4 Aralık 2007 Salı

Yargı Tarikatlaştırılıyor...

Dr. Alev COŞKUN
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi
 
AKP iktidarının beş temel hedefi vardır. 1- Bürokraside kadrolaşmayı sonuna kadar kullanmak. 2- Üniversiteler ve YÖK'ü ele geçirmek. 3- Yargıyı ele geçirmek. 4- Kendilerine yakın şirketlere olanaklar tanıyarak yeni bir sermaye yapısı oluşturmak.
 
Ve son aşama:
 
5- Orduyu ele geçirmek.
 
Böylece Cumhuriyetin laik ve demokratik niteliğini değiştirecek sivil darbeyi tamamlamak.
 
Geçen hafta yargıdaki kadrolaşmayı sağlamak için Meclis'e bir tasarı getirildi, çok ivedi yasalaşması için büyük gayret gösterildi ve cumartesi gece yarısından sonra Meclis'ten geçti. Şimdi "tasdik" makamına gönderilecek. Sayın Gül de bu yasayı hiç sorgulamadan 5 Aralık'tan önce onaylayacak. Zaten amaç, Danıştay'ın yargıç ve savcı atamaları konusundaki yönetmelikle ilgili verdiği karardan sonra doğan boşluk nedeniyle, 5 Aralık'a kadar yasa çıkararak boşluğu böylece kendi amaçları doğrultusunda doldurmuş olmaktır.
 
Bu önemli yasa "gece yarısı operasyonu ile" sonuçlanmış oldu, "yargı kararları by-pass edildi, Danıştay'ın kararı bu düzenleme ile aşıldı".
 
Artık, AKP için yargıyı ele geçirme yönünde engel kalmamış oluyor. Böylece AKP "sivil darbe" taktikleriyle devletin yapısını değiştirmeye bir adım daha yaklaşmış olmaktadır.
 
AKP'nin yargıyı ele geçirme planının, yargı bağımsızlığını altüst edeceği kuşkusuzdur. Demokratik sistemde yargı bağımsızlığı ilkesinin ne anlama geldiği üzerinde kısaca durmamız gerekmektedir. Böylece konunun kuramsal ve felsefi çerçevesi daha iyi anlaşılacaktır.
 
 
İktidar kime aittir?
 
Siyaset bilimi öğretisinde "İktidar kime aittir" sorusu önemlidir, çünkü bu soruya verilen yanıt "rejimi" tanımlar.
 
İktidar tek kişiye aitse rejimin adı "monarşi" dir. İktidar birden fazla kişinin, bir zümrenin elindeyse "aristokrasi" dir. Tüm yurttaşlarda ise "demokrasi" dir.
 
Ancak monarşi bozulursa "zorbalık, istibdat" oluşur; bu noktada bütün güçler (Yasama-Yürütme-Yargı) bir kişinin eline geçmiş olur. Aristokrasi bozulursa "oligarşi" ortaya çıkar, bütün güçler oligarşik bir grubun eline geçer. Demokrasinin bozulması, rejimlerin en kötüsü olan "yozlaşmış oligarşik" demokrasiyi getirir.
 
Pekiyi, demokrasinin yozlaşmaması, iyi işlemesi, iktidarı ele geçirenler tarafından kötüye kullanılmaması için ne yapılmalıdır?
 
 
Kuvvetler ayrılığı
 
Bu konuda ilk ve etkin kuram, çağdaş siyaset biliminin öncüsü sayılan Montesquieu' dan gelmiştir. Fransız düşünür Montesquieu, başyapıtı Kanunların Ruhu (De l'esprit des lois, 1748) adlı eserinde kuvvetler ayrılığı ilkesini bilimsel olarak ortaya koymuştur.
 
Düşünüre göre despotluk, zorbalığın ve zulmün ta kendisidir. Despotluk ve zulmün engellenmesi, devletin organları olan Yasama-Yürütme ve Yargı'nın birbirinden ayrılması ile olanaklıdır. Çağdaş siyaset biliminde buna kuvvetler ayrılığı ilkesi adı verilir.
 
Montesquieu'ya göre kuvvetler tek elde olursa, hatta melek ruhlu bir kişinin elinde toplansa bile, insanın doğası ve karakteri gereği bu güç kötüye kullanılır. Bu nedenle Yasama-Yürütme-Yargı erkleri birbirinden ayrılmalı, erkler birbirini denetlemelidir. Demokrasi aslında siyasal iktidarın hukuk ilkeleri çerçevesinde sınırlandırılmasıdır.
 
Şimdi ülkemize bakalım. Özellikle Temmuz 2007 seçiminden sonra Yasama ve Yürütme (Yasama Organı, Cumhurbaşkanlığı, Hükümet) bir partinin eline geçmiştir. Hatta Yasama ve Yürütme bir kişinin, RTE 'nin eline geçmiştir.
 
Şimdi de Yargı erkini ele geçirmek için en büyük girişime başlamışlardır.
 
Yargı sistemimizde kadroların yüzde 40'ını bulan 4062 yargıç ve savcılığa atama yapılacaktır. Başbakan şimdi yargıyı AKP'lileştirmek için getirdiği tasarıyı Meclis'ten geçirmiştir. Bu yasa Yargıyı tarikatlaştırma yasasıdır.
 
Bu tasarıya göre yargıç ve savcı olmak isteyenlerin girdiği yazılı sınavı kazananların iki misli sayıdaki aday Adalet Bakanlığı'na mensup bürokratlar tarafından sözlü görüşmeye çağrılacaktır.
 
Böylece, Erdoğan'ın başbakan olduğu ilk günlerde söylediği "Kendi vücut dilimizi anlayanlarla çalışacağız" ilkesi gereğince AKP'ye, tarikatlara mensup ve yakın olanlar bu kadrolara seçilecektir. Nikâh yüzüğünü sol el parmağına değil de sağ el parmağına takanlar, gümüş nikâh yüzüğü kullananlar ya da başka vücut dillerini konuşturanlar tercih edilecektir.
 
Amaç 5 yıl avukatlık yapanlara yargıç olma olanağı tanımak değil, amaç yargıyı ele geçirmektir.
 
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek , bu şekilde sözlü sınav sisteminin 1930'lardan beri geçerli olduğunu söyleyerek konuyu saptırıyor. Hayır... Bu sakıncaları önlemek için 1961 Anayasası'nda Yargıçlar Yüksek Kurulu oluşturulmuştur.
 
Aslında itiraz sözlü sınava değildir, itiraz sözlü sınavın AKP'ye yakın bürokratlar tarafından yapılacak olmasınadır. Bu sözlü sınavı bırakınız "Yüksek Yargıçlar ve Savcılar Kurulu" yapsın. O zaman hiç bir itiraz olmaz. Hatta alkışlanır. Ama AKP ve Başbakan RTE bunu kabul etmiyor. O zaman amaç belli oluyor: Yargıyı ele geçirmek. Yargıyı AKP'lileştirmek, Yargıyı tarikatlaştırmak...
 
 
Sivil darbe
 
Böylece yukarıda aşamalarını belirttiğimiz sivil darbenin Yargı bölümü de tamamlanmış olacaktır.
 
Oysa Yargı bağımsızlığı olmadan demokrasi olmaz; hukukun üstünlüğü ilkesi ve hukuk devleti gerçekleştirilemez.
 
Yargının bağımsızlığı, ancak yargıçların bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesiyle sağlanabilir.
 
Yargıç bağımsızlığı "Yargıçların hiçbir baskı ve etki altında kalmadan, hukuka ve vicdanlarına göre karar vermelerini amaçlar". Bu yargıçlara tanınan bir ayrıcalık değildir. Aksine, adaletin her türlü etki, baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak olarak dağıtılacağı yolundaki güven ve inancı yerleştirmektedir.
 
Bunun için anayasalar, yargıçların yasama ve yürütme organlarına karşı bağımsızlıklarını korumak amacıyla özel düzenlemeler getirmişir.
 
Yargıçların özgür ve bağımsız olmalarının en önemli noktası, yargıçların atanmaları, yükselmeleri, görevden alınmaları, yerlerinin değiştirilmesi, maaşları ve özlük haklarına ilişkin hususlardır. Eğer yargıçların atamaları, yükselmeleri ve özlük hakları yürütme organının takdirine bırakılırsa, artık orada yargı ve yargıç bağımsızlığı ve güvencesi ortadan kalkmıştır.
 
O halde, yargıçların bağımsız olmalarındaki en önemli husus, görevleriyle ilgili özlük haklarının güvenceye kavuşturulmasıdır. Bu da Yürütmeden bağımsız olarak gerçekleştirilmelidir.
 
İşte yukarıda belirtildiği gibi 1961 Anayasası'nda oluşturulan ve yargıçların özlük işlerine bakan Yüksek Yargıçlar Kurulu 'nun amacı buydu. Çünkü on yıllık (1950-1960) DP iktidarı da daima yargı ile oynamış, kendilerine bağlı bir Yargı yaratmak istemişti. Ne yazık ki daha sonra bu kurul yozlaştırıldı, kurula Adalet Bakanı ve müsteşar dahil edildi. Bu iki kişi yargıç atamalarını siyasallaştırıyor diye şikâyet ederken şimdi Yürütme gücüne bağlı 5 kişilik bürokratlardan bir kurul oluşturuluyor. Tam olarak Yargıya darbe indiriliyor.
 
Yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi, demokrasinin ve hukuk devletinin vazgeçilmez koşulu olarak bütün uygar ve demokratik ülkeler tarafından benimsenmiştir.
 
AKP çoğunluğunun Meclis'ten geçirdiği bu antidemokratik yasaya karşı çıkılmalıdır.
 
Yargı bir kez sivil darbe yoluyla ele geçirilirse, bütün erkler bir kişinin eline; özetle, Başbakanın eline geçecektir.
 
Bütün muhafelet partileri, bütün barolar, YARSAV, yüksek yargı organları, tüm sivil örgütler bu yasaya karşı çıkmalıdırlar. Hukuk içinde demokratik mücadele yürütmelidirler.
 
Cumartesiyi pazara bağlayan gece yarısı Yargı güvencesi ve Yargı bağımsızlığı paramparça edilmiştir.
 
Sivil darbe yoluyla Yargının ele geçirilmesi yolu açılmıştır. Sivil darbe adım adım geliyor sözü yanlıştır. Bu yasa ile sivil darbe gerçekleşiyor. Yargının tarikatlaşmasının önü açılıyor...
 
Cumhuriyet

Hiç yorum yok: