaptığını soruyor. Ancak Hükümet gizlilik nedeniyle bunu açıklayamıyor.

Bu tür durumlarda TBMM'de gizli oturumlar yapılır. Daha önce de yapıldı. Gizli oturumlarda Hükümet, mevcut durumu anlatır. Aldığı kararları ve alacağı kararları özetler. Muhalefet de bilgi sahibi olur. 

Ancak TBMM'de artık kapalı oturum da  yapılamıyor.

Acaba neden?

Çünkü ;

NASIL KAPALI OTURUM YAPIP GİZLİ KONULARI ORADA AÇABİLİRLER. O MECLİS'TE  PKK'YA TERÖRİST DİYEMEYENLER VAR. TERÖRİST BAŞINA LİDER MUAMELESİ YAPANLAR VAR. ONLAR BİZİM KARDEŞLERİMİZ DİYENLER VAR.  O DAVADAN HAPİS YATARKEN TBMM'YE GİRENLER VAR.

BU DURUMDA BU KADAR GİZLİ ŞEYLER O MECLİS'TE ONLAR OLDUKÇA NASIL ANLATILIR. BU YÜZDEN KAPALI OTURUM YAPILAMIYOR.

Evet işte gerçek bu…

Bu yüzden TBMM'de kapalı oturum yapılamıyor.

22 Ekim 2007 Pazartesi

Genelkurmay : 8 askerimiz kayıp

İşte Genelkurmay açıklaması:   
 
"PKK terör örgütü mensuplarınca 21 Ekim 2007 günü Hakkari/Dağlıca'daki bir birliğimize karşı girişilen silahlı saldırıyla başlayan çatışmalar, geçen süre boyunca aralıklarla devam etmektedir.
 
Çatışmalarda saat 13.00 itibariyle etkisiz hale getirilen terörist sayısı 34'e ulaşmıştır.
 
Birliğe silahlı saldırının başlamasından bir süre sonra kendileriyle irtibat kesilen 8 personelimizle, yapılan tüm aramalara rağmen halen irtibat kurulamamıştır."
 
Genelkurmay'ın bu açıklamasından önce terör örgütüne destek veren bazı internet sitelerinde PKK'nın elinde olduğu iddia edilen 8 askerin kimlikleri yayınlandı. İşte kaçırıldığı iddia edilen askerler:
 
Uzman Çavuş Halis Tan (Adana)
Çavuş Mehmet Şenkul (Niğde)
Er Ramazan Yüce (Mardin)
Er İrfan Beyaz (Gaziantep)
Er Nihat Başova (Konya-Cihanbeyli)
Er İlhami Demir (Ağrı-Patnos)
Er Fatih Atakul (Denizli)
8'inci askerin kimliğinin daha sonra açıklanacağı bildirildi.

21 Ekim 2007 Pazar

Yetmedi mi artık? ; Hakkari'de 12 şehit daha...

Hakkari'nin Yüksekova İlçesi'nin Irak sınırındaki Dağlıca Beldesi'nde dün gece saat 23.00 sıralarında yaşanan olayda teröristler, Dağlıca'dan Yeşiltaş'a giden askeri konvoya saldırı düzenledi. Yeşiltaş'a sevkiyat yapan 10-12 araşlık askeri konvoy, Avaşın  Köprüsü üzerinde saldırıya uğradı. Köprünün üzerindeki araçlardan tam ortadaki roketatarla vuruldu. Köprünün de havaya uçurulduğu bildirilen olayın ardından sabah saatlerine kadar süren çatışma çıktı.

Alınan bilgiye göre Çukurca'nın kuzey doğusunda Yüksekova'ya 50 kilometre uzaklıktaki Irak sınırının sıfır noktasındaki Dağlıca Beldesi'nden Yeşiltaş'a giden Yüksekova 21'inci Sınır Jandarma Taktik Tugay Komutanlığı'na bağlı Komando Taburu'na ait askeri konvoy Avaşin Köprüsü üzerinde saldırıya uğradı. Ağır makinalı silahlar ve roketatarların da kullanıldığı saldırıda 12 asker şehit oldu; 3'ü ağır 16 askerimiz de yaralandı.

YARALILAR HELİKOPTERLERLE ALINDI

Açılan ilk ateşle aralarında bir uzman çavuşun da bulunduğu 12 asker şehit oldu; 16 asker de yaralandı. Yaralı askerler helikopterlerle Yüksekova ve Hakkari'deki hastanelere nakledildi. Bölgeye takviye birlikler sevkedildi; geniş çaplı operasyon başlatıldı.

Eli kanlı katilleri Meclis’e davet etti

Başbakan Erdoğan, elindeki tezkerenin gereğini yapma yerine terör örgütüne silah bırakma çağrısında bulundu. Erdoğan, “Yapılacak bir şey varsa parlamento altında gelirsin, yaparsın” di-yerek teröristleri Meclis’e çağırdı.

Terör örgütünün artık silahı bırakması gerektiğini söyleyen Erdoğan “Böylece bölge istikrara kavuşur. Yapılacak bir şey varsa parlamento altında gelirsin, yaparsın” dedi.

Türkiye sınır ötesi operasyon yapılıp teröristlerin imha edilmesini beklerken Başbakan Erdoğan, eli kanlı katilleri siyasete davet etti. Kanal 24’e canlı yayında hükümetin Doğu ve Güneydoğu’ya yaptığı yatırımları anlatan Erdoğan, sözü PKK terör örgütüne getirdi. Teröristlere silahları bırakın çağrısı yapan Erdoğan şunları kaydetti:

Huzuru yakalayın

“Şimdi burada terörist, terör örgütü silahı bırakacak. Silahı bırakarak bir defa artık şehirli olacak. Dağı terk edecek. Bunu başarıdığı anda, bu kararı verebildiği anda, ben inanıyorum ki ülkemizde onlar da aileleriyle beraber huzuru yakalayacak ve de aradığı huzura, istikrara süratle kavuşacak. Burada bizim derdimiz yapılacak birşey varsa parlamento çatısı altında gelirsin yaparsın siyasetle. Gereken odur. Tek çıkar yol...”

19 Ekim 2007 Cuma

Karayılan tehdit etti : "Savaş Türk kentlerine yayılacak!"

PKK liderlerinden Murat Karayılan, Kandil Dağı'ndan Türkiye'ye küstahça tehditler savurdu! Murat Karayılan, Kandil Dağı’nda The Times muhabiri Deborah Haynes ile yaptığı söyleşide, TSK tarafından PKK’ya karşı gerçekleştirilebilecek büyük bir saldırının, Irak ve Türkiye’deki tüm Kürtlerin buna karşı birleşeceği için yenilgi ile sonuçlanacağını öne sürerken misilleme tehdidinde de bulundu. “Türk Ordusu, Iraklı Kürdistan’a saldırırsa sonuna kadar mücadele verip direneceğiz” diyen Karayılan, “Savaş sadece Iraklı Kürdistan’da değil, Türkiye’nin kentlerinde de olacak. Bu nedenle Türk generaller ve siyasetçilerinin bu çılgın fikri uygulamaya koymayacaklarını umuyoruz” şeklinde konuştu. Murat Karayılan, Türk yetkililerinin, PKK’yı bir “bahane” olarak kullandıklarını öne sürdü ve Türkiye’nin amaçlarının büyük ölçüde siyasi olduğunu iddia etti. “7-8 BİN SAVAŞÇIMIZ VAR Irak ve Kürt Yönetiminin PKK’lıları Kuzey Irak’tan çıkartmaya çalışmaları konusunda bir kaygısı bulunmadığını da ifade eden Karayılan, 7-8 bin arasında “savaşçısı”nın bulunduğunu, bunların da 20 bin kadar gönüllü ve sempatizandan destek aldığını öne sürdü.

18 Ekim 2007 Perşembe

YSK'da görmemezlikten geldi...

YSK, ne sınır kapılarında verilen oyları, ne de yasanın değişmiş olmasını umursadı. 21 Ekim’de ısrar etti.

Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Muammer Aydın, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilebilmesini ve milletvekili
seçiminin 4 yılda bir yapılmasını öngören referandumun 21 Ekim’de yapılacağını bildirdi. 

Aydın, referandumun ertelenmemesi yönündeki kararın oy çokluğuyla alındığını kaydetti. Oy verme işleminin başlamasını ve yasanın değişmiş olmasını dikkate almayan YSK’nın bu tutumu şaşkınlık yarattı.

Referandum skandalı!

Anayasa değişiklik paketi üzerinde önceki gün tekrar değişiklik yapıldı. Ancak 45 günlük yasal süre tamamlanmadan referanduma gidiliyor.

Sınır kapılarında verilen oyları ve Anayasa’daki değişiklikleri umursamayan Yüksek Seçim Kurulu, referandumun 21 Ekim’de yapılmasına karar verdi. YSK, referandumun ertelenip ertelenmeyeceği konusunu değerlendirmek üzere dün toplandı. Yaklaşık bir buçuk saat süren toplantının ardından gazetecilere açıklama yapan YSK Başkanı Muammer Aydın, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilebilmesini ve milletvekili genel seçiminin 4 yılda bir yapılmasını öngören anayasa değişikliği paketinin daha önce belirlendiği gibi 21 Ekim Pazar günü halk oyuna sunulacağını söyledi. Aydın, halk oylamasının ertelenmemesi yönündeki kararın oy çokluğuyla alındığını kaydetti. 6 üye anayasa değişikliklerinin 21 Ekim’de halk tarafından oylanmasını uygun bulurken, 5 üye buna karşı çıktı. AKP, daha önce yaptığı yasal değişiklikle, referandum süresini 120 günden 45 güne indirmişti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü rahatlatmak için Anayasa değişiklik paketinde önceki gün Meclis’te tekrar değişiklik yapıldı. Değişikliği Gül aynı gün içinde onayladı. Şimdi ise, 45 günlük yasal süre tamamlanmadan referanduma gidiliyor.

İTÜ'den 'ABD'ye lanet' yürüyüşü


İTÜ teröre destek verenleri kınadı
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) öğretim elemanları ve mensupları, terör ve Ermeni iddialarına tepki amacıyla Taşkışla’dan Taksim’e kadar yürüyerek Cumhuriyet Anıtı’na çelenk bıraktı. Ellerinde Türk bayrakları, üzerlerinde cübbeleri bulunan öğretim elemanları, İTÜ mensupları ve bir grup öğrenci, “Cumhuriyet onurumuzdur, koruyacağız”, “Terör ulusumuzu bölemez, birlikteyiz” ve “Ulusumuza yapılanlar unutulmaz” yazılı pankartlar taşıdılar. İTÜ Rektörü Prof. Dr. Faruk Karadoğan, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne yönelik saldırıları nefretle kınadıklarını söyledi.

15 Ekim 2007 Pazartesi

Çocuk korosunda PKK marşı

Korodaki çocuklar Kürtçe şarkı söylerken zafer işareti yaptı...

Türkiye'deki ABD elçiliği tarafından Amerika'daki Dünya Müzik Festivali'ne davet edilen Diyarbakır Yenişehir Belediyesi Çocuk Korosu, festivalde sözde Kürdistan bayrakları ile PKK'nın da kullandığı marşı seslendirdi. Vatan Gazetesi'nin haberine göre, 3-7 Ekim arasında San Francisco, Los Angeles ve San Diego kentlerinde Türkçe, Kürtçe, Ermenice, Süryanice, İbranice, İngilizce, Almanca ve Rusça olmak üzere 8 dilde şarkılar seslendirdi. 15 kişilik koro, festivalde sözde Kürdistan bayrağıyla bir dönem Türkiye'de yasak olan şarkıları söyledi. PKK terör örgütü ve Irak Kürdistan bölgesinin milli marş olarak kabul ettiği “(Ey Rekip) Hey Düşman” marşını okuyan koroyu, ABD'li yetkililer “Kürtler'in Diyarbakır çocukları” diye tanıttı. Koronun seslendirdiği marşın sözleri şöyle:

“Hey düşman/ Kürt ulusu dili ile yaşamakta/ Hiçbir zaman düşmanlar tarafından yenilemez/ Hadi kimse Kürtler ölü demesin/ Kürtler hayatta, Kürtler yaşıyor, bayrakları asla inmeyecek/ Biz, gençlik yenilenmenin kırmızı rengidir/ Bu yolda başlattığımız kanımızı izle/ Hadi kimse Kürtler ölü demesin/ Kürtler hayatta, Kürtler yaşıyor, bayrakları asla inmeyecek/ Bizler Medya ve Keyhüsrev'in çocuklarıyız/ inancımız ve dinimiz memleketimizdir/ İnancımız ve dinimiz Kürt ve Kürdistan'dır/ Hadi kimse Kürtler ölü demesin, Kürtler hayatta, Kürtler yaşıyor, bayrakları asla inmez.”

DTP Milletvekili Hasip Kaplan'dan sınırı aşan açıklama

Ramazan Bayramı dolayısıyla seçim bölgeleri olan Şırnak'a gelen DTP'li milletvekilleri Sevahir Bayındır ve Hasip Kaplan, Silopi İlçesi'nde partililerle bayramlaştı. Buradan Habur Sınır Kapısı'na giden milletvekilleri, TIR sahasında şoförlerle bayramlaştı, sorunlarını dinledi.

Hasip Kaplan yaptığı konuşmada, “Bizi Meclis'ten hiç konuşmadan kovmak istiyorlar. Siyaset yapmamızı engelliyorlar. Biz bu halk ile verdikleri oy ile Meclis'e gittik. Bizim arkamızda Cudi, önümüzde Habur var. Sınırdan Erdoğan'a sesleniyorum; Sen sultan değilsin biz de senin kölen değiliz” dedi.

Kaplan devamında, “Başbakan Erdoğan tezkere hazırlamış, Irak Kürdistanı'na saldırmayı düşünüyor. Türkiye oraya gittiğinde orda küçük bir sınır ötesi operasyon değil halkların savaşı olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti'nin 84 yıldır başına gelen diktatörler, askerler ve baskıcılar tarafından Kürtler susturmaya çalışıldı. Ama susturulamadı. Demek ki sorun baskıyla değil diyalog ve muhataplıkla çözülür” dedi. DTP'lilerin dokunmazlığımızı kaldırırlarılmasını planlandığını söyleyen Kaplan, sözlerine şöyle devam etti:

“Bizi Meclis'ten kovarlarsa biz de halkımızın içine gelir oturur onlarla en büyük sivil eylemlerimizi yaparız. Başbakan ne zaman ki birilerine meydan okursa, ne zaman kamuoyunu gündeme çekerse bilin ki bu işin içinde bir hile vardır. Habur'u kapanırsa 2 milyon insan aç kalacak. 7 milyar dolar para kaybı var. Bugünlerde İstanbul'da yüzde yüz zam yapıldı. Şehit kanları üzerinden böyle ahlaksız bir siyaset yapılıyor. İşte bu ahlaksız siyaseti ortaya çıkaracak tek muhalefet gücü DTP'dir sizler arkamızda olduğu sürece onlar hiçbir zaman bu yolumuzdan vazgeçmeyeceğiz. Bu millet AKP'ye nasıl oy vermişse almasını da bilir. Bu halk, Başbakan'ın malulen emekli edip tezkeresini eline verecektir.”

DTP'li Bayındır ise AKP'li Kürt milletvekillerine çağrıda bulunarak, “Sınır ötesi için askerleri sınıra yığdılar bu savaş Türkiye içindedir. Bu sorun dağda değil Meclis'te çözülmelidir. Burada ki insanların taleplerine kulak verilmelidir. Bize başka yol göstermesinler. Bu temelde AKP'nin tüm bölge il ve ilçe Örgütlerine, belediye ve encümenlerine ve milletvekillerine şu çağrıda bulunuyoruz; İçinde büyüdüğünüz halka ihanet etmeyin AKP'den istifa edin” dedi.

12 Ekim 2007 Cuma

Yakında halkımızı rahatlatacağız

İkinci Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız, “Önümüzdeki günlerde inanıyorum ki sizlerin de içini rahatlatacak halkımızın da içini rahatlatacak gelişmeler olacaktır” dedi.

İkinci Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız, Şırnak'ta Şehit düşen Astsubay Ahmet Sarıoğlu'nun ailesini ziyaret etti. Aileyle Akpınar Mahallesi'ndeki evde bir süre görüşen Iğsız, çıkışta gazetecilere şehit ailesine bayram ziyaretinde bulunduklarını ifade etti.
Basın mensuplarının tezkere ve Şırnak'ta devam eden terör olaylarını sorması üzerine Iğsız, “Şimdi bakın bizi izlemeye devam edin önümüzdeki günlerde göreceksiniz” diye konuştu.

Malatya Valiliğinin resmi bayramlaşma törenine de katılan Orgeneral Iğsız, burada yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Gerçekten buruk bir bayram içerisindeyiz. Kayıplarımız bizleri fevkalade üzmüştür. Ama eğer soruyorsanız, 'Tutumunuzda bir değişiklik var mı?' diye, bizler şu an daha da kararlıyız. Benim size şu anda söyleyeceğim tek şey bizi dikkatle izlemeye devam edin. Ama yaptıklarımızın hepsini izleyerek dikkat edin. Sadece olumsuzlukları değil. Önümüzdeki günlerde inanıyorum ki sizlerin de içini rahatlatacak halkımızın da içini rahatlatacak gelişmeler olacaktır.”

ABD'nin kayıp silahlarının bir kısmı Ş.Urfa'da ele geçirildi

Daha önce PKK’ya lojistik destek sağlamak suçundan tutuklanan Nihat Durmaz’ın silah getirmek için Irak’a gideceği ihbarını alan polis, Durmaz’ı takibe aldı.

Yaklaşık bir yıl süren takibin ardından şüpheli dün Habur Sınır Kapısı’nda kamyonuyla birlikte durduruldu. Yapılan aramada yedek lastikler içinde silah bulundu.

16’sı kalaşnikof, 10’u Para-PM98 uzun namlulu silah, 9’u Glock, 41’i çeşitli marka tabanca olmak üzere 78 silah ve bu silahlara ait 80 şarjör bulundu. Sürücü Nihat Durmaz gözaltına alındı.

Emniyet yetkilileri silahların Amerikan ordusunun kayıp silahlarından olduğunu ve terör örgütü PKK’ya götürüldüğünü söyledi.

Ele geçen silahlardan Para-PM98’in Irak’taki Polonya askerlerince kullanıldığı ve Polonyalı askerlerin bu ülkeden çekilmesinin ardından Amerikan askerlerine verildiği belirtildi.

9 Ekim 2007 Salı

Onları Yüreğimize Gömdük

ŞehitlerimizCanımızdır

5 Ekim 2007 Cuma

Resmen Karşı Devrim

Eğitim’de tahribat sürerken, 10. Yıl Nutku’nun dışlandığı kitaplara Orhan Pamuk sokuldu. Mustafa Kemal ve arkadaşlarını hain ilan eden Damat Ferit korundu
 
1 Nutuk gitti Pamuk geldi
2 Damat Ferit aklandı
 
Yazının tamamını okumak için lütfen buraya tıklayın

Ortak Çağrı

1923 Yılının 6 Ekim Günü, Anadolu toprağında yenilmiş olan Emperyalist işgalcilerin, Gazi  Mustafa Kemal'in
 
"Geldikleri gibi giderler"
 
deyişini doğrulayarak çekilmek zorunda kaldıkları  Dolmabahçe Rıhtımında,  Ulusumuzun   Bağımsızlığını ister istemez kabul etmekle kalmamışlar; yanlarında Malaya Zırhlısına bindirdikleri  Son Padişah Vahdettin'i de götürmüşlerdir.
 
Böylece Emperyalizme karşı Zafer, Ulusumuzun başına bela olan köhnemiş bir yönetim biçimini de tasfiye etmenin yolunu açmış ve 29 Ekim 1923 günü Ankara'da Cumhuriyet ilan edilmiştir.
 
 Bugün; Düşman'ın işbirlikçileri ile birlikte bir başka biçimde Yurdumuzu işgal ettiğini ve Ulusal İrademize sinsi bir faaliyetle el koyuşuna,   Cumhuriyetin temellerinin zorlandığına tanık oluyoruz.
 
Buna DUR! HAYIR! dememek mümkün müdür!
 
Tarihi Dolmabahçe Rıhtımı, emperyalist işgalciliğin son temsilcisi olan Amerikan 6.Filo Bahriyelilerinin   1969 da,  Devrimci Gençlik tarafından denize atılarak geçmişine layık bir alan olarak adeta yeniden kutsanmasıyla Türkiye Siyasetinde anlamını ve önemini koruyan özgün bir   mekanı olmuştur. 
 
9 Eylül 1922 günü İzmir  ve Türkiye için önemlidir.
 
Düşman Anadolu'dan savaşılarak kovulmuştur.
 
Düşmanın güzel yurdumuzu tamamen terk ettiği tarih bir yıl daha sonra;
 
6 Ekim 1923 tür. 
 
İstanbul'un gerçek kurtuluş gününü yurttaşlarımıza anımsatarak,    
 
"yurdunu ve ulusunu özünden çok seven"ler olarak
 
Anti-emperyalist zaferimiz sonucu İstanbul'un kurtuluşunu, düşmanın kovuluşunu, işbirlikçi Padişahlığın çöküşünü kutlamaya, bu uğurda seve seve canlarını veren şehitleri saygıyla anmaya ve onların bıraktığı devrimci - ulusal bağımsızlıkçı-laik mirasa gerçekten sahip çıktığımızı yürekten   haykırmaya ve Ulusumuzu bu doğrultuda ayağa kaldırmaya ihtiyacımız var!
 
6 Ekim  2007 Cumartesi Günü Saat 11.00 de elimizde bayraklarımızla,   Ulusal Kurtuluş bilincimizi göstermek için 
 
Halkımızı Dolmabahçe Rıhtımında,   
 
Bize, "zincir vurmaya kalkan şaşkınlara"
 
egemenlik ve bağımsızlığımızdan asla vazgeçmeyeceğimizi   göstermek üzere, 
 
Ortak Basın Açıklamamızı Dinlemeye çağırıyoruz.
 
Yaşasın, Bağımsız, Demokratik, Aydınlık  Türkiye
 

Atatürkçü Düşünce Derneği
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği 
Ulusal STKB
Türkiye Gençlik Birliği
Türkiye Cumok
İstanbul Cumok 
68liler Birliği Vakfı

ÖNEMLİ (Bilgi icindir) 21 Ekim'de niçin referanduma gidiyoruz?

AKP İktidarı, geçtiğimiz dönemde, kendi adayının Cumhurbaşkanı seçilmesini başaramayınca, bu sorunu aşmak amacı ile bir anayasa değişikliği hazırladı. Buna göre cumhurbaşkanı, on birincisinden başlayarak halk tarafından seçilecekti. Ancak referandum sandığı ortaya çıkıncaya kadar genel seçim yapıldı ve yeni meclis 11. Cumhurbaşkanı'nı seçti. Ne var ki AKP iktidarı, Anayasa değişikliği takvimini kesmedi. Anayasa değişikliği, referandum takvimi işlerken, AKP iktidarının bir de Anayasa'yı toptan değiştirmek amacı ile "yeni bir Anayasa taslağı" hazırlattığı ortaya çıktı.

Değişen koşullara, 11. Cumhurbaşkanı'nın seçilmiş olmasına ve yeni bir Anayasa hazırlığına karşın, bugün, 1982 Anayasası'nda kısmi bir değişiklik için milyonlarca seçmen, 21 Ekim'de halkoylamasına sürükleniyor.
AKP, "Yeni Osmanlıcı" bir tutumla, halkı, bu referandumun içeriği ve amacı konusunda bilgilendirmiyor. Oysa, bu referanduma verilecek "evet" oyları ile ülkenin en önemli kurumları olan Cumhurbaşkanlığı ve TBMM sistemine değişiklikler getiriliyor.
Cumhuriyet Mitinglerini düzenleyen ve katılan kuruluşlar olarak, bu referandumla yapılmak istenen değişiklikler ve sonuçları hakkında kamuoyuna görüşlerimizi iletmek istiyoruz:
Referandumda, seçmene, aşağıdaki beş soru sorulmakta ve tek yanıt istenmektedir;


  1. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini,
  2. Cumhurbaşkanı görev süresinin 7 yıldan 5 yıla indirilmesini,
  3. Aynı kişinin iki kez Cumhurbaşkanlığı yapamaması kuralının yerine, ikinci kez beş yıllık süreyle bu göreve getirilmesini (5 + 5 olarak dile getirilen formül),
  4. Milletvekili seçim döneminin beş yıldan 4 yıla indirilmesini,
  5. TBMM tarafından yapılacak "bütün işlerde" tamsayının üçte birinin toplantı için yeterli sayılmasını kabul ediyor musunuz.?

Sandıktan "evet" çıkarsa, tüm değişiklikler şimdiden yürürlüğe girecektir. Bu durumda mevcut Cumhurbaşkanı, makamda anayasal olarak "işgalci" konumuna düşecek ve yeni bir siyasi karmaşa doğacaktır. Ülkemizin en yüce makamları, AKP'nin, panik içinde yapılan siyasi manevralarına kurban edilemez. Buna hiçbir kişi, kurum ve partinin hakkı yoktur.

21 Ekim Sandığı'na getirilen sorulardan en can alıcı olanı," Cumhurbaşkanını nasıl seçmeli?" sorusudur. Bu basit bir soru değildir. Bu soruya verilecek yanıt, Cumhurbaşkanı, başbakan, hükümet gibi en temel kurumların yapısını ve birbirleriyle ilişkilerini doğrudan değiştirir. Dolayısıyla devletin halkla ilişkilerini değiştirir. Böyle bir değişiklik, her yönü aydınlığa kavuşturulmadan yapılamaz; yapılırsa demokratik ve meşru olmaz.

Biz biliyoruz ki, bu soru gerçekte, "Hükümet sistemimiz nasıl olsun?" sorusudur. Sorulan şey, gerçekte, parlamenter hükümet sistemini bırakıp başkanlık ya da yarı başkanlık sistemine geçelim mi sorusudur.

Devlet başkanlığı sistemi, ülkemizin koşullarına uygun değildir. Başkanlık sisteminde meclisten doğan, meclise karşı sorumlu olan bir hükümet yoktur. İdarede, devlet tüzelkişiliği, bütünlüğü yoktur. Bakanlar ve üst yöneticiler, bütünü ile devlet başkanının adamlarıdır. Böyle bir uygulama ülkemizin koşullarında piyasacı diktatörlüğün zemini olacaktır. Bugün olduğu gibi, Cumhurbaşkanı'nın TBMM tarafından seçildiği parlamenter sistemde ise, yürütme gücü, makamın ya da bireyin değil, Bakanlar Kurulunundur. Bakanlar Kurulu meclise karşı sorumludur. Cumhurbaşkanı, hükümet ve tüm idare, halkın seçtiği meclisten doğmuştur. Parlamenter sistem, Atatürk Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi ile de örtüşmektedir. 21 Ekim'de oylanacak olan "Yetkiyi halka verelim mi?" sorusu değil; "Türkiye'nin hükümet sistemini, devlet başkanlığına çevirelim mi?" sorusudur.

21 Ekim'de ortaya koyulacak sandık, ülkemizin en yüce kurumlarını yıpratarak yürüyen demokrasi kılıklı karşıdevrimin merhalelerinden biridir.

CUMHURİYET DEVRİMLERİNE SAHİP ÇIKMA KARARLILIĞI İLE BAĞIMSIZ, EŞİTLİKÇİ VE AYDINLIK BİR TÜRKİYE İÇİN GÖRÜŞLERİMİZİ KAMUOYU İLE PAYLAŞMAYI GÖREV BİLİYORUZ. 14 NİSAN ÇALIŞMA GRUBU
ALTMIŞSEKİZLİLER BİRLİĞİ VAKFI


ANADOLU EĞİTİM-SEN
ANKARA KIZ LİSESİ MEZUNLARI DERNEĞİ
BİRLEŞİK BÜRO-İŞ SENDİKASI
BİRLEŞİK SAĞLIK-İŞ SENDİKASI
CUMHURİYET GAZETESİ OKURLARI (CUMOK-TÜRKİYE)
CUMHURİYETÇİ GENÇLİK PLATFORMU
CUMHURİYET KADINLARI DERNEĞİ
ÇAĞDAŞ GAZETECİLER DERNEĞİ
ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ
EĞİTİM İŞ SENDİKASI
HACI BEKTAŞ ve YÜKSEK ÖĞR. KURUMLARINA YARDIM DERNEĞİ
KAVAKLIDEREM
TÜM ÖĞRETİM ÜYELERİ DERNEĞİ
TÜRKİYE GENÇLİK BİRLİĞİ
TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI
ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ
YEREL YÖNETİM ARAŞTIRMA VE EĞİTİM DERNEĞİ

3 Ekim 2007 Çarşamba

Aydın Doğan Hilton'u 255.5 milyon dolara aldı

Aydın Doğan son günlerde yaptığı rejim tehlikesine dikkat çeken yayınlarını ve kızı aracılığı ile TUSİAD'dan yaptığı salvo atışlarını durduracak mı?
 
Önce, Aydın Doğan’ın Hilton için istediği imar planı tadilatı İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nden geçerek yürürlüğe girdi.
 
Sonra, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) tarafından arsası, bu arsa üzerinde bulunan bina, müştemilat ve demirbaşları ile birlikte özelleştirilen Hilton İstanbul Oteli, Aydın Doğan ve Ailesi’nin sahibi olduğu Ortadoğu Otomotiv’in oldu. Sekiz grubun katıldığı ihalede Zorlu Grubu ile çekişen Ortadoğu Otomotiv, Hilton İstanbul’a 255 milyon 500 bin dolarla en yüksek tekliffi verdi. Ödemenin peşin yapılacağı açıklandı.

Gazeteci yazar Fatih Altaylı da, bir süredir Doğan Grubu medyasının yayınlarına dikkat çekerek, çok önemli iddialarda bulundu. Aynı yönde yazarımız Sabahattin Önkibar da, bir gün önceki yazısında “AKP’ye açık destek  veren TÜSİAD ile Doğan Medya Grubu şimdi iktidara karşı salvo atışları yapıyor” diyerek, Doğan’ın AKP’den bir beklenti içinde olduğunu ima etmişti.

Sırada ne var?

Peki bundan sonra ne olacak. İşte Altaylı’nın bu konudaki görüşleri: “Aydın Doğan AKP’den bir istediğini daha koparmış oldu. Doğan medyasının Türkiye’de yeni bir gerilim ortamı yaratmaya başladığını, rejim tehlikesine sürekli dikkat çekerek sivil toplumu harekete geçirmeye başladığını, TÜSİAD’ın da Doğan’ın kontrolünde aynı telden çalarak gerilimi tırmandırdığını gören iktidar ‘Başımızı bunlarla belaya sokmayalım’ diyerek plan tadilatını yaptı.

Şimdi Doğan Medyasını izlemeye başlayalım. Nasıl yayınlar ağır ağır geri çekilecek. Bir kaç hafta içinde şeriat tehlikesi nasıl yok olacak. Malezya örneği nasıl ortadan kalkacak. Nasıl her şey güllük gülistanlık olacak. Doğan yeni bir taleple AKP’nin kapısına dikilene kadar tabii ki...”

1 Ekim 2007 Pazartesi

Büyükanıt'tan çok sert sözler

Harp Akademilerinin açılış töreninde konuşan Org. Yaşar Büyükanıt'tan çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İşte, Anayasa tartışmalarından PKK'ya ve laiklikten TSK'ya saldırıları değerlendirdiği konuşmadan satırbaşları...

Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt, DTP'yi ima ederek Ankara'da teröre destek verenler olduğunu söyledi.

KİMSENİN GÜCÜ TÜRKİYE'Yİ BÖLMEYE YETMEZ

KİMSENİN GÜCÜ ATATÜRK'ÜN KURDUĞU CUMHURİYETİ BAŞKA BİRŞEYE DÖNÜŞTÜREMEZ.

ATATÜRK'ÜN DEDİĞİ GİBİ; SÖZ KONUSU VATAN İSE GERİSİ TEFERRUATTIR...

LAİK YAPIYI KİMSE DEĞİŞTİREMEZ

YENİ ANAYASA'YI BEKLİYORUZ

Yeni Anayasa çalışmalarına ilişkin de görüşlerinin merak edildiğini söyleyen Orgeneral Yaşar Büyükanıt,
“Biz değiştirilmeye çalışan Anayasanın üniversite zemininde hazırlanan ilk taslağını biliyoruz. Bu taslak
üzerinde çalıştık ancak iktidar partisinin son taslağını bilmiyoruz. Ancak açıklandığında öğreneceğiz. Son
taslağın yayınlanmasından önce yorum yapma olanağına sahip değiliz. Son taslak açıklandığında bizi
ilgilendiren konulardaki görüşlerimizi ilgili makamlara ileteceğiz" dedi.

DTP'LİLERE ELEŞTİRİ

Terör örgütün Türkiye'deki siyasetteki uzantılarıdır. Bunlar terör örgütünü ‘kardeşlerimiz’ diye
tanımlayabilmektedir. Dün bu guruptan bir kişi ‘Biz PKK'ya terör örgütü diyemeyiz. Dersek sizleşiriz’
diyebiliyor. Terörle sözde değil, özde mücadele etmek gerekir. Sözlerimin bazı kesimleri rahatsız
edeceğini biliyorum.

Konuşmanın tamamı için burayı tıklayınız...

Pollock : Başbakan 'Happened' demedi ben yazdım

Wall Street Journal gazetesi kıdemli editörlerlerinden Robert Pollock, Başbakan Tayyip Erdoğan ile yaptığı röportajında yer alan alan "Happened-Yaşandı, oldu" sözcüğüyle ilgili olarak "Yanlış anlaşıldım" dedi. Pollock, "Başbakan bana 'Happened' diye bir kelime kullanmadı. Ben, Başbakan'ın anlattıklarını özetlemek için kullandım" dedi.

Bu yanlış anlaşılma nedeniyle üzgün olduğunu belirten Robert Pollock, "Ben Başbakan Erdoğan’ın Atatürk ile ilgili görüşlerini almak istedim. Eleştirisel veya onun takdir ettiği yönlerini sordum. Başbakan, Atatürk’ü ne eleştirdi, ne de takdir eden sözcükler kullandı. Bana sorduğum sorunun yerine 1924 Anayasası'nın tarihini anlattı. Bende yazımda, onun bana aktardığı tarihi olayla ilgili bilginin içeriğini tamamiyle yazmaktan ziyade tarihte böyle bir sivil anayasa örneği var anlamında geçmişte böyle bir anayasa yapıldığını belirtmek üzere tırnak içinde 'happened' diyerek belirttim.

THY uçağındaki cübbeli yolcu, yanına kadın oturtmadı

 İşte THY uçağında yaşanan bir olayın ayrıntıları...

8 eylülde sabah saat 10.00'daki Ankara-İstanbul uçağında yaşanan tartışma, 22 Temmuz seçimlerinden önce herhalde düşünülemezdi Avukat Ayhan Erol -ki kendisi 1982 - 2005 arası tam 23 yıl Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu Başkanı olarak görev yapmıştır- 8 eylül sabahı THY'nin saat 10.00 uçağıyla İstanbul'a gelmek üzere Ankara-Esenboğa'da uçağa biner. Uçağın ortalarında, sağ tarafta, koridor üzerindeki yerine oturur. Aynı sıranın sol tarafındaki 3 koltuk da boştur.

Biraz sonra, taba rengi cübbesi ve başında takkesiyle gözlüklü-sakallı 70 yaşlarında bir bey, aynı sıranın sol pencere kenarındaki yerine yerleşir. Hemen ardından da 40 - 45 yaşlarında 2 hanım, o beyin yanındaki 2 boş koltuğa otururlar.

Ve kısa süre sonra o koltuklardan bir gürültü kopar. Cübbeli bey kadınlara "Siz burada oturamazsınız; benim yanımda erkek oturması lazım. Ben kadınlarla oturmam," diye bağırmaktadır.

Ayhan Erol'un ister istemez kadınların kıyafetlerine gözü takılır. Kesinlikle açık-saçık değildirler; bir yaz gününde giyilebilecek normal kısa kollu bluz, altına da pantolon giymişlerdir.

Bu bağrışma üzerine Erol'un bir sıra önünde orta koltukta oturan 25 yaşlarında delikanlı ayağa kalkar ve cübbeli beyin istediği şekilde yer değiştirmeye talip olur. Ancak Erol itiraz eder: "Ne münasebet; lütfen oturun kendi yerinize. Eski köye yeni adet mi getiriyorsunuz; uçakta erkek-kadın ayırımı olmaz!" Ve delikanlı yerine oturur.
      
Hostesin şaşkınlığı

Cübbeli bey bunun üzerine hostes hanımı çağırır ve "Ben kadınlarla oturmam. Ya bu kadınları benim yanımdan kaldırın, ya da beni" diye dayatır. Hayretler içinde kalan hostes, ne diyeceğini bilemez. Anlaşılan ilk kez böyle bir taleple karşılaşmaktadır.

Öndeki sırada oturan delikanlı, yeniden bir hamle yaparak "Tamam yer değiştirelim" der. Erol da delikanlıyı omzundan tutup yerine oturtur ve aralarında şu konuşma geçer:

Erol: Lütfen gitmeyin. Ya kendisine ait olan yerde oturacak, ya da kaptan onu uçaktan indirecek.

Genç delikanlı: Ama saygı duymak lazım bir yerde.

Erol: Neye saygı duyuyorsunuz? Adam yobaz, yanına kadın oturmasını istemiyor, olay çıkarıyor. Düşüncesini eyleme dönüştürüyor. Siz neye saygı duymaktan söz ediyorsunuz?

Ve herkes yerli yerinde otururken uçak havalanır. Birkaç dakika sonra yan koltuktaki hanımlardan biri "Ay ben burada oturamayacağım; mütemadiyen dırdır konuşuyor" diyerek ayağa fırlar. Delikanlı bu kez Erol'u dinlemez ve adamın yerine geçer. Adam da delikanlının yerine otururken Erol kendini tutamaz:

Osmanlı kıyafetiymiş.
Erol: Senin yaptığın ayıp değil mi?.
Cübbeli bey: Sen ne karışıyorsun?.
Erol: Bir kez senin kılık kıyafetin falso...
Cübbeli bey: Bu Osmanlı kıyafeti.
Erol: Osmanlı yıkılalı 80 yıl oldu. Kılık-Kıyafet Kanunu var...

O sırada bir el dokunur Ayhan Erol'un omzuna. Dönüp baktığında tam arkasındaki koltukta oturan türbanlı, orta yaşlı bir kadın "Hacı Amca çok yanlış yapıyor," der. Bu arada yer değiştiren delikanlının ön sırasındakiler de delikanlıya "Siz yanlış yaptınız; yerinizi değiştirmeyecektiniz," diye sitemde bulunurlar.

Askerden "frene basılsın" uyarısı

Genelkurmay Başkanlığı, reform sürecini çok yakından izlediklerini vurgularken, hükümetten Kıbrıs, TCK 301 ve Vakıflar Kanunu gibi konularda çok hassas davranmasını istedi.

Hükümetin laiklikle ilgili icraatlarının takipçisi olacağı mesajını veren Türk Silahlı Kuvvetleri'nden, Avrupa Birliği (AB) reform sürecine ilişkin de uyarı geldi. Genelkurmay Başkanlığı Plan ve Prensipler Dairesi Başkanı Korgeneral Hilmi Akın Zorlu, Dışişleri Bakanı ve AB Başmüzakerecisi Ali Babacan başkanlığında 17 Eylül’de Ankara'da yapılan toplantıda, Başta Kıbrıs, TCK 301 ve Vakıflar Kanunu olmak üzere, hassas konularda şimdiye kadar yapılanların ötesine geçilmemesini istedi.

Bebek katilleri 12 kişiyi daha katletti

PKK’lı teröristlerin minibüste katlettiği 12 kişinin, yıllardır susuz olan köylerine su getirmek için kanal çalışmasına gittiği ve gün boyu çalıştıktan sonra iftar için dönerken hain saldırıya uğradıkları öğrenildi. Aralarında köy muhtarı ve 7 korucunun bulunduğu 12 vatandaş dün toprağa verildi. Yaklaşık 2 bin 500 kişinin katıldığı törende, sık sık ’Kahrolsun PKK’ sloganları atıldı.
 
Beytüşşebap’a bağlı Beşağaç Köyü, önceki akşam Türkiye’yi yasa boğan katliama sahne oldu. Köylerine su getirmek için Altınsu Mevkii’nde kanal kazısında çalışan ve aralarında köy muhtarı Yusuf Acer’in de bulunduğu 7’si köy korucusu 14 kişi, iftar vaktinin yaklaşması üzerine minibüse binerek köye hareket etti. Köye yarım saat kala, saat 17.30 sıralarında ormanlık alanda pusu kuran 10 kadar PKK’lı, minibüse otomatik silahlarla çapraz ateş açtı. Sürücü Akdoğan, ateş altından kurtulamaya çalıştıysa da kurşunların lastiklere isabet etmesi nedeniyle başarılı olamadı.