23 Haziran 2008 Pazartesi

Türk halkı Atatürk devrimlerinde bir travma yaşamış!

New York Times'a konuşan AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, Atatürk devrimleri için "Türk toplumu bir travma yaşamıştır. Bir gecede kıyafetlerini, dillerini değiştirmeleri istenmiştir. Dini yaşama biçimleri ortadan kaldırılmıştır" dedi

New York Times dün Sabrine Travernise imzalı haberinde AKP'nin kapatma davasını değerlendirdi. Gazetenin AKP haberlerleriyle ses getiren Türkiye temsilcisi Travernise, Türkiye'de laikler ile AKP taraftarları arasında yaşanan çekişmeyi "kan davası" olarak yorumladı. İşte "Bu acı kan davasının kökleri tarihe dayanıyor" başlıklı haber yorumda yer alan ifadeler:

* AKP'nin hükümeti, meclisi ve cumhurbaşkanlığını ele geçirmesi, daha önce hiç olmadığı kadar laik çevrelerin hakimiyetini kırdı. Hükümet içindeki İslami akımlara ilk karşı çıkanlar olan Türkiye'deki liberaller de kapatma davasına karşı seslerini yükseltti. Çoğu bunu ordu ve yargıdaki laik elitlerin son çabası olarak görüyor. Geçen yıl ordunun Erdoğan'a gözlerini dikmesi yerel seçimlerde geri tepti. Şimdi Erdoğan'ı durdurma görevi yargıdaki müttefiklerine bırakıldı. CHP ise Erdoğan'ın bakanlıklara kendi adamlarını yerleştirdiğini ve Türkiye'nin laik yapısının korunması için durdurulması gerektiğini savunuyor.

Sınıf ayrımı bugüne geldi

* Bugünkü kavgalar Türkiye'nin 1920'lerde başlayan olağanüstü tarihinin son halkası. Mustafa Kemal yüzünü Avrupa'ya dönmüş, Doğu'yla tüm bağlarını kesmiş, Latin alfabesine dönmüş, camileri devlete bağlamış ve dini kurumları ortadan kaldırmıştı. AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat bu durumu yorumlarken "Türk toplumu bir travma yaşamıştır. Bir gece içinde kıyafetlerini, dillerini değiştirmeleri istenmiştir. Dini yaşama biçimleri ortadan kaldırılmıştır. Bu travmayı yaşamayan toplumlar, insanların nasıl giyindiklerine ilişkin tartışmaları anlayamazlar" ifadesini kullanıyor.

* Türk siyasi sisteminin bir özelliği daha var: Yıllardır güçlü bir general ve yargıç zümresi perdenin arkasında ipleri elinde tutuyordu. 1960'dan beri dört kez seçilmiş hükümeti devirdiler. Ülkedeki sınıf ayrımı bugüne kadar geldi. Kalabalıkları temsil eden AKP, laik kadınlara hayat tarzlarını kaybetme korkusu yaşatıyor. Erdoğan'la ilgili bir diğer korku ise devlet içinde giderek kadrolaşması. Erdoğan'ın damadının yöneticiliğin yaptığı bir şirketin ihalesiz, rakipsiz olarak Sabah'ı satın alması da parti üyeleri tarafından bile açıklanamıyor.

20 Haziran 2008 Cuma

AKP'li vekilden ’Atatürk’ü sevmiyorum’a destek

'Atatürk'ü sevmiyorum, Humeyni'yi seviyorum, İngiliz mandası altında inançlarımızı daha iyi yaşayabilirdik, daha özgür olurduk' diyen türbanlı Nuray Bezirgan'a AKP Konya Milletvekili Hüsnü Tuna destek verdi. 

Meclis Genel Kurulu'nda, önceki akşamki yeni üniversitelere rektör atamalarıyla ilgili yasanın görüşmeleri sırasında CHP İstanbul Milletvekili Necla Arat isim vermeden Bezirgan'ı eleştirdi ve "Bu olay, küçük yaşlardan itibaren alınan çarpık bir eğitimin, ne denli sapkın bir bilinç oluşturduğuna çarpıcı bir örnektir. Bu örnek, çağdaş eğitim sistemini, din hocalarına, dinsel eğitime ve yasa dışı Kuran kurslarına bıraktığımız zaman, ne trajik sonuçlarla karşılaşacağımızın göstergesidir" dedi.

Bu sözler üzerine AKP'li Hüsnü Tuna, oturduğu yerden Arat'a, "O söylediğin bayan, polis coplarıyla çocuğunu düşürdü. Evet, polis coplarıyla çocuğunu düşüren bir bayandan birilerini sevmesini bekleyemezsiniz. Sözlerinize dikkat etmeniz lazım" diye laf attı. CHP'liler, "Söz al da konuş, çık da anlat ne anlatacaksan" diye çıkıştılar. Oturumu yöneten TBMM Başkanvekili Meral Akşener de "Anlatırım söz verirse" diyen Tuna'ya müdahale ederek tartışmayı daha fazla büyümeden bitirdi.

Uyarı cezası aldı Tuna, türbanla ilgili anayasa değişikliğinin yapıldığı dönemde, seçim bölgesi Konya'da yaptığı açıklamada "İnşallah hedefimiz kamu hizmetlerinde de türban yasağının olmamasıdır" demişti. Bu sözleri nedeniyle Tuna AKP'yle ilgili kapatma davasında hakkında siyasi yasak istenenler listesine girmişti. AKP Disiplin Kurulu da bu sözleri nedeniyle Tuna'ya uyarı cezası vermişti.

Genelkurmay'dan 'önce Türkçe' afişi

 
Genelkurmay Başkanlığı, Türkçe konusunda gösterdiği hassasiyetini askeri kurum ve kuruluşlara astırdığı afişlerle duyurdu.. Tüm askeri kurum ve kuruluşlara asılan afişlerde "Önce Türkçe" denildi.

"Q,W,X" harflerinin üzeri çizilen afişte, "Tabelalarda, ilanlarda, reklamlarda önce Türkçe" yazısı yer aldı. Askeri kurumlara gönderilen yazılarda da yabancı isim ve harflerin kullanılmamasının istendiği öğrenildi. Genelkurmay Başkanlığı'ndaki tesislerde kullanılan yabancı isimler için uzmanlar Türkçe karşılıklar buldu.

BRUNCH YERİNE KUŞLUK, MÖNÜ YERİNE LİSTE

Genelkurmay'ın Türkçe hassasiyeti basında da yer buldu. Konuyla ilgili haberlerde askeri tesislerde yabancı kelimelerin yazılı olduğu tabelaların kaldırıldığı, yerine Türkçe karşılıklarının bulunduğu yeni tabelaların asıldığı bilgisi verildi. Buna göre, bundan böyle hiçbir askeri tesiste mönü, fast food, brunch, lostra gibi yabancı kelimeye rastlanmayacak.

 Tesislerde, Genelkurmay Başkanlığı'ndan uzmanların yabancı kelimelere buldukları Türkçe karşılıklar kullanılacak. Bazı yabancı kelimeler ve bulunan karşılıklar şöyle: Brunch "Kuşluk", Lostra "Ayakkabı bakım yeri", Fast food "Hızlı yiyecek satış noktası", Mönü "Yemek listesi", Restaurant "Lokanta".

18 Haziran 2008 Çarşamba

Bilkent'te Atatürk posterleri açıldı

Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Doğramacı'nın konuşması üzerine mezunlar ayağa kalkarak Atatürk'ün posterlerini açtılar.

Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Doğramacı mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada, mezunlarına güvendiklerini belirterek, “Atatürk'ün bizlere emanet ettiği Cumhuriyet platformunda çağdaş uygarlık seviyesine çıkmak için her nesil bir öncekinden daha iyi yapıtlar kuruyor” dedi.

Doğramacı'nın bu sözleri üzerine mezunlar ayağa kalkarak Atatürk'ün posterlerini açtılar. Ali Doğramacı, konuşmasının sonunda uzun süre öğrenciler ve aileleri tarafından alkışlandı.

DİPLOMALARINI CUMHURBAŞKANI GÜL'DEN ALDILAR

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Bilkent Üniversitesinin mezuniyet törenine katıldı.Üniversiteden 2007-2008 akademik yılında mezun olan 1700 öğrenciye diplomalarının verilmesi dolayısıyla Bilkent Odeon'da, Cumhurbaşkanı Gül'ün yanı sıra Bilkent Üniversitesi Kurucusu Prof. Dr. İhsan Doğramacı, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen, Ankara Valisi Kemal Önal ile mezunların aileleri ve davetlilerin katılımıyla tören düzenlendi.



Cumhurbaşkanı Gül, törende yaptığı konuşmaya, mezunları tebrik ederek başladı. Gül, “Türkiye'nin en güzel üniversitelerinden birinden mezun olan siz gençlerin yolu açık olsun. Esas mücadele bundan sonra başlıyor ama üniversiteniz sizi buna en iyi şekilde hazırladı. Bundan dolayı da avantajlı bir şekilde başlıyorsunuz” diye konuştu.

Mezunlara başarılar dileyen Cumhurbaşkanı Gül, başta İhsan Doğramacı olmak üzere emeği geçenlere, “Türkiye'ye böyle bir üniversite, üniversitenin de ötesinde eğitim ve bilim kenti” kazandırdığı için teşekkür etti.

Cumhurbaşkanı Gül, fakülte ve yüksekokul birincilerine ödül ve diplomalarını verdi. “2008 Öğretimde Üstün Başarı Ödülü” kazanan öğretim üyeleri Prof. Dr. Selim Aktürk, Prof. Dr. Abdullah Atalar, Yrd. Doç. Dr. Alev Çınar, Doç. Dr. Marie-Henriette Gates, Yrd. Doç. Dr. Ali Aydın Selçuk da ödüllerini Cumhurbaşkanı Gül'ün elinden aldılar.

12 Haziran 2008 Perşembe

"HUMEYNİYİ SEVİYORUM, ATATÜRK'Ü SEVMİYORUM"

İŞTE EKRANDAKİ UTANÇ VERİCİ DİYALOG

Fatih Altaylı: Sizin facebookta bir siteniz mi var? Kevser adlı arkadaşımızın facebook adlı paylaşım sitesinde İran devriminde Ayetullah Humeyni’nin fotoğrafları yer alıyor. Doğru mu?

Kevser Çakır: Bir tane fotoğrafı var evet. Evet, seviyorum ve saygı duyuyorum.

Fatih Altaylı : Ama o Şii . Humeyni’nin nesini seviyorsun?

Kevser Çakır: Şii olması önemli değil. Benim için Müslüman biri. Hümeyni’yi seviyorum.

Fatih Altaylı : Ama İran'da baskı rejimi var.

Kevser Çakır: Ama İran'daki rejimi ben desteklemiyorum

 
Fatih Altaylı: Ama kurucusu Humeyni.

Kevser Çakır: Humeyni’nin aynı görüşleri sahip olması anlamına gelmez bu. Ben Humeyni'yi seviyorum şahsen.

Fartih Altaylı: Sen seviyor musun?

Nuray Bezirgan: Evet seviyorum.

Fatih Altaylı: Atatürk’ü seviyor musun?

Nuray Bezirgan : Atatürkü sevmeme hakkı var mı? Başıma bir iş gelmeyecekse ben sevmiyorum.

Atatürk'ün yetkiyi padişahtan alırken yani saraydan alırken laik bir Cumhuriyet kurmak için aldığını düşünmüyorum. Halk o zaman islami değerler için savaştı. Nitekim Kurtuluş Savaşı’nın başlaması da Kahramanmaraş’ta Fransız askerlerinin Nene Hatun'un başörtüsüne uzanmasıyla olmuştur.

Fatih Altaylı: Maraş’la Erzurum’u birbirine karıştırdın.

Nuray Bezirgan: Her neyse. Maraş’ta Fransız askerleri bir kadının örtüsüne saldırıyor. Sütçü İmam buna karşı ilk ateşi açıyor. Böylelikle Kurtuluş savaşı başlıyor. Sonuçta cepheye cephanelik taşıyan kadınlar o dönemin insanları, o dönemin sosyolojik yapısını incelerseniz hep Müslüman insanlar.

Fatih Altaylı: Peki bu ülkenin Kurtuluş Savaşı'nı örgütleyen bir adamı niye Humeyni kadar sevmiyorsun. Bunu merak ettim. Eğer Atatürk olmasaydı burada belki de İngilizler vardı, Fransızlar vardı.

Nuray Bezirgan: Yani İngilizler olsaydı benim haklarım daha geniş olacaktı. Zaten mesele bu yani. İnsanlar bana Atatürkçülük adına zulmediyorlarsa benden Atatürk'ü sevmemi bekleyemezsiniz.

Kevser Çakır: Yani bir insanın ismi üzerinden ideolojik bir kurgu oluşturulmaya çalışıldığı için bunlar oluyor. İyi Bir asker. Bunu biliyoruz.

Fatih Altaylı: Bu ülkeyi düşmanlardan arındırma sebebi. En azından bir minnet duygun yok mu?

Kevser Çakır: İyi bir asker biliyoruz.

Fatih Altaylı: Bugün sizin savunduğunuz özgürlükçü, cumhuriyeti kuran sizin temsil ettiğiniz iradenin, bugün iktidar olmasına olanak veren de rejimi kuran da yine Atatürk değil mi? Camileri de kapatmamış.

Nuray Bezirgan: Benim fikirlerimİ savunucak parti kurulamaz Türkiye’de. Zaten bu yasak. Benim fikirlerimi herhangi bir parti savunmaya kalktığı zaman parti kapatılır.

Müslümanlar haklarını elde etmek için gece gündüz çabalarlar. Birileri gelir parlementonun azıcık bir özgürlük tanımlamasına bile Atatürk adına, Cumhuriyetcilik adına, demokrasi adına ne adına olursa olsun özgürlüklerimizi elimizden alır.

Ben tamamiyle özgür olduğum hak ve özgürlüklerimin kısıtlanmadığı bir sistem istiyorum.Mesela siz nasıl ki başörtülü hakim bir hanımdan rahatsız olacağınızı söylüyorsanız ben sizin, mesela bu fikrinizin temelde Atatürk tarafından kurulan Cumhuriyet'te bizlerin hep tehdit olarak sizlere sunulmasından kaynaklandığını düşünüyorum.

Fatih Altaylı : Hayır ondan kaynaklanmıyor. Sizin “siz, biz” demenizden kaynaklanıyor.

Siz islami inançları sizin tarafınızda yaşamayan veya sizin gibi algılamayan insanları farklı görüyorsunuz. Sen, Recep Tayyip Erdoğan ve başkaları "siz- onlar, biz-onlar" dediğiniz zaman kendimi kötü hissediyorum.

Nuray Bezirgan : Sizin inancınız ne olduğu beni ilgilendirmiyor. Benim ilgi alanım değil. Kişi istediği dine sahip olur ya da olmaz yada dinsizdir. Bu benim size ikinci sınıf vatandaş olarak göreceğim anlamına gelmez. Ama Fatih Bey siz başörtülü bir hakimden rahatsız olduğunuzu söylüyorsunuz

Fatih Altaylı: Önyargılı olur diye rahatsız olurum.

Nuray Bezirgan: Tabii ki. Önyargınızın temelinde 85 yıldır yürütülen laik sistemin dayatmalarının olduğunu düşünüyorum. Biz hiçbir zaman özgür olamadık. Hiçbir zaman kendimizi ifade edemedik. Siz hiçbir zaman başörtülü bir hakim tarafından yargılanmadınız. Dolayısıyla bu şekilde düşünüyorsunuz.

Fatih Altaylı: Senin rejimden istediğin ne? Üniversiteye gitmen, kamusal alanda görev yapman dışında ne isteğin var?

Nuray Bezirgan: Ben başörtümle birlikte sosyal hayatta da var olmak istiyorum.

10 Haziran 2008 Salı

Milliler artık "Türko"

Haber :
Milli Futbol Takımımız'ın ana sponsorlarından birisi olan Garanti Bankası, ay-yıldızlı ekibimizin motivasyonunu yükseltmek amacıyla yeni bir iletişim kampanyası başlattı. Milli futbolcularımıza "Türko" adını veren kampanya, sporcularımızın hedefe yönelik mücadele ruhunu vurguluyor. Kampanya kapsamında bir de "Sen sahada, biz burada, tek yürek Türko, sendeki yürek kimde var, tek yürek Türko" şeklinde sözlere sahip olan marş hazırlandı.
Yorum :
Önce renklerimizi aldılar elimizden... Türk Milli Takımı'nın renkleri her zaman bayrağımızın renkleridir.
KIRMIZI - BEYAZ
Ama onlar şimdi Turkuaz formalarla çıkıyorlar sahaya... Sanyorum Türklüğünden utananlar var. Varsa bu ülkede durmasınlar. Hatırlayın daha iki vakit önce adamlar "haçlı formaları" ile çıktılar karşımıza ve gol manyağı yaptılar bizi... Hatırlayan Türk milleti erkekleri hatırlayacaktır.
Şimdi de çıkmış Garanti Bankası... TURKO diye bir yakıştırma yapmış milletime, reklam filmi olarak yayınlıyor da yayınlıyor.
Soyunma odasinda robokop tipli animasyon adamlar, sag elleriyle sol goguslerine vuruyor, bir yandan da fonda aczimendi turu tarikatlarin torenlerinde izledigimiz, garip bir "hu cekme" tarzında bir ses duyuluyor fonda.
Sanırsın bir "Zikir Alemi"
Ekşi Sözlükteki yorumlar çok eğlenceli bu linkten okuyabilirsiniz. Herkes de reklamı beğenmemiş gözüküyor.
3. Sayfa- 54. yorum : "lan bu garanti bankası 'nın reklamı mıymış? yemin ediyorum bi haftadır dizel motor yağı reklamı diye izliyorum lan ben onu. kanal değiştirdiğimden anlamamışım ne olduğunu...."
Turco (masculine / eril) ve Turca (feminene / dişil) İtalyanca'da Türk demektir. İtalyanlar da bu sözcüğü en yalın anlamıyla "Türk" demek istediklerinde kullanırlar.
Özellikle Rumlar bu sözcüğü, kaba, barbar, cahil, kara bıyıklı, görgüsüz, yontulmamış anlamlarını yükleyerek -ve de iğrenç bir şeyden söz ederken takınılan mimiklerle suratlarını büzüp ekşiterek ve burun kıvırarak- dışladıkları kişilere dönük bir sıfat olarak kullanırlar. İtalyanca'dan devşirdikleri sözcüklerle de tekerlemeler uydurmuşlardır. "Turco mancia culo" (.çımı ye Türk) Şişli sokakalarında hep birlikte oyun oynarken kavga çıktığında o minicik çocukların dilinde adeta bir ezberdi o zamanlar. Biz ne kadar onları içimizden saymış ve herhangi bir ayırım gözetmeyi aklımıza dahi getirmemişsek de, o minik "dostlarımızın" bu tavırları ne yazık ki gerçektir. Bu çocukların bu "bilinci" nasıl oluşturduğunu ise yazmaya gerek yok herhalde.
Reklama gelirsek, Milli takım kimi temsil eder?
Tüm değerleriyle bütün bir ulusu değil mi? Hem de işte gelmişiyle geçmişiyle...
Başka söze hacet var mı?
Yeni ve "demokratik" 301 hayırlı olsun!..
BU REKLAMI HAZIRLAYAN VE HAZIRLATTIRANLARI ŞİDDETLE KINIYORUZ!

Biz Türküz, Türkü çığırırız. Turko diye kendi kendilerine lakaplar takanlar bizi temsil etmiyor.

6 Haziran 2008 Cuma

Hala tüm milleti, tek başlarına kendilerinin temsil ettiğini sanıyorlar...

Anayasa Mahkemesi yetkisini kötüye kullandı
AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Genel Başkan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında saat 15.15'te toplandı. AK Parti olağanüstü MYK toplantısı öncesi AKP Manisa milletvekili ve Meclis eski başkanı Bülent Arınç, gazetecilerin Anayasa Mahkemesi'nin türban kararı ile ilgili sorularını yanıtladı.

İşte Arınç'ın verdiği cevaplar:

- Anayasa Mahkemesi'nin henüz iptal gerekçesini görmedik. Bu, anayasa kurallarına uygun bir karar değil. Sonuçları açısından vahim bir karar. Bundan sonra ne olacağına dair işaret vermiyor.

- Anayasa Mahkemesi hak ve yetkilerini kötüye kullanmıştır. Bu vahim bir karardır

- Mahkeme şekil yerine esastan inceleme yaptı, bu yanlıştır

- Bundan sonra Anayasa Mahkemesi'nin izin verdiği ölçüde yasama yapılacaktır. Anayasa Mahkemesi, Meclis'in yetkisini elinden aldı. Bunu düşünürken bir vekil olarak tüylerim diken diken oluyor. Anayasa Mahkemesi nasıl böyle bir yanlış karar verebilir

- Anayasa Mahkemesi Türkiye'de egemenliğin millette değil sanki yargıçlarda olduğunu dolaylı yoldan ifade ediyor.

- Yargı karar verip yasamayı hiçe sayıyor. Geriye sadece yürütme kalıyor

- Mahkeme yasamadan sonra yürütmeyi de durdurdu

- Türkiye demokrasi ve milletin desteği ile bu yanlışı düzeltecektir.

- Ben sadece sinirli olarak Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararı anlattım. Bundan sonra kıyamet kopmayacak. AKP bundan sonra kendisine yakışanı yapacaktır.


ANAYASA MAHKEMELERİ ANAYASA İHLALLERİNİ ÖNLEMEK İÇİN VARDIR.


ANAYASA MAHKEMELERİ ORADAKİ 550 KİŞİ MİLLET ÜZERİNDEN KENDİNİ ÜLKEYE EGEMEN SANMASIN DİYE VARDIR.


ANAYASA MAHKEMELERİ "EGEMENLİK MİLLETTE KALSIN" DİYE KARARLARINI ALIR.


BU MİLLETİN HEPSİ SİZİN TRAMVAY OLARAK KULLANDIĞINIZ "DEMOKRASİ" Yİ YEMEZ.

Türban hakkındaki anayasa değişikliği İPTAL edildi

http://dosyalar.hurriyet.com.tr/haber_resim/maddeler_banner.gifAnayasa mahkemesi, başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin anayasa değişikliğini iptal etti ve yürürlüğünü durdurdu.

İŞTE MAHKEME KARARININ BEKLENDİĞİ ANLARIN FOTOĞRAFLARI..

Anayasa Mahkemesi, CHP ve DSP milletvekillerinin başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin anayasa değişikliğinin “iptali veya yok hükmünde kabul edilmesi ve yürürlüğünün durdurulması” istemiyle açtığı davanın sonucunu yazılı açıklamayla duyurdu.

http://dosyalar.hurriyet.com.tr/haber_resim/mahkeme1.jpgAçıklamada, şöyle denildi:

“9 Şubat 2008 günlü 5735 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair Kanun'un 1. ve 2. maddeleri, Anayasa'nın 2, 4. ve 148. maddeleri gözetilerek iptal edilmiştir. Ayrıca yürürlüğü de durdurulmuştur.”

YAPILAN DÜZENLEME     

Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği değişiklikle Anayasa'nın, “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10. maddesinin son fıkrasına, “... ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında” ibaresi eklenmişti. Bu değişiklikle madde, “Devlet organları ve idari makamları, bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır” haline gelmişti.

Anayasa'nın, “Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi” başlıklı 42. maddesine ise “Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yüksek öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir” şeklinde yeni bir fıkra eklenmişti.

4 Haziran 2008 Çarşamba

Ankara Anadolu Lisesinde Turban

Bu gun (3.Haziran.2008) Ankara Anadolu Lisesi'nde okuyan kizimin mezuniyet toreni vardi. Ve okulda turban takamayan bazi ogrenciler toren boyunca turbanlariyla ortalarda salindilar. Ustelik hic cekinmeden cuppelerini de giymislerdi. Fotografla tesbit etmeye calistigimi gorunce de cikartip turbanli annesinin kucagina koyuverdi cubbesini kizimiz (tesbit edebildigim kadariyla olan fotograflar ekte). Hatta arkasindan cuppeyi ve kepi babasi giyerek sakalastilar :(
 
Okul yilliginda (yasak oldugu icin) yayinlanamayan fotograflari, toren baslangicinda perdeye vuran kepli ogrenci fotograflari arasında turbanli olarak yer aldi.
 
Ve tum bunlar olurken okul muduru Celal Ergin oldukca hosnut olarak hic ses cikarmadan gormezlikten geldi.
 
Diplomalarin almak icin dahi sahneye cikmadi bu kizlar. Ama torene tesrif etmekten cekinmemislerdi.
Tum cocuklar diplomalarini aldiktan sonra da, ogrenciler Onuncu yil marsiyla bitidiler gunu.
 
Daha onceki yillarda ODTU vs. gibi yerlerde yapilan toren son okul mudurunun goreve gelmesinden sonra (Buyuksehir belediyesine ait olan) Kocatepe Kultur Merkezi'nde yapildi. Ve ayni anda Kocatepe Camiinden SEHİT CENAZELERI kalkiyordu.
 
Burasi Ankara ...
Turkiye'nin Baskenti...
Ve bugun, sehitlerin kanlari ellerinde olan insanlarla birlikte cocuklarimizi  mezun ettik.
Cok mutluyduk, cunku demokrasi vardi.
Ataturk devrimlerini hep birlikte cigniyor olsak da ne gam ! 
 
Gülüm Omay
ATAK Ankara Bsk.
 
 
 
 
 
 
 

3 Haziran 2008 Salı

İşte böyle diniliyorlar...

KANAL 1 HABER STÜDYOSUNDA SADECE 25 SANİYEDE YÜKLENEN YAZILIMLA CANLI CANLI ORTAM DİNLEMESİ YAPILDI.. AKILLARA DURGUNLUK VEREN GÖRÜNTÜLER İÇİN TIKLAYIN..

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın, parti Genel Sekreteri Önder Sav'ın odasının dinlendiğini iddia etmesi gündeme bomba gibi düştü. Baykal'ın ve CHP'lilerin hükümeti suçlayan açıklamalarının ardından AKP önerge vererek konuyu meclis gündemine taşıdı.

Peki CHP dinlendiyse nasıl dinlendi? Kanal 1 Haber'de Fatih Altaylı'nın konuğu olan casusluk aletleri satan firma yetkilisi Mehmet Oğul, dinleme olayını canlı canlı anlattı.

Mehmet Oğul Kanal 1'in iki muhabirinin telefonlarına sadece 25 saniye süren bir yazılım yükledi. Kanal 1 muhabirleri stüdyodan yaklaşık 50 metre uzaklıkta bir kafeteryada, telefonları kapalı vaziyette aralarında sohbete başladı. Mehmet Oğul'un telefonlardan birini aramasıyla ikilinin konuşmaları net bir şekilde Oğul'un elindeki telefona gelmeye başladı.

Bu dinleme 'ortam dinlemesi' adı verilen yöntemdi. Oğul'un ikinci dinleme denemesi ise telefonla görüşme dinlemesiydi. Muhabirlerden biri telefonla bir arkadaşını aradı. Konuşmaya başladığı anda Mehmet Oğul'un elindeki telefona önce bir sinyal geldi, sonra da bayan muhabirin arkadaşıyla yaptığı konuşma, kelimesi kelimesine stüdyoda yankılandı.

İŞTE CANLI YAYINDA AKILLARA DURGUNLUK VEREN DİNLEME OLAYI..

VİDEO İÇİN TIKLAYIN

Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri bakanı...

Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın, Türkiye’de Müslümanların üzerinde baskı olduğu yolundaki açıklaması büyük gürültü kopardı.

Daha sonra Başbakan Erdoğan’ın da bu görüşü destekler yönde açıklaması, konunun spontane, üzerinde fazla düşünmeden edilmiş bir laf olmadığını, AKP’yi yönetenlerin bu konuda kafalarının net olduğunu anlıyoruz.

Tabii ki onların karşısındaki görüşleri savunanlar da hemen saldırıya geçtiler ve Türkiye’nin dini yaşamak açısından en özgür ülkelerden olduğunu söyleyenlerden tutun da, ‘baskı var’ diyenlerin aslında şeriat istemekte olduklarını söyleyenler de oldu.

Tartışma sertleşti ve daha da sertleşecek gibi de gözüküyor. Çünkü konu çok hassas. Kelimelerin dikkatle seçilerek kullanılması gerektiği bir konu üzerindeyiz şimdi.

‘Baskı’ kelimesi hayli kuvvetli bir kavram olabilir fakat en azından hayatlarında dine önemli bir yer ayırmak isteyen insanların Türkiye’de baskı hissetmek olmasa bile kendilerini bazı açılardan rahatsız hissettikleri ortada.

Bunun nedenlerini düşünmek zorundayız. Özgürlükçü, demokratik bir ülke isteyenler ve liberal düşünceye inananlar konuyu en fazla düşünenler olmalı. Hayatlarında dine önemli bir yer ayırmayanlar daha da çok düşünüp konuyu tartışmalı. Çünkü o tür sorunlar sadece sorunların direkt muhatabı tarafından çözüme uğratılamaz. Konuyla yakından uzaktan ilgisi yokmuş gibi gözükenler de konuyla ilgili fikirlerini formüle edip tartışmaya katılmalılar.

Kendisini liberal-sol görüşlere yakın hisseden bir insanın “Türkiye’de dine hayatında önemli bir yer vermeye çalışan insanlar açısından hiçbir sorun yoktur” demesi zordur.

Tabii ki kimseye camiye gitme, oruç tutma filan denmiyor ama bunları sayıp da ‘görüyor musunuz, hiçbir sorun yoktur’ demek de bir anlam taşımıyor.

Konuşmadan önce herkes iyice düşünmeli.

Bu ülkenin Başbakanı, Meclis’e başı örtülü bir milletvekili sokuldu diye kürsüye çıkıp ‘Çıkarın bu kadını buradan’ diye bas bas bağırmadı mı? Evet bağırdı ve kimse bu lafların memlekette başı bağlı olarak, sessizce yaşamakta olan kadınlar üzerinde ne tür etki yapacağını düşünmedi. Bizce o an, Türkiye’de sosyal demokrasinin gerçekten bittiği andı.

Bitme sürecinde ikinci an da Önder Sav’ın hacca gitmek isteyen yaşlı birine yaptığı olağanüstü duyarsız ve ayıp konuşmasıdır.

Sosyal demokratlar inanış meselesine tutarlı ve saygılı bir yaklaşım geliştiremezlerse var olamayacaklar. Aslında Deniz Baykal bunu iyi biliyor. Bir zamanlar ‘Anadolu solu’ kavramını bu yönde bir formülasyona varmak için ortaya atmıştı ama sonunu maalesef getiremedi.

Sonra yine yakın tarihimizi düşünelim. Bu ülkenin üniversitelerinin bazılarında başı örtülü olarak üniversiteye gelen kızların kıyafet değiştirmeleri için kapılara ‘İkna odası’ adında utanç verici bir yer yapılmadı mı?

Açıkça söyleyeyim; o konudaki fotoğrafları gördüğümde benim aklıma Gestapo uygulamaları gelmişti.

Ne yani, tercih özgürlüğümüz nedeniyle kendi hayatımızda dini kurallara uyuma yer vermiyoruz diye bütün bunları da görmezden mi geleceğiz? En azından ben böyle bir ahlaksızlığı yapamam. Kimse de yaptıramaz bunu bana. Gerçek neyse ondan korkmam ve görüp yazarım. Çünkü bakmayı bilirim.

Bütün bunların ışığı altında bence Ali Babacan yanlış anlaşıldı. O da bulunduğu ortamın gaza getirmesinden olacak, ‘baskı’ gibi güçlü bir ifadeyle benim anlatmaya çalıştığım konuyu gündeme getirmeye çalışıyordu.

Başbakan da kendisine destek veren açıklamaları o nedenle yaptı.

Dolayısıyla hemen kızıp saldırıya geçmek yerine, bu açıklamaları kendimize çeki düzen vermek için bir vesile olarak kabul etsek iyi olur diye düşünüyorum.

Eller gider Mersin'e, biz gideriz tersine...

Türbansız "Bakan" krizi

Kuveyt'te dün yeminle görevine başlayan kabinedeki iki kadın bakan tartışma çıkardı. Parlamento salonuna başları açık gelen kadınları gören muhafazakârlar salonu terk etti..

Petrol zengini Kuveyt'te 17 Mayıs'ta yapılan parlamento seçimlerinin ardından dün ilk parlamento oturumu yapıldı. Ancak 16 kişilik kabinenin iki kadın bakanının parlamentoya saçları açık bir şekilde girmesi yemin töreni sırasında kriz yarattı. Erkek vekillerin bir kısmı başı açık kadın vekillerin yemini sırasında salonu terk etti. Başbakan Şeyh Nasır El Muhammed El Ahmed El Sabah'ın kabinesinde yer verdiği iki kadının da baş örtüsüz salona girmesi meclisinin yarısından fazlası tarafından ıslık ve sözlerle protesto edildi. Eğitim Bakanı Nuriye el Subai ve İskândan Sorumlu Devlet Bakanı Dr. Mudi el Hamud ise tepkilere bir cevap vermeden yeminlerini edip yerlerine geçti.

BAŞ ÖRTÜSÜ ZORUNLU DEĞİL
Haberi veren International Herald Tribune gazetesi ülkede kadınların baş örtüsü takmasını zorunlu kılan bir yasa olmadığını ancak Kuveytli kadınların büyük kısmının baş örtüsü taktığına dikkat çekti. Gazete Eğitim Bakanı El Subai'nin bir önceki kabinede de aynı görevi yürüttüğüne ve o zaman da başının açık olduğuna dikkat çekti.

"EVET YAPABİLİRİZ"
Kuveyt'te kadınlar 2005 yılında seçme ve seçilme hakkını elde etti. 2006'daki seçimde meclise giremeyen kadın adaylar geçtiğimiz mayıs ayında parlamentonun 50 üyesinin seçileceği seçimlerde de başarılı olamadı. Kadınlar seçim kampanyalarında yoğunlukla ABD'nin Demokrat Başkan adayı Barack Obama'nın "Evet Yapabiliriz" sloganını kullanarak oy toplamaya çalışsa da muhafazakâr Kuveyt toplumu kadınların mecliste temsil edilmesine çok sıcak bakmıyor.

Vitrindeki sütyen iffeti zedelermiş

Restoran sahibi Mehmet Önen, bir kadın ile bir erkeğin yanyana oturtulmamasıyla ilgili bir uygulamalarını bulunmadığını söyledi.

'Duyarlı' vatandaşlar Malatya'da vitrine iç çamaşırı koyan esnafı tehdit etti, İzmir'de eşine sarılan doktora 'edepli davran' uyarısında bulundu

MALATYA'DA  'İFFETİ ZEDELEYEN' VİTRİN FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYINIZ

MALATYA/İZMİR - İç çamaşırını vitrinde sergileyen esnaf tehdit edildi. Restoranda eşine sarılan doktor müessese tarafından uyarıldı. Ajanslardan düşen bu iki haber mahalle baskısı kavramını yine gündeme getirdi.

Malatya'da iç çamaşırını vitrinde sergileyen esnaf, işyerlerinin altından atılan ‘Haya ve iffet zedeleniyor. Toplumun ahlakının daha da bozulmasına vesile olan bu tür davranışlardan sizi de vazgeçmeye çağırıyoruz” yazısı ile karşılaştı.

Sabah işyerlerini açtıklarında ‘Duyarlı Malatyalı kadınlar' imzasıyla atılan yazıyı gören işyeri sahipleri şaşırdı. Yazıda, vitrinlerde mankenlerin üzerinde sergilenen kadın iç çamaşırlarının kaldırılması istenirken, kadınların buradan geçerken utandıkları ve bu durumun gençlerin haya ve iffetini zedelediği iddia edildi. Yazıda, şöyle denildi: “Sayın İşyeri Sahibi; Malatyamız'da son zamanlarda mağazaların vitrinleri toplumun değer yargılarını hiçe sayan bir görünüme büründü. Bu gidişatın, geçlerimizin hayasını ve iffetini zedeledigini düşünüyoruz. Bayanlar olarak mağazaların önünden geçerken dahi utanıyoruz. Bu durumdan duyduğumuz rahatsızlığı size iletmeyi uygun gördük. Biraz insanlığı kalmış, vicdan sahibi herkesin duyarlı olacağını umuyoruz. Toplumun ahlakının daha da bozulmasına vesile olan bu tür davranışlardan sizi de vazgeçmeye çağırıyoruz. Unutmayalım ki; ahlaken çöken toplumlar ekonomisi ne kadan güçlü olarsa olsun, sömürge durumuna düşmekten kurtulamazlar. Kadını vitrin malzemesi, kazanç kapısı gibi görmek, kadının onur ve haysiyetini ayaklar altına almakla eş anlamlıdır. Kazanmak için her yolu meşru görmek kapitalislerin mantiğıdır. Sizi uyarıyor ve vicdanınızla baş başa bırakıyoruz. Duyarlı Malatyalı Kadınlar.”

Bu uyarı üzerine esnaf tedirgin olurken savcılığa başvuracaklarını söyledi.

Doktora uyarı!..

İzmir, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doktor Ahmet Seçkin Önoğlu bir restoranda eşiyle yanyana oturmasına izin verilmediğini, eşinin yanında küçük düşürüldüğünü öne sürdü.

Kentteki, özel bir hastanenin yönetim kurulu başkanlığını yapan, Ege Doğumevi Tüp Bebek Merkezi Direktörü 49 yaşındaki Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doktor Ahmet Seçkin Önoğlu, dün, akşam saatlerinde ev kadını eşi Değer Önoğlu'yla birlikte İzmir'in en tanınmış balıkçı restoranlarından Levent Marina içindeki Sipari Restoran'a gitti. Eşiyle yanyana oturan Dr. Seçkin Önoğlu iddiaya göre bir garson tarafından eşinin karşısına oturması yönünde uyarıldı. “Eşimin yanında oturmak istiyorum. Neden oraya geçeyim” sorusuna, garsonun “Müessemizin kuralı, İleride uygunsuz durumlar olabileceği için böyle davranıyoruz” dediğini öne süren Dr. Önoğlu eşini de alıp restoranı terketti.

 

Gururum zedelendi

Güzel bir akşam yemeği için gittiği restoranda böyle bir uygulamayla karşılaşmasının kendisini şoke ettiğini dile getiren Doktor Ahmet Seçkin Önoğlu, “Böyle davranılmasıyla gururum zedelendi, onurum kırıldı. Eşimin yanında aşağılandım. Önce kendi adıma sonra İzmir için üzüldüm. Edepsiz davranışların önüne geçilmesi amacıyla böyle bir uygulamanın yapıldığı söylendi. Artık, Anadolu'nun en ücra yerlerinde bile bu tür uygulamalar yok. Eşle, sevgiliyle yanyana oturamamak dünyanın en aşağılık uygulaması” dedi. Eşinin de yaşadıklarına çok sinirlendiğini dile getiren Önoğlu, “Bu olayın hukuksal boyutunu yaratmayacağım. Ancak, Tabibler Birliği ve restoranla ilgisi olan tüm birimlere başvuracağım. Şikayetimi dile getireceğim. Bu davranışlarını kabul etmeyeceğim” dedi.

'Böyle bir uygulama yok'

Restoran sahibi Mehmet Önen ise, bir kadın ile bir erkeğin yanyana oturtulmamasıyla ilgili bir uygulamalarını bulunmadığını belirtti. Önen, Doktor Önoğlu'nun, çok rahat bir şekilde ayaklarını uzatarak eşinin yanına oturduğunu, gelip geçenlerin, yemek taşıyan garsonların takılıp düşmemesi ve diğer müşterilerinde rahatsız olmaması için eşinin karşısına geçip oturması yönünde uyarıldığını kaydetti. (dha)

1 Haziran 2008 Pazar

İmam: ''Kene, Fuhuşun Sonucu!'

imam.jpgİmama göre keneden ölümlerin nedeni artan fuhuş!

Karabük’ün Eflani ilçesine bağlı Müftüler köyünde oturan Zülfiye Tunç (75), kene ısırması sonucu Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı şüphesiyle tedavi altında tutulduğu Karabük Devlet Hastanesi’nde önceki gün yaşamını yitirdi.

Köyünde toprağa verilen Tunç için kılınan cenaze namazında imam Muharrem Tokgöz şöyle konuştu:

“Cenab-ı Allah bir ufacık böcekle bir koca bedeni yok eder. Cenab-ı Allah diyor ki, ‘Dünyada bazı husumetler artınca kavimlere bazı cezalar verilir, onlara bilinmedik hastalıklar verilir.’ Dünyada fiili ve sözlü fuhuşlar artıkça, bu tür belalar başımıza musallat olur.
Bunlardan kurtulmamız için Cenab-ı Allah’ın kurallarına uyalım, maneviyata önem verelim, öğrenelim. Burada bu tür hastalıklarla mücadele etmemiz için iki yol var. Birincisi sağlık kuralları, ikinci Cenab-ı Allah’ın maneviyatına yönelmek.”

Milli kürekçilere TAYT dayağı

Sapanca'da devam eden ve finalleri yarın gerçekleştirilecek olan Kulüpler Türkiye Kürek Şampiyonası'na katılan Ankara Üniversitesi Kürek takımı kafilesi, Sapanca ilçe merkezinde ‘İlçe merkezinde taytla, şortla gezemezsiniz’ diyen bir grup genç tarafından tekme tokat dövüldü. Aynı zamanda Milli Takım sporcusu da olan bir kürekçi hastaneye kaldırıldı.

Olay bu akşam saat 19.30 sıralarında meydana geldi. Prof. Dr. Yılmaz Akça başkanlığındaki Ankara Üniversitesi Kürek Takımı'nı oluşturan yaklaşık 14 öğrenci sporcu, akşam yemeği için bir araçla Sapanca Öğretmenevi'ne geldi. Üzerlerinde tayt ve şort olan, bazıları ise ay-yıldızlı milli formayı da giymiş olan sporcular, Sapanca Şehit Albay Güner Ekinci Lisesi önünde araçtan inip öğretmenevine gelirken, bir grup Sapancalı genç, iddiaya göre “İlçe merkezinde böyle taytla-şortla gezmeyin” diyerek onlara çıkıştı. Bu sözler nedeniyle kafile ile gençler arasında çıkan tartışma, bir süre sonra yatıştı.

SAYILARI 25'E ÇIKAN SALDIRGANLAR

Yemeğin ardından öğretmenevinden çıkan kürekçilere, kapı önünde bekleyen 3 genç tekme tokat saldırdı. Çıkan kavgaya daha sonra diğer gençler de karıştı. Sayıları 25'i bulduğu belirtilen gençler, kürekçileri dövdükten sonra polis merkezine 25 metre mesafede olan olay yerinden kaçtı.

Olayda birçok sporcunın aldıkları darbelerle yüz ve vücutlarında morluklar oluşurken, aynı zamanda Milli Takım sporcusu da olan Sait Alican Çiftçi ise kafa travması nedeniyle Adapazarı'ndaki Toyotota-Sa Travmotoloji Hastanesi'ne kaldırıldı.

Kafile Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Akça, kendilerine saldıran Sapancalı gençlerin sayısının 25'i bulduğunu belirtti.

Olayın ardından bir açıklama yapan Sapanca Kaymakamı Mehmet Ceylan ise, Sapanca'ın turistik bir ilçe olduğunu, Sapancalı gençlere bu hareketin yakışmadığını belirterek, “Çok üzücü bir olay. Bunun sorumlularının yakalanması için araştırmalar devam ediyor. Çalışmalarımız devam ediyor” dedi.